İlk editörüm çocuklarım

mostar

Profesör
Katılım
6 Ara 2009
Mesajlar
1,011
Tepkime puanı
244
Puanları
0
“ÇOCUKLA ÇOCUKLAŞINIZ!”
22471.jpg

İlk editörüm çocuklarım oldu!
Prensipli bir anne ve prensipli bir yazar Nehir Aydın Gökduman. Kendisiyle söyleştik..

16 Aralık 2010 Perşembe 18:20
Hayat düsturunda “Annelik bencil bir müessese” diyen Nehir Hanımın ev haline konuk oluyor ve sizleri Yazar-Anne kimliği ile tanıştırıyoruz.
22472.jpg
Nehir Aydın Gökduman
çocuk edebiyatı grafiğini son yıllarda oldukça yükselten usta bir kalem. Aslen hemşirelik bölümünü okuyan ve kısa dönem mesleğini icra eden Nehir Hanım, hayatına roman, öykü ve çocuk edebiyatı üzerine eserler yazarak devam ettiriyor.

Çikolatadan Masallar, Güzel ve Çirkin, Peygamberimizin Çocuk Arkadaşları, Güller Ağlar Ülkemde, Prangalar Denizi, Karanlıkta Biri Var, Harbiyeli, Harika Masallar, Bremen Çalgıcıları, Öyküye Ağıt ve Eylülle Gelen gibi roman ve öykü kitaplarının parlayan kalemi Nehir Aydın Gökduman ile anneliği ve yazarlığı üzerine söyleştik…
Nehir Hanım öykü yolculuğunuz nasıl başladı?
1992’den beri roman ağırlıklı yazıyordum. Sonra peş peşe çıkan kitaplarıma baktığımda hızlı yazdığımı, fark ettim galiba… Yazdıklarımı irdelemek de denebilir aslında… Deneme ve öyküye zaten hep ilgim vardı. Bazı dostların da katkısıyla kalemimi sınamak istedim. Bazen edebiyatta bir türden diğer bir türe geçiş bir nevi soluklanmayı ve yenilenmeyi beraberinde getirir. Bu bende de böyle oldu diyebilirim.
Şu sıralar çocuk kitaplarına yoğunlaşsam da, yetişkin edebiyatta öyküye geçişim 1999’un sonlarına rastladı. Öykülerim önce Haksöz, İktibas, Hece, Nida gibi dergilerde yayımlandı. Dönem itibariyle sakin, adil, mutedil günlerden geçmediğimiz için bu da metinlere de yansıdı doğal olarak. 28 Şubat’ın kasvetli, o özgürlükleri yok sayan, bireyi adeta ezip geçen atmosferinde yazıldı pek çoğu…
22473.jpg
Sonrasında çocuklar için de öyküler, masallar derken bugünlere geldik…

Yoğun tempolu geçen bir hayatınız var. Peki ama bu yoğunluk nasıldır? Yazar-Anne Nehir Hanım bir gününü nasıl geçirir?
Günü ve zamanı planlı yaşamayı seviyorum. Bir gün önceden yarın ne yapacağım aşağı yukarı bellidir. Haftanın belirli günleri dışarıdaki rutin programlarımı saymazsak, evde geçen bir günümü sorarsanız, günüm genelde sabah bilgisayarın düğmesine basarak başlar. Kısa bir haber-gündem taramasından sonra rutin işler kaçınılmazdır.
Sırası gelmişken hangi siteleri takip ediyorsunuz?
Dunyabizim.com, Haksöz.net sitelerini sıklıkla takip ederim.
Sonrasında çocukları uyandırma, kahvaltı ve okula uğurlama gibi… Evde yalnız kaldığım zamanlar, altın saatlerdir yazı için. Günde ortalama dört-beş saatimi yazıya ayırırım. Kalem kullanmayı sevmiyorum. O yüzden ön karalama da yapmam metinlerimde. Yazıya ayırdığım vakit, bilgisayarın başında geçer, klavyeyle iyi dost olduğum söylenebilir. Gün içinde kısa komşu ziyareti, kahve molası gibi etkinliklerim de sıklıkla olur. Bu kısa soluklanmaları önemserim. Çünkü yalnızca yazıya gömülmek ve etraftan kopuş suniliği çağrıştırır bana. Diğer taraftan yazmak konsantrasyon gerektiren bir uğraş. Eğer günümün önemli kısmı yazıya yoğunlaşarak geçmişse akşama paylaşılacak şey hazır demektir. Çocuk metni yazmanın en güzel tarafı da bu. Benim ilk editörüm çocuklarım oldu hep. Her zaman dinlemeye çok gönüllüler midir tartışılır. Kızım içlerinde en istekli dinleyeni galiba.
Akşam saatlerimiz ise genellikle ailece birlikte geçer. Hemen her gün istisnasız çocuklarıma okulda günlerinin nasıl geçtiğini sorarım. Biraz ayrıntıcı bir anneyim… Geçiştirilmeye müsaade etmem. Neden, niçinlerim çoktur. Evde ulu orta televizyon ve bilgisayar da açılsın da istemem ama bu konuda her zaman istikrarı tutturduğumu söylemek güç.
Gecenin ilerleyen vakitlerinde ise kitap okumayı seviyorum.
22474.jpg
Sohbetimiz esnasında 5 yaşında bir kız çocuğunuzdan bahsettiniz. Masalları bazen onunla yazdığınızı söylediniz. Bunu biraz açar mısınız bize?

Evet, beş yaşında bir kızım var. Üçüncü çocuğum… Ana sınıfına gidiyor ve oldukça sosyal bir çocuk. Çocuk kitapları yazmaya başladığımda henüz aileye katılmamıştı. Doğduktan sonra da bilgisayarın ışıklı ekranına ve klavyenin mekanik sesine çabuk alıştı, belki de alışmak zorunda kaldı. Aslında daha bir-iki yaşlarındayken beni bilgisayarla paylaşmak istemediğini belli ederdi. Benim ona sırtımı dönerek yazının başına oturmamdan rahatsız olurdu ve yüzümü görebilmek için çalışma masamın altına otururdu. Böyle hem kızımı oyaladığım hem de yazıya yoğunlaştığım anlarım çok olmuştur. Neyse ki artık benim yaptığım işi anlayacak yaşta. Onunla yazdıklarımı paylaşmamdan mutlu oluyor. Hatta birlikte masal kurgulamayı seviyoruz. Bazen onun yaptığı bir resim, ya da anlattığı bir olay ilginç bir öykünün kapısını aralayabiliyor. Geçen gün gözlüklü bir güneş resmi çizmişti. Bana gösterdiğinde, bundan iyi masal çıkar dedim. Kızım da adı Güneş Gözlüğü Takan Güneş olsun, dedi. Bu ve buna benzer diyaloglar sıklıkla geçer aramızda. Ve sözünü ettiğimiz masal ya da öyküyü yazana kadar ikimiz de rahat edemeyiz.
Çocuk yazınında çocuk yalınlığı ve doğallığı en iyi test aracı… Çocuk için üretilen bir metnin tek turnusolu yine çocuk bakış açısı yani… Tabii çocuğunuz tarafından eleştirilmeyi hafife almazsanız.
Hem yazar hem anne olmak nasıl bir duygu? Zorlukları nelerdir?
Annelik bencil bir müessese bence… Hiçbir sentez ve ortaklığı kabul etmiyor. Benim çocuklarım artık küçük sayılmazlar. Büyük oğlum on yedi, ortanca on üç, kızım beş yaşında. Fakat hangi meslekten olursanız olun ve çocuklarınızın yaş grubu ne olursa olsun her zaman onlar ağır basıyor. Tabii yazı da en az çocuklar kadar ilgi isteyen ve ne kadar emek verirseniz o kadar sonuç alabildiğiniz bir uğraş. Hal böyle olunca ben de çoğu zaman yazı ve çocuklar arasında gelgitler yaşıyorum ister istemez.
Vaktimin önemli bir kısmını eve ve çocuklarıma ayırmaya çalışsam da, özellikle çok yoğun yazmam gereken dönemlerde, ya da bir yerlere metin yetiştirmem gereken acil durumlarda evdeki havanın elektriklendiğini de inkâr edemem. Yazı zihni yoran bir uğraş ve zihni yorgunluk insanı agresif ve tahammülsüz yapabiliyor. Böyle zamanlarda soruları duymayan, anlatılanı dinlemeyen, gereksiz yere kızıp söylenen, yazıya kitlenen tuhaf biri olup çıkıyorum evin içinde. O zaman kendime çocuk gözüyle baktığımda tatsız tuzsuz çekilmez bir anne olduğumu itiraf etmeliyim. Ama her şey metni bitirene kadar. Sonrasında nasıl olduğunu benim de anlayamadığım bir şekilde, şeker tonton bir anneye dönüşüveriyorum. Bir anda çocuklarla oyun oynarken ya da onlara pasta kek yaparken buluyorum kendimi. Bizimkilerin halini artık siz düşünün… Yarım saat önce yanına varılmayan çılgın bir annenin yüz seksen derecelik muhteşem dönüşümü! Kendimi affettirmeyi biliyorum galiba…
Çocuklara okumayı sevdiren, renkli kitap kapakları ve kavrayacağı pratik cümlelerle kaleme alınmış eserleriniz var. Peki, okuyucunun tepkileri ne yönde oluyor? “bunları bunları yaparsanız çok daha hoş olur” deyip tavsiyelerde bulunanlar oluyor mu?
Tabii, çocuk okur da yorum yapılmaz mı? Hem de eleştirinin en doğalını ve hakikisini yapıyorlar. Bu konuda kendi çocuklarımın yanı sıra eş dost çocuklarından da hayli yardım alıyorum. Özellikle kitap fuarlarında düzenlenen söyleşi ve imza günlerinde de çocuk okurlarla birebir iletişim kurma fırsatım oluyor. Böyle günler aslında yazar için de okuyucu için de büyük zenginlik sunuyor. En son Tüyap’ta çocuklarla bir söyleşim olmuştu. Çocuklar gerçekten bütün doğallıkları ve coşkulu ifadeleriyle oradaydılar. Doğrusu lafı eğip bükmeden sordukları sorular, yaptıkları yorumlar hiç de yabana atılacak türden değildi. Kendi adıma çok faydalandım.
Son çıkan kitaplarım ‘Peygamberimizin Çocuk Arkadaşları’ adlı on kitaplık seri için de çocuk okurlardan güzel eleştiriler geldi… Gelmeye devam ediyor… Onlar düşüncelerini paylaştıkça yazdığım kitaplarda kendilerini bulacaklar inşallah…
Ben küçük yaşlarda iken, Kırmızı Başlıklı Kız, Pamuk Prenses, Pinokyo revaçta olan hikâyelerdi. Annelerimiz kimi zaman aklından uydurur kimi zaman dinlemekten sıkılmadığımız bu hikâyeleri okurlardı. Şimdilerde birçok bedavacı anneler televizyon karşısında, sevdiği çizgi filmi açarak bebek uyutma yöntemlerine başvuruyorlar. Bu hususta ne düşünüyorsunuz?
Çağımızın hastalıklarından biri bu. Kent yaşamında her şey elimizin altında ama çocuğumuza ayıracak vaktimiz yok. Çocuk denince aklımıza temel ihtiyaçları karşılanması gereken bireycikler geliyor. Oysa çocuğumuzu tanıma ve tanımlamada onunla kurduğumuz birebir bağ çok önemli. Çocuk doğrudan öğütvari ve yaptırım ifade eden iletişimi sevmiyor. Resulü Ekrem (a.s) bir hadisi şerifinde, “Çocukla çocuklaşınız!” buyuruyor. Öyleyse çocuk neyi sever, nasıl öğrenir, nasıl aramızdaki bağı güçlendiririz bunları sormak gerek öncelikle. Ben çocuklar için yazan biri olarak, çocuk kitaplarının ebeveyn ve çocuk arasında güzel bir köprü olabileceğine inanıyorum. Ve çocukları için kitaplarımı alan büyüklere şunu öneriyorum: Bu kitabı çocuğunuzla birlikte okuyun. Her gün çocuğa okunan birkaç sayfa, aradaki sevgi ve dostluk bağını güçlendirir.
Televizyonun küçük beyinlerde oluşturduğu erozyonu ise bilmeyenimiz yok. Zaten kitaba aşina çocuk ile televizyon başında büyüyen çocuk arasındaki fark hemen her alanda kendini belli ediyor. Umarım bu fark iyice büyümeden anne ve babalar gerekli tedbiri alır.

Çoğu yazarın yakındığı bir konu var ki, körelmeye giden okur severler… Siz toplumumuzdaki okuma potansiyelini nasıl buluyorsunuz?

Okuma trendimiz dünya geneline baktığımızda oldukça düşük bir seyir izliyor ne yazık ki… Hemen her alanda ilerleme var ama okumada hâlâ çok gerilerdeyiz. Özgün ve nitelikli kitaplar eskiye oranla daha aktif yayımlanıyor olsa da, eğitim sisteminin genç nesil üzerindeki kurduğu otorite, kitabın önünde önemli bir engel teşkil etmeye devam ediyor. Daha ilkokul yıllarından başlayan test furyası, SBS’ler vs. çocukların hayal kurma, gözlem yapma ve bunu hayatla bütünleme yetisini sınırlıyor. Ben ısrarla kitap okumanın genç nesil üzerinde sosyal zekâyı geliştireceğini savunan kanattayım. Bugün sosyal bilimler sınavlarında başarılı olan çocuklara bakın, küçüklüğünden beri kitap okuyan muhakeme gücü gelişmiş çocuklardır bunlar… Okuyan bir nesil, düşünmeyi, irdelemeyi, sorgulamayı ve çözüm üretmeyi öğreniyorsa okuma potansiyelini arttırmanın peşine düşmekten başka çaremiz yok.
22475.jpg

Üç çocuk annesi Nehir Hanım çocukları ile kazandığı tecrübelerini okurları için kaleme alır mı bir gün?
Zaman zaman bunu düşünüyorum. Hatta bazılarını kitaplarıma öykü kurgusuyla aktardıklarım da oldu. Belki ileride çok daha iyi paylaşımlar çıkar ortaya… kısmet…
Kimleri okumayı çok seversiniz?
Ali Şeriati, Seyyid Kutup, Hasan El Benna ve Mevludi
Şu an okuduğunuz kitap?
Michael Ende, Bitmeyecek Öykü.
Son olarak, şimdilerde yazmaya başladığınız bir eser var mı?
Evet, birkaç çalışmayı bir arada yürütüyorum son bir yıldır. .Özgün masallardan oluşan “Masal Devi” adlı bir masal kitabı çalışmam var. Tamamlanmış bir öykü kitabım ve on kitaptan oluşan uzun öykü diyebileceğimiz bir seri çalışması da yazım aşamasında…
Yoğun tempolu geçen hayatınızdan bize vakit ayırıp, sorularımızı yanıtladığınız için teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim…


Hatice Tüfekci konuştu
 
Üst