İman ve amel (Hutbe) Kendim hazırladım

The İmam

Asistan
Katılım
29 Kas 2006
Mesajlar
283
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
38
Konum
İST/maltepe/sul
Web sitesi
theimamnbahesi.blogspot.com
İMAN VE AMEL
æì¢Ü Ȥ1 m ü b ß æì¢Ûì¢Ô m á¡Û aì¢ä ߨa åí©ˆ £Ûa b 袣í a ¬b í
æì¢Ü Ȥ1 m ü b ß aì¢Ûì¢Ô m ¤æ a ¡é¨£ÜÛa †¤ä¡Ç b¦n¤Ô ß Š¢j ×
“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri neden söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında nefretle karşılanır”
(Saff / 2-3)
MUHTEREM MÜSLÜMANLAR!
Ademoğlu var olduğu günden bu yana hep bir arayış içerisindedir. Bu arayışlar insanoğlunun çoğu kez özüne dönmesine ve taklidi imandan kurtulup tahkiki imana kavuşmasına vesile olmuştur. Bu iman insanı olgunlaştırmış ve gerektiğinde meleklerden bile üstün kılmıştır. Ama bazı insanlar şeytanın yolunu tutmuş ve hayvanlardan bile aşağı konuma düşmüştür. Şeytan öyle melundur ki iman sahibi şahısları bile saptırmış ve onları olmadık kuruntulara ve saplantılara boğuvermiştir. Bu insanlar yapması gerekirken yapmadıklarının ve yapmaması gerekirken yaptıklarının kurbanı olmuşlardır. Yüce Rabbimiz bir ayet-i kerimesinde mealen şöyle buyuruyor.
“Asra yemin olsun ki insanlar ziyanda ve hüsrandadır. Ancak iman edip yararlı işler yapanlar ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır”
Ayet-i kerime de görüldüğü gibi iman ve amel bir arada zikrediliyor, yani ikisi arasında çok sıkı bir bağın olduğunu anlıyoruz. Yüce rabbimiz bizden bildiklerimizi, ve inandıklarımızı Kur’an ve sünnet eleğinden eleyerek Rabbimizin rızasına uygun bir şekilde amele dökmemizi istemekte ve bildiklerini amele dökmeyenleri kitap yüklü merkeplere benzetmektedir. Rabbimiz ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor.
“Tevrat’la yükümlü tutulup ta daha sonra taşıyamayanların örneği kitap yüklü merkebe benzer”
“Allah’ın ayetlerini uygulamayan bir toplumun hali ne kötüdür. Allah zalim toplumlara yol göstermez“
MUHTEREM KARDEŞLERİM!
Salih amel sahibinin imanını olgunlaştırır. Allah Teala’nın vaat ettiği ve Rasulullah (sav)’in müjdelediği ebedi nimetleri ve rıza-i ilahiyi kazandırır. O halde, kalp de bulunan imanı parlatmak ve kuvvetlendirerek kemale erdirmek için Allah’a ibadet etmek, iyi ve salih ameller yapmak gerekir. Çünkü eseri dış hayatta ve toplumda görülmeyen bir iman meyve vermeyen bir ağaç gibidir. Dinin de ve dinin temeli olan imanın da bir hedefi ve bir gayesi vardır. Bu hedef, güzel ahlak, insanlara faydalı olmak ve Allah’ın rızasını kazanmaktır.

MUHTEREM KARDEŞLERİM!
İşte İman’ını ispatlayan sahabelerden birisi olan Abdullah İbni Mes’ud (r.a.)! Bir gün Rasulullah (sav) sahabesinden şöyle bir teklifte bulunmuştu; “Ashabım! Taha suresi geldi. Rabbim bu sureyi müşriklerin ortasında herkesin duyabileceği bir şekilde tebliğ edilmesini istiyor. İçinizden kim bu işi yapacak?” Bütün Sahabenin başı yerdeydi. Müşriklerin ortasında Allah’ın kelamını haykırmak ve sağ kalmak! Gerçekten bu iş kolay bir iş değildi. O bir buçuk metre boyundaki küçük boylu cılız sahabi Abdullah ibni mes’ud ileri atıldı ve dedi ki; “Ya Rasulallah! Müsaade edersen o sureyi müşriklerin ortasında ben okuyayım”
Bu sahabi çok cılız olduğu için bunu öldürürler endişesiyle Allah’ın Rasulü duymazdan geldi. Allah’ın Rasulü teklifini bir daha arz etti. Yine herkesin başı yerdeydi. İbni Mes’ud (r.a.) yine ileri atıldı ve dedi ki; “Ya Rasulallah! Duymuyor musun ben okuyacağım ve o sureyi kafirlere nasıl ilan edilir, nasıl tebliğ edilir bütün alem bir görsün, bir göstereyim” Allah’ın Rasulü yine duymazdan geldi. Üçüncü defa teklif edince yine o sahabi ileri atıldı ve “Ey Allah’ın Rasulü! Müsaade et de bunu ben okuyayım” deyince kainatın seyyidi Taha suresini aldı ve Abdullah ibni Mes’ud (r.a.)’a verdi. Bundan sonrasını kendisi şöyle anlatıyor; “Kabe’nin avlusuna gittim. Baktım ki kalabalık çok azdı. Bütün müşriklerin kabenin avlusuna geldiği bir anda, herkesin duyacağı biçimde okuyayım diye biraz bekledim. Güneş biraz aşağı inince, ortalık serinleyince baktım ki müşrikler kabenin avlusunda toplanmaya başlamıştı. Kalabalığın çoğaldığı anı tespit ettim ve yüksek bir yere çıktım. Bismillah çekip avazımın çıktığı kadar Taha suresini okumaya başladım” Gözü dönmüş kafirler kılıçlarıyla, mızraklarıyla, oklarıyla Abdullah ibni mes’ud’un üzerine çullandılar. Her tarafını delik deşik ettiler ve nihayet öldü diye bırakıp gittiler.
Bundan sonrasını sahabe anlatıyor; “Hiç birimiz yaklaşamadık. Günün batmasına yakın cesedi bari götürelim diye yaklaştık. Baktık ki İbni Mes’ud canlıydı. Onu İbni Erkam’ın evine götürdük. Her tarafı kanlar içindeydi. Herkes ağlıyordu fakat İbni Erkam’ın evinde gülen birisi vardı. Abdullah İbni Mes’ud (r.a.) Rasulullah’a Bakmasına engel olan yüzündeki kanları siliyor ve gülüyordu ve şöyle diyordu; Ya Rasulallah! Kuran’ın tebliği o kadar hoşuma gitti ki ne olur ey Allah’ın Rasulü müsaade et de bir daha okuyup geleyim” Herkes Ağlıyor Abdullah İbni Mes’ud (r.a.) gülüyordu.
Üç ay sonra İbni Mes’ud kendine geldi. Sahabe sordu; “Ey İbni Mes’ud! Diğer sahabenin cesaret edemediği bir şeye sen nasıl cesaret ettin?” İbni Mes’ud Dedi ki; “Vallahi ben elime Taha suresini alıp kafirlerin ortasında yüksekçe bir yere çıkıp bu sureyi okumaya başlayınca Rabbime öyle bir tevekkül ettim ki vallahi bütün kafirler gözümün önünde bir sinek, bir karınca gibiydi. Ondan sonrasını hatırlamıyorum”

MUHTEREM KARDEŞLERİM!
Bizler sadece dinliyor ve hayatımıza hiçbir şeyi aksettirmiyoruz. Bugün meydanlarımız Abdullah İbni Mes’ud’ları arıyor. Bugün meydanlarımız hiç kimseden ve kınayıcıların kınamasından korkmadan, Allah’ın ayetlerini alaya alan bir topluluğa yine Allah’ın ayetlerini anlatacak samimi kişileri arıyor.
Ne Mutlu imanını salih amel ile tanıştıranlara!
 
Üst