İhtilaf-ı İslam stratejisi,

durmuş göktekin

Paylaşımcı
Katılım
16 Ağu 2009
Mesajlar
185
Tepkime puanı
7
Puanları
0
Yaş
88
İhtilaf-ı İslam Stratejisi,

TSK’ dan emekli Hakim Bnb. Yusuf Çağlayan’ın yazdığı, İHTİLAF-I İSLAM yazısını, önemli bulduğum için düşünenlerin istifadesine sunuyorum. Müslümanlar bu oyuna nasıl gelmiş? Bu yazıda onu bulacaksınız. Dünya Müslümanları bu oyunu nasıl bozmalı? İttihad hakken, ihtilaf batılken nasıl ikincisi tercih edilmiş. Başımız çatlarcasına bunu düşünmeliyiz ve İTTİHAD etmeliyiz!
23. 06. 2014
Durmuş Göktekin

İHTİLÂF-I İSLÂM STRATEJİSİ- Yusuf Çağlayan
Ana Strateji: İhtilâf-ı İslâm

1890 küreselleşmesi ile Osmanlı’yı Ortadoğu’ya dönüştüren küresel statüko güçleri, 1990 yılından itibaren “Ortadoğu’yu Büyük Ortadoğu’ya” dönüştürme doğrultusunda yeni bir değişim süreci başlatmıştır. Osmanlı’nın Ortadoğu’ya dönüştürülmesinde olduğu gibi, Ortadoğu’nun Büyük Ortadoğu’ya dönüştürülmesinde de ana strateji İhtilâf-ı İslâm stratejisidir. Işid, El-Kaide, PKK, Ergenekon v.s. ihtilaf-ı İslam stratejisinin yerel aktörlerinden ibarettir.
19. Yüzyılın başlarından itibaren yoğunlaşan ihtilâf-ı İslâm süreci, İslâm bölgesinin siyasî haritası başta olmak üzere, sosyal, kültürel ve ekonomik bütün yapılarına yansımıştır. Bu stratejinin nihaî maksadı, ekonomik kaynakların kolonici devletlere transferi ve İslâm dünyasının tüketim pazarına dönüşümü noktasında ortaya çıkan statükoyu sürdürmektir.

Afganistan ve Irak Prototipi
Afganistan ve Irak’ın işgali ve yeniden yapılandırılmasında birinci derecede etki sisteminin, ihtilâf-ı İslâm olduğu açıktır. Bu iki ülkenin etnik, mezhep, cemaat ve lider farklılıkları etrafında kamplaşmaları, bu kimliklerin menfi temsili ile sağlanmaktadır. Irak’ın işgalinde ihtilâf-ı İslâm’ın etkisini şöyle bir düşünelim: İşgal öncesi Irak, etnik olarak Arap, Türkmen ve Kürtlerden; mezhep olarak da Sünnî ve Şiîlerden oluşmaktaydı. İşgal öncesinde bu farklı kimlikler üzerinden üretilen İhtilâf-ı İslâm, ülkenin işgaline birinci derecede gerekçe oluşturmuştur. Irak ve Afganistan, ihtilâf-ı İslâm stratejisi ile istikrarsızlaştırılmış, işgal edilmiş ve şimdi de yeniden yapılandırılmaktadır. Bu iki ülkede oynanan oyun, İslâm dünyasına yönelik büyük oyunun prototipidir.

Büyük Ortadoğu Projesi
Büyük Ortadoğu Projesi, ihtilâf-ı İslâm stratejisine dayanmaktadır. BOP, küresel ekonominin şah damarı olan stratejik hammaddelerin ve geniş tüketici kitlelerin yer aldığı Ortadoğu’nun, başta Rusya olmak üzere, yükselen Çin ve Hindistan ekonomisine karşı ekonomik denetiminin sürdürülmesi, İsrail’in güvenliği ve İslâm dayanışmasının önlenmesi gibi üç temel güvenlik odağında yeniden yapılandırılmasını öngörmektedir.
“Büyük Ortadoğu” kavramı özellikle seçilmiş, yeni dönemde İslâm toplumlarına karşı izlenecek ana stratejiyi ve gerçekleştirilecek müdahalelerin niteliğini yansıtan bir kavramdır. Bu kavram, Ortadoğu’da büyük boy bir dayanışmayı değil, çok parçalı alt kimlik dayanışmalarını, buna mukabil, büyük boy kontrollü bir bütünlüğü öngörmektedir. Çünkü, Pasifik kaynaklı ekonomik ve askerî tehdide karşı yürütülecek mücadele, Ortadoğu’nun kontrollü bir şekilde bütünleştirilmesini ve tampon bölge keyfiyeti kazanmasını gerekli kılmaktadır. İslâm bölgesindeki nüfus ve toprak itibariyle geniş hacimli devletlerin küçültülmesi; yükselen İslâmî kimliği nötralize edecek milliyet, mezhep ve cemaat kamplaşmalarının azamî derecede kışkırtılması; bu kamplaşmaların ürettiği gerilimlerle, İslâm toplumlarının kendi aralarında tam bir güvenlik kaosuna sürüklenerek, müdahale güçlerinin müteharrik-i bilvasıta olduğu “kontrollü bütünleşme” sağlanması gibi aşamalar hal-i hazırda cereyan etmektedir.

İhtilâf-ı İslâm ve Sosyolojik Savaş
İslam dünyası, tam anlamı ile bir “sosyolojik savaş”ın ortasında bulunmaktadır. Çünkü, görünüşte çatışma, İslâm’ın kendi unsurları arasında cereyan etmektedir. Halbuki İslâm dünyası, sosyolojik savaşın en yıkıcı silâhı olan “İhtilâf-ı İslâm” silâhı ile vurulmaktadır. İslâm coğrafyasının jeokültürel, jeopolitik ve jeoekonomik bütünlüğünü ve dayanışmasını ifade eden ittihad-ı İslâm, İhtilâf-ı İslâm stratejisi ile önlenmektedir.
Küresel hâkimiyetini sürdürme, uluslar arası statükoyu kendi çıkarları lehinde muhafaza etme stratejisi izleyen güçler, asimetrik bir savaş türü olan sosyolojik savaş ile geçmişte ortadan kaldırdığı Ortadoğu’daki büyük boy dayanışma dinamiklerini, günümüzde önleme stratejisi izlemektedir. Bu strateji, Mayıs 2000 tarihinde hazırlanan Bush Doktrininde şu şekilde dile getiriliyor: “Bölgede (Ortadoğu’da) bizim dünya üzerinde kurduğumuz hegemonyaya meydan okuyacak alternatif bir paradigma var. Bu paradigma tehlikeli boyutlar kazandı. Bizim bunu engellememiz lâzım.” 2050 (İkibin Elli) isimli kitabında önleyici savaş stratejisinin beş temel ilkesini açıklayan David Passig ise, en önemlisi kabul ettiği beşinci stratejik ilkenin, “bölünmüşlüğü devam ettirmek” olduğunu belirtir. Bu stratejik ilke, ihtilâf-ı İslâm stratejisini gerektirir ve etnik ve mezhep sosyolojisinin dahiyane kullanımı ile yürütülmektedir. İslâm dünyasına yönelik müdahalenin sıklet merkezi sosyolojik sahadır. Sorun ve çözüm, ihtilâf-ı İslâm/ittihad-ı İslâm noktasında düğümlenmiştir. Birinin sorunu, diğerinin çözümüdür.

En birinci farz vazife: İttihad-ı İslâm
İslâm bölgesinde yaşanan olayların arkasında İhtilâf-ı İslâm stratejisi vardır. Olaylar bu stratejinin açılımı olarak tezahür ediyor. BOP süreci, öncelikle “İslâm Dayanışmasını” temel alan bir merkez oluşmasının önlenmesini hedeflemektedir. Özetle, 1890 küreselleşmesinde yıkılan “İslâm dayanışması,” BOP sürecinde önlenecektir. Potansiyel bir merkez ülke adayı olan Türkiye, BOP’un dayandığı ihtilâf-ı İslâm stratejisinin en merkezi hedefini teşkil etmektedir. Türkiye’de yıllarca yaşanan etnik çatışma, dini cemaatlerin ayrışmaları ve kimlik çeşitlenmeleri bu zaviyeden anlamlandırılmalıdır. Bediüzzaman’a göre üç düşmanımızdan biri ihtilâftır ve “Bu zamanın en birinci farz vazifesi, ittihad-ı İslâm’dır.” İttihad-ı İslâm’ın hayatî önemi, ihtilâf-ı İslâm’ın yol açtığı felâketlerin olanca zorlayıcılığıyla karşımıza dikilmiş bulunmaktadır.
20.06.2014
 
Üst