Ilk nota sistemlerinden biri ebced idi

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0

İLK NOTA SİSTEMLERİNDEN BİRİ EBCED İDİ

BU SİSTEM, MATEMATİKTEN MÜZİĞE KADAR HER ALANDA KULLANILDI...
Türk notasıyla kıraat-ı musiki
Batılı nota, Türkler'de ve İslam dünyasında pek rağbet görmedi. Türk müzisyenler, başka yollar tercih ettiler.


Romen kadın, 40-45 yaşla­rındaydı... Yüz dolar bile tutmayan araştırma bur­sunu, binbir güçlükle ala­bilmişti hükümetinden... Trenle İs­tanbul'a gelmiş, Sirkeci'deki ucuz otellerden birine inmiş ve hemen o gün, Bayazıt taraflarındaki bir kütüp­haneye gitmişti...
Belki son 20 yıl boyunca hemen her gün aklına takılan el yazması, birkaç dakika sonra elindeydi... Her­birinin altında garip sayıların olduğu, yabancısı olduğu harflerle dolu 200 küsur yıllık bir elyazmasıydı bu...
Mikrofilmini almak istedi yazma­nın... Masraf olarak ödemesi gereken para, hükümetinin verdiği bursun birkaç katıydı...
Kitaplıktan çıktı, oralardaki tercü­me bürolarından birine gitti... Dört-beş dili gayet iyi konuşup yazıyor­du... Birkaç ay çalıştı o büroda... İngilizce'den Fransızca'ya, Fransız­ca'dan Romence'ye ve daha başka dillere tercümeler yaptı... Yemeyip içmeyip biriktirdi kazandığı parayı... Sonra, İstanbul'daki ilk gününde ko­şarak gittiği kitaplığın kapısını tekrar çaldı, "mikrofilm başvuru formunu" doldurdu, masrafını da ödedi...
İstediği mikrofilm, birkaç gün sonra elindeydi... İki yıl sonra da, Bükreş'te, üzerinde "Romen Bilimler Akademisi Yayını" yazan bir kitap haline gelmişti ve şimdi, alanında tek kaynak...
Dimitrie Cantemir… "Ki­tabu'l-İlmu'l-Musiki alâ vechi'l- Hu­rufat"
1970'te tanık olundu bu mikrofilm macerasına... Kadının ismi Eugenia Popescu-Judetz'di, kitabının adı "Di­mitrie Cantemir"... 1673-1723 ara­sında yaşamış bir Romen prensiydi Dimitrie Cantemir... Adı, bizde, "Kantemiroğlu" diye geçerdi... Za­manının en bilginlerinden biriydi... Tarihten coğrafyaya, dinden musiki­ye kadar her alanda ciltler dolusu ki­tap yazmıştı ve bu kitapların en önemlisi, mikrofilmini tercüme büro­larından kazandığı parayla alabilen Romen kadının yayınladığıydı: "Ki­tabu'l-İlmu'l-Musiki alâ vechi'l- Hu­rufat"; yani "Musiki Biliminin Harf­lerle Anlatıldığı Kitap"...

Kantemiroğlu kendi icat ettiği notalarla, zamanının musikisini günü­müze taşıdı
Kantemiroğlu, yaşadığı dönemin İstanbul'unda çalınan saz eserlerin­den 300 küsurunu kendi icat ettiği bir notayla yazıp, sonraki yüzyıllara bırakmıştı... Kitabın önemi de bura­daydı zaten: Dünyada tek nüsha ol­ması ve zamanının musikisini günü­müze getirmesi...

Batılı nota, Türkler'de ve İslam dünya­sında aslında pek rağbet görmemiş
Türk müzisyenler başka sistemleri tercih etmişlerdir.
İşte, bu ilk sistemlerden biri, "Eb-ced"dir...
Aslında, Ebced, birçok alanda kul­lanılır ve Arap harflerinin belirli şe­kilde yanyana getirilmesinden ortaya çıkan bir kelimeler silsilesidir. Her harfin belli bir sayı değeri vardır ve bu değerler, bazen sayı, bazen de harf halinde matematik işlemlerin­den müziğe kadar her alanda işe yarar...

800’lü yıllardan beri Ebced nota, usul ve ritmler için kullanıldı
Ebced'in notaya uyarlanması, her harfin belli bir sesin karşılığı olması şeklindedir. Harflerin altına yazılan sayılar da usûl ve ritmleri gösterir. 800'lü yıllardan yüzyılımızın başına kadar geçen sürede kullanılan nota sistemlerinde temel, her zaman için Ebced'in bu değişmez kuralıdır.
İslam müziğinin ilk dönem nazari­yatçılarınca kaleme alınan kitaplar yüzlerce nota içerirler. Ancak bunlar, kitapların ait olduğu dönemlerde ça­lınan eserler değil, nazari konularla ilgili örneklerdir... Bir parçanın me­lodisiyle, ritmiyle ve sözüyle başın­dan sonuna kadar yazılması için 13. yüzyılı, Şirazlı Kutbüddin'in (1236-1311) "Durretu'ut-Tâc"mı beklemek gerekecektir. Aslında batılı nota sistemi de hemen hemen aynı dönemlerde hayat bulmuştur.

Ebced den yola çıkarak kendi notalarını icat ettiler
Ebced notası, sonraki yıllarda, İs­lam müziğinin Urmiyeli Safiyuddin (1230'lar-1294), Maragalı Abdülka­dir (1350'ler-1435), Lâdikli Abdül­hamid (l6.yy) gibi en ünlü isimleri­nin kitaplarında yer alacak ve Os­manlı müzisyenleri, 17. yüzyıldan sonra artık kendi notalarını kendileri icat etmeye başlayacaklardır.

İşte, icat edilen bu sistemler ve mucidleri:
OSMAN DEDE SİSTEMİ:
1730'larda ölen Mevlevi şeyhi, ney'in tarih boyunca gelmiş-geçmiş en büyük ismi ve besteci Osman De­de tarafından icat edilir... Osman De­de, 70 kadar saz eserini kendi buluşu olan bu notayla yazarak bir "risale" haline getirir ve bu elyazması risale, dünya üzerinde tek nüshadır. Ama hiç aramamanız gerekir, zira 1980'le­rin sonunda, Londra'daki bir açık ar­tırmada, onbinlerce sterlin karşılığın­da, batılı bir koleksiyoncunun kitap­lığına gitmiştir...
Batı nota sistemini ilk kez kullandı ALBERTO BOBOWSKY (Ali Ufki)
Aynı dönemde bir Polonyalı, Batı nota sistemini Türkiye'de ilk kez kul­lanan kişi olarak tarihlere geçer... Al­berto Bobowsky adını taşıyan bu Po­lonyalı, Müslüman edilip İstanbul'a getirilmiş, sarayda tercümanlıkta kullanılmış ve ismi Ali Ufki'ye çev­rilmiştir. Boyu kadar kitap yazmıştır ve bunlardan biri "Mecmua-i Saz-ı Söz" adını taşımaktadır.
Zamanında çalınan saz ve söz mü­ziklerinin yüzlercesini kaydeder bu kitaba... Müsveddeleri bugün Pa­ris'teki Fransız Ulusal Kitaplığı Bibliotheque National'de; son şekli de Londra'da, British Museum'da sakla­nan bu elyazması, günümüz notasına tercüme edileceği günü beklemekte­dir.

Romanya'dan bir prens: DİMİTRİE CANTEMİR
Popescu-Judetz'in kopyasını edine­bilmek uğruna tercüme bürolarında aylarca dirsek çürüttüğü Dimitrie Cantemir'in elyazması kitabı İstanbul Üniversitesinin Türkiyat Enstitüsü Kitaplığında saklanıyor ve bu da dünyada tek nüsha...
Kantemiroğlu, önce sayfalar dolu­su bir teori bölümü yazar kitabına... Ses sistemini, makamları, usulleri anlatır, sonra kendi icadı olan sis­temle 300'den fazla saz eserinin no­tasını verir...
Onun yazmadığı eserleri, aynı yüzyılda bir başka Mevlevi müzis­yen, Mustafa Kevserî Dede notaya alır... Diğer elyazmalarında olduğu gibi Kevseri'nin mecmuası da tek nüshadır ve bugün bir özel kolleksi­yonda, gün ışığına çıkartılacağı günü beklemektedir.

Bir başka şeyh: NASIR ABDÜLBAKİ DEDE
Sırada bir başka Mevlevi Şeyhi, Nasır Abdül­baki Dede vardır... Dünyadan 1821'de ayrılan Abdülbaki Dede, ön­ce musikinin tekniğini anlattığı bir kitap yazar, adını "Tedkik ve Tah­kik" koyar, sonra "Tahririye" diye bir bölüm ekler sonuna... Tahriri­ye'de, kendi icadı olan bir tür Ebced notasıyla kaydettiği eserler vardır: Zamanın hükümdarı Üçüncü Se­lim'in gene kendi buluşu olan Suzidi­lâra makamında bestelediği iki saz eseriyle ayni makamdaki Mevlevi ayini ve Seyyid Ahmed Ağa'nın peş­revi...
Bu dönemde Türkiye batılılaşma yoluna girmiş ve birşeyler değişme­ye başlamıştır... Ülke yeni arayışlar içindedir ve notada da yaşanır bu arayışlar...

Ermenice bir sistem: HAMPARSUM LİMONCUYAN
Arayışlara cevap verenlerden biri, Hamparsum Limoncuyan adında bir Ermeni'dir ve tarihe "Hamparsum Notası" diye kendi adıyla anılan bir sistemin mucidi olarak geçecektir.
Hamparsum'un notası, sekiz adet basit işarete dayanır. Tiz perdelerde bu işaretlerin alt veya üst taraflarına ya bir kuyruk takılır, yahut bir çizgi eklenir; ritm değerleri de, şekillerin üzerlerine birkaç basit işaretin yer­leştirilmesiyle halledilir.
Hamparsum notası, Türk Müzi­ği'ndeki özel seslerini tamamını gös­termekte yetersiz kaldığı için bir hayli eleştirilmiştir ama, repertuvarı oluşturan eserlerin binlercesi, geç­mişte Hamparsum'la yazılıp kaybol­maktan kurtulabilmiş ve bugüne bu sayede gelebilmiştir.

Batı'nın "sızması": HACI EMİN EFEN
1886'da, Hacı Emin Efendi adında birisi, 72 sayfalık bir kitap çıkartır. Adı, "Nota Muallimi"dir kitabın ve "batı notası" denilen evrensel nota sistemi, ilk kez bu kitapla adım atar Türkiye'ye...
Sonraki yıllarda teoriciler, Türk Müziği'nin özel sesleri için özel di­yez ve bemoller çizip bu notaya ilave edecek ve sistem üzerindeki tartış­malar, günümüze kadar sürüp gele­cektir...

YENİ ARAYIŞLAR:
Müzisyen­lerimiz yüzyılımızın ilk çeyreğinde, batı notasının artık tek sistem olduğu günlerde bile yeni arayışlar içerisin­dedir... Rauf Yekta Bey'le Mustafa Nezih Albayrak'ın sistemleri gibi...
Yurt dışındaki bilim çevrelerinde "Türkiye'nin tek musiki bilgini" ka­bul edilen Rauf Yekta Bey (1871-1935), 1919'da incecik bir kitap ya­yınlar. Adı, "Türk Notasıyla Kıraat-ı Musiki Dersleri"dir kitabın... Eski Ebced sistemine dayanan ama bir sekizlide 18 işaret yerine 24 sembol kullanan bir nota icat et­miş ve Yegâh makamında besteledi­ği Mevlevi Ayini'ni bu sistemle nota­ya almıştır. Önsözünde, "...bu nota tüm ihtiyaçlarımızı giderecektir..." demektedir ama, "Türk Notası", sa­dece o kitabın sayfaları arasında ka­lır...

No­tanın stenosu “YILDIRIM SİSTEM“
Sonraki yıllarda bir başka müzis­yen, ünlü İsmail Dede'nin torunların­dan biri, Mustafa Nezih Albayrak (ölümü: 1964) da bir sistem icat eder: "Yıldırım Sistem"...
Albayrak'ın buluşu, bir yerde no­tanın stenosudur. İster Ebced, ister batı notası olsun, bütün nota sistem­lerinin "zaman aldığını" yazar... Ona göre stenografık notanın en büyük yararı zamandan yaptığı tasarruftur ama, her nedense kimseler farketme­miştir bu tasarrufu...
Albayrak'ın notası da, kapağında "İstenografık Mustafa Nezih Albay­rak Notası" yazılı olan kitabın içinde kalır, gider...
Türk kavimlerin bili­nen ilk notası "AYALGU"
Ayalgu", Türkî kavimlerin bili­nen ilk notasıdır ve sadece tek bir kaynakta bahsedilir on­dan: "Tansukname-i İlhanî Der Ulûm-ı Fünûn-ı Hıtâî" adını taşı­yan, 13. yüzyılda yazılmış Farsça bir kitapta...
"Tansukname"nin konusu, "Hi­tay"ların, yani bilim çevrelerine göre o dönemde Çin sınırında ya­şayan, henüz Müslüman olma­mış Türkler'in bilim ve sanatta gösterdikleri ilerlemedir... İşte, Tansukname'nin ilk Türk notası hakkında verdiği oldukça kısa ama çok değerli bilgiler:
" ...Hıtaylılar'ın musiki ilminde büyük ustalıkları vardır ve aşağı­da anlattığımız olay, bunlardan sadece biridir:
Çalgı çalan, daha önceden bil­mediği bir şarkıyı veya gazeli sazla çalmak isterse, birkaç gün talim etmek zorundadır. Hıtaylı­lar, bu talim için öyle bir kaide icat etmişlerdir ki, öğrenci hiç duymadığı bir eseri, bu yolla öğ­renir.
Üstadlar, her ses için bellirli bir şekil kabul etmişlerdir. O şar­kı ve gazeli okuyan üstad, her se­se öğrencinin öğrenmesi için bir şekil koyar. Öğrenci şekle bakın­ca hangi ses olduğunu bilir, saz ile çalar. Üçüncü çalışında, tama­men öğrenmiş olur, besteyi düz­gün, yanlışsız ve tereddütsüz bir şekilde icra eder. Bu işi bilenler­den biri yanına öğrencisini almış, memleketin ileri gelenlerinin hu­zurunda çalmış ve herkesi şaşırt­mış ve o toplantıda hazır bulunan bestecilerle müzisyenler hayret etmişlerdir. Hıtaylılar'ın bütün sa­natlarda ve ilimlerde bu şekilde birçok usulleri, incelikleri vardır... Ben, bunların pek azını öğrene­bildim..."


Kaynak : Focus Mart 1995 sayısından Murat BARDAKÇI'nın "Türk notasıyla kıraat-ı musiki" başlıklı yazıdan alınmıştır. Paragraf başlıkları yazıya ilave edilmiştir.
--
 
Üst