Hz. Muaviye'ye Düşman Olan Seyyide Hz. Ali Buyurdu

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Seyyidlerden, Kainatın Efendisine bağlı mukaddes sülaleden birisi, Muaviye Hazretlerine düşmanlık edermiş… Bir gün bu seyyid, İmam Rabbani Hz.lerinin “Mektubat” ını okurken orada Hz. Muaviye’nin methedildiğini görür ve öfkeyle “Mektubat” ı yere atar.

Aynı günün gecesi, rüyasında İmam-ı Rabbani Hazretleri… Seyyidi kulağından tutmuş ve sertçe:

-Cahil! Sözümüze ve ölçümüze güvenmiyorsun, öyle mi? diyorlar. Gel, seni ceddin ve Peygamber Evinin temsilcisi Hazreti Ali efendimize götüreyim de işin gerçeğini ondan öğren!

Huzura çıkıyorlar. Peygamber Evinin temsilcisi ve güya kendisine sevgi iddia edilerek köpürtülen Hz. Muaviye nefretinin vesilesi, Büyük İmam Hazreti Ali efendimiz buyuruyorlar:

- Sakın Allah Resulünün Sahabilerine düşmanlık etme! Peygamber dostlarına çatan ve (İmam Rabbani) Şeyh Ahmed’in bu davadaki hak ölçüsünü dinlemeyen, felakettedir.

Peygamber Evinin temsilcisi büyük Sahabi, ayrıca İmam Rabbani’ye emir veriyorlar:

- Bu cahil, sözden anlamıyor. Göğsüne vurun da aklı başına gelsin ve tövbe etsin!..

Emir yüksekten geldiği için yerine getiriliyor. İmam Rabbani Hazretleri, Seyyidin göğsüne vuruyor.

Seyyid uyanınca, göğsünde müthiş bir sızı… Açıp bakıyor: (İmam Rabbani) Şeyh Ahmed Faruki’nin yumruk izi… Ve kalbinde derin bir nedamet (pişmanlık), yeni bir anlayış ve tövbe isteği…

Sonrasında İmam Rabbani’nin mübarek ellerinden öpmeğe koşan ve bir daha bu eli bırakmayan Seyyid…

(Kaynak: İnkişaf Dergisi Sayı: 02'den iktibasen Necip Fazıl Kısakürek, Veliler Velisi İmam-ı Rabbani, 1967, Büyük Doğu, sayı 2, sayfa; 4-5... Olayı asıl olarak kaydeden kaynak ise: Muhammed Haşim, Farsça kaleme alınmış Berekat isimli kitap, 1627, Hindistan. Tercümesinin 5. baskısının 272. sayfasında mevcuttur.)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Büyük İmam Hazreti Ali efendimiz buyuruyorlar:

- Sakın Allah Resulünün Sahabilerine düşmanlık etme! Peygamber dostlarına çatan ve (İmam Rabbani) Şeyh Ahmed’in bu davadaki hak ölçüsünü dinlemeyen, felakettedir.

Peki, İmam Rabbani Hz.lerinin Hak ölçüsü nedir:

Abdullah b. Mübarek’e şöyle soruldu:

(Tabiinden) Ömer b. Abdülaziz mi yoksa (Sahabeden) Hz. Muaviye mi fazilet itibarı ile hangisi daha öndedir?

Şöyle dedi:

"Vallahi, Resulullah ile beraber halinde iken, Hz. Muaviye’nin atının burnuna giren toz, Ömer b. Abdülaziz’den şu kadar faziletle ileridir."

Bu, üzerinde düşünülmesi gereken bir iştir. (Mektubat-ı Rabbani, 58. Mektub)

***

Resulullah Efendimizin sallalahu aleyhi vessellemin Ashabını görmez misin? Bu sohbet bereketi ile, Peygamberler hariç, başkalarından daha faziletli oldular. İsterse onlardan başkaları: Veys’el-Karani ve Ömer Mervani olsun. Halbuki bu ikisi, derecelerin nihayetine ulaşmış; kemalatın sonuna ermişlerdir. Haliyle sohbet hariç. Hiç şüphe yok ki: Hz. Muaviye’nin hatası, bunların sevabından hayırlıdır. Ama bu hayırlı oluş, sırf Resulullah Efendimizin sohbeti bereketi ile olmaktadır. Hz. Amr b. As’ın sehvi (hataen yanılması) dahi aynı gerekçe ile onların sevabından fazilet itibarı ile daha ileridir. Zira, o büyük zatların imanı: Resulullah Efendimizi görmeleri ile şühuda dayalı bir iman olmuştur. Meleğin gelmesi, vahyi müşahede, mucizeleri açıktan görmek, onların imanını müşahede derecesine çıkarmıştır. Sair (diğer) kemalatın tüm asılları olan, anlatılan kemalatta, Ashabdan başkaları için ittifak olmadı. (Mektubat-ı Rabbani, 120. Mektub)

***

Resulullah Efendimiz şöyle buyurdu:

«Ümmetin şerlileri (kötüleri), Ashabımım aleyhinde bir cür’ette (korkusuzca söz ve fiilde) bulunanlardır»

Bu arada, Ashab-ı Kiram arasında vuku bulan münazaa (çekişme) ve muharebeleri (savaşları) iyiye yormak lazımdır. Onları, nefsani arzudan ve taassuptan uzak görmek gerekir. Çünkü, bu muhalefet, içtihada (kitap ve sünnetten hüküm çıkarma gayretine) binaen yapılmıştır; heva ve heves üzerine değil. Nitekim ehli sünnetin toplu kararı da budur.

Ancak, şunun bilinmesi gerekir ki: Hz. Ali’ye muhalif olan taraf, hata üzerinde idiler. Hak, Hz. Ali tarafında idi. Allah onlardan razı olsun. Lakin, bu hata, içtihada dayalı bir hata olduğu için o hatanın sahibi, ayıplanmaz, kendisinden muaheze (sorumluluk ve sorgulama) kalkar. (Hatta yanılanlar 1 sevap alırlar) Nitekim bu manada, aşağıdaki rivayetler vardır:

Mevakıf sarihi, Amedi’den naklen şöyle anlattı:

“Cemel ve Sıffeyn vak’ası içtihad üzere yapıldı.”

Şeyh Ebu Şekur Salimi (Süllemi) Temhid’de şöyle anlattı:

Ehli sünnet vel-cemaat zahib oldular (şu fikre uydular) ki: Hz. Muaviye ve kendisi ile beraber olan Ashabtan bir taife, hata üzere olmuşlardır. Ama, onların hataları içtihada dayalıdır.

Şeyh İbni Hacer dahi Savaık’ta şöyle dedi:

Hz. Muaviye’nin Hz. Ali ile münazaası, içtihad üzere idi. Allah onlardan razı olsun.”

Ve, bu kavli, Ehli sünnet itikadı arasında saydı. (Mektubat-ı Rabbani, 251. Mektub)
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Ne anlar Ebu Cehil, Sahabe-i Kiram'ın ahvalinden.. :)
 

PUTKIRAN

Kıdemli Üye
Katılım
21 Eki 2009
Mesajlar
3,228
Tepkime puanı
189
Puanları
0
Konum
Ankara
Hz. Muaviye’nin Hz. Ali ile münazaası, içtihad üzere idi. Allah onlardan razı olsun.”


MÜNAZAA : Ağız kavgası, mücadele, çekişmek Uyuşmazlık, çekişme, anlaşmazlık İki taraf arasındaki kavga, düşmanlık Ağız kavgası, çekişme, münakaşa.

Onbinlerce kişinin öldüğü savaşlara münazaa mı diyorsunuz?

Peki Muaviyenin oğlu Yezidi ile Hz.Alinin oğlu Hz.Hüseyin arasında geçen olaylara ne isim veriyorsunuz?
Yani Kerbela katliamına ne diyorsunuz?





 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Onbinlerce kişinin öldüğü savaşlara münazaa mı diyorsunuz?


Peki, İmam Rabbani Hz.lerinin Hak ölçüsü nedir:

...

Bu arada, Ashab-ı Kiram arasında vuku bulan münazaa (çekişme) ve muharebeleri (savaşları) iyiye yormak lazımdır. Onları, nefsani arzudan ve taassuptan uzak görmek gerekir. Çünkü, bu muhalefet, içtihada (kitap ve sünnetten hüküm çıkarma gayretine) binaen yapılmıştır; heva ve heves üzerine değil. Nitekim ehli sünnetin toplu kararı da budur.

(Mektubat-ı Rabbani, 251. Mektub)

Alıntılar hakkında: Yorumsuz. :)

Yezid, Sahabeden değildir. Katil ve zalimdir. Onu sevmeyiz. Buğz ederiz. Fakat imanla gitmiş olabilir diye ona lanet de okumayız. İnşallah azabı çetin olur.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Seyyidlerden, Kainatın Efendisine bağlı mukaddes sülaleden birisi, Muaviye Hazretlerine düşmanlık edermiş… Bir gün bu seyyid, İmam Rabbani Hz.lerinin “Mektubat” ını okurken orada Hz. Muaviye’nin methedildiğini görür ve öfkeyle “Mektubat” ı yere atar.

Aynı günün gecesi, rüyasında İmam-ı Rabbani Hazretleri… Seyyidi kulağından tutmuş ve sertçe:

-Cahil! Sözümüze ve ölçümüze güvenmiyorsun, öyle mi? diyorlar. Gel, seni ceddin ve Peygamber Evinin temsilcisi Hazreti Ali efendimize götüreyim de işin gerçeğini ondan öğren!

Huzura çıkıyorlar. Peygamber Evinin temsilcisi ve güya kendisine sevgi iddia edilerek köpürtülen Hz. Muaviye nefretinin vesilesi, Büyük İmam Hazreti Ali efendimiz buyuruyorlar:

- Sakın Allah Resulünün Sahabilerine düşmanlık etme! Peygamber dostlarına çatan ve (İmam Rabbani) Şeyh Ahmed’in bu davadaki hak ölçüsünü dinlemeyen, felakettedir.

Peygamber Evinin temsilcisi büyük Sahabi, ayrıca İmam Rabbani’ye emir veriyorlar:

- Bu cahil, sözden anlamıyor. Göğsüne vurun da aklı başına gelsin ve tövbe etsin!..

Emir yüksekten geldiği için yerine getiriliyor. İmam Rabbani Hazretleri, Seyyidin göğsüne vuruyor.

Seyyid uyanınca, göğsünde müthiş bir sızı… Açıp bakıyor: (İmam Rabbani) Şeyh Ahmed Faruki’nin yumruk izi… Ve kalbinde derin bir nedamet (pişmanlık), yeni bir anlayış ve tövbe isteği…

Sonrasında İmam Rabbani’nin mübarek ellerinden öpmeğe koşan ve bir daha bu eli bırakmayan Seyyid…

(Kaynak: İnkişaf Dergisi Sayı: 02'den iktibasen Necip Fazıl Kısakürek, Veliler Velisi İmam-ı Rabbani, 1967, Büyük Doğu, sayı 2, sayfa; 4-5... Olayı asıl olarak kaydeden kaynak ise: Muhammed Haşim, Farsça kaleme alınmış Berekat isimli kitap, 1627, Hindistan. Tercümesinin 5. baskısının 272. sayfasında mevcuttur.)

İlk mesajdaki (yani yukarıda alıntıda olan yazının olduğu kısımdaki) reklam, yazının boyutunu tamamen bozmuş. O nedenle okunmuyor. 3-4 sefer sayfayı yeniledim, gine düzelmedi. Sayın yöneticiler, reklamları sayfa başına, en yukarıya koysanız da mesajları reklamdan hali kılsanız... Rica ve istirhamlarımızla...
 

SeNoL

MUEYABYA
Katılım
16 Kas 2006
Mesajlar
4,867
Tepkime puanı
224
Puanları
0
Yaş
42
Konum
Kocaeli
İlk mesajdaki (yani yukarıda alıntıda olan yazının olduğu kısımdaki) reklam, yazının boyutunu tamamen bozmuş. O nedenle okunmuyor. 3-4 sefer sayfayı yeniledim, gine düzelmedi. Sayın yöneticiler, reklamları sayfa başına, en yukarıya koysanız da mesajları reklamdan hali kılsanız... Rica ve istirhamlarımızla...


O sorun sadece internet explorer tarayıcısında vardı düzelttim inş. abi
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Allah razı olsun abi, hakikaten düzelmiş :)
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Şu haklı idi, bu haksızdı. Bu meseleyi çözüme kavuşturmanın bugüne bir faydası var mı?

Yok!

Öyle ise dilimizi sahabe kanına bulaştırma cehaletine gerek yok.

Biri Hz. Ali idi, diğeri Hz. Muaviye. O kadar. Rabbim ikisinden de razı olsun. Ama biz Hz. Ali aşıklarındanız.
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
Alıntılar hakkında: Yorumsuz. :)

Yezid, Sahabeden değildir. Katil ve zalimdir. Onu sevmeyiz. Buğz ederiz. Fakat imanla gitmiş olabilir diye ona lanet de okumayız. İnşallah azabı çetin olur.
İnşallah azabı çetin olur.
Bu ifadeleriniz uygun olmasa gerektir.Sevmemek,buğuz etmek,bunlar tevilli sözlerdir.Yani tevil edilir.Fakat Ahireti için böyle söylemek hem hakkınız değil.Hemde şeran uygun değil.O zaman Hazreti Hamza efendimizi Şehid eden Hazreti Vahşi Radıyallahüanh'e Mesela bir çok savaşta müşrik ordularının komutanı iken bir çok Sahebeyi Kiram efendilerimizin şehid edilmesine sebeb olan Halid bin Velid Hazretleerine Radıyallahüanh haşa böyle dermisin.Yani sonuç olarak biz bu işten çok üzgünüz.Yezid'inde bu işte mesuliyeti olduğu için kızgınız,dargınız birazda hissimizle buğzumuz kinimiz var.Ama Ahiret için böylesöylemek hakkımızda olmasa gerek.Onların af edilmeleri,bizlerin af edilmesinden(Yezid'in) daha çok ümid edilir.Çünkü Ordusuyla bir çok Ashabı Kiram savaşa katılmıştır.Hem tabiindendir.Vel hasılı bu söz sizin kaleminize hiç hoş düşmemiş.Neyse... siz bilirsiniz.

 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Ülkemizin değerli alimlerinden şeyh Muhammed salih Ekincinin, konuyla ilgili ''Sahabe Dönemi'' kitabını tavsiye ederim.Üstadın bir röportajından şunları iktibas etmeyi uygun gördüm.

''
Soru: İslam tarihinin Ashab ihtilafı ile alakalı kısımları tabiri caizse mezelle-i akdam (ayak kaydıran) bir zemin. Bu hususta dikkate almamız elzem olan hususlar sizce nelerdir?

Cevap: Bu konuda evvelen herkesin bilmesi gereken husus şudur: Maalesef şimdiye kadar tenkitli ve tetkikli bir "Sahabe tarihi" yazılamamıştır. Bunun sebeplerini kısaca şöyle sıralayabiliriz;

1-Siyer ve İslam tarihçileri hadiseleri nakletmekte çok esnek davranmışlar ve önlerine gelen her bilgiyi, senedin sıhhatini dikkate almadan nakletmişlerdir. Bir bakıma bu zarurettir. Yoksa amellerin faziletleri, tarihi hadiseler, hasais(nebevi hususiyetler), irhasat ve mucizat gibi rivayetleri nakletme hususunda senedlerin sahihliğine bağlı kalınır, zayıf rivayetlere yer verilmezse, eldeki bilgi az olur. Bundan dolayı da tarihçiler bu gibi rivayetlerin sened ve rivayet yönüne dokunmayıp daha fazla dirayet bakımından ele almışlardır. Hatta öyle ki, hadiste zayıf gördükleri ravilerin rivayetlerine tarih hususunda itimat etmişlerdir.

2-Sahabe arasında geçen ihtilaf meseleleri ve hadiseler yaklaşık 100 sene geçtikten sonra kaleme alınmıştır. Bu hususta rivayetlerin çoğu ilk olarak Şii tarihçilerce derlendi. Bu konuda kaynak gösterilen iki kişi var. Biri Ebu Muhannef'tir. Bu zatın Sıffin Savaşı ile ilgili yalanlarla dolu bir kitabı vardır.

Diğeri yine aşırı bir Şii ve yalancı olan Hişam bin Muhammed bin es Saib el Kelbi'dir. O da Sahabeleri kötülemekle ilgili bir kitap yazmıştır.

Keza, daha sonraları bu konuları kaleme alan Mürucu'z Zeheb adlı tarih kitabının sahibi Mesudi ile Yakubi de bunlara yakın ve güvenilmez, sika olmayan kişilerdir. Bunlardan gelen rivayetlere çok dikkat edilmesi gerekmektedir.

Daha sonra gelen Taberi, Hafız İbn Asakir, İbn Kesir gibi tarihçiler bu hadiselerde rivayet toplama ve derleme yoluna giderek bunlardan da nakiller almışlar ve maalesef eserlerine güvenilmez bazı hususları koymuşlardır.

Muinuddin el Hatib bu konuyu ne güzel açıklıyor: "Taberi ve onun gibi güvenilir âlimlerin zayıf rivayetleri zikretmedeki durumları bu zamandaki kadıların durumu gibidir. Şöyle ki, onlar bir meseleyi araştırmak istediklerinde, her şeyin kendi kıymetine göre değerlendirileceğine güvenerek bu mesele ile ilgili ellerine ulaşan, delil olabilecek bütün meseleleri-bir kısmın zayıf ve değersiz olduklarını bilmelerine rağmen- toplarlardı. İşte Taberi ve seleften büyük tarihçiler ilmin bazı meselelerini bazı noktalardan olsan bile kaçırma endişesi ile nakledenin durumunun zayıf olduğunu bildikleri halde nakletmeyi ihmal etmiyorlardı. Ancak, onlar her rivayeti senedi ile birlikte zikrederlerdi ki okuyucu haberin kuvvetliliğini ravilerin sağlamlığından, zayıflığını da ravinin güvenilir olmayıp zayıf olduğundan anlasın. Böylece, emaneti eda ettiklerine ve ellerine ulaşan her şeyi okuyucuların önlerine serdiklerine kanaat ediyorlardı."

Daha sonra gelen tarihçilerden Suyuti Tarihi Hulefa'sına, Ebul Fida El Muhtasar fi Ahbari'l Beşer adlı eserine, Abdulvahhab en Neccar "El Hulefa ur Raşidun'a ve Şiblenci "Nur'ul Ebsar'ına ve diğerleri başka eserlere sağlam çürük ayırt etmeden bir sürü bilgiyi boca etmişlerdir. Özellikle Nur'ul Ebsar uydurma söz ve hadiselerle doludur.

İbn Esir de aynı şekilde davranmış, sadece bilgileri toplamış ama süzgeçten geçirmemiştir.

İbn-i Kuteybe'nin yazdığı iddia edilen "El İmame ve's Siyase" adlı kitap da bunlardandır. Sahabelerin hiçbirisini bırakmamış ve bütün faziletlerini yıkmış olan bu eserin İbn Kuteybe gibi bir büyük dimağa ait olduğunu düşünmek de güçtür. Kadı Ebubekir İbnül Arabî “El Avasım Minel Kavasım kitabında İbn-ül Hacer el Heytemi, Tathîr’ul Cenan’ında bu eseri şiddetle tenkid etmiş ve onun İbn-ül Kuteybe’ye ait olduğuna şüpheyle bakmışlardır. Muhibiddün el Hatip de bu kitabın kötü niyetli birileri tarafından İbnül Kuteybe’ye isnad edildiğini belirtmektedir.

Yeni kitaplardan Ömer Ferruh'un kaleme aldığı "Tarihu Sadril İslam ve'd Devlet-i Emeviyye bu gibi mayın dolu kitaplardandır. Keza Mustafa Asım Köksal'ın sadece derleyip tahkiksiz yazdığı İslam Tarihi, özellikle Kerbela Faciası adlı kitapları, Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa adlı eseri, Mevdudi'nin Hilafet ve Saltanat kitabı bu konuda itimad edilmeyecek rivayetlerin mebzul olduğu ve okuyucunun çok dikkat etmesini gerektiren eserlerdir.'' Muhammed Salih Ekinci
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Görüldüğü gibi, bizim çok güvendiğimiz bazı kitablar( Mesela Asım Köksal hocanın meşhur kitabı...) maalesef tahkiksiz olduğundan ilmi hatalarla maluldur.Özellikle değindiğimiz gibi konu tarih olunca, işin vehameti artiyor.Tarih kitablarına kolayca itimad etmeyelim.
 
K

Kaçak

Guest
Sayın İttiba ..
Yukarıda ismi geçen zaatlardan başka tarihci kaç isim kaldı ?
Eh bari muteber eser adı verinde onları bilelim ...
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Tavsiye ettim ya kardeş.Herhalde beğenmedin.veselam.
 
K

Kaçak

Guest
Yok begenmedim degilde ...
Bir tanecik mi ?
Kürünen onca esere karşı bir tek kitap tavsiyesimi ?
Nerede 3. dönem , 4. dönem bilmem kaçıncı dönem tarihcilerinden eserler ?
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Siyer deseydin söyleyebilirdim, ama sahabe tarihi konusu, üstadın dediği gibi, süzgeçten geçmeden toplanan bilgiler malzemesi..Tabi birde arabi bilme meselesi de sözkonusu olabilir.Üstadın kitabında bazı kitabların ismi geçiyor.Ne varki türkçe olarak yok.
 
K

Kaçak

Guest
Kızma ama ...
Yukarıda ismi zikredilen kişiler , bu işin bel kemikleri ...
Söz konusu eserler olmadan ancak keşfi -sanırım tabir dogru - bir eser yazılabilir ...
yukarıdaki isimlere yazık etmişsin derim sadece ...
Hayırlısı bakalım ...
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Bizde önceden öyle söylerdik.Tahkik edince öyle olmadığı anlaşılıyor.Üstadın yazısını , eserini de okursan sende anlarsın, umarım.en kaypak saha tarih sahasıdır.İlk uydurma rivayetlerin şii bazı müeeliflerce yazıldığı, Mustafa Sibainin önemli eseri(doktora tezi) ''İslam hukukunda Sünnetin Yeri'' okursan önemli ipuçlarını bulursun.Bazı sünni müeelifler bile bu rivayelere balıklama atlamışlardır.Vesselam.
 
K

Kaçak

Guest
Müstakil bir tarih zaten ilk dönem olmadı ...
Rivayetlerin derlenmesi ile başlar ki , tarihimizin çogu rivayet menşeilidir ...
Yukarıdakilerden aklımda kaldıgı kadarıyla ilk dönem elimize ulaşan 4 eserden en az 3 ü süpürülmüş ...
Dördüncüde süpürülmüş olabilir ismini çıkartamadım ....
Bunlar ilk eserlerimiz ...
En iyi niyetle ben bu yazıyı şöyle okurum ...
Anlatılan tarih bize uymadı , biz tarihi anlatımlarımıza uyduruyoruz ...
Bahsettigin eseri okumadım ama ...
Erken dönem islam hukukcularının sünnet anlayışı İshak Emin Aktepe
Bende sana bunu tavsiye edeyim ...
Pek sevemzsin ama ,genede aklında olsun ...
Hoş yukarıdaki isimleri süpüren , bunu hayli hayli süpürür hocam ...
hayırlısı ...
Ama şunuda demek istiyorum ...
Farkındamısınız bilmem ama tüm bu gayret ne için ?

 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
Farkındamısınız bilmem ama tüm bu gayret ne için ?
Sendeki bu gayret niye.?
Müslüman gayret sahibidir.Dinine,sevdiklerine,Milletine,Namusuna,malına gibi.Elbette müslüman Efendiler efendisinin (Sallallahüaleyhivessellem) sahabesinede (Radıyallahüanhüma)gayretli olur.Onların üzerine kondurulmak istenen en küçük lekeye asla tahammül etmez.
 
Üst