"İlÂhÎ Muhabbet! ”

EFSUNNUR

Üye
Katılım
8 Kas 2006
Mesajlar
60
Tepkime puanı
0
Puanları
0


Aşkın sahibi her bir nefsi, kendisini tanımakla görevlendirdi. Ve onlara bilmenin şifresini öğretti. Hem de her bir nefes adedince. İki tılsımlı hece ile: “SEVGİ”

Sevgi; ruhun gıdası, gönüllerin ilacı, kalplerin şifasıdır. Varlığı her an hissedilen, etkisi hemencecik görülen ve kendisine has hüküm ve gerçeklikleri olan sarsılmaz bir duygudur. Kendisi bizzat görülmeyen, ancak tesir ettiği herhangi bir şeyde tezahürleri anlaşılabilen kıymetli bir nesnedir o.

Bazen bir annedir, yavrusunun başını okşar. Bazen bir yavru olup annenin yüreğine koşar. Kimi zaman Mecnun’a dönüşür, sahrâlarda dolaşır. Kimi zaman da Feryad olup dağlarla savaşır. An olur bir mağara önünde güvercindir. An olur bir yılanın zehrine uzanan perçindir. Mesafe tanımaz. Dur durak bilmez. Kolay kolay vazgeçmez.

Hakîki sevgiye, Hakk’ın sevgisine yönelenlerin yol azığı ise, hepten sevgiden ibarettir. Sevgi gerçeği bir şûledir. Hakk’ın kulunu kendisine doğru cezbetmesi ile doğar. Ve kulun Hakk’a doğru cezbedilmesi ile gelişir. Bu kutsal şûle tâ başından itibaren sevenle sevilen arasındaki mesafeyi ve ayrılığı ortadan kaldırmak, seveni sevilene ulaştırmak, seveni sevende fânî ve sevilenin bekâsıyla bâkî kılmak ister. Bu kutsal şûlenin derece ve mertebeleri ne olursa olsun hakikati birdir. Bu şûlenin gerçekliği sevgiden ibarettir.

Mevlâna der ki: “Şu gönülde sevgi şimşeği parlayınca bilmiş ol ki, o gönülde sevgi vardır. Senin gönlünde Allah sevgisi iki kat olduysa, şüphe yok ki Allah da seni seviyor demektir.”

Sevgi, seni yaradanı karşılık beklemeden sevmeyi gerektirir ki bir bedel karşılığı sevgilisinden hoşnut olan aşığa, Zübeyde’nin yaptığı muameleyi yapmak gerekir. Anlattıklarına göre, bir zamanlar bir genç Zübeyde’nin kapısına gelerek Zübeyde’ye aşık olduğunu söyler. Bu haber Zübeyde’ye iletilir.

Zübeyde onu içeri çağırıp: “Bir daha asla hem sana hem de bana zarar verecek bu tür sözler söyleme. Şu bin dirhemi al ve bu iddiandan vazgeç.” der. Genç vazgeçmeyeceğini söylese de bu pazarlık on bin dirheme kadar sürer. On bin dirhemi duyan genç kabul eder. Fakat Zübeyde bu durumu görünce onun başının kesilmesini emreder ve “Bizi sevdiğini iddia edip de sadece bizimle yetinmeyenin cezası budur der.

O günlerde bu hikâyeyi duyan ariflerin hepsi kendinden geçtiler ve “Bir yaratılmışı sevdiğini iddia eden bir yaratılmışın, sevgilisinden başkasına yöneldiği takdirde başına bu gelirse, Yaradan’a muhabbeti olduğunu iddia eden bir kul ondan başkasına yönelirse başına neler gelmez? ” dediler.

Asla sağına soluna bakmayan ve her zaman: “Sevgi kadehinden bir yudum içen kişi sevdiğinden başkasına iltifat göstermeyi sevmez” diyen bir din ulusu vardı. Bir gün Kabe’yi tavafı sırasında birisi ona seslendi; seslenene doğru bakmak istediğinde gökyüzünden “Bizden başkasına iltifat gösteren, bizden değildir” nidâsı geldi.


Sevgi dergâhında inzivaya çekilenler ve dostluk kâbesinin ziyaretçileri şöyle der: “Marifetin sembollerinden biri sevgidir, çünkü onu tanıyan sever; seven de kapısına yapışır.” Denildi ki muhabbet kalbin Allah’a ve ona götüren şeylere meylidir.

Semnûn’a “Sevgi nedir? ” diye sordular. “Allâh'u Teâlâ muhabbetten daha latif bir şey yaratmadı. O halde ben ona muhabbet beslemeyenin haline şaşarım” diye cevap verdi.

Aşk derdinin dertlileri şöyle der: “Sevgi rahatlık veren bir hastalıktır. Bütün şifalar verilse de bu değiştirilmemelidir.” Göz damarlarının çatlaması bütün ilaçların kullanıldığı, ancak tedavisi için muhabbet derdi dışında hiçbir derdin çare olamadığı bir hastalıktır. Çünkü muhabbet derdinin sahibi bundan yakınmaz ve kendi derdini binlerce ilaç karşılığında dahi elden bırakmaz ve gözünü dosttan başka...
................
 
Üst