İçimde Bir Burjuva Var

  • Konbuyu başlatan SaLtan
  • Başlangıç tarihi
S

SaLtan

Guest
NAZAR etme ne olur!”
ya da “Dikkat köpek var!”


Bundan birkaç ay evvel, İstanbul’un Anadolu yakasının mutena bir semtinin mutena bir köşesinde yarı villa, yarı saray yavrusu bir evin kapısının önünde bulunmaklığım icap etmişti. Evin her tarafı duvarlarla ve dikenli tellerle çevrili avlusunun dış kapısının üzerindeki bir levha beni hayli düşündürmüştü: Dikkat Köpek Var. Gerçi bu uyarı levhası benim gibi hayli ‘sosyetik’ mekanlarda epey pabuç eskitmiş bir ‘proleterya’ çocuğu için hiç de yabancı değildi. O malum uyarı yazısı hiç de yabancı değildi aslında. Hatta, o yazının asılı olduğu kapıların arkasındaki ‘kırık hayatlar’ın melodramına epeyce aşina olmuş, dışı debdebeli içi virane insanların melallerini çokça seyretmiştim. Fakat bu kez durum başkaydı. Ben o kapının önünde beklerken, otomobil olmak için fazla büyük, bir kamyon olmak için de epeyce küçük bir siyah cip belirdi. Cipin şoför mahallinde rengarenk başörtüsüyle ve illa güneş gözlüğüyle genç bir hanımefendi oturuyordu. Buraya kadar bir sorun yoktu, olsundu, Allah daha çok versindi, kıskananın gözü çıksındı. Lakin kapının kenarında beklemek zorunda olan bencağıza o genç hanımefendinin, elit bir huzursuzluk edasıyla, ‘bir hırsız ya da tencere tava pazarlamacısı olabilir mi, ne işi var bunun burada’ diyen kuşkulu, yukardan ve soğuk bir bakış atışı vardı ki, işte benim bittiğim an o andı Sedat abi… Bir o bakışı düşündüm, bir ‘dikkat köpek var’ yazısını düşündüm. ‘Dikkat edilmesi gereken köpek sakın ben olmayayım’ diye bir an şüphe ettim. Ardından Kafka’nın bir sabah uyandığında kendini hamamböceğine dönüşmüş bulan kahramanını düşündüm, sendeledim, sarsıldım ve kapının kenarında bir yere çöktüm…

Bu bakışı çok iyi biliyordum. Bu nazar, ekmeğin fiyatını bilmeyen, dolmuşa otobüse hiç binmeyen, canı sıkılınca Akmerkez’e ya da bilmem ne merkeze alışverişe giden, çocuklarını istisnasız psikiyatriste gönderen, kendisi güzellik salonlarından çıkmayan, Moda’da, Bebek’te, Sarıyer’in boğaza nazır sırtlarında, boğaz kıyısındaki müstakil yalılarda kurum ve çalımla oturanlara has bir bakıştı. Kendileri dışındakilere ‘kapıcı’ya bakar gibi bakan bir bakış… İşte, böyle bir bakıştır ki uzun zamandır gözlemlediğim ve yazmayı bir düşünüp biriktirdiğim bu yazının zembereğini boşandırdı…

-----------------------------------------------------------------------
islamcı burjuva nasıl doğdu

Ötekiler Hawaii’ye, Berikiler Dubai’ye


Ki onların çoğu yiğidin harman olduğu, yitik hüzünler diyarı, Anadolu’nun kavruk evlatlarıydılar. Osmanlı’dan beri dedeleri, ataları değişmeyen bir senaryonun parya rolündeki figüranlarıydı.

Osmanlı’nın payitaht kurduğu yerlerin (Edirne, Bursa, İstanbul) dışında kaldıkları için hanla, hamamla, debdebeyle ihtişamla, medeniyetin rafine ürünleriyle karşılaşma fırsatları olmamıştı. Onlar, cumbalı köşklerde ud ve tambur ile suzinak bir şarkıyı terennüm etmenin ne demek olduğunu bilemediler, onlar alınlarını koydukları kuru toprak gibi bomboz bozlaklar, yareli ağıtlar, ciğer kokulu türküler söylediler. Babaları ve anaları, güneşin alnacında kavrula kavrula ekip biçtikleri bir avuç buğdayı, arpayı öşür, aşar diye verdiler. Mülazime, katibe, mutasarrıfa, hatta basit bir zabite karşı bür bür büküttüler, onların devlet soğuğu çehrelerinin karşısında, Osmanlı devrinde serpuşlarının ucunu, Cumhuriyet devrinde kasketlerini ellerinin arasında gevelediler.

Dedeleri ve babaları, ‘dövlet, hokümat ve cenderme’ üçgeninde ezik, şahsiyetleri dümdüz edilmiş, korku içinde yaşadılar. Dinden kopmuş, özü boşalmış gelenek, görenek ve törenin ezici ve tahripkar baskısı yetmezmiş gibi, ağaların ve eşkiyanın zulmü yetmezmiş gibi, kahreden yoksulluğun pençesinde hayat ve mematla pençeleştiler.

Sanıldığı gibi Cumhuriyet yeni bir devlet değildi. Bütün kurumlarıyla, zaaflarıyla, refleksleriyle Osmanlı’nın devamı idi. Dolayısıyla Osmanlı’nın özellikle son dönemde tebarüz eden bütün hastalıkları da (Prens Sabahattin’i hatırlarsak, onun dile getirdiği, memuriyet zihniyeti, merkeziyetçilik, kişisel girişim ruhunun olmayışı; ayrıca kişi eksenli liderlik anlayışı, toplumsal ikiyüzlülük, makam sahibine yaranma, toplumsal özgüven kaybı zenginlik ve servet karşısında aşırı eziklik vs.) devralındı. 1950’lere kadar onların dedeleri ve babaları bir avuç Cumhuriyetçi elitin güdümünde, gerektiğinde ezanları susturularak, gerektiğinde zorla senfoni orkestrası dinletilerek devlet eliyle ‘efendi’leştirilmeye tabi tutuldu. Fakat mide gurultularını dinleyen, sırtında ceketiyle ayağındaki poturu tozdan ve güneşten tanınmaz hale gelmiş, bulgur aşına talim etmekten imanı gevremiş bu insanlara efendilik n’etsindi? Eskiden beri, ‘katibime kolalı da mintan ne güzel yaraşır’dı, ‘dövlet her zaman on beş yaşında’ydı, ‘ben bilmem Ankara bilir’di. Bu, böyleydi…

Dedeleri ve babaları bu hisler içinde onlara, ‘Aman oğul sırtını dövlete yasla!’, ‘Oku, oku da adam ol, bizim gibi eşşek olma’, ‘Şu köyün başına bir taksiyle gel, yoksam gözüm açıh gider’, ‘Bizim oğlan tohtur, muvandiz olacah’ diye öğütler verdiler. Nineleri, anneleri onları takım elbise ve kravatla görünce hep gözleri yaşardı.

1950’lerden sonra vaziyet değişmeye başladı, ‘Yeter, söz milletin’ gibi sözler, sloganlar işitilir oldu. 60’lardan itibaren mektep medrese yüzü görmeye, birer ikişer ‘okumaya’ başladılar. Çoğu, Anadolu’da ne kadar dindarlık varsa o kadar dindardılar. Fakat ‘köyden şehere inince’, şehirli züppelerin, ikinci kuşak ayrıcalıklı kadronun çocuklarının yaşantılarını gördüler. Bütün suyun başını tutanların onlar olduğunu gördüler ki çoğu Robert Kolej, Galatasaray Lisesi ve muhtelif Fransızca eğitim yapan liselerden mezun besili, gürbüz ve frapan çocuklardı.

Bu baskın sistematik yapı karşısında korunma refleksiyle dini ve milli hislerine sarıldılar. Bir yandan da kökü tarihin derinliklerinde saklı dünyevi iktidar ve servet edinme taleplerini değişik biçimlere büründürerek ve ulvi taleplerin gölgesinde saklayarak dillendirmeye koyuldular. Bu gizli iç talepler bugün itibarıyla meyvesini veriyor görünmektedir. Nerden mi anlıyoruz? Birileri Hawaii’ye giderken, onlar bugün Dubai’ye gidiyorlar. Karıları ve kızları siyah camlı güneş gözlükleriyle siyah ciplere biniyorlar. Modayı takip ediyor, rengarenk giyiniyor, pahalı cafelere gidiyor, jakuzili ve yüzme havuzlu evlerini Anadolu menşeli kavruk bacılara temizletiyorlar. Şimdi onları gümüş yüzükleri ve afilli başörtüleri de olmasa ayırt etmek imkansız. Hanımları örtülü, sekreterleri mini etekli. Kişisel tarihlerinde annelerinden ve kız kardeşlerinden başka bir kadın görmeyerek başları bağlandığı için kadın meselesinde ciddi sıkıntıları var. Marka giyiniyorlar, parayı harcayacak yer bulamıyorlar, yüzlerine bakan yüz binlerce aç adamın karşısında kapılarında ‘dikkat köpek var’ yazılı villalarında yemekler, partiler veriyorlar. (Sözün burasında, mekanın ve nesnelerin üst düzey olmasının değil, bu mekan ve nesnelere yüklenen anlamın, bunlarla girilen ilişki biçiminin dünyevileşmeyi oluşturduğunun farkında olduğumu belirtmek isterim.)

Dini kimliklerini üzerinde bir kambur gibi taşıyorlar, kendilerini hep olduğundan farklı göstermeye, bir yerlere ve birilerine ispat etmeye gayret ediyorlar. Bunu gören Cumhuriyetçi elitin köşe başını tutmuş ağaları deliriyorlar, pastalarına ortak çıktığını görüp hafakanlar geçiriyorlar. ‘İslam ve İslamcılar’ konusunu sürekli ayakta tutarak, habire televizyon ekranlarına ve gazete sayfalarına taşıyarak hem malzeme ve gündem ihtiyaçlarını gideriyorlar, hem de onları pastanın başından kovmaya çalışıyorlar. Bir kısım büyük gazete köşe yazarları da sürekli bu konuları kaşıyarak hem günah çıkarıyor, hem de bireysel iktidarlarını pekiştiriyorlar. İşte, ‘İslamcı burjuva’ filan diye adlandırılan bugünün şeşi beş gören zengini, böyle bir psikolojik ve sosyolojik mirasın toprağında yeşermiştir.
 

amca

Profesör
Katılım
13 Ara 2006
Mesajlar
751
Tepkime puanı
33
Puanları
0
Konum
İstanbul
Kim yazmış bu yazıyı bilmiyorum..

Bir alıntımı yoksa...Saltan mı yazmış duygularını ama çok hoşuma gitti...İçim buruldu okurken acaba bu durumlara düştüğümüz neden diye...

Allah Razı olsun...
 
U

ummuhan

Guest
Hemen herkesin yakınlarında bi yerlerde bu anlatılanlar ama eminim kimse ilgilenmeyecek... reytingsiz bir konu açmış süpermen kardeş :)


Not: amca Saltan yazmamıştır onun uslubuna çok uzak :)
 

Hudalfa

Asistan
Katılım
8 Ocak 2007
Mesajlar
206
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
45
Kim yazmış bu yazıyı bilmiyorum..

Bir alıntımı yoksa...Saltan mı yazmış duygularını ama çok hoşuma gitti...İçim buruldu okurken acaba bu durumlara düştüğümüz neden diye...

Allah Razı olsun...


yok ben bu yazıyı başka bir forumdan almıştım. orada asıl kaynagını göstermediği için aynısını yapıştırdım. zira o forumun reklamını yapmak olurdu. kim uğraşacak bir yazıyı okumak için üye ol felan..
 

okur

Doçent
Katılım
6 Ocak 2007
Mesajlar
603
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Hemen herkesin yakınlarında bi yerlerde bu anlatılanlar ama eminim kimse ilgilenmeyecek... reytingsiz bir konu açmış süpermen kardeş :)


Not: amca Saltan yazmamıştır onun uslubuna çok uzak :)

Kimin yazdığı açıklandı Yusuf Özkan ÖZBURUN.Kimbilir belki tecahül arifane yapıyorsunuzdur ama ben yine de hatırlatayım.
 

okur

Doçent
Katılım
6 Ocak 2007
Mesajlar
603
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Aklıma gelmişken bu yazıyı yazabilecek düzeye sahip bir tane abimiz var sitede.Ancak onun seviyesi yeter böyle bir yazı yazmaya.:D :D :D
 

hasandemir

Asistan
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
624
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Dışımızdaki burjuvalara gıpta etmekten sıra içimizdeki burjuva ile mücadele etmeye gelmiyor.
 
U

ummuhan

Guest
Kimin yazdığı açıklandı Yusuf Özkan ÖZBURUN.Kimbilir belki tecahül arifane yapıyorsunuzdur ama ben yine de hatırlatayım.


özür tamam ama hasanözdemir ve amca ile aynı sıralarda yazmışım denek ama yazdığım yazıyı cevapla dedim baktım arka arkaya o açıklamadan sonraya düştü bilmem anlatabildim mi :) yoksa yazıldığı halde tekrar yazma değil, iş yeri malum bi de yaşlılık var serde idare etceksiniz artık :)
 

okur

Doçent
Katılım
6 Ocak 2007
Mesajlar
603
Tepkime puanı
13
Puanları
0
özür tamam ama hasandemir ve amca ile aynı sıralarda yazmışım denek ama yazdığım yazıyı cevapla dedim baktım arka rakaya o açıklamadan sonraya düştü bilmem anlatabildim mi :) yoksa yazıldığı halde tekrar yazma değil, iş yeri malum bi de yaşlılık var serde idare etceksiniz artık :)

Gerçekten tecahül arifane yaptığınızı düşünmüştüm hocam.
 

SULTAN

Paylaşımcı
Katılım
12 Ara 2006
Mesajlar
114
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Mü'min olan burjuva olmaz, bu islami sosyete denen kesimin işi epeyce zor.. Allah yardımcıları olsun...
 

okur

Doçent
Katılım
6 Ocak 2007
Mesajlar
603
Tepkime puanı
13
Puanları
0
-----------------------------------------------------------------------






Dedeleri ve babaları bu hisler içinde onlara, ‘Aman oğul sırtını dövlete yasla!’, ‘Oku, oku da adam ol, bizim gibi eşşek olma’, ‘Şu köyün başına bir taksiyle gel, yoksam gözüm açıh gider’, ‘Bizim oğlan tohtur, muvandiz olacah’ diye öğütler verdiler. Nineleri, anneleri onları takım elbise ve kravatla görünce hep gözleri yaşardı.

1950’lerden sonra vaziyet değişmeye başladı, ‘Yeter, söz milletin’ gibi sözler, sloganlar işitilir oldu. 60’lardan itibaren mektep medrese yüzü görmeye, birer ikişer ‘okumaya’ başladılar. Çoğu, Anadolu’da ne kadar dindarlık varsa o kadar dindardılar. Fakat ‘köyden şehere inince’, şehirli züppelerin, ikinci kuşak ayrıcalıklı kadronun çocuklarının yaşantılarını gördüler. Bütün suyun başını tutanların onlar olduğunu gördüler ki çoğu Robert Kolej, Galatasaray Lisesi ve muhtelif Fransızca eğitim yapan liselerden mezun besili, gürbüz ve frapan çocuklardı.

Bu baskın sistematik yapı karşısında korunma refleksiyle dini ve milli hislerine sarıldılar. Bir yandan da kökü tarihin derinliklerinde saklı dünyevi iktidar ve servet edinme taleplerini değişik biçimlere büründürerek ve ulvi taleplerin gölgesinde saklayarak dillendirmeye koyuldular. Bu gizli iç talepler bugün itibarıyla meyvesini veriyor görünmektedir. Nerden mi anlıyoruz? Birileri Hawaii’ye giderken, onlar bugün Dubai’ye gidiyorlar. Karıları ve kızları siyah camlı güneş gözlükleriyle siyah ciplere biniyorlar. Modayı takip ediyor, rengarenk giyiniyor, pahalı cafelere gidiyor, jakuzili ve yüzme havuzlu evlerini Anadolu menşeli kavruk bacılara temizletiyorlar. Şimdi onları gümüş yüzükleri ve afilli başörtüleri de olmasa ayırt etmek imkansız. Hanımları örtülü, sekreterleri mini etekli. Kişisel tarihlerinde annelerinden ve kız kardeşlerinden başka bir kadın görmeyerek başları bağlandığı için kadın meselesinde ciddi sıkıntıları var. Marka giyiniyorlar, parayı harcayacak yer bulamıyorlar, yüzlerine bakan yüz binlerce aç adamın karşısında kapılarında ‘dikkat köpek var’ yazılı villalarında yemekler, partiler veriyorlar. (Sözün burasında, mekanın ve nesnelerin üst düzey olmasının değil, bu mekan ve nesnelere yüklenen anlamın, bunlarla girilen ilişki biçiminin dünyevileşmeyi oluşturduğunun farkında olduğumu belirtmek isterim.)

Dini kimliklerini üzerinde bir kambur gibi taşıyorlar, kendilerini hep olduğundan farklı göstermeye, bir yerlere ve birilerine ispat etmeye gayret ediyorlar. Bunu gören Cumhuriyetçi elitin köşe başını tutmuş ağaları deliriyorlar, pastalarına ortak çıktığını görüp hafakanlar geçiriyorlar. ‘İslam ve İslamcılar’ konusunu sürekli ayakta tutarak, habire televizyon ekranlarına ve gazete sayfalarına taşıyarak hem malzeme ve gündem ihtiyaçlarını gideriyorlar, hem de onları pastanın başından kovmaya çalışıyorlar. Bir kısım büyük gazete köşe yazarları da sürekli bu konuları kaşıyarak hem günah çıkarıyor, hem de bireysel iktidarlarını pekiştiriyorlar. İşte, ‘İslamcı burjuva’ filan diye adlandırılan bugünün şeşi beş gören zengini, böyle bir psikolojik ve sosyolojik mirasın toprağında yeşermiştir.

Bu sözlere katılmamak mümkün mü Yusuf bey ne güzel ifade etmiş,burjuvazimizi..
 

hasandemir

Asistan
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
624
Tepkime puanı
1
Puanları
0

Bu baskın sistematik yapı karşısında korunma refleksiyle dini ve milli hislerine sarıldılar. Bir yandan da kökü tarihin derinliklerinde saklı dünyevi iktidar ve servet edinme taleplerini değişik biçimlere büründürerek ve ulvi taleplerin gölgesinde saklayarak dillendirmeye koyuldular. Bu gizli iç talepler bugün itibarıyla meyvesini veriyor görünmektedir.

Madem böyle düşünüyordun,kilitlenen malum konuda bana niye itirazlarda niye bulunuyordun?
 

Hasan

Kardeşiniz
Katılım
9 Eki 2006
Mesajlar
6,112
Tepkime puanı
279
Puanları
0
Yaş
53
Konum
KALU BELA
Tok açın halinden anlamazmış islami de olsa şeytani de olsa .Doğrudur eğer anlasaydı zaten burjuva olmazdı değilmi ALLAH onlara bu büyük imtahandan geçmeyi ve kurtulmayı nasip etsin enbüyük düşman olan nefis ile savaşıyorlar.
 

amca

Profesör
Katılım
13 Ara 2006
Mesajlar
751
Tepkime puanı
33
Puanları
0
Konum
İstanbul
nasıl yani hasandemir. hacim uykusuz kaldıkta debilim, anlayamıyorum, bu başlığı açalı aylar oldu..:confused1[1]:

Allah razı olsun Çok güldürdün beni Kardeş ya...

Aklıma eski biri geldi...

Dün dündür bugün bugündür...

Benzin vağdıda bizmi içtik ...

Yollar yürümekle Aşınmaz....

İnan olsun Niyetim eleştiri değil...

Bugün En güzel gün MUHARREMİN 1 i...

Ben bugün çok neşeliyim Ya Hu...
 

Hudalfa

Asistan
Katılım
8 Ocak 2007
Mesajlar
206
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
45
Allah razı olsun Çok güldürdün beni Kardeş ya...

Aklıma eski biri geldi...

Dün dündür bugün bugündür...

Benzin vağdıda bizmi içtik ...

Yollar yürümekle Aşınmaz....

İnan olsun Niyetim eleştiri değil...

Bugün En güzel gün MUHARREMİN 1 i...

Ben bugün çok neşeliyim Ya Hu...

yav amca bey bu yazı benim değil. dolayısı ile yazarın düşüncelerine katılıp/katılmamanın ne önemi var. dahası hepsi beni bağlamıyor. benim için emir değil bu yazılar.
 

okur

Doçent
Katılım
6 Ocak 2007
Mesajlar
603
Tepkime puanı
13
Puanları
0
İçimizdeki burjuva harekete geçti.Tutabilene aşkolsun.Ee ne demişler.Burjuvayı yenmek için burjuvadan daha burjuva olacaksın..
 
Üst