İmam-ı Rabbânî Hazretlerine Yapılan Bir Bühtanın Püskürtülmesi

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Bayram Ali Öztürk'ün bir konuşmasında sarfettiği bazı sözler mükerreren karşımıza çıkıyor. Konuşmanın aslı şurada:

http://www.youtube.com/watch?v=t4iqTcGMwm8

Konuşmasının bir yerinde diyor ki:

"İmam-ı Rabbânî'nin kuddise sirruh buyurduğu gibi Muhammed Mustafa eşittir Allah!... Bir eti kemiği var farklı olarak."

B. Ali Öztürk'ün sözü burada bitti. Hemen şunları vurgulayalım:

1. İmam-ı Rabbânî hazretleri hiç bir yazısında böyle bir ifade kullanmamıştır.
2. "Muhammed aleyhisselam eşittir Allahü teâlâ" sözü zahiren küfürdür.

Bayram Ali Öztürk şimdi hayatta olmadığına göre, kendisine niye böyle konuştuğunu ve ne demek istediğini sormak imkânına sahip değiliz. Belki meczub bir kişi idi, belki gerçek bir âşık idi ve muhabbet sarhoşluğu ile, sekr halinde böyle bir söz söyledi, belki sözlerinin zahiri ile onun asıl kasdı örtüşmüyor ve sözünün bir te’vili var. Bunların hepsi ihtimal dâhilinde olabilir. Ancak, bu konuşmayı YouTube'da veya başka yerlerde yayınlayarak fitne ateşine benzin dökenlere acaba ne demeliyiz?

Şimdi bazı Vehhabilerin de Bayram Ali Öztürk'ün bu sözlerini kaynak alarak İmam-ı Rabbânî hazretlerine saldırdıklarını görüyoruz. Bu ahmaklara, "İmam-ı Rabbânî hazretleri bunu nerede söylemiş?" denince, şaşırıp kalıyorlar.

İmam-ı Rabbânî rahimehullah, Mektubat'ın çeşitli yerlerinde eski zamanlarda yaşamış bazı tasavvuf ehlinin sekr (şuursuzluk, kendinde olmama, manevî sarhoşluk) halinde söyledikleri bazı sözlerden bahsetmekte, sekr sahiplerinin mâzur olduğunu, ama bunlara uyanların, bunların sözlerini taklid edenlerin mâzur olmadığını, cezalandırılacaklarını bildirmektedir (mesela, bkz. Mektubat, c.1, m. 95 ve m. 100). Nitekim, 3. cilt, 80. mektubda da bazı şeyhlerden sekr hâlinde sâdır olan bir sözden bahsedilmektedir. Bu gibi sözlerin sekr ile söylenmiş olduğunu ve bunları taklid etmenin câiz olmadığını izah eden İmam-ı Rabbânî hazretlerini, bahis konusu sözlerin bizzat sahibiymiş gibi anlamak ve anlatmak eğer münâfıklık değilse, aşırı ahmaklık alâmetidir.

İmam-ı Rabbânî rahimehullah, Mektubat'ın 167. mektubunda buyuruyor ki:

İyi dinle ve iyi anla ki, bizim ve sizin ve hattâ herşeyin, yerlerin, göklerin, yüksekliklerin, alçaklıkların yaratanı, varlıkta durduranı birdir. Nasıl olduğu anlaşılamaz. Benzeri ve ortağı yoktur. Şekli ve görünüşü olmaz. Baba, çocuk değildir. Onun gibi, Ona benzer birşey düşünülemez. Onun birşey ile birleşmesi, bir şeyde bulunmasını düşünmek çok çirkin olur. Bir yerde bulunması, bir yerde görünmesi olamaz. Onda zaman yoktur. Zamanı O yaratmıştır. Bir yerde değildir. Heryeri O yaratmıştır. Hep var idi. Varlığının başlangıcı yoktur. Hep vardır. Varlığının sonu olmaz. Her iyilik ve yükseklik Onda vardır. Hiçbir kusur ve aşağılık Onda olamaz. İşte bunun için, mâbut olmaya, tapınmaya hakkı olan yalnız Odur. Tapınmaya lâyık olan ancak Odur. Hindûların Râm ve Kerşen denilen putları, Onun yarattığı şeylerden zevallı iki dânesidir. Her ikisinin de anası ve babası var idi. Râm, Ceretin oğlu ve Leknenin kardeşi idi. Sîtanın kocası idi. Râm, kendi çoluk çocuğunu koruyamamıştı. Başkalarını nasıl koruyabilir? İyi düşünmek lâzımdır. Câhillere uymamalıdır. Yerleri gökleri yaratana, Râm ve Kerşen gibi ismler takanlara milyonlarca yazıklar olsun! Bunların hâli, büyük bir pâdişâha, aşağı bir çöpçünün ismini takanlara benzemektedir. Râm ile Rahmanı aynı şey sanmak, ne akılsızlıktır? Yaratan, yarattığı ile bir olur mu? Anlaşılamayan birşey, bilinen şeylere benzetilemez. Onlarla birleşemez. Râm ve Kerşen yaratılmadan önce, âlemlerin yaratanına Râm ve Kerşen denilmiyordu. Bunlar yaratıldıktan sonra, ne oldu ki, o eşsiz olan ulu Allaha, Râm ve Kerşen denildi? Râm ve Kerşenin ismleri, yerlerin, göklerin sahibinin adı sanıldı! Olamaz, olamaz, hiç olamaz! Gelip geçmiş olan, yüzyirmidörtbine yakın Peygamberlerin hepsi insanları, yalnız bir yaratana ibâdet etmeye çağırdılar. Ondan başkasına tapınmağı yasak ettiler. Bütün Peygamberler, kendilerinin âciz birer mahlûk olduklarını söylediler. Allahü teâlânın büyüklüğünden, kuvvetinden korkarlar ve titrerlerdi. Hindûların tapındıkları kimseler ise, herkesin, kendilerine tapınmasını istediler. Kendilerini mâbut olarak tanıttılar. Bir yaratanın varlığına inanıyorlardı. Fakat, Onu kendilerine hulûl etmiş, kendileri ile birleşmiş sanıyorlardı. Bunun için, herkesin kendilerine tapınmasını istiyorlardı. Kendilerine tanrı diyorlardı. Her kötülüğü yapıyorlardı. Tanrı, her istediğini yapar ve yarattığı şeyleri istediği gibi kullanır diyorlardı. Bunlar gibi, daha nice bozuk ve saçma sözleri vardı. Kendileri sapıtmış, başkalarını da saptırmışlardı. Peygamberler böyle değildiler. Başkalarına yasak ettikleri kötülüklerden kendileri de ençok sakınırlardı. Kendilerinin de, herkes gibi insan olduklarını söylerlerdi. Fârisî mısra' tercümesi:

Yollardaki ayrılığı gör! Nerden nereye?
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Bu mesele birkaç senedir YouTube'da var, forumlarda da bahis konusu oluyor. Bu forumda da sanıyorum defalarca tartışıldı.

Yukarıdaki yazıyı hazırlamamın temel saiki, başlıkta ifade ettiğim gibidir: İmam-ı Rabbânî hazretlerine yapılan bu bühtanı cevaplamak, ortadan kaldırmak. Çünkü, bu sebeple İmam-ı Rabbânî hazretlerine hakaret eden, hatta tekfir eden nasipsizler vardır.

İşin bir de ikinci vechesi var. Bazı İsmailağa cemaati mensuplarının veya sempatizanlarının şu hatalardan birini veya birden fazlasını işlediklerini gördük:

1. Kendi hocalarını müdafaa etmek için, İmam-ı Rabbânî hazretlerinin bu sözü söylediği iddiasını kabul ve tekrar etmek.
2. Bahis konusu sözün -belki bir te'vil ile beraber- doğru olabileceğini sanmak.
3. Sözün bozukluğunu, uygunsuzluğu anladıkları halde, sükut etmek, düzeltmemek.

İki misal veriyorum. İstenirse herhalde başka çok örnekler bulunabilir; ancak ne demek istediğimi anlatmak için bu ikisi yeterlidir. Dikkat edilirse, bunların ikisi de çok yenidir (Aralık 2011).

bayramali1.png



bayramali2.png
 

Havas

Kısıtlı Erişim
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
4,432
Tepkime puanı
71
Puanları
0
teşekkür ederim.allah allah razı olsun...sinirli değilim..neden?
 

Havas

Kısıtlı Erişim
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
4,432
Tepkime puanı
71
Puanları
0
forumun kuralları bidat savunmaksa çıkarabilirsiniz.İslam insanların verdiği kutsiyyeti değil,bizzat kuranın belirlediği kutsiyyeti savunur.Hakeza her insan hata yapar ve şirke ve küfre açıktır.Eleştri çok ayrı bir kavram ,hakaret çok ayrı bir kavram.Bu forum kutsiyyetci,layusel bir anlayışla şahısları görüyor ve inanıyorsa zaten bu kuraan akaidine ters ve yanlıştır..
böyle bir yanıt beni çok şaşırttı..rabbaninin hataları yokmu diyeceğiz?internette binbir yerde eleştriler dolanırken bu eleştrilere yanıt vermeyelimmi?

Bayram hoca eğerki bu sözü söylemiş ve ölmüşsse kafirdir.Eğer tevbe etmişsse allah inşaallah tevbesini kabul eder.
Seker halinde olmak birisini imansızlıktan kurtarmaz..Ona masumiyyey kazandırmaz.Birde olayı negatiften düşünelim.mesela.Firavun seker halinde ölmesi onu masummu edecek?


Son olarak insan zahire göre hüküm verir...Batını ancak allah bilir...Dolayısıyla bir insan lailahe illellah muhammeden resulullah derse mümin deriz..Acaba kalben tasdik ettimi?onu bilemeyiz..onu ancak allah bilir
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
55
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
Seker halinde olmak birisini imansızlıktan kurtarmaz..r
Şu üç kişiden kalem kalkmıştır, uyanıncaya kadar uyuyandan, ihtilam oluncaya kadar çocuktan, akıl gelinceye kadar deliden (Buhari-Müslim)
Son olarak insan zahire göre hüküm verir...Batını ancak allah bilir...Dolayısıyla bir insan lailahe illellah muhammeden resulullah derse mümin deriz..Acaba kalben tasdik ettimi?onu bilemeyiz..onu ancak allah bilir
Peki Bayam hoca La ilahe İllallah demiş midir?
 

Havas

Kısıtlı Erişim
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
4,432
Tepkime puanı
71
Puanları
0
evet dostum bilerek yazıyorum ...Kuran akaidine ters bir eleştri bulursan bizi aydınlat ,hemen düzeltelim..
 

Havas

Kısıtlı Erişim
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
4,432
Tepkime puanı
71
Puanları
0
Bayam hocanın nereye gittiğini ancak allah bilir..."Yağfiru limen yeşau ve yuaziibu men yeşa"ayet
Allah dilediğine şefaat eder dilediğinede azab eder"
Bu ayete binaen bizim nereye gideceğimiz bile garanti değilidir....

Biz ancak kuranın bize öğrettği küfür ve şirk akidelerine göre zahiren hüküm veririz..Takdir ancak ve ancak alemlerin rabbi olan allahındır.
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
55
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
Biz ancak kuranın bize öğrettği küfür ve şirk akidelerine göre zahiren hüküm veririz..
Peki o zaman zahiren Hüküm ver

Hz. Musa AS ın ağaç vesilesi ile Allah CC ile konuşmuştur

Ne diyeceğiz o zaman?

Buyur zahiren hüküm ver...


Ya da Kehf suresinde Hızır AS ın yaptıklarına ne diyeceğiz

Bir zalim, katil ve saftirik biri mi diyeceğiz HAŞA

Buyur ver hükmü...
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Alimler demişlerdir ki İmam Rabbani Hazretlerine ancak münafıklar buğz eder; ona ancak münafıklar düşmanlık besler... :rtfm:

Biz de alimlerin sözüne amenna deriz.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Hiç bir referans kalmadı kurandanda, şimdi alimlerlemi iş kurtarmaya çalışıyorsunuz..Biz burada rabbaninin kuran akaidine ters ifaderini ortaya koyduk.

Şu satırlar seni ele veriyor. Nasıl bir kişiliksin göstermiş... İlmin yok. Maneviyatın yok. Boyundan büyük işlere kalkışıyor, kendince İmam Rabbani Hz.leri gibi zirve bir ismi güya Kur'an'a göre ölçüp biçiyorsun. Sen Kur'an'a bu derece malik misin? Sünnet ve hikmetin nerede?

Alimleri devreden çıkaran, Sünneti de devreden çıkarır. Sünneti devreden çıkaran da netice Kitab'ı zay eder. Dinsiz olur. Kural bu. İster kabul et ister etme... Kendine...

İslamiforumda bir gvs var idi... O sen misin?
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
daha evamı var...yorum sizin..

Bu yazıyı sen mi hazırladın? Başkasının hazırladığı bir yazıyı kendin yazmış gibi göndermek, "intihal" (eser hırsızlığı) olarak ve ahlak dışı bir hareket olarak kabul edilmektedir. Ben bu yazının çok benzerini şurada görebiliyorum:

http://tevhidvesirk.blogspot.com/2010/03/mektubat-rabbani-cilt-1-2.html

Bu yazı sadece yazarının anlayışsızlığını, zekasızlığını ve kötü niyetli olduğunu göstermektedir. Üstelik, benim burada ele aldığım konuyla alakası yoktur.

Ayrıca yazar, kendisi için "gayb" olan hususlar hakkında hüküm vermektedir. Mesela, bazı rüyalar için "uydurulmuş" demektedir (burada İmam-ı Gazali rahimehullah hakkındaki rüyalara saldırmaktadır):

http://tevhidvesirk.blogspot.com/2010/03/imam-gazali-ihyauulumid-din-cilt-1.html

Rüyanın uydurma olduğunu nereden biliyor? Başkasının gördüğü bir rüyanın uydurma olduğunu, görülmemiş olduğunu iddia etmek "gaibden" haber vermek değil midir? Diyor ki:

Yine bir rüya, Allah ve Resulune iftira (S.7) [Bu rüyaya "iftira" diyen ahmağa derim ki: Niye iftira imiş? Sen geri zekalıysan biz ne yapalım?]

Vaktiyle Mağrib'de Ebû'l-Hasen b. Harzehem nâmında herkesin sevib saydığı büyük bir âlim varmış. Bu zât (İhyâu Uhîmi'd-Dîn) i okuyunca: «Sünnete muhaliftir; bid'attir bu!» diyerek memlekette ne kadar İhya nüshası varsa, hepsinin toplanıp yakılmasını emretmiş. Halk derhal emre imtisâlen bulabildikleri bütün nüshaları getirmiş­ler, Ve Cum'a günü yakmağa karar vermişler. Cum'a gecesi Ebû'l-Hasen bir rüya görmüş. Rüyasında camiye girmiş ve caminin bir kö­sesinde bir nur parladığını müşâhade etmiş. Bir de, bakmış ki, o nur Uz. Peygamber (S.A.V.) dir. Yanında da Hz. Ebû Bekirle Hz. Ömer fR.A.) oturuyorlar. Bu arada imâm Gazali, elinde İhyâu Ulûmi'd-Dîn olduğu hâlde huzura gelerek: «Yâ Resûlallah! Şu adam benim has-rnımdır» demiş ve kitabı takdim ettikten sonra ilâve etmiş: «Yâ Re­sûlallah! Bu kitaba bir bak! Eğer şu adamın dediği gibi bunda senin/ sünnetine muhalefet ve bid'at eseri varsa, ben Hak Teâlâ'ya tevbA ediyorum. Sence makbul ve şerîatine muvafık bir şey ise adalet] iktizâsı hasmımdan hakkımı alarak beni şad eyle!»

Resûl-i Ekrem (S.A.V.) kitabı alarak baştan sona bir göz gezdirdikten sonra: «Vallahi bu güzel bir şey!» diyerek Hz. Ebû Bekir'e uzatmış. O da aynı şekilde kitabı kanşdırdıktan sonra: «Ya Resûlal­lah! Seni Hak Peygamber olarak gönderen Allaha yemin ederim ki, bu kitâb hakîkaten güzeldir» demiş ve kitabı Hz. Ömer'e vermiş. Ömer (R.A.) da kitaba bakarak aynı şeyi söylemiş. Bunun üzerine Resûlullah (S.A.V.) Ebıi'l - Hasen'in soyulmasını ve müfteri had­di (cezası) olmak üzere şiddetle dövülmesini emir buyurmuş. Emri derhal yerine getirilmiş ve Ebu'l-Haseni dövmeye başlamışlar. Sırtına beş kırbaç vurulduktan sonra Hz. Ebûbekir rikkate gelerek şefaat etmiş ve: «Yâ Resûlallah! Bu zâtın böyle yapması senin sün­netini iâzîm maksadiyle bir ictihadda bulunmasından ileri gelmiştir. Bunu af buyur!» demiş. Ebû'l-Hasen yaptığına pişman ve hatâsına tevbe etmiş, imâm Gazâlî de onu afv eylemiş. Ebû'l-Hasen bir daha ömrü boyunca Ihyâ'yı elinden bırakmamış ona tazimde bulunmuş, imâm Ebû'l-Hasen uykusundan uyandığı zaman rüyasını arkadaş­larına anlatmış. Bundan sonra tam bir ay, vurulan yerleri sızlamış. Vefatında dahî o kırbaç yerleri sırtında müşahede olunmuş. Ibn Subki (Tabakat) nam eserinde bu hikaye’nin sahih olduğunu söylemiştir.
 
Üst