İman etmek direnişle başlar

  • Konbuyu başlatan Kaçak
  • Başlangıç tarihi
K

Kaçak

Guest
“Direniş” pek çok insan grubunun ağzına pelesenk olmuş bir kelime. Özünde pek çok ince anlam ve imge taşımasına rağmen yerli yersiz şekilde bu kadar fazla kullanılması belki de kelimenin anlamında bir zayıflamaya neden oldu.

21647.jpg

Bugüne kadar pek çok direniş öyküsü ve yöntemi gördü dünya. Kimileri istekleri gerçekleşene kadar yemek yemeyi reddetti, kimileri sosyal güvencelerini yasalarla güvence altına almak için iş başı yapmadı. Boykotlar yapıldı, resimler yakıldı hatta ve hatta zararı yine halktan karşılanacak olan devlet mülklerine bombalar atıldı... Peki, bu çarpık dünyaya karşı bir Müslüman’ın direnişi nasıl olmalıdır? Buna tabi ki net bir yanıt verilemez ancak büyük şair ve düşünce adamı Sezai Karakoç, Yüce Diriliş Partisinin binasında yaptığı sohbetlerden birinde bu konuyla ilgili çok önemli ve hassas olan bir kaç görüş bildirmişti.

21648.jpg

İman etmek, direnmekle başlar

21649.jpg

Sezai Karakoç pek çoğumuzdan farklı şekilde ele alıyor konuyu. Öncelikle Kelime-i Tevhid'e dikkat çekiyor büyük şair. Kelime-i Tevhid’in ilk kelimesinde "La İlahe" yani ilah yoktur derken aslında tüm putlara ve onları bizi dayatanlara karşı direndiğimizi ve karşılarında durduğumuzu bize fark ettiriyor. Ardından gelen "İllallah" ile de direnişten dirilişe geçerek aslında bir aşamadan öz amaca geçtiğimizi belirtiyor. Yazının bu bölümünde bu örnek aslında çok önemli.
Çünkü direncin ne kadar önemli olduğunu en net ve sert şekilde yüzümüze vuran bir örnek bu. Özellikle kötüye karşı dik durmanın kutsallığı ve gerekliliği açısından…
Bir Müslümanın direniş şekli

21650.jpg

Sezai Karakoç her zaman kendisine has duyarlı, sakin ama bir o kadar da güçlü duruşuyla tanınmıştır. Tabi ki görüşleri de bu duruşuyla paralel çizgide. Ustadın belki de esas çıkış noktası kendini ezdirmeyen ama bunu sağlarken de toplumun huzurunu bozmayacak ve toplumun çıkarlarına ters düşmeyecek bir bilince sahip Diriliş nesli. Zaten kendisinin en çok üstünde durduğu konu yasalar içinde örgütlenme ve bilinçli bir toplumun oluşması.
Derneklerin, vakıfların ve siyasal partilerin ne kadar önemli yerler olduğunu tekrar tekrar yineliyor. Mayasında şiddet olan her türlü eyleme karşı duruyor. Bizler işçilerin hakları için bankaların camları kırılan, mazlumun hakkı için dükkânlara molotof atılan bir dünyada yaşadığımız için bu kavramlar belki bize biraz uzak gelebilir. Zaten o da, mazlum için verilen zararın yine mazlumdan çıktığını anlamadığını ya da anlamak istemediğini vurguluyor.


21651.jpg

Özellikle siyasi tartışmaların fikir meclislerinden çıkarılmak istendiği ve güçsüzün fazlasıyla hakkının yendiği bu dünyada neleri, nasıl yapmamız gerektiğini büyük insanlardan nasihatlerle öğrenmemiz gerektiğini düşünüyorum. Şayet bir şeylerden rahatsızsak onların karşısında durmamız gerekir ve unutulmamalıdır ki durmak çok önemli bir harekete geçme şeklidir. Tabi ki doğru durmasını bilenler için.
Degerlenmirmelerimi okumaya üşenirseniz yalnızca Sezai Karakoç'un "Masal" şiirini okuyun. Şair, ne demek istediğini bizzat bu şiirde en estetik ve vurucu şekilde anlatıyor!
 

eylül

Veled-i kalbî
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
5,223
Tepkime puanı
1,026
Puanları
0
Konum
mavera...
sanıyorum bu bağlamda "Masal" ayrı ve derin bir muhakeme konusu.

direnişteki o şiddet, rahatsızlık uzantısı ise bana göre inandığı gibi yaşayamama felsefesinin örtüsü bir nevi.

haklı olduğunun ispatını sesini yükselterek kanıtlamaya çalışan insanlar gibi.
 
K

Kaçak

Guest
MASAL

Doğuda bir baba vardı
Batı gelmeden önce
Onun oğullari batıya vardı

Birinci oğul batı kapılarında
Büyük törenlerle karşılandı
Sonra onuruna büyük şölen verdiler
Söylevler söylediler babanın onuruna
Gece olup kuştüyü yastıklar arasında
Oğul masmavi şafağin rüyasında
Bir karaltı yavaşça tüy gibi daldı içeri
Öldürdüler onu ve gömdüler kimsenin bilmediği bir yere
Baba bunu havanın ansızın kabaran gözyaşından anladı
Öcünü alsın diye kardeşini yolladı

İkinci oğul Batı ülkesinde
Gezerken bir ırmak kıyısında
Bir kıza rastladı dağların tazeliginde
Bal arılarının taşıdığı tozlardan
Ayna hamurundan ay yankısından
Samanyolu aydınlığından inci korkusundan
Gül tütününden doğmuş sanki
Anne doğurmamış da gök doğurmuş onu
Saçlarını güneş destelemiş
Yıllarca peşinden koştu onun
Kavuşamadı ama ona
Batı bir uçurum gibi girdi aralarına
Sonra bir kış günü soğuk bir rüzgâr
Alıp götürdü onu
Ve ikinci oğulu
Sivri uçurumların ucunda
Buldular onulmaz çılgınlıkların avucunda
Baba yağmurlardan anladı bunu
Yağmur suları aci ve buruktu
İşin künhüne varsın diye
Yolladı üçüncü oğlunu

Üçüncü oğul Batıda
Çok aç kaldı ezildi yıkıldı
Ama bir iş buldu bir gün bir mağazada
Açlığı gidince kardeşlerini arayacaktı
Fakat batinin büyüsü ağır bastı
İş çoktu kardeşlerini aramaya vakit bulamadı
Sonra büsbütün unuttu onları
Şef oldu buyruğunda birçok kişi
Kravat bağlamasını öğrendi geceleri
Gün geldi mağazası oldu onu parmakla gösterdiler
Patron oldu ama hala uşaktı
Ruhunda uşaklık yuva yapmıştı çünkü
Bir gün bir hemşehrisi onu tanıdı bir gazinoda
Ondan hesap sordu o da
Sırf utançtan babasına
Bir çek gönderdi onunla
Baba bu kağıdın neye yarayacağını bilemedi
Yırttı ve oynasınlar diye köpek yavrularına attı
Bu yüklü çeki
İyice yaşlanmıştı ama
Vazgeçmedi koyduğundan kafasına
Dördüncü oğlunu gönderdi Batıya

Dördüncü oğul okudu bilgin oldu
Kendi oymak ve ülkesini
Kendi görenek ve ülküsünü
Günü geçmiş bir uygarlığa yordu
Kendisi bulmuştu gerçek uygarlığı
Batı bilginleri bunu kutladı
O da silindi gitti binlercesi gibi
Baba bunu da öğrendi sihirli tabiat diliyle
Kara bir süt akmıştı bir gün evin kutlu koyunundan

Beşinci oğul bir şairdi
Babanın git demesine gerek kalmadan
Geldi ve batının ruhunu sezdi
Büyük şiirler tasarladı trajik ve ağır
Batının uçarılığına ve doğunun kaderine dair
Topladı tomarlarını geri dönmek istedi
Çöllerde tekrar ede ede şiirlerini
Kum gibi eridi gitti yollarda

Sıra altıncı oğulda
O da daha batı kapılarında görünür görünmez
Alıştırdılar tatlı zehirli sulara
Içkiler içti
Kaldırım taşlarını saymaya kalktı
Ev sokak ayırmadi
Geceyi gündüzle karıştırdı
Kendisi de bir gün karıştı karanlıklara

Baba ölmüştü acısından bu ara

Yedinci oğul büyümüştü baka baka ağaçlara
Baharın yazın güzün kışın sırrına ermişti ağaçlarda
Bir alinyazısı gibiydi kuruyan yapraklar onda
Bir de o talihini denemek istedi
Bir şafak vakti Batıya erdi
En büyük Batı kentinin en büyük meydanında
Durdu ve tanrıya yakardı önce
Kendisini değistiremesinler diye
Sonra ansızın ona bir ilham geldi
Ve başladı oymaya olduğu yeri
Başına toplandı ve baktılar Batılılar
O aldırmadı bakışlara
Kazdı durmadan kazdı
Sonra yarı beline kadar girdi çukura
Kalabalık büyümüş çok büyümüştü
O zaman dönüp konuştu :
Batılılar !
Bilmeden
Altı oğlunu yuttuğunuz
Bir babanın yedinci oğluyum ben
Gömülmek istiyorum buraya hiç değişmeden
Babam öldü acılarından kardeşlerimin
Ruhunu üzmek istemem babamın
Gömün beni değiştirmeden
Doğulu olarak ölmek istiyorum ben
Sizin bir tek ama büyük bir gücünüz var :
Karşınızdakini değistirmek
Beni öldürseniz de çıkmam buradan
Kemiklerim değişecek toz ve toprak olacak belki
Fakat değişmeyecek ruhum
Onu kandırmak için boşuna dil döktüler
Açlıktan dolayı çıkar diye günlerce beklediler
O gün gün eridi ama çıkmadı dayandı
Bu acıdan yer yarıldı gök yarıldı
O nurdan bir sütuna döndü göğe uzandı
Batı bu sütunu ortadan kaldırmaktan aciz kaldı
Hâlâ onu ziyaret ederler şifa bulurlar
En onulmaz yarası olanlar
Ta kalblerinden vurulmuş olanlar
Yüreğinde insanlıktan bir iz tasıyanlar
 

türkü

Kıdemli Üye
Katılım
18 Tem 2007
Mesajlar
4,973
Tepkime puanı
975
Puanları
0
coşkuyu artırıcı bir türkü/ezgi : ferhat tunç "yaşamak direnmektir" ile yanında daha bir güzel gitti okuması sanki :)
 
Üst