İhlÂs 2

Erhan

Profesör
Katılım
21 Tem 2006
Mesajlar
2,115
Tepkime puanı
42
Puanları
48
Konum
Ankara
Web sitesi
www.softajans.com
İHLAS RİSALESİ DERLEMSİ
Evet, üstat ihlâs için‘en mühim bir esas’ tanımını kullanıyor. Evet, birinci gayemiz aslında tek gayemiz rızayı ilahi olmalı. Ama bakıyorum ki rızayı ilahi tek gaye olmaktan çıkmış. Birçok insanın gözünde Allah için bir şey feda eden insanlar garip hükmünde…
Evet, zamanla gayelerin arasından da sıyrılıp çıkmışsa gaflet artık bürümüştür o insanı maazallah… Ya bizim dine meyilli insanlarımız ne yapıyor o meyillerini yanlış kullanıyor. Evet, mesela ziyaretlere artık lgs ve össler için gidiliyor oradaki büyük zatlara ziyarete değil eziyete gidiyorlar. Neyse sadede gelelim. Evet, rızayı ilahinin yanında müreccihin bile olmaması gerekirken zamanla rızayı ilahi müreccih hükmüne geçmiş esas olmaktan çıkmış.
Tanım devam ediyor ‘en büyük bir kuvvet’hemen aklıma birinci söz geldi Allah namını alan bahtiyar kardeş aczinde ne büyük bir kuvvet bulmuş. Evet, Allah için olunca Allah için istenince sonuç vermese dahi insanı üzmez bilir ki onun vazifesi ihlâsla çalışmaktır. Evet, ihlâsın 2 tanımı var biri sadece rızayı ilahi diğeri işinde azim ve sebat göstermek. İnşallah biz bu iki tanımı birleştirip kullanacağız ve büyük bir kuvvet alacağız.
Evet, şefaatçi en makbul şefaatçi şefaat denince akla hemen o yüce nebi(a.s.m) gelir. Evet, onun şefaati de ihlâstan geçer Allah için onu sevmemişsen o da şefaat etmez. Evet devam ediyoruz. Dayanak noktası evet hemen aklıma küçük sözler geldi Ona dayanan bahtiyar kul geldi. Neyse Küçük sözlere havale ediyorum. Evet, tanımlar devam ediyor. Hakikat yolu, manevi dua, ubudiyet, en üstün özellik yani cennete vesile olacak yok yok
Ve tahribat zamanında tahribin kolay tamirin zor olduğunu bildiğimiz halde ve az olduğumuz halde niçin ihlâsa dayanmıyoruz. Yoksa gayretullaha dokunur Evet eğer her Müslüman görevini yapabilseydi Usame bin ladin gibiler olmayacaktı islamı doğru yaşasaydık… İhlâsla değil de riyakârlıkla çalıştığımız için bu kadar aşağılanmaya maruz kaldık yobazlar, kaba sofular v.s…
Evet, ümit var olunuz en gür seda İslamcın sedası olacaktır. Bundan sonra bari bundan sonra geç değil zaten Allah İslamını yüceltecekte biz kendimiz bu yolda istihdam ettirsek islamı yüceltelim rızayı ilahiye vesile yapalım haydi var mısınız?
Ammmma hiçbir zaman nefsimizi temize çıkarmadan veeeeeeeee kimseyi sadakatsizlikle suçlamadan…
Konumuz devam ediyor. Tarif te devam ediyor. En kısa bir tariki hakikat, yani en kısa hakikat yolu az sermayeli örümüzde kısa yollardan niye istifade etmeyelim. Niye en kısa yol? Çünkü kıymeti çok. Bir batman ihlâslı amel binlerce batman ihlâssız yapılan amelden daha hayırlı da ondan. Evet, madem ömür kısa vazife çok yaptığımız bir dirhem vazifeyi de onun için yapmazsak ki zaten fazlından cenneti veriyor. Nankör olmaz mıyız? Boşuna demez cahil ve nankör diye…
Duayı manevi de olan tabirden ne anladık? Yani Allah bizden razı olsun diye yaptığımız her amel bir dua hükmünde. Amel ediyoruz onun için duamız kabul olsun diye. Yani bizden razı olsun diye…
En kerametli vesile-i makasıd. Maksadımız ne? Rızayı ilahi değil mi? Eğer ihlâslı olursak ‘O’nun için olursak Allah diğer maksatlarımızı da verecek. Aslında maksat demeyelim. İmanın meyveleri otomotikmen hesabımıza kaydedilecek diyelim. Bir de şu var. Kerametli diyor. Gerçekten Allah için olunca işler o kadar kolaylaşır ki. Evet, bizim kerametimiz. İhlâs olmalı zaten.
En yüksek bir haslet tarife ne hacet. Onun için olunca onun istediği gibi olunca en güzel sıfatları haiz olan biri oluruz. Örnek mi? Fahrı kâinat…
Tarif bitti. Madem başlıyor. Risaleinurun ikna metodu böyle zaten başarılı oluşunu bu metoda borçlu akıl çağında ilim çağında ikna metotlarını kullanmak lazım. Paragrafı alıyorum;
‘Madem ihlâsta mezkûr hassalar gibi çok nurlar var ve çok kuvvetler var. Ve madem bu müthiş zamanda ve dehşetli düşmanlar mukabilinde ve şiddetli tazyik at karşısında ve savletli bid’alar, dalâletler içerisinde bizler gayet az ve zayıf ve fakir ve kuvvetsiz olduğumuz halde, gayet ağır ve büyük ve umumî ve Kutsi bir vazife-i imaniye ve hizmet-i Kur’âniye omuzumuza ihsan-ı İlâhî tarafından konulmuş. Elbette, herkesten ziyade, bütün kuvvetimizle ihlâsı kazanmaya mecbur ve mükellefiz. Ve ihlâsın sırrını kendimizde yerleştirmek için gayet derecede muhtacız. Yoksa hem şimdiye kadar kazandığımız hizmet-i kutsiye kısmen zayi olur, devam etmez; hem şiddetli mesul oluruz. Ayetindeki şiddetli tehditkârâne nehy-i İlâhîye mazhar olup, saadet-i ebediye zararına, manasız, lüzumsuz, zararlı, kederli, hodfuruşâne, sakil, riyakârane bazı hissiyat-ı süfliye ve menafi-i cüz’iyenin hatırı için ihlâsı kırmakla, hem bu hizmetteki umum kardeşlerimizin hukukuna tecavüz, hem hizmet-i Kur’âniyenin hürmetine taarruz, hem hakaik-i imaniyenin kudsiyetine hürmetsizlik etmiş oluruz.’
Bile bile ahireti dünyaya tercih edenlerden olmayalım. Onun ayetleri bu zamanda o kadar kolay feda ediliyor ki. Ayet açık neyin fetvasının buluyoruz. Hala anlamış değilim. Dua edelim…
Evet, ihlâsın özelliklerini kavradık inşallah şimdi düsturlarını anlatmaya çalışalım.
BİRİNCİ DÜSTURUMUZ:Evet, birinci düsturumuzu bilmeyenimiz yoktur. Hemen başlarız.’Amelinizde rıza-yı İlâhî olmalı. Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder. Onun için, bu hizmette, doğrudan doğruya, yalnız Cenâb-ı Hakkın rızasını esas maksat yapmak gerektir. ‘Ama nefsi ele alarak konuşayım. Düşünün ya! Nefsimiz ne kadar teveccühe düşkün! Şu an yazan el dahi ne kadar Allah için yazıyor. Evet, her an nefis ve hisler karışabilir. Bu yüzden bol bol okumalıyız. Ve okuduğumuzu sindirmeliyiz. Unutmayalım ki biz hakkıyla İslamiyetçi yaşarsak sair dinin milletleri grup grup islamiyete girecekler. Bu arada yeise düşmeyelim. Çünkü üstat başka yerde nefsinize ve hislerinize karışmam der. Nefis de daima kötülüğe sevk eder. Bu yüzden tedbirli olmalıyız ya! Havf ve raca dengesini korumak gerek.
Bazıları bu düsturu yanlış anlamaktadır.’ee halkı da razı etmeyelim mi?’evet doğru söylüyor razı edelim ama paragrafı tam olarak anlamamış.’o razı olsa’ diyor. Evet, onun rıza dairesinde yani emir dairesinde neler var. İnsanlara faydalı olmak yoksullara yardım güzel ahlaklı olmak var. Evet, halkın rızasını da helal dairesinde hakkı razı etmek için alacağız. Yani onlar vesile. Dikkat helal dairesi diyorum.
.Mesela biri bize’ bize banka kredisi çekeceğim kefil ol ‘dese bu durumda bize düşen nedir? Bizi âdemden vücuda çıkaran ve insan olarak yaratan Müslüman yapan halıkımızın sözünü mü? Dinleyeceğiz. Yoksa bu kadar nimete nankörlük eden Allah’ın ayetini ezip geçmeye çalışan arkadaşımızın mı?
Ve cümleden şu sözcükleri ayıklıyorum ’hikmeti iktiza ederse’ Evet zaten Allah rızası için çalışmak zorundayız. Allah istese ve hikmeti gerektirirse zaten razı edecek ki razı etmese dahi umurumuzda olmamalı. Çünkü gayemiz rızayı ilahi değil mi? Mesela bediüzaman said nursi başkasının günahına ağlayan adam bu vatana hizmet etmek için elinden geleni yapıyor. Bu vatanın yöneticileri tarafından her türlü zulme ve cefaya maruz kalıyor. Ama o vatanından küsmüyor. Davasından vazgeçiyor mu? Hayır. Ama bazen insan şöyle düşünebiliyor.’Ben Allah için çalışıyorum insanlar kıymetimi bilmiyorlar’Bu hizmette doğrudan doğruya Cenabı hakkın rızasını esas maksat yapacağız. Bu yüzden böyle desiselere ehemmiyet vermemek lazım.
2.DÜSTURUMUZ:’Bu hizmeti kur’aniyede bulunan kardeşlerinizi tenkit etmemek ve onların üstünde faziletfuruşluk nevinden gıpta damarını tenkit etmemek ‘Tenkit bence hastalık ve sâri bir hastalık. Zübeyir ağabey tenkit edenlerin ortamında oturulmaması gerektiğini söylüyor. Yoksa insan tenkite alışıyor. Ve hemen kıskançlıktan bahseder evet kıskançlık tenkiti doğurur zaten. Buradaki gıpta kıskançlık anlamında kullanılmıştır. Yani nispet yapmamak. Ve fazilet furuşluk tenkiti doğurur. Herkesi kendimizden aşağı bilmeliyiz.
Ve hemen ardındaki örnek aklımızı başımıza getirecek cinsten.’ Çünkü nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkit etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalp ruhun ayıbını görmez. Belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder. Yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır. ‘Evet, bütün Müslümanları bir vücut olarak görüyor. İnsan azalarına bile bile hiç zarar verir mi? Dikkat bütün Müslümanlar diyorum. Çünkü hizmeti kur’a niye tabirini kullanıyor. Evet’ üstat kendi meşrebinle o kadar ilgilen ki başkası aklına gelmesin ‘diyor. Zaten hadiste ‘kendi kusurunla o kadar ilgilen ki başkasının kusuru aklına gelmesin’evet biz eleştirdik ne oldu? Soğumaktan başka ne işe yaradı. Kendi azamıza kendimiz zarar verdik.2. örnekte ise’ Hem nasıl ki bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârâne uğraşmaz, birbirinin önüne tekaddüm edip tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkit edip, sa’ye şevkini kırıp atâlete uğratmaz. Belki bütün istidatlarıyla birbirinin hareketini umumî maksada tevcih etmek için yardım ederler; hakikî bir tesanüd, bir ittifakla gaye-i hilkatlerine yürürler. Eğer zerre miktar bir taarruz, bir tahakküm karışsa, o fabrikayı karıştıracak, neticesiz, akîm bırakacak. Fabrika sahibi de o fabrikayı bütün bütün kırıp dağıtacak.’Yardımlaşmanın önemini anlıyoruz. Evet, tenkit etmeyerek azalarımıza zarar vermeyeceğiz. Yani islamiyete Yardımlaşarak azalarımıza kuvvet vereceğiz. Evet, vücudumuz islamiyettir. Azalarımız Müslüman kardeşlerimiz ayrılık noktalarımız yok. Rabbimiz bir peygamberimiz bir kıblemiz bir kitabımız bir bir bir bine kadar bir…
3.DÜSTURUMUZ: ‘Bütün kuvvetinizi ihlâsta ve hakta bilmelisiniz.
Evet, kuvvet haktadır ve ihlâstadır. Haksızlar dahi, haksızlıkları içinde gösterdikleri ihlâs ve samimiyet yüzünden kuvvet kazanıyorlar.’Bütün kuvvetimizi ihlâsta bilmeliyiz. Bilmeliyiz ki onun için olunca her şey kolaylaşır. Zorlansak dahi karşılıksız olmadığını biliriz. İki ihlâs tanımını birleştirmiştik ya! Azimli ve Allah için olacağız. Kâfir dahi ihlâslı olunca samimi olunca Allah veriyor. Müslümana hayhay verecek. Bir de şu noktayı unutmayalım. Tam bir ihlâsla çalışalım. Sonucu düşünmeyelim. Allah bize niye sonuçlanmadığını sormayacak. Niye çalışmadığımızı soracak. Zaten ihlâsın hakikatini tam anlamış olsaydık. İmanın kemal noktasına yakınlaşmış olsaydık Ne kaybettiğimize hüzünlenir. Ne kazandığımıza sevinirdik. Kendimi örnek vereyim.’yazar olacağım’derim. Alaylı bakışları görünce müteessir olurum. Sonra düşünürüm. Sen çalış görevin bu zaten. İhlâs öyle bir şey ki sevabı bile düşünmeyeceğiz. Tıpkı h.z. Rabia gibi. Evet, zor zor zor. Ama Allah kuluna gücünün üstünde yük yüklemez. Evet, hadisi biliriz. İhlâs öyle bir şey ki imani bir bahis anlatımında bile kardeşlerimize öncelik vereceğiz. Kardeşlerimiz makamda şerefte nefiste kendime tercih edeceğiz. Allah’ım isar hasletiyle yaşat bizi. Zaten ihlâsı tamı kazanmanın yolu bu hasleti tam yaşamaktan geçer.
4.DÜSTURUMUZ:’ Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle fâkirâne iftihar etmektir.’Gerçekten çok üstün meziyetler. Zaten ihlâsın doruk noktası ve son meziyet ve düstur bu. Bu meziyete ulaştık mı? Fenafilihvan düsturunu ne kadar yaşayabildik? Aslında tam burada nefis muhasebesi yapmak lazım. Hakkıyla fani olduk mu? Diye nefsimize sormak lazım. Ya ne demek? Kardeşlerimizin meziyetleriyle şükredeceğiz. Kendi meziyetimizi de kardeşlerimizin meziyeti olarak kabul edeceğiz. Bütün Müslümanların görevi bu. Herkes hakkıyla bu düsturu uygulasa var ya! Zaten mesleğimiz kardeşlik esası üzerine kurulmuş. Ve bu binanın temelleri ‘üstadın tabiriyle ‘üssülesası samimi ihlâstır.’Yoksa bu binamızı çökertirsek kendimiz çökeceğiz. Kardeşliğin yüksek kulesinden sukut edeceğiz. Gayet derin bir çukura girme ihtimali var. Dikkat!
KAZANMANIN VE MUHAFAZA ETMENİN EN TESİRLİ 1.YOLU
Evet, ilk etapta bir orantı kurmuş. İhlâsı zedeleyen tuliemel yani isteklerin sonsuzluğu. İhlâsı kazandıran otomotikmen ölümü düşünmek olur. Yani emellerin biteceği düşüncesi olur. Ve bu düşünceyi de hakikat adamları olarak ehli tarikat gibi yapmak zorunda değiliz. Hakikatleri görerek ölümü düşüneceğiz. Ve olacağı hakikat olan geleceği kıyameti dünyanın ölümünü düşüneceğiz.’ Belki, akıbeti düşünmek suretinde müstakbeli zaman-ı hazıra getirmek değil, belki hakikat noktasında zaman-ı hazırdan istikbale fikren gitmek, nazaran bakmaktır. Evet, hiç hayale, faraza lüzum kalmadan, bu kısa ömür ağacının başındaki tek meyvesi olan kendi cenazesine bakabilir. Onunla yalnız kendi şahsının mevtini gördüğü gibi, bir parça öbür tarafa gitse asrının ölümünü de görür; daha bir parça öbür tarafa gitse dünyanın ölümünü de müşahede eder, ihlâs-ı etemme yol açar. ‘ ‘
 
Üst