İlm-i Ledün nedir?

MiHRiMaH

Son gülen... :/
Katılım
6 Ara 2006
Mesajlar
2,752
Tepkime puanı
769
Puanları
0
Konum
İstanbul...
Sual: Ledün [bâtın] ilmini nasıl öğrenirim?
CEVAP
Ledün ilmi veya ilm-i ledün, okuyarak öğrenilmez. Allahü teâlânın ihsanı ile kalbe ilham edilen, ilahi sırlara ait bilgilerdir. Görünüşte, akla ve nakle zıt gelebilir. İlm-i ledün sahibi olanlar, hadiselerdeki gizli sırları ve hikmetleri bilir. Kur'an-ı kerimde, (Kehf) suresinde bu husus açıkça bildirilmiştir.

Sual:
Bâtın ilmi diye bir ilim yoktur. Arapça batn, karın yani insanın içi demektir. Buna dalak, ciğer, bağırsaklar ve pislik dahildir. Bu bakımdan bâtın ilmi veya bâtıni ilim diye bir ilimden bahsetmek yanlıştır. Bâtın ilmi varsa, Kur’an ve Sünnetten delil verebilir misiniz?
CEVAP
Her kelimenin tek manası olmaz. Bâtın kelimesi de öyledir. Bâtın esma-i hüsnadan, yani Allahü teâlânın isimlerindendir. Kur’an-ı kerimde mealen, (O evveldir, âhirdir, zâhirdir ve bâtındır, O, her şeyi bilendir) buyuruluyor. (Hadid 3)

Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Din bilgisi iki kısımdır: 1- Kalbde olan faydalı ilimler. 2- Dil ile anlatılan zahiri ilimler.) [Hatib, Süyuti]

(Elbette Kur’anın zahiri ve bâtıni manası vardır.)
[İbni Hibban]

(Bâtın ilmi, Allahü teâlânın esrarından bir sır, hikmetlerinden bir hükümdür. Allah onu kullarından dilediğinin kalbine bırakır.)
[Deylemi, Süyuti, Münavi]

(Zahir ve bâtın ilminde âlim olanlar, enbiyanın vârisleridirler.)
[M. Nasihat]
(Öyle ilimler vardır ki, çok gizlidir. Bunları, ancak marifet sahipleri bilir.) [M. Nasihat]

Taha suresinin (Rabbim ilmimi arttır de) mealindeki 114. âyeti, bâtın ilminin artmasını istemek olduğu tefsirlerde bildirilmektedir.


Abdülgani Nablusi
hazretleri buyuruyor ki:
İmam-ı Malik buyurdu ki:
(İlmi zahire malik olan, ilmi bâtına kavuşabilir. Zahir bilgisi olan kimse, ilmi ile amel ederse, Allahü teala, ona bâtın bilgisi ihsan eder.)

Ali bin Muhammed Vefanın ârifane sözlerine şaşırıp kalan imam-ı Ömer Bülkini, bunları nereden öğrendin deyince, Bekara suresindeki, (Allah’tan korkun! Allahü teâlâ, kendinden korkanlara bilmediklerini öğretir) mealindeki 282. âyeti okudu.

Ebu Talibi Mekki buyurdu ki:
(İlm-i zahir ile ilm-i bâtın, birbirlerinden ayrılmazlar. Beden ile kalbin birlikte bulunması gibidirler. Bâtın ilimleri, arifin kalbinden kalblere akar.)

(Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir)
hadis-i şerifi ile bildirilen âlimler, bildikleri ile amel eden, takva sahibi olan, Peygamberlerdeki ilimlerin hepsine kavuşan hakiki âlimlerdir.

İmam-ı Münavi, imam-ı Gazali’den naklen bildiriyor ki:
Ahiret bilgisi iki türlüdür:
Biri keşifle hasıl olur. Buna İlmi mükaşefe [İlmi bâtın] denir. Bütün ilimler, bu ilme kavuşmak için sebeplerdir. İkincisi İlmi muameledir. İlmi bâtından nasibi olmayanın imansız gitmesinden korkulur. Bundan nasip almanın en aşağısı, bu ilme inanmaktır. Bid’at ehline bâtın ilmi nasip olmaz. Bâtın bilgisi, temiz kalblerde hasıl olan bir nurdur. (Öyle ilimler vardır ki, çok gizlidirler. Bunları, ancak marifet sahipleri bilir) hadis-i şerifi, bâtın ilimlerini göstermektedir. Allahü teâlânın emir ve yasaklarını doğru yapabilmek için herkese lazım olan İlmi hâl bilgileri öğrenilip amel edilince, ilmi bâtın hasıl olabilir.
(Hadika)

Kur’an-ı kerimden iki kıssa
Abdülgani Nablusi
hazretleri buyuruyor ki:
İlmi bâtından habersiz olanlar, tasavvuf kitaplarını okuyunca, âriflerin sözlerini küfür ve sapıklık sanıyorlar. Anlamadıkları marifet bilgilerine inanmıyorlar. İbni Arabi, Abdülkadir Geylani, Mevlana Celaleddin Rumi, Seyyid Ahmed Bedevi, imam-ı Şarani ve imam-ı Busayri gibi tasavvuf büyüklerine dil uzatıyorlar. Bâtın bilgilerine inanmayan Muhammed aleyhisselamın dininin sırlarına inanmamış olur. Böyle kimseye bid’at ehli ve sapık denir. (Hadika)

Süleyman aleyhisselam, “Sebe Melikesinin tahtını bana kim getirebilir?” dedi. Cinlerden bir ifrit: “Sen yerinden kalkmadan önce, onu getiririm, buna gücüm yeter” dedi. İlmi ledün [ilmi bâtın] sahibiolan vezir Asaf bin Berhiya ise, “Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm” dedi ve bir andagetirdi. (Neml 38-40)

[Vezir de, cin de peygamber değildi. Vezir bu işi kerametle yapmıştı. Cin müslüman ise kerametle, kâfir ise sihirle yapacaktı.]

Kehf suresinde ledün [bâtın] ilmi hakkında bahsedilen kıssa özetle şöyledir:
Hz. Musa, “Ya Rabbi, bâtın ilmini bilen zatı nerede bulurum?” diye sordu. Allahü teâlâ da, “Ya Musa, yola çık, çantana koyduğun balık canlanıp denize gittiği yerde, onu bulursun” buyurdu.
Hz. Musa, Hz. Yuşa ile yola çıktı. Bir pınarın yanına geldiler. Bu pınar âb-ı hayat idi. Bu suya dokunan ölü canlanırdı. Bu sudan bir damla balığa değince, balık canlanıp denize gitti.

Hz. Musa, denilen yerdeki zatı görüp ona, “Bana bâtın ilmini öğretir misin?” dedi. O zat, “Allahü teâlânın bana öğrettiği ilmin hepsini sen bilmezsin. Bu yüzden de yaptıklarıma sabredemezsin” dedi. Hz. Musa, “İnşallah beni sabredenlerden bulursun” dedi. O zat, “Ya Musa, tuhafına gitse de, yaptıklarımdan bana bir şey sormayacaksın” dedi.

O zat, ücretsiz bindikleri gemiyi delince, günahsız çocuğu öldürünce ve bir duvarı ücretsiz yapınca Hz. Musa sebebini sordu. O zat, “Gemiciler on kardeşti. Geminin kazancı ile geçiniyorlardı. Bir derebeyi, sağlam gemileri gasp ediyordu. Bu geminin arızalı olduğunu duyunca almaktan vazgeçecekti. Biz de iyiliğe iyilik ettik. Günahsız çocuğun ana babası salih idi. Çocuk büyüyünce, küfre zorlayıp ana babasına zulüm ve işkence edecekti. Bunun yerine neslinden 70 peygamber meydana gelecek hayırlı bir evlat vermesi için dua ettim. Doğrulttuğum duvar, yetimlere aitti. Babaları duvarın altına bir hazine saklamıştı. Duvarı düzeltmeseydim, yıkılıp hazine meydana çıkacak, başkaları alacaktı. Yetimlere de bir iyilik etmiş olduk.

Musa aleyhisselama ilm-i bâtından bahseden o zatın evliyadan Hz. Hızır olduğu bildirilmiştir.
Kur'an-ı kerimdeki bu iki kıssa, bâtın ilmine sahip keramet ehlinin bulunduğunu açıkça bildirmektedir.
İlm-i bâtın, ilm-i zahirden ayrılmaz. Her ikisine kavuşanlara, Ulema-i rasihin denir.

Hz. Ebu Hüreyre, (Resulullahtan iki ilim aldım. Birisini size bildirdim. İkincisini bildirmedim, çünkü anlayamazsınız) dedi. Birincisi, İlm-i zahir,ikincisi İlm-i bâtın’dır. Bunu ancak, evliya ve sıddıklar bilir.
 

UBEYDUN

Ordinaryus
Katılım
16 Ara 2006
Mesajlar
2,548
Tepkime puanı
286
Puanları
0
Konum
göçmen
selamun aleyküm
batın eşittir gayb ise eyvallah yani halehazırda insanların ulaşamadıkları bir bilgi ilerde muhtemelen ulaşabilecekleri bir bilgi .
Kur'an'kerim o zhirdir batındır derken insanların onu dünyada görmelerinin mümkün olmadığını belirtir Allah'ın zatından başka şeyler hususunda ise mesela hurufu mukaddaa gibi insanların mükellifiyetlik sınırının dışında olan şeyler ayet ve hadisler hakkında ise bu ehli sünnetin dışına çıkmak olur bunların genel manalarının başka bir manaya hamledilmesi batıniler tarafından yapılmış kabul görmemiş ve fırka-i naciyeden olamamışlardır
hem Allah azze ve celle gizledikleri bilgilerle insanları sınav etmesi ne kadar makuldur ki
gayb eseri alameti olmayan bilgidir alamet ortaya çıkıncada gayb olmak tan çıkar
 

Hudalfa

Asistan
Katılım
8 Ocak 2007
Mesajlar
206
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
45
ilmi ledün şeyhlere maledilen uydurma bir paremetredir. her insan his leriyle, keşşaflık açılımlarıyla değişik boyutlarla ilişki içine girebilir. ama bunlar sadece şeyhler değildir..
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Sizin dediğiniz gibi olsaydı "Her bilenin üstünde bir bilen vardır" denilmezdi.. Ayet-i Kerime mealidir..

Ayrıca Resulullah Efendimiz buyurmuş:

"Rabbım benim sadrıma ne aktardıysa yar-ı Gar'ım Ebu Bekir'in sadrına da onu aktardım"

Dikkat edin bakın sadırdan sadıra bir ilim.. İlm-i Ledün zaten sadır ilmidir.. Kalb ilmidir..

Nereye gitti bu aktarılan ilim? Kayıp olup yer yüzünden kalktı mı? Yine buyurmuş mübarek Resulullah Efendimiz:

"Bütün kapılar kapanır, Yar-ı Gar'ım Ebu Bekir'in kapısı müstesna"

Mübarek Mescid'de (Mescid-i Nebevi'ydi yanılmıyorsam) kapıların isimleri var.. Bab-ı Ebu Bekir, Bab-ı Ömer, Bab-ı Osman, Bab-ı Ali... Bu kapılar kastedilseydi kıyamete yaklaştığımız bu zamanda Sadık-ı Muhbir olan Peygamberimizin bu haberi gerçekleşir, tek bir kapı kalmış olurdu! Ancak burda kastedilen, Ebu Bekir Efendimizin sadrına verilen ilmin günümüze kadar o tarikle, o silsile ile gelişidir..

Allah'ın izniyle, kıyamete kadar bu ilim kapısı devam edecektir..

Kudsi Hadis ile tamamlayalım:

"Siz bildiklerinizle amel edin, bilmediklerinizi biz Azimüşşan size öğretiriz!"

Şüphesiz Allah vaadinden dönmez..
 

MiHRiMaH

Son gülen... :/
Katılım
6 Ara 2006
Mesajlar
2,752
Tepkime puanı
769
Puanları
0
Konum
İstanbul...
İlm-i ledün birilerine maledilmemekte... Bu ilme, Allah 'ın takdir ettikleri vakıf olabilmektedir... Tabii ki şeyhlere mahsus olmamakla beraber ilim bilmez herşeye muhalefet eden biz aciz müslümanlarda o ilme uzunca bir zaman eğitildikten sonra ancak ulaşabilir!!!!
 

Hudalfa

Asistan
Katılım
8 Ocak 2007
Mesajlar
206
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
45
İlm-i ledün birilerine maledilmemekte... Bu ilme, Allah 'ın takdir ettikleri vakıf olabilmektedir... Tabii ki şeyhlere mahsus olmamakla beraber ilim bilmez herşeye muhalefet eden biz aciz müslümanlarda o ilme uzunca bir zaman eğitildikten sonra ancak ulaşabilir!!!!

gayb ilmi, ilahi sırlar keşfetme ilmi, marift dir. yine tasavvufta, allah tan vasıtasız gelen bilgiye, ilhama ilmi-ledün denir. tasavvufta akıl ve nakil yolu ile edinilen bilgi vardır. bu anlamın mahiyeti bazan abartılarak, mutedil çizgiden uzaklaştırılarak allahın sırlarına ait manevi bilgi.gayb ilmi. diye telakki ve empoze edilir.cümle içerisinde ifa edersekşirktir. tabi saf muridim bunu anlamaz.hak kulundan intikamın yine abd ile alır, bilmeyen ilm-i ledni anı abd idmüş sanırmeali; allah kulundan intikamını yine kul ile alır, ledun ilmine sahip olmayan insan ise bunu kul yaptı zannedertasavvufu bile yerin dibine sokan bir mahiyet.his herkeste vardır. zira Allah ilmi istiyene veririm demiştir. isteyen herkes ilim sahibi olabilir denilmektedir. zaten ilmi alan herkes bereberinde his ve keşşaflığıda alırki; ilim öğrendiğini düşünsün. bununla birlikte başka değer ve hakiketleride..
 

Hasan

Kardeşiniz
Katılım
9 Eki 2006
Mesajlar
6,112
Tepkime puanı
279
Puanları
0
Yaş
53
Konum
KALU BELA
İlime iki yolla sahip olunur

1. si çok çalışıp okuyarak fen ve fıkhi ilimlerde gittiğin kadar ilerleyebilirsin okudukça alim olursun oldukça mertebe alırsın edep ile.

2.si rabbim ister ve kuluna ilim verir kul öğrenmek için hiç bir çaba sarfetmez ama ilmin rabbimin lutfettiği kadarını bilir ve uygular bu ilme istediğin kadar oku çalış sahip olamazsın yanlızca rabbim verir o nasip ederse olur.örn:cinlere veya hava şartlarına hükmetmek yada hayvanatın dilinden anlamak gibi.(süleyman peygamber mesleği)

Bu ilimlerin çoğu peygamberlere verilmiştir birde rabbimi,n nasip ettiği uygun kişilere.
SELAMETLE.
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Ne niyetle soruluyor ?

alıntı-ABDULLAH ismail
Ilmi Ledünni Ne Demektir Cevaplariniz Için Teşekkürler


Arkadaş,
Geçenlerde de adamın biri süt kardeşliği yani recâ hakkında bir soru sormuştu. Biz de tuttuk müftabih kavilleri kendisine naklettik. Ondan sonra başımıza gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi. Soruyu soran adam, bize bir kükredi, ve diğer mezheblerin kavillerinden ve çeşitli alimlerin görüşlerinden nakiller yaptı ki, valla biz cevap verdiğimize pişman olduk. Meğer adamın niyeti nifak çıkarmakmış !
Onun için size şu soruyu soruyoruz kusura bakma...
Siz bu soruyu öğrenmek için mi soruyorsunuz, yokssa üyeleri sınamak için mi ?
 

ABDULLAH ismail

Asistan
Katılım
16 Nis 2007
Mesajlar
263
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Konum
çarşamba
Siz bu soruyu öğrenmek için mi soruyorsunuz

BİRAZ BİLGİM VAR ANCAK DOĞRUMU BİLMİYORUM ANCAK SİZ Bİ AÇIKLAYIN
 

ABDULLAH ismail

Asistan
Katılım
16 Nis 2007
Mesajlar
263
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Konum
çarşamba
İlime iki yolla sahip olunur

1. si çok çalışıp okuyarak fen ve fıkhi ilimlerde gittiğin kadar ilerleyebilirsin okudukça alim olursun oldukça mertebe alırsın edep ile.

2.si rabbim ister ve kuluna ilim verir kul öğrenmek için hiç bir çaba sarfetmez ama ilmin rabbimin lutfettiği kadarını bilir ve uygular bu ilme istediğin kadar oku çalış sahip olamazsın yanlızca rabbim verir o nasip ederse olur.örn:cinlere veya hava şartlarına hükmetmek yada hayvanatın dilinden anlamak gibi.(süleyman peygamber mesleği)

Bu ilimlerin çoğu peygamberlere verilmiştir birde rabbimi,n nasip ettiği uygun kişilere.
SELAMETLE.


BAZI MAKAMLAR VE İLİMLER VEHBİDİR DOĞRUDA

LEDÜNNİ İLİM HİÇ YOK MU ELİMİZDE
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
alıntı-ABDULLAH ismail
BİRAZ BİLGİM VAR ANCAK DOĞRUMU BİLMİYORUM ANCAK SİZ Bİ AÇIKLAYIN



Arkadaş,
Bizim bu konuda hiç bilgimiz yoktur. Ancak, bilgisi olanlardan bir nakil yapılabilir. Lâkin, siz nasıl biliyorsunuz veya doğru olup-olmadığından emin olmadıklarınız nelerdir bunları ortaya koyarsanız daha doğru olur diye düşünüyorum. Çünkü, böylelikle konu budaklanmadan hedefe tez ulaşılmış olur.
 

ABDULLAH ismail

Asistan
Katılım
16 Nis 2007
Mesajlar
263
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Konum
çarşamba
alıntı-ABDULLAH ismail
BİRAZ BİLGİM VAR ANCAK DOĞRUMU BİLMİYORUM ANCAK SİZ Bİ AÇIKLAYIN



Arkadaş,
Bizim bu konuda hiç bilgimiz yoktur. Ancak, bilgisi olanlardan bir nakil yapılabilir. Lâkin, siz nasıl biliyorsunuz veya doğru olup-olmadığından emin olmadıklarınız nelerdir bunları ortaya koyarsanız daha doğru olur diye düşnüyorum. Çünkü, böylelikle konu budaklanmadan hedefe tez ulaşılmış olur.


BİLDİKLERİME GÖRE 3 ÇEŞİT İLİM VARMIŞ BİRİ ŞERİAT DİĞERİ LEDÜNNİ VE BİR TANE DAHA VAR.
PEYGAMBER EFENDİMİZ SAHABEEN BİRİSİNE ALLAH TARIFINDAN GELEN BİR İLMİ LE DÜNNİYİ SÖYLEMİŞ SAHABE ZOR TAHAMMUL ETMİŞ

ACABA O SAHABEDEN NAKL YOLUYLA ULAŞMIŞ OLAMAZMI
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Ha şöyle !.. bak mesele anlaşıldı şimdi...O husustaki hadis-i şerif şöyle Arkadaşım :

"""Rabbim bana sual sordu. Ben O'na cevap vermedim. Keyfiyetsiz bir tarzda elini her iki omuzum arasına koydu. Ben o elin serinliğini kalbimde hissettim. Böylece, beni geçmiş ve geleceklerin ilmine varis kıldı. Ayarıca bana çeşitli ilimleri de öğretti.
Rabbim, bir kısım ilimleri gizli tutmama dair benden söz aldı. Çünkü, benden başka hiç kimsenin onu taşıyamayacağını biliyordu.
Başka bir ilimde de beni muıhayyer kıldı, yani serbestsin, istersen başkalarına söyle, istersen hiç kimseye söyleme dedi...
Kuran'ı bana öğretti. Cibril devamlı olarak Kuran'ı bana hatırlatıyordu. Ve daha başka bir ilim var ki, onu herkese söylemekle beni memur etti.""" (El -Mevâhibu'l-Leduniyye)

Bu hadis-i Şerifte gizli tutulması emir buyrulan ilim nubuvveti ilgilendiren ilimdir. Umuma bildirilmesi emredilenn ilim şeriat ilmidir. İfşa edilip edilmeme hsusunda muhayyer nırakılan ilim ise bâtınİi-ledun ilmidir.
 

ABDULLAH ismail

Asistan
Katılım
16 Nis 2007
Mesajlar
263
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Konum
çarşamba
ALINTI: (El -Mevâhibu'l-Leduniyye)

Bu hadis-i Şerifte gizli tutulması emir buyrulan ilim nubuvveti ilgilendiren ilimdir. Umuma bildirilmesi emredilenn ilim şeriat ilmidir. İfşa edilip edilmeme hsusunda muhayyer nırakılan ilim ise bâtınİi-ledun ilmidir.[/quote]



ALLAH RAZI OLSUN KARDEŞ İŞTE BENDE ONU SORUYORUMDA ACABA HANİ BİZE ULAŞMIŞ VARMI LEDÜNNİ İLİMDEN
 

Hasan

Kardeşiniz
Katılım
9 Eki 2006
Mesajlar
6,112
Tepkime puanı
279
Puanları
0
Yaş
53
Konum
KALU BELA
ABDULLAH ismail kardeşim ,ilmi ledün islamiyetten önce kahinler ve sihirbazlar tarafından kullanılan bir çeşidi ile vardı,cinni ler bu ilmi arş ı aladan görevli meleklerden haber kaçırarak ve bazı sırları çalarak vede eskiden naklonulan deneyimler ile bilinirdi.
İçinde bulunduğumuz kutlu doğum gerçekleştiğinde gök kapıları bunlara kapandı ve o zamandan bu yana ilmi ledün bikaç kısır ve yarım yamalak nakilcilerin dilinde kaldığı kadarıyla yapıla geldi.

Ama bir sahabe veya ehli sünnet tarafından ne nakledildi nede kullanıladı çünkü bunları kullananlara lanet edilmiştir,esas olan ilmi seriat ilmidir ki bize bu yeterde artar bile.SELAMETLE.
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Bilgiler bize ait değildir.

Arkadaşar, bu konuda size İmam-ı Gazalinin değerlendirme ve vermiş olduğu bilgileri aktarmakla yetiniyorum. Umarız sizi de tatmin eder ve yeterli olur.

İMAM-I GAZALİ VE LEDUN İLMİ

Ledün ilmini “İlham nurunun kâmil insan ruhuna bir sirayeti” olarak tarif eden İmâm-ı Gazâlî -rahmetullahi aleyh- Hazretleri “Er-risâletü’l-ledüniyye” adlı risalesinin giriş bölümünde şöyle buyurmaktadır:
“Hamd, has kullarının kalplerini velâyet nuruyla bezeyen, ruhlarını lütfun en güzeliyle terbiye eden ve bilgi anahtarıyla irfan sahibi bilginlere tevhid kapısını açan Allah’a mahsustur.
Koruyup gözeten, Hakk’a çağıran, ümmetin hidayet rehberi ve peygamberlerin efendisi Peygamberimiz Aleyhisselâm’a ve onun ehl-i beytine, âl ve ashabına salât ve selâm eylerim.
Ey okuyucum! Arkadaşlarımızdan biri, bir âlimin, güzide mutasavvıfların dayandığı Gayb ve Ledün ilmini inkâr ettiğini anlattı. Bu Gayb ve Ledün ilmi ki, tasavvuf ehli ona bağlanır ve onun öğrenme ile elde edilen ilimlerden daha kuvvetli ve sağlam olduğunu söyler. Yine bu arkadaşım bana bu Ledün ilmini inkâr edenin şöyle dediğini anlattı: ‘Mutasavvıfların ledün ilmini benim aklım almıyor. Zannetmiyorum ki, bu dünyada hiçbir kimse tahsil etmeden, düşünerek, hayaline dayanarak gerçek ilimden bahsedebilsin.’ Ona dedim ki:
‘Bu adam tahsil yollarını anlamamış, insan ruhunun ne olduğunu ve özelliklerini, gayb ve melekût ilimlerini nasıl alabildiğini bilememiştir.’
Arkadaşım dedi ki:
‘Evet, bu adam, ‘İlim, yalnız fıkıh, Kur’an tefsiri ve kelâmdan ibarettir. Bunların ötesinde başka bir ilim yoktur! Bu ilimler de ancak öğrenme ve çalışma ile elde edilir.’ diyor.’
Ben de dedim ki:
‘Evet, o halde tefsir ilmi nasıl öğrenilecek? Çünkü Kur’an-ı kerim herşeyi kapsayan bir okyanustur. Onun bütün mânâları ve tefsirinin hakikatları halkın elinde dolaşan şu tefsir kitaplarında zikredilmemiştir. Bilâkis tefsir ilmi, bu iddia sahibinin bildiğinden de başkadır.’
Arkadaşım dedi ki:
‘Bu adam sadece Kuşeyrî, Sâlebî, Mâverdî ve diğerlerine nisbet edilen ve halk arasındaki meşhur olan tefsir kitaplarını tanıyor.’
Ben de dedim ki:
‘Bu adam, hakikat yolundan uzaklaşmıştır. Çünkü Sülemî tefsirinde az-çok araştırma yapanların birçok sözlerini toplamıştır. Bu sözler diğer tefsir kitaplarında zikredilmemiştir. Bana öyle geliyor ki ilmi, yalnız fıkıh, kelâm ve halka hitabeden tefsirden ibaret sayan bu adam, ilimlerin bölümlerini, tafsilâtını, derecelerini, hakikatlarını bilmiyor, görünen ve görünmeyen yönlerinden de habersizdir. Cahilin bilmediği şeyi inkâr etmesi âdettendir. Bu iddia sahibi de hakikat şerbetinin zevkini tatmamış ve Ledün ilmine vâkıf olamamıştır. Öyleyse bunu nasıl kabul etsin! Ben, zaten onun bilmediği şeyi taklid veya tahmin suretiyle kabul etmesine rızâ gösteremem.’
Dostum dedi ki:
‘Ben sizin, ilimlerin derecelerini anlatmanızı, sahip olduğunuzu iddia ettiğiniz bu Ledün ilminin gerçekliğini ortaya koymanızı, bu ilmi kendinize göre ele almanızı ve ispat etmenizi istiyorum.’
Ben de:
‘Bu anlatılmasını istediğiniz ilim cidden zor bir iştir. Fakat durumumun müsade ettiği, vaktimin elverdiği ve gücümün yettiği kadar bir başlangıç yapabilirim. Sözü uzatmak istemem; çünkü sözün en iyisi kısa ve öz olanıdır.’ dedim.
Allah’tan yardım ve başarı dileyerek bu fasıllarla kıymetli dostumun arzusunu yerine getirdim.”
İmâm-ı Gazâlî -rahmetullahi aleyh- Hazretleri adı geçen risalesinde “Ledün ilmi” hakkında gerekli açıklamaları yaptıktan sonra özet olarak şöyle buyurur:
“İlâhî öğretim de iki kısma ayrılır:
1. Vahiy gönderme
2. İlham
İlham; Küllî ruhun, berraklığına, kabiliyetine ve istidadına bağlı olarak insan ruhunun uyanmasıdır. İlham, vahyin basit bir şeklidir. Çünkü vahiy gaybı açık olarak bildirmesidir, ilham ise gaibteki şeye bir işarettir.
Vahiyden hâsıl olan ilme Nebevî ilim, ilhamdan hâsıl olan ilme ise İlm-i Ledün denir. Ledün ilmi, Yaradan ile ruh arasında bir vasıta olmaksızın hâsıl olur. Bu gayb lâmbasından gelerek, hoş ve lâtif bir kalbe düşen ışık gibidir.
Ledün ilmi derecesine ulaşanlar çok tahsilden ve öğrenme yorgunluğundan uzak olurlar. Az öğrenir çok bilirler. Az yorulup çok istirahat ederler.
Bilmiş ol ki, vahiy kesildi, peygamberlik kapısı kapandı. Hakikat ortaya konduktan ve din tamam olduktan sonra peygamber gönderilmesine insanların ihtiyacı kalmadı. Fakat ilham kapısı kapanmamıştır, küllî ruhun nurundan ümit kesilmemiştir.”
İhyâ-u ulûm’id-din adlı eserinde ise şöyle buyururlar:
“Sakın anlamıyorum diye bu ilmi inkâra kalkışma. Aklî ilimleri kavradığını zannederek çizmeden yukarı çıkan âlimlerin helâk noktası burasıdır. Allah dostlarının bu hallerini inkâr eden bir ilimden, cehâlet çok daha iyidir. Kaynak bir olduğu için, velîleri ve kerâmetlerini inkâr, peygamberleri ve mucizeleri inkâr demektir. Peygamberleri inkâr ise tamamen dinden çıkmaktır.”
Hazret’in: “Allah-u Teâlâ’yı tanımanın diğer mârifetlerden daha lezzetli olduğuna” dair bir beyanları da şöyledir:
“İlim ve mârifetin lezzeti anlaşılınca, bazı ilimlerin daha lezzetli olduğunda şüphe kalmaz. Çünkü malum (bilinen) ne kadar büyük ve şerefli olursa, ona ait bilgi de o kadar lezzetli olur.
Meselâ memleketi idare etme ilmi, terzilikten ve çiftçilikten daha lezzetlidir. Bunun gibi, dinin hakikatini ve inceliklerini bilmek, gramer ve lügat bilgisinden lezzetlidir. Padişah’ın sırlarını bilmek, vezirin sırlarını bilmekten daha lezzetlidir.
Demek ki, bilinen şey ne kadar şerefli ise, onu bilmek de o kadar lezzetli ve zevklidir. Dikkat buyurun! Var olanlar içerisinde daha şerefli, daha azametli, daha mükemmel ve celâl sahibi olan Allah-u Teâlâ’dan başka kim vardır? Bütün kemâl ve cemalleri yaratan O’dur.
Hiçbir hükümdarın memleketini idaresi, göklerin ve yerin melekûtunu ve bu âlemin düzenini sağlayan Allah-u Teâlâ’nın tedbiri gibi düzenli değildir. Allah-u Teâlâ’dan daha güzel, daha kâmil hiç kimse yoktur. O halde O’nu görmekten, O’na bakmaktan daha lezzetli bir bakış olabilir mi?
Bundan anlaşılmış oldu ki, Allah-u Teâlâ’yı ve kendisine ait sırları bilmek, bütün bilgilerden daha lezzetlidir.”
 

ABDULLAH ismail

Asistan
Katılım
16 Nis 2007
Mesajlar
263
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Konum
çarşamba
ABDULLAH ismail kardeşim ,ilmi ledün islamiyetten önce kahinler ve sihirbazlar tarafından kullanılan bir çeşidi ile vardı,cinni ler bu ilmi arş ı aladan görevli meleklerden haber kaçırarak ve bazı sırları çalarak vede eskiden naklonulan deneyimler ile bilinirdi.
İçinde bulunduğumuz kutlu doğum gerçekleştiğinde gök kapıları bunlara kapandı ve o zamandan bu yana ilmi ledün bikaç kısır ve yarım yamalak nakilcilerin dilinde kaldığı kadarıyla yapıla geldi.

Ama bir sahabe veya ehli sünnet tarafından ne nakledildi nede kullanıladı çünkü bunları kullananlara lanet edilmiştir,esas olan ilmi seriat ilmidir ki bize bu yeterde artar bile.SELAMETLE.



CENK 11:
Arkadaşar, bu konuda size İmam-ı Gazalinin değerlendirme ve vermiş olduğu bilgileri aktarmakla yetiniyorum. Umarız sizi de tatmin eder ve yeterli olur.

İMAM-I GAZALİ VE LEDUN İLMİ


Ledün ilmini “İlham nurunun kâmil insan ruhuna bir sirayeti” olarak tarif eden İmâm-ı Gazâlî -rahmetullahi aleyh- Hazretleri “Er-risâletü’l-ledüniyye” adlı risalesinin giriş bölümünde şöyle buyurmaktadır:
“Hamd, has kullarının kalplerini velâyet nuruyla bezeyen, ruhlarını lütfun en güzeliyle terbiye eden ve bilgi anahtarıyla irfan sahibi bilginlere tevhid kapısını açan Allah’a mahsustur.
Koruyup gözeten, Hakk’a çağıran, ümmetin hidayet rehberi ve peygamberlerin efendisi Peygamberimiz Aleyhisselâm’a ve onun ehl-i beytine, âl ve ashabına salât ve selâm eylerim.
Ey okuyucum! Arkadaşlarımızdan biri, bir âlimin, güzide mutasavvıfların dayandığı Gayb ve Ledün ilmini inkâr ettiğini anlattı. Bu Gayb ve Ledün ilmi ki, tasavvuf ehli ona bağlanır ve onun öğrenme ile elde edilen ilimlerden daha kuvvetli ve sağlam olduğunu söyler. Yine bu arkadaşım bana bu Ledün ilmini inkâr edenin şöyle dediğini anlattı: ‘Mutasavvıfların ledün ilmini benim aklım almıyor. Zannetmiyorum ki, bu dünyada hiçbir kimse tahsil etmeden, düşünerek, hayaline dayanarak gerçek ilimden bahsedebilsin.’ Ona dedim ki:
‘Bu adam tahsil yollarını anlamamış, insan ruhunun ne olduğunu ve özelliklerini, gayb ve melekût ilimlerini nasıl alabildiğini bilememiştir.’
Arkadaşım dedi ki:
‘Evet, bu adam, ‘İlim, yalnız fıkıh, Kur’an tefsiri ve kelâmdan ibarettir. Bunların ötesinde başka bir ilim yoktur! Bu ilimler de ancak öğrenme ve çalışma ile elde edilir.’ diyor.’
Ben de dedim ki:
‘Evet, o halde tefsir ilmi nasıl öğrenilecek? Çünkü Kur’an-ı kerim herşeyi kapsayan bir okyanustur. Onun bütün mânâları ve tefsirinin hakikatları halkın elinde dolaşan şu tefsir kitaplarında zikredilmemiştir. Bilâkis tefsir ilmi, bu iddia sahibinin bildiğinden de başkadır.’
Arkadaşım dedi ki:
‘Bu adam sadece Kuşeyrî, Sâlebî, Mâverdî ve diğerlerine nisbet edilen ve halk arasındaki meşhur olan tefsir kitaplarını tanıyor.’
Ben de dedim ki:
‘Bu adam, hakikat yolundan uzaklaşmıştır. Çünkü Sülemî tefsirinde az-çok araştırma yapanların birçok sözlerini toplamıştır. Bu sözler diğer tefsir kitaplarında zikredilmemiştir. Bana öyle geliyor ki ilmi, yalnız fıkıh, kelâm ve halka hitabeden tefsirden ibaret sayan bu adam, ilimlerin bölümlerini, tafsilâtını, derecelerini, hakikatlarını bilmiyor, görünen ve görünmeyen yönlerinden de habersizdir. Cahilin bilmediği şeyi inkâr etmesi âdettendir. Bu iddia sahibi de hakikat şerbetinin zevkini tatmamış ve Ledün ilmine vâkıf olamamıştır. Öyleyse bunu nasıl kabul etsin! Ben, zaten onun bilmediği şeyi taklid veya tahmin suretiyle kabul etmesine rızâ gösteremem.’
Dostum dedi ki:
‘Ben sizin, ilimlerin derecelerini anlatmanızı, sahip olduğunuzu iddia ettiğiniz bu Ledün ilminin gerçekliğini ortaya koymanızı, bu ilmi kendinize göre ele almanızı ve ispat etmenizi istiyorum.’
Ben de:
‘Bu anlatılmasını istediğiniz ilim cidden zor bir iştir. Fakat durumumun müsade ettiği, vaktimin elverdiği ve gücümün yettiği kadar bir başlangıç yapabilirim. Sözü uzatmak istemem; çünkü sözün en iyisi kısa ve öz olanıdır.’ dedim.
Allah’tan yardım ve başarı dileyerek bu fasıllarla kıymetli dostumun arzusunu yerine getirdim.”
İmâm-ı Gazâlî -rahmetullahi aleyh- Hazretleri adı geçen risalesinde “Ledün ilmi” hakkında gerekli açıklamaları yaptıktan sonra özet olarak şöyle buyurur:
“İlâhî öğretim de iki kısma ayrılır:
1. Vahiy gönderme
2. İlham
İlham; Küllî ruhun, berraklığına, kabiliyetine ve istidadına bağlı olarak insan ruhunun uyanmasıdır. İlham, vahyin basit bir şeklidir. Çünkü vahiy gaybı açık olarak bildirmesidir, ilham ise gaibteki şeye bir işarettir.
Vahiyden hâsıl olan ilme Nebevî ilim, ilhamdan hâsıl olan ilme ise İlm-i Ledün denir. Ledün ilmi, Yaradan ile ruh arasında bir vasıta olmaksızın hâsıl olur. Bu gayb lâmbasından gelerek, hoş ve lâtif bir kalbe düşen ışık gibidir.
Ledün ilmi derecesine ulaşanlar çok tahsilden ve öğrenme yorgunluğundan uzak olurlar. Az öğrenir çok bilirler. Az yorulup çok istirahat ederler.
Bilmiş ol ki, vahiy kesildi, peygamberlik kapısı kapandı. Hakikat ortaya konduktan ve din tamam olduktan sonra peygamber gönderilmesine insanların ihtiyacı kalmadı. Fakat ilham kapısı kapanmamıştır, küllî ruhun nurundan ümit kesilmemiştir.”

İhyâ-u ulûm’id-din adlı eserinde ise şöyle buyururlar:
“Sakın anlamıyorum diye bu ilmi inkâra kalkışma. Aklî ilimleri kavradığını zannederek çizmeden yukarı çıkan âlimlerin helâk noktası burasıdır. Allah dostlarının bu hallerini inkâr eden bir ilimden, cehâlet çok daha iyidir. Kaynak bir olduğu için, velîleri ve kerâmetlerini inkâr, peygamberleri ve mucizeleri inkâr demektir. Peygamberleri inkâr ise tamamen dinden çıkmaktır.”

Hazret’in: “Allah-u Teâlâ’yı tanımanın diğer mârifetlerden daha lezzetli olduğuna” dair bir beyanları da şöyledir:
“İlim ve mârifetin lezzeti anlaşılınca, bazı ilimlerin daha lezzetli olduğunda şüphe kalmaz. Çünkü malum (bilinen) ne kadar büyük ve şerefli olursa, ona ait bilgi de o kadar lezzetli olur.
Meselâ memleketi idare etme ilmi, terzilikten ve çiftçilikten daha lezzetlidir. Bunun gibi, dinin hakikatini ve inceliklerini bilmek, gramer ve lügat bilgisinden lezzetlidir. Padişah’ın sırlarını bilmek, vezirin sırlarını bilmekten daha lezzetlidir.
Demek ki, bilinen şey ne kadar şerefli ise, onu bilmek de o kadar lezzetli ve zevklidir. Dikkat buyurun! Var olanlar içerisinde daha şerefli, daha azametli, daha mükemmel ve celâl sahibi olan Allah-u Teâlâ’dan başka kim vardır? Bütün kemâl ve cemalleri yaratan O’dur.
Hiçbir hükümdarın memleketini idaresi, göklerin ve yerin melekûtunu ve bu âlemin düzenini sağlayan Allah-u Teâlâ’nın tedbiri gibi düzenli değildir. Allah-u Teâlâ’dan daha güzel, daha kâmil hiç kimse yoktur. O halde O’nu görmekten, O’na bakmaktan daha lezzetli bir bakış olabilir mi?
Bundan anlaşılmış oldu ki, Allah-u Teâlâ’yı ve kendisine ait sırları bilmek, bütün bilgilerden daha lezzetlidir.”


İYİDE BU YAZILANLAR BİRBİRİNE ZIT
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
alıntı-ABDULLAH ismail
İYİDE BU YAZILANLAR BİRBİRİNE ZIT

İşte Arkadaşım, bizim de akıllı olduğumuz nerden belli olacak ? Bu birbirine zıt olan yazıların doğrusu ve nafisi hangisi ise onu bulup ve anlayıp alacağız ve istifade edeceğiz ...
Hiçbir şey zahmetsiz elde edilmez ve hazır lokum önümüze konulmaz.
Bundan sonraki iş ortalığı bulandırmadan bize düşüyor .
Aksi hâlde ilk baştaki mesajımda bahsettiğim tehlikeler başgösterir ki, işte o zaman bizi yazdığımıza ve yazacağımıza bin pişman etmiş olursunuz.
 
Üst