Idrak edebiliyor muyuz?

mostar

Profesör
Katılım
6 Ara 2009
Mesajlar
1,011
Tepkime puanı
244
Puanları
0
İDRAK EDEBİLİYOR MUYUZ?
21518.jpg

Kurbanını kendin kes!
Fatma K. Barbarosoğlu ile “İslâmcı erkeklerin artık kurban kesemiyor oluşu” üzerine söyleştik..

18 Kasım 2010 Perşembe 13:39

Bayram namazından sonra, kutlaşma helecanı ve kalplerdeki sevinci paylaşma heyecanı gibisi yok! Sonra da kurbanlığın kesim işlemleri için bir koşturmaca başlar. Gün boyunca, kurban edilen hayvanla meşgul olunur. Derinin yüzülmesi, etlerin parçalanması ve taksim edilmesi gibi işlemler…
21519.jpg
Bu uygulamaları yaparken veya yapmadan önce yerine getirilmesi gereken olmazsa olmaz bir iş vardır: Düşünmek… Hindi gibi değil şüphesiz, kul gibi… Kurbanlığın eti ve kanı Allah’a ulaşmayacağına göre, kurban eylemimizin niye’liği üzerine kafa yormak yani. Ben de buna çabaladım. Şahsi gayretlerim yetersiz olabilirdi ve kurbana dair düşünmek noktasında kol değneklerine ihtiyacım vardı: Okumalar yapmak, rehberlerle görüşmek gibi…
Hem mütevazı hem düşünür: Fatma K.
Bu bayram bir kişiyle konuştum ki, zihnimdeki düşünsel arazinin dönüm dönüm genişlettiğini duyumsadım. Yani mütevazı bir Hanım Efendi’yle, Fatma K. Barbarosoğlu’yla kurban üzerine söyleştim. İlâveten değinmeden geçemeyeceğim bir husus var ki: Malum olduğu üzere günümüzde hem mütevazi hem düşünen insan bulmak zor. Mütevazilik, genelde iddiasız olmakla eşanlamlı gibi algılanıyor. Çünkü zihnini çalıştırmayan, kafa yormayan, yanlışlıkları düzeltmeyi amaçlamayan, çabasız ve gayretsiz insanlar mütevazi oluyor genelde. Diğer yandan bir balık süresince, 3-5 saniye düşünen kimi canlılar bile hemen havalara giriyor. Hırslanıyor, yırtıcılaşıyor, ilkesizleşiyor, kavgacı oluyor…
Mütevazilik ve düşünür olmak… Bu iki kavramın birbirini yutan elemanlar olduğuna nerdeyse inanacakken; aklımdaki yargıyı yıkan birkaç isimle karşılaştım. Birisi de Fatma Karabıyık Barbarosoğlu… Yalnızca canının okurlarına yakın olmasından bu sonucu çıkarmadım. Kaleme aldığı metinlerde kullandığı “bu satırların yazarı, bendeniz” gibi ifadeleri, tesadüfî değil. Üçüncü sınıf yazarların, cumburlop fildişi kulesine ‘düştüğü’ bir yazın ortamında, böyle insanları arıyoruz. Ayrıca konferanslarının sonunda, dinleyicilerle yakinen ilgilendiğini, çok güzel ve özel şeyler söylemekten imtina etmediğini de biliyorum.
Yazmak, O’nun için ilâhi bir yükümlülük…
Kitapları, düşünceleri ve sözleri; modern zamanlarda ihtiyaç duyduğumuz tutamaklar… Çünkü Barbarosoğlu’nun eserleri bir ızdırabın, bir derdin sonucu olarak ortaya çıkıyor. Dini bir vecibe hissiyle yazıyor. Üzerine düşen sorumluluğu aksatmış olmamak için; yazılarına verdiği arayı uzatmaktan vazgeçti meselâ… Spor olsun diye eline kalem alarak yeşillikleri yazan yazarlar, bu nedenle O’nun yanından bile geçemiyor.
Ben de söyleşimi gerçekleştirirken, magazinel bilgiler öğrenmeyi amaçlamadan, aklımdaki çıkmazlara çözüm arayarak sordum sorularımı... Konumuz, kurbanlıklardan ziyade kurbandı. Kurbanın asıl anlamına dair sağlıklı fikirlere sahip olmak, sonra da bu fikirleri pratiğe aktarmak gerekliliğinden bahsettik.
21520.jpg
Başlangıçta bireysel ihtiyacımdan hâsıl olan bir arayıştı benimkisi. Fakat konuşma bittikten sonra bir de baktım ki, edindiklerimi sadece kendime saklarsam diğer insanların hakkına girerim. Ekonomik anlamda olmadığı zaman bile, tehlikeli bir nitelik olan biriktirici’lik yapmış olurum. Bu nedenle klavyeyi elime aldım ve aşağıdaki satırları yazdım. Çünkü sizlerin de ihtiyaç duyduğunuz cümleler, istifade edebileceğiniz düşünce haritaları vardı Barbarosoğlu’nun cümlelerinde…
Sistemli olarak ‘vahşet’ propagandası yapılıyor!
Kaçan boğa görüntüleri, kendi başına ve yanlış kesim yapan vatandaşların ön plana çıkarılması, kesilecek hayvanların ‘zavallı’ gibi yansıtılması yoluyla; Müminlerin kurban kesmekten utanır hale gelmesinin amaçlandığını belirtti Fatma Karabıyık. Diğer yandan Müslümanların dahi kurban kesmeyi çok da önemli olmayan bir gelenek gibi algılamaya başladıklarına dikkat çekti. “Kessek de olur, kesmesek de” düşüncesinin, gittikçe yaygınlaşan bir virüs olduğunu vurguladı. Sanki bu ülkede her gün binlerce hayvan kesilmiyormuş gibi bir hava oluşturularak, psikolojik baskı altına alındığımızı ifade etti.
Kurban kesmek niçin önemli?
Hazreti İbrahim’in verdiği söz neticesinde aldığı emir nedeniyle Hazreti İsmail’i kurban edecekken; imanında gösterdiği sadakatten ötürü, kurbanlığın evlat yerine koça dönüştürüldüğünü hatırlattı kıymetli yazar. “Rabbin için kurban kes” emri, evladı kurban etmek şeklinde devam ediyor olsaydı nasıl davranacağımızı sorgulamamız gerektiğinden bahsetti. İşte tam da bu noktada, kurban ibadetinin basit bir kesim olmadığına dikkat çekerek, bu vesileyle direkt olarak imanımızın sınandığını da sözlerine ekledi.
Tamam, fakirler et yesin! Fakat…
Modern zamanlarda dini ibadetlerin manevi anlamlarından boşandırılarak, bir ritüel haline getirilmeye çalışıldığını söylerek sözlerine devam etti kendileri. Kurban Bayramı’nın “fakirler et yesin!” sloganına indirgendiğini ifade etti. Bu noktada Fatma K. Orhan Pamuk’un “İstanbul” adlı kitabından bir kesit aktararak, söylemek istediklerini daha da somutlaştırdı. Orhan Pamuk kitabında, 50’li yıllardaki Türk sosyetesinin Kurban Bayramı algısını ortaya koyar. Onların evinin bahçesinde kurban kesilir fakat sosyetikler kasaptan et alırlar ve o eti pişirip yemeyi yeğlerler. Günümüzde bazı Müslümanların, o dönemki çağdaşlar durumuna düştüğünü vurgulayan Barbarosoğlu; kurban kesmemeyi tercih ederek kasaptan et alan insanların varlığının, yozlaşmanın boyutunu gösterdiğini sözlerine ekledi. Fakirlerin et yemesinin de çok güzel bir kazanım olduğunu fakat tek amacın bu olmaması gerektiğini açıkladı. “Kurban kesme” davranışının, Rabb’in emrini kayıtsız şartsız kabul etmek demek olduğunu belirtti.
Konuyla bağlantılı olarak; Kâbil’in, sahip olduğu malları Allah için kurban etmekten kaçınmamasına rağmen, sırf en güzel kurbanı Yaratıcısına vermediği için imtihanı kaybetmesinden dersler çıkarmamız gerekmekte... Günümüzde en güzel kurbanı kesmeyi geçtik, kurban kesmekten nasıl yırtarım’ın derdine düşenler var mı yok mu?
21521.jpg

Daracık kotlarla, tayt gibi pantolonlarla namaz kılıyorlar!
Fatma K, muhafazakâr/İslâmcı erkeklerin, çoğunlukla kadınlar üzerine konuşmaktan başka söyleyecek sözleri olmadığını vurguladı. Ayrıca bir kısım erkek yazarların, yalnızca mümin hanımlar ve onların kıyafetlerini eleştirmek suretiyle varoluşlarına anlam kattığına dikkat çekti. “Tesettüre uygun giyinmeyen hanımlar eleştirilsin, eleştiriliyor da zaten. Ama erkekler de tayt gibi kıyafetlerle, daracık kot pantolonlarla camide namaz kılıyorlar. Bu İslâm’ın önerdiği giyinmeye/örtünmeye uygun mu? Tesettür yalnızca kadınlara mı farz? Hâlbuki erkeklerin de bol giyinmek ve belirtilen uzuvlarını setretmek gibi yükümlülükleri var. Üstelik tesettürün erkeklere dair olan kısmı hiç gündeme gelmiyor, getirilmiyor” sözleriyle, önemli bir hususa daha değindi.
“Şayet bir kadın, haklarını savunuyorsa; kesin feministtir!”
Fatma Barbarosoğlu’nun sözlerine devam etmeden önce bir realiteyi aktarmalıyım: Vahyi referans alan bizlerin ve camiamızın yaptığı mühim bir yanlışlık var. Kadın haklarına dair tutum ve davranışları, yapılan hataları konuşamıyoruz. Kadın haklarıyla ilgili cümleler kuran bir İslâmcı, eğer erkekse; kadınsı yazılar yazmakla nitelenerek buruşturulup çöpe atılıyor. Söz, bir kadının ağzından çıkıyorsa zaten o kesinlikle feministtir; ancak feminist olduğu için böyle bir patavatsızlık yapabiliyordur! Böyle bir kolaycılığa kaçıyor suni delikanlılar… Bu konuda bile, susturup-bastırıp naylon erilliklerini idame ettireceklerini sanıyorlar.
Onu sevmeyenler bile, O’na feminist diyemiyor!
Fatma K. Barbarosoğlu, eleştirel yönü kuvvetli ve aynı zamanda yiğidin hakkını yememeyi de başarabilen bir yazar. Cumhuriyet’in, dindar kadınlara yaptıklarını müstakil bir kitapta ele almasının yanı sıra: Dindar erkeklerin, dindar kadınlara yaptıkları muameleleri de parça parça irdeliyor. Gazetedeki köşesinden, çamaşır makinesi isteyen eşinin ‘hatasını’ yıllarca anlatan Müslüman-erkek yazarların olduğunu esefle hatırlatıyor örneğin.
Müslüman hanımlara reva görülen zulümleri, hem içerden hem dışarıdan gelen saldırıları gün yüzüne çıkarıyor Fatma K. Ayrıca bu konudaki tutumu, çok sağlam temellere dayanıyor. Tavrı net, ifadeleri berrak… Gerçekleri söylemesinden rahatsız olanlar ve O’nu sevmeyenler olsa bile, feminist olduğunu söyleyemiyorlar. Düşünceleri/sözleri özellikle erkek okurlar tarafından da karşılık gördüğü için, fikir dünyasında yankı bulduğu için, Barbarosoğlu’nu göz ardı edemiyorlar. Şahıs değil yani, tam bir şahsiyet… Tumturaklı değil cümleleri. Hakikati vurgularken acı ama merhamet gibi iyileştirici…
Erkek, kavvamlık müessesesinin gereğini yapmalı…
Allah’ın belirttiği üzere erkeğin kavvam olduğunu, fakat kurban kesim işlemlerinde dahi bu durumun ortaya çıkmadığının da altını çizdi söyleşimizde. “Mümin erkek, kavvamlık müessesesinin ve ‘imam’ olmanın üzerine yüklediği sorumluluğu yerine getirmelidir. Liderlik yapmalıdır. Kurbanı kendi kesmeli, o canın sıcaklığını hissetmeli ve çıkışını görmeli… Yoksa imam böyle yaparsa cemaat ne yapmaz?” sözleri; bir erkek olarak beni hem sevindirdi hem de içimi acıttı doğrusu. İçimi acıttı: Çünkü hayatında hiç kurban kesmeyen, hatta çoğunlukla kurbanlığın kesimi esnasında orada bulunmayan erkeklerden biri de bendim…
İslâm’da hiyerarşi vardır!
“Efendim, sizi sevmeyenler dahi feminist olduğunuzu söyleyemiyorlar, buna dair bir argüman bulamıyorlar” diyerek devam ettim konuşmama. Bunun sırrını sorduğumda, itinayla cevapladı Barbarosoğlu: “Bir insanın feminist olup-olmadığını anlamak için, hiyerarşiyi kabul edip-etmediğine bakmak gerekir. Ben hiyerarşiyi kabul ediyorum, eşitliği savunmuyorum. Esasen peygamberlerin olması, hiyerarşinin var olduğunun göstergesidir zaten. Din, öncelikle resullere gelir. Peygamberlerin talebeleri olan sahabeler, vahyi hayatlarına uygular ve daha sonra da bizlere ulaşmasını sağlarlar. Bu anlamda, erkeklerin kavi olması da hiyerarşinin tezahürlerinden biridir.”
Çok istifade ettiğim bu hasbıhâlden ayrıldığımda, heybem dopdoluydu. Modern kadınlara yaranmak için, bin dereden bin bir kova su getirerek kavvamlık müessesesini ‘uysallaştırmaya’ çalışan erkekler gözümde canlanıyor artık. Diğer yandan yön değiştirmiş ve laytlaşmış erkekliğin, eşine yemek yaparken zinhar yardım etmemek üzerinden tanımlandığını anımsıyorum. Velhâsıl bir erkeğin kurban kesemeyişi noktasından hareketle, çok istifade ettiğim bir menzile vardım. Sizi de bekliyorum…


Abdullah Yalnız
 

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Biz de bayram günü bunu konuşmuştuk. "Kurban kes" emrini tam anlamıyla idrak edebilmek için bizzat bizim kesmemizin gerektiğinden, aksi takdirde emri dışarıdan seyredenlere benzeyeceğimizden bahsetmiştik.
Gerçekten de kurban konusunda durum vahim. Şu anda 20'li yaşlarda olanlar neyse, küçük bir kesim de olsa içinden kendi kurbanını kesenler çıkacak. Fakat ondan sonraki neslin halini düşünemiyorum bile. Kasaplık mesleği çok kıymete binecek gibi duruyor. :)
 
Üst