Hz. Muaviye'ye Düşman Olan Seyyide Hz. Ali Buyurdu

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Tevbe, 100. İleriye geçen Muhacir ve Ensar İle onlara güzellikle uyanlardan (tabiinden) Allah razı olmuştur. Onlar da O'ndan hoşnut (razı) olmuşlardır. Bunlar için orada ebediyyen kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu, en büyük kurtuluştur.

Ayetin tefsirinde İmam Kurtubi Hz.leri demiştir:

"Hadis ehlinin metodundan anlaşıldığına göre, Rasûlullah (sav)'ı gören her bir müslüman onun Ashabındandır. Buhârî Sahihi'nde der ki: Peygamber (sav,) efendimizin sohbetinde bulunan yahut da onu gören müslüman, Hz. Peygamber'in Ashabındandır. ...

1. İleriye Geçenler ve Onlara Güzel Bir Şekilde Uyanlar:

Hz. Ömer -önceden de geçtiği gibi- "Ve Ensar" kelimesini ref ile okumuş, "onlar" kelimesini de "Ensar'a sıfat olmak üzere "vav"sız okumuştur. Ancak Zeyd b. Sabit ona doğru şeklini söyleyince Hz. Ömer, Ubey bin Ka'b'a başvurmuş, Ubey de Zeyd'in doğru söylediğini belirtince Hz. Ömer ona durup şöyle demiş: "Biz yükseltildiğimiz bu yüce mevkiye herhangi bir kimsenin bize ortak olacağı görüşünde değildim." Bunun üzerine Ubey ona şöyle demişti: "Ben, bunun doğrulayıcı ifadelerini Allah'ın Kitabında görüp tesbit edebiliyorum. Cuma Sûresi'nin baş taraflarında: 'Ve onlardan henüz kendilerine kavuşmamış olanlara da' (el-Cumua, 62/3) el-Haşr Sûresi'nde: 'Onlardan sonra gelenler derler ki: Rabbimiz bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi mağfiret eyle' (el-Haşr, 59/10) buyruğunda el-Enfal Sûresi'nde de yüce Allah'ın: 'Sonraları iman ve hicret edip de sizinle beraber cihâd edenlere gelince onlar da sizdendir" (el-Enfal, 8/75) buyruğunda bu*luyorum"

Kıraat bu suretle (Hz. Ömer için de) "vav" ile sabit olmuş oldu.

Yüce Allah'ın: "Güzellikle" buyruğu onların söz ve fiillerinden neye tabi olacaklarını beyan etmektedir. Bu uymanın, onlardan sadır olan yanılma ve kaymalarda sözkonusu olmayacağını göstermektedir. Çünkü onlar -Allah onlardan razı olsun- (Peygamber gibi) masum değillerdi.

2. Tabiin ve Mertebeleri:

İlim adamları tabiîn ve mertebeleri konusunda farklı görüşlere sahiptir. Hafız el-Hatib (el-Bağdadî) der ki: Tabii, sahabe ile sohbet ve arkadaşlığı bulunandır. Tabiînden tek bir kişiye tâbi' ve tabiî denir. el-Hakim Abu Addullah ve başkalarının ifadeleri ise tabiînden sayılmak için Sahabeden (hadis) dinlemiş olmasının yahut da -örfen sohbet ve arkadaşlık olmasa bile- onunla karşılaşmış olmasının yeterli olacağı intibaını vermektedir.

Şöyle de denilmiştir: Tabiîn adı Hudeybiye'den sonra İslâm'a giren kimseler hakkında kullanılır. Halid b. Velid, Âmr b. el-Âs ile onlara yakın (bir süre sonra) İslâm'a giren Mekke Fethi günü müslüman olan kimseler gibi. Çünkü Abdurrahman b. Avfın Peygamber (sav)e Halid b. Velid'i şikâyet etmesi üzerine Hz. Peygamber'in Halid'e şöyle dediği sabittir: "Ashabımı bana bırakınız, nefsim elinde olana yemin ederim ki sizden herhangi bir kimse her gün Uhud Dağı kadar altın infak edecek olursa onlardan birisinin intak ettiği bir müd kadarına hatta onun yansına bile ulaşamaz."

***

Fahreddin Razi Hz. tefsirinde ise bu Ayet hakkında:

Alimler, bu ayetteki medhin (öngünün) bütün Sahabeyi içine alıp almadığı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bu cümleden olarak bazıları bu ayetin, sadece hicret ve yardımda birinci dereceyi alanlara şamil olduğunu söylemişlerdir. Bu görüşe göre bu ayet, sadece sahabenin ileri gelenlerini içine almış olur. Çünkü min edatı teb'îz (kısmîlik) ifade eder.

Bazı âlimler de: "Hayır, bu ifade bütün sahabeye şamildir. Çünkü sahabenin hepsi, diğer müslümanlara nazaran "birinciler (öne geçenler, sabikûn) olarak tavsif edilmişlerdir. Ayetteki "Muhacirlerden ve ensardan" ifadesinin başındaki edatı, "teb'iz" için değil, aksine tebyin içindir. Buna göre bunun manası, "Muhacir ve ensâr olarak tavsif edilen sabikûn (öncüler)..." şeklindedir. Bu tıpkı, "O halde murdar putlardan kaçınınız" (Hacc, 30) ayetinde olduğu gibidir. Alimlerin çoğu bu görüşü benimsemişlerdir.

Humeyd b. Ziyâd'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bir gün Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'ye, aralarında çıkmış olan fitneyi (kargaşayı) kastederek, "Resûlullah'ın Ashabının aralarında meydana gelen şey hususundaki durumlarını bana söyle" dedim. Bunun üzerine o da bana: "Allah Teâlâ onların hepsini bağışlamıştır. Onların iyi davrananlarına da, kötü davranmış olanlarına da cenneti vâcib (kesin) kıldığını Kur'an'ında bildirmiştir" dedi. Ben ona, "Allah, Kur'an'ın neresinde, onlara cenneti vacib kıldığını belirtiyor?" dediğimde de, o: "Sübhanallah! Sen, Cenâb-ı Hakk'ın, "İslam'da birinci dereceyi kazanan, muhacirler ve ensar ile, onlara güzellikle tabi olanlardır. Allah onlardan razı olmuştur. Onlarda Allah'dan razı olmuşlardır. Allah bunlar için -kendileri, içinde ebedi kalıcı olmak üzere- altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı, işte bu en büyük bahtiyarlıktır" ayetini okumaz mısın? Allah, Peygamber efendimizin bütün Ashabına bu ayette cenneti ve rıdvanını (rızasını) vâcib kılmış, onlara tabi olanlara da, onlara şart koştuğu şeyi şart koşmuştur" dedi. Ben. "O şart nedir?" deyince de o, "Tabiîne, onlara ibadetle ihsan ile tâbi olmalarını şart koşmuştur ki bu da, tabiînin, Sahabe-ı Kiramın iyi işlerinde onlara uyup, başka hususlarda onlara uymamalarıdır" dedi. Şöyle de denilebilir: Bundan murad, tabiînin (Sahabeye uyanların), onlara söz hususunda güzellikle tâbi olmalarıdır. Bu da o tabiînin ashab hakkında kötü söz söylememeleri ve onları, yaptıkları bazı şeyler hususunda ta'n etmeye (kötülemeye, tenkide) yönelmemeleridir. Humeyd b. Ziyâd: "Ben o anda sanki bu ayeti hiç okumamışım gibi hissettim" dedi.

...

Bir başka rivayette de, bu ifadeye, "Onlara, dinleri hususunda Kıyamete kadar güzel bir şekilde tabî olanlar..." manası verilmiştir. Bil ki bu ayet. onlara (yani sahabeye) tâbi olanların. rıza-yı ilâhiye ve mükafaata hak kazanmalarının, onların sahabeye güzellikle tâbi olmaları şartına bağlı olduğunu gösterir. Biz ayette geçen "ihsan" (güzellik) lafzını, "onlar hakkında güzel sözler söylemek" manasında tefsir ettik. Çünkü dindarlar, Resûlullah'ın ashabına saygıda ellerinden geleni yapmışlar, onlar hakkında dillerini tutmuşlar ve onları, onlara yakışmayan şeylerle yâd etmemişlerdir.

***

Hz. Muaviye hakkındaki görüş

Soru: Hz. Muaviye hakkında çok sözler vardır. Acaba biz, Onu İslam dostu mu sayalım, yoksa düşmanı mı? Sen ne diyorsun?

El-Cevap: Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Sahabilerim hakkında Allah’ın azabından, Allah'ın azabından, Allah'ın azabından sakının. Benden sonra onları tenkit ve ağır ifadelerinize hedef almayın.”

Başka bir hadis-i şerif’te de şu ifade geçiyor.

Hiçbir Sahabime küfür etmeyin.’

Efendimiz diğer bir Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyuruyor:

Sahabilere küfür eden, dil uzatanları gördüğünüz zaman onlara hitaben şöyle diyin: Hanginiz şerli ise, Allah’ın laneti onun üzerine olsun

Yetkili alimlere göre Müslümanların, bir Sahabiyi kötülemesi veya seb etmesi haramdır, caiz değildir.

Dünya hayatında iken ona düşen, Sahabilerin aralarında çıkan ihtilafların hükmünü Allah’a havale etmesidir”

İbn Hacer, “Takribüt Tehzib” adlı eserinde Muaviye hakkında şöyle konuşuyor:

“O (Hz. Muaviye) Sahabidir. Müslümanların halifesidir. Mekke fethinden önce İslamiyet’e girmiş ve aynı zamanda Hz. Peygamber için vahiy katipliğini de yapmıştır.”

İmam-ı Nevevi de “Tehzibül Esma vel Lugat” adını taşıyan kitabında Hz. Muaviye’nin hayat tercümesine geniş bir şekilde yer vermiştir. Şöyle başlıyor:

“Hz. Muaviye, Hubeydiye gününde İslamiyet’e girmiştir. Fakat İslamiyet’ini kendi babasından ve annesinden Mekke fethine kadar gizlemiştir. Rasulullah’ın mahiyetinde Huneyn savaşında da bulunmuştur. Hz. Peygamber’in vahiy katibi idi. Efendimi’den rivayet ettiği hadisler 163’ü bulmuştur. Dört tanesi Buhari ve Müslim arasında müttefekun aleyh’dir dört tanesini de yalnız Buhari, Beş tanesini de sadece Muslim rivayet etmiştir. Hz. Muaviye, hadislerini bir grup sahabiden rivayet ediyor. İbn Abbas, Ebud Derda, İbn Ömer ve İbn Zübeyr gibi. Bir grup tabiinde ondan rivayet ediyorlar. Hz. Ebu Bekir, Onu Şam valiliğine tayin etti. Hz. Ömer de, kendi hilafeti zamanında Onu vazifesinde bıraktı. Hz. Osman, başa geçince Onu vazifeden almadı. Hz. Ali zamanında da yine Şam valiliğinde kaldı.” (Sadreddin Yüksel hoca)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Tevbe, 100'ün tefsirlerinde, Ayet-i Kerimede geçen "Öncü Muhacirler (hicret edenler) ve Ensar (yardım edenler) ve Onlara güzellikle tabi olan Tabiin" ifadelerinde, bunların kimleri kastettiği hakkında ulema arasında görüş ayrılıkları olmuştur. Fakat bu ayrılıklar Ashabı, Ashablıktan çıkaracak ihtilaflar değildir. Biraz da, sonuca etki etmeyen dil ve anlama tekniği diyebileceğimiz türden ihitlaflardır.

Şöyle misal verelim: Muhacir ve Ensar (Ashab) ile Tabiin birbirinden ayrılıyor. Burası anlaşılmış olmalı. Kimler Muhacir ve Ensar'dır? Kimler onlara Tabi olanlardır, deniyor. Bunun için mesela Hudeybiye'den öncekiler Muhacir ve Ensar; sonrakiler Tabiindir deniyor. Veya başka bir rivayet ile alimlerden bir ksımı, Mekke'nin fethinden öncesi Muhacir ve Ensar; fetihten sonrası Tabiindir diyor. Ulemanın çoğunluğu da Peygamber efendimizin sohbetinde en az bir kere bulunan Muhacir ve Ensardır diyor. Peygamber efendimizi görmemiş ama Ashab (Muhacir ve Ensar) ile arkadaşlık etmiş; onlardan ilim almış olanlar Tabiindir diyorlar. Bunlar gibi 7-8 değişik anlayış var. Tefsir var. Ehli Sünnet alimleri çoğunluğun görüşünü kabul etmiştir.

Ayet-i Kerime'ye bakarsanız; Allah Teala her halukarda Ashab ve Tabiinden, TAMAMINDAN razı olduğunu bildirip onları CENNETLE müjdeliyor. Burasını lütfen kaçırmayalım: "Tevbe, 100. İleriye geçen Muhacir ve Ensar İle onlara güzellikle uyanlardan (tabiinden) Allah razı olmuştur. Onlar da O'ndan hoşnut (razı) olmuşlardır. Bunlar için orada ebediyyen kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu, en büyük kurtuluştur.

Şimdi isterseniz Hudeybiye'yi, İsterseniz Mekke'nin fethini, isterseniz rıdvan bey'atini, isterseniz başka bir ölçüyü esas alın... Neyi ölçü alırsanız alınız öncesi Ashab, sonrası Tabiin olacağından, her ihtimalde Allah Tealanın Ashabın ve Tabiinin tamamından razı olduğunu göreceksiniz. Ayet-i Kerime aslında, sizin önemsediğiniz ölçünün öncesi ve sonrasını AYIRMADAN hepsini içine almıştır. Hepsinden razı olduğunu, hepsini Cennetle müjdelediğini ve HEPSİNİN kurtulduğunu bildiriyor.

Nitekim Razi Hz.lerinin tefsirinde var: Ashab arasında olan çekişme ve savaşlar sırasında Ashabdan Muhammed b. Ka'b el-Kurazî efendimiz, her iki tarafın tamamı için: "Allah Teâlâ onların hepsini bağışlamıştır. Onların iyi davrananlarına da, kötü davranmış olanlarına da cenneti vâcib (kesin) kıldığını Kur'an'ında bildirmiştir" deyip buna delil olarak Tevbe Suresi, 100. Ayet-i Kerimesini okumuştur.

Şimdi Hz. Muaviye efendimiz, bu çatışmada tek başına değildir. Onunla beraber olan pekçok Ashab efendimiz de onla beraberdir. İki taraf olmuş. Bunu da fark edelim.

İkincisi Hz. Muaviye efendimiz bir rivayete göre Hudeybiye zamanı, başkasına göre Mekke'nin Fethinde Müslüman olmuştur. İbnu Hacer Hz. ve İmam Nevevi Hz.leri ise ikisinin de doğru olduğunu; Hudeybiye'de gizlice Müslüman olduğunu fakat Mekke'nin Fethine kadar açıklamadığını nakleder. Hz. Muaviye Efendimizin ASHAB olduğunda şüphe yoktur. Nitekim, az önce ulemanın kimi ölçülerinden zaten bahsetmiştik. Tekrar etmeye lüzum yok ve hatırlanmalıdır.

Hz. Muaviye efendimiz ve onunla beraber olanlar; Hak için savaştılar ve fakat içtihadlarında isabet edemediler. Hz. Ali efendimizin tarafında olanlar da Hak için savaştı ve isabet etti. Haklılardı.

Bu Ehli Sünnetin görüşüdür. Lakin, bu ifade, Hz. Muaviye efendimiz tarafını HAKSIZ ve SUÇLU görüp onları KÖTÜLEME cesaretini kimseye vermez! Anlaşılabiliyor mu efendim? Neden, Tevbe 100'de Allah Teala onlardan razı olduğunu, onlara Cennet hazırladığını ve onların KURTULUŞ EHLİNDEN olduğunu bildirdikten sonra; haşa haşa Allah Teala'ya karşı gelip haşa "sen Yanıldın ey Allah, bunlar kurtulamaz, onlardan razı olamazsın, onlar suçludur" mu demeye kalkacaksınız! Lütfen aklınızı başınıza toplayınız.

Resulullah efendimiz emrettiler: "Ashabım hakkında cesaret ile ileri geri eden, kötü söz söyleyen; bu ümmetimin en şerlileridir!" Bunun gibi nice mübarek kelamları ile Ümmetini Ashabı konusunda UYARDILAR. Ciddi tehditlerde bulundular. Ve Resulullah efendimiz, (birine gizlice bildirdiği birkaç münafık dışında) Asla kimseye o benim ASHABIM değil dememiştir! Ayırmamıştır. Üstelik Hz. Muaviye efendimize düşman olanlar dikkat etsinler; Hz. Muaviye efendimizi Vahiy Katib-i Emini yaptıkları gibi hakkında övgü ve dualarda bulunmuşlardır. Şimdi Ashab arasında yaşanan olaylara bakıp bir tarafı tutan öbür tarafa düşman olanlar, Hz. Resulullah efendimizin itabından ve tehdidinden neden çekinmiyorlar! Neden sözünü dinlemiyorlar? Yoksa, hayır, "ey Resulullah, sen bilemedin, onlar senin Ashabın değil, onlar suçlular topluluğu" demeye mi hazırlanıyorlar?! Aklınızı başınıza alınız. Haddinizi kaybetmeyiniz.

Son olarak:

Hz. Muaviye efendimizin Sahabe olduğunda şüphe yoktur. Hz. Ali efendimiz onun Sahabeden olmadığını söylemediği gibi, ondan "Kardeşim" diye bahsetmiştir. Ve onu Şam Valiliğinden Hz. Ali efendimiz dahil hiçbir mübarek Halifemiz almamıştır.

Hz. Muaviye efendimiz, Resulullah efendimizin vahiy katibidir. Emindir. Ondan 163 Hadis-i Şerif nakletmiştir.

Ehli Sünnetin kaynakları ve alimleri ortadadır. Ve hepsi Hz. Muaviye hakkında ortak bir tutum içerisindedir: Hz. Muaviye efendimiz, Hz. Ali efendimize karşı çıkmakla hata etmiştir. Haklı olan Hz. Ali efendimizdir. Lakin, Hz. Muaviye efendimizin bu hatası huzur-u İlahiden kovulduğu ya da kovulacağı anlamına gelmez. Yani günah etmemiştir. Hz. Muaviye efendimiz ve onun tarafındakiler, isabetsiz de olsa içtihadından dolayı sevap kazanmışlardır. Ve biz, Ashab arasında olanlar hakkında dilimizi tutar, bir tarafı haklı ve isabetli görüyoruz diye öbür tarafı kötülemeyiz. Hepsini saygı ve muhabbetle anarız. Allah ve Resulünün emri böyledir.

Tekrar tekrar yazmak lazım... Sahabe arasında yaşanmış, birbirini katletme dahil; savaş ve çekişmelere EHLİ SÜNNET'in yaklaşım ÖLÇÜSÜ: Ehli Sünnet Alimleri diyorlar ki; Biz hiçbir Sahabeye kötü bir söz söylemeyiz. Onları kötü bir sıfatla yad etmeyiz. Allah Teala ve Peygamber efendimize olan hürmetimizden onlar hakkında dilimiz tutar, kalbimize buğz (soğukluk) girmesine izin vermeyiz. Onların arasında olan meselelere karışmayız; yani taraf tutmayız. Onları Allah'a ve Resulüne havale ederiz. Onların karar makamı biz değiliz.

Lütfen, hain ve zalim Yezid ile Ashabı da birbirine karıştırmayınız. Yezid Ashabdan değildir. Suçu pek büyüktür. Onun yaptığı zulmü kafirler dahi yapmamıştır!

Ehli Sünnetin Sahabe arasında olanlar hakkındaki ölçüsü hem nassa (Kitap ve Sünnete) hem kalbe hem de akla uygun olandır. Bu ölçü mutedildir. Bu ölçü, aklen düşündüğünüzde en geçerli ve en faydalıdır. Sahabe efendilerimizden dinimizi aldık. Kitap ve Sünnet; her iki taraftan da nakledilmiştir. Eğer bir tarafı bırakır, öbür tarafa düşman olursanız; düşmanınızdan aldıklarınızı atmanız gerekir. Haşa, gitti dininizin yarısı... Olacak iş midir? Allah Teala, mesela Kitabını (Kelamını) koruyacağını vaad ediyor. Siz yarısını atmakla, adil değiller diye onlardan toplanan Ayetleri de atmanız gerekir ki bunun neticesi Allah korusun, Allah Tealayı "koruyacağız" sözünde yalancı ve vaadinden cayar bulmaktır. Kaçınılmaz olarak oraya gider. Fikredince fark edeceksiniz.

Nitekim İmam Rabbani Hz.leri uyarmıştır:

Ey Kardeş,

Hz. Muaviye bu işte yalnız tek başına değildi. Ashabın yarısı tahminen bu işte onunla müşterekti. Eğer Hz. Ali ile muharebe edenler kafir veya fasık olmuşlarsa, dinin yarısı gitti, demektir. Çünkü, dinin yarısı onların tebliği ile bize ulaşmıştır. Böyle bir şeye de, ancak dinin iptalini isteyen zındık yol verir.
(251. Mektup)

Netice: Şia meşrebli arkadaşlarımız ne kadar zorlansa da Sahabeyi adil görmeli ve Sahabenin, nefsleri namına değil Hakk için; yani kendi görüşlerince İslam'ı koruyabilmek, Kitap ve Sünneti muhafaza edebilmek adına savaştıklarını kabul etmeliyiz. Ve Peygamber Efendimizin arkadaşlarına dil uzatmayı bırakıp hesap gününe nazar etmeliyiz. Elbette herkes hesaba çekilecektir. Ve Allah Teala, hiç kimseye zulmedici değildir. Alemlerin Rabbi işini bilmez mi?

Ehli Sünnetin ölçüsünün güzelliğini aklen de çıkarabilirsiniz: Sahabeden birilerine kötü söz söylediğimizde imanımız kuvvetlenip takvamız artacak mı? Taraf tutmak, imanın şartları arasında mıdır? İslam'ın olmazsa olmazı, Peygamber efendimizin arkadaşlarına yakınlarına sohbet ettiklerine düşmanlık beslemek midir?

Bilgi ve vicdan sahibi tek bir kişi dahi, bu sorulara EVET diye cevap veremez.
 
K

Kaçak

Guest
İyide beyler ;
Mesajları baştan itibaren okursanız Yezide kim kafir dedi de bunca savunma ?
Yezide zalim denmiş ve zalimligine bir tepki var ortada ...
Ama neden o kafir degildi savunması yapılıyor anlamış degilim ...
Bizde usuldur , ben muslumanım diyenin ötesi sorgulanmaz ...
Bazı arkadaşlar fıhken tekfir etmeye delil arasada , herşeyden önce fıkıh imanla ilgilenmez ..
Sonrasında Fıkıhın tek imanla ilgilendigi konu , mechul ölünün cenaze merasimi ve mirası konusudur ...
Ki onda bile İmam Ebu Yusufa göre , ölü üzerinde kafirligine dair 99 alamet bulunsa ama bir tane müslüman alameti olsa , o bire göre hükmedilir ve ona müslüman cenaze merasimi yapılır ...
Hasılı biz bu ögretiden geliyoruz , konumuz kimsenin kafir yada musluman sayılıp sayılmayacagı degil ...
Konu zalimin zalimligini anlatmaktansa neden kafir degildi diye savunma yapılıyor ...
Gözlerden kaçırılan ne ?
Tamam Kendisi ve babası hakkında yapılan savunmalar bir kenara ...
Bana kendisini ve babasını anlatın ...
Mesela Yezid nasıl iktidar oldu ?
Babası henuz sağlığında oğluna biat aldımı mesela ?
Bana iki baba ve oğlun yani Hz Ali ve Hz Hüseyinin karşısına çıkıp onlarla savaşan baba ve oğlun savaşma sebeplerini anlatın mesela ?
Sıffın ve Kerbalayı anlatın mesela ...
Herkesler müslüman, herkesler masum sa , birinde ölen 30 bin , digerinde ölen 72 insanın akibetine ne dersiniz onu anlatın ?
Medine kuşatmasını anlatın mesela ?
Ölen binleri tecavuze ugrayan sahabe çocuklarını , kadınlarını anlatın mesela ?
Ammar bin yasiri anlatın mesela , nasıl öldü peygamber ölümü hakkında ne dedi mesela ?
Filan filan , sizde anladınız işte ...
Kimin ne kadar masum oldugunu değil , kimin tarihde hangi misyonu üstlendigini anlatın ...
Bu dine ön kabulle girilir , ama ön kabulle yaşanmaz ....
İşin özü , bana kafirleri degil , müslümanları anlatın ....
Bilelim müslümanın tek tip olmadıgnı , Medinenin kafirlerce işgal edilmedigini bilelim ...
Sonra da aklı olan düşünür kendine ders çıkarır ...
Selamlar ...
 
K

Kaçak

Guest
Neyse benim gene tatil zamanım geldi , biraz palandökene kayak yapmaya gidelim ...
Gelirken size kardan adam getirebilirim ...

En'ler listesinde muhteşem ikililer arasında adımız olduguna göre , son sorumu Sessizlik Hocama sorayım bari ...
Ama yok üstüne alınmak isteyende alınabilir elbet ...

Şİmdi Hocam , bilirsin fıkıhta olmamış olaylar için hüküm verilmez, zaten hüküm verme taraftarı degiliz ?
Biz sadece duygularımıza tercuman olsun babında bir faraza yapacagız ...

Farzetki o dönemdesin ...
Sıffın savaşı yapılacak ve sanada teblig geldi ..
Kaptın kılıncını koştun bir saffa ...
Koştugun saf hangi saf olurdu ?
Yok ben bir saffa koşmam ben tarafsızım der isen ...
tarafsız kalma hakkını nereden aldın ?
Safın birini seçtigini sanıyorum ...
Canını ortaya koyup , cana kast etme aşamasına geldigin sebepler nedir ?
Faraza ya bu ..
5-10 kelle aldın , öbür tarafta bu kelleler sana davacı olursa nasıl savunma yaparsın ?
Gene Faraza ;
Kelleyi kaybettin ...
Öbür tarafta kelleni tek kılınc darbesiyle gövdenden ayıran o kişiye davan ne olur ?
Sen masumsun , dermisin ?
Buyur ağa al soruları ne yaparsan yap ...
Senin kardanadamın başına mısır püskülü ekipde getirecegim ...
Selamlar ..
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Kaçak bak demedi deme bu şia muhabbeti seni savaş alanlarından beter yerlere çekecek.... bana güvenme kurtarmam....

ha bi de milletin aklını karıştırmak o kelleleri kopartmaktan beter vebal de olabilir... sen ne hakla akılları bulandırdın da denebilir mesela... faraza... dedim ben de :)
 
K

Kaçak

Guest
Şia muhabbeti senin yakıştırman abla , benim o yönde bir beyanatım yok ...
Hz Ali veya Hz Hüseyin tarafında olmak , Şia olmaksa , sıkıntı yok Şiayımda derim ...
Ama sende tarafını belli et, karşılarındaysan bilelim ...
Milletin aklı neden karışsın ki ?
Bunlar bizim tarih kitaplarımızda olan biten hadiseler ve binlerce kez sorulmuş sorular ...
İlk ben sormadım eminim ...
Ya şöyle bir soru gelirse sen naparsın ...
orada 30 bin insan öldü neden gözlerin kapalı es gectin denmeyecegini biliyormusun ?
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Neden vara yoğa yerli yersiz konuştun denmesin de gerisinden de tarafımdan da eminim hamdolsun :)
 
K

Kaçak

Guest
Tamam o zaman gereksiz kısmını belirt onları ayıklıyım mesajlarımdan ...
Ama gerekli gördüklerine cevap yaz olmazmı ...
Böylece anlaşmış oluruz , orta yolda buluşmuş oluruz ...
Tamammı dır ..
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Tamam yaparız :)

Ben burada biraz susyım artık zira hirahoş zaten uyuz oluyor iyice kızacak bana konusunu sulandırdım bulandırdım falan diye :)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Tamam yaparız :)

Ben burada biraz susyım artık zira hirahoş zaten uyuz oluyor iyice kızacak bana konusunu sulandırdım bulandırdım falan diye :)

:)

Allah Teala, sizi daim güldürsün. Tebessüme boğdunuz beni...
 
Üst