Kurtuluş26
Profesör
"Şeyh-ül Ekber Muhyiddînİbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri ;
"Velî velâyeti ve resullerin velâyetiarasındaki farklı mertebeler için, velîlerin velâyetini hatmeden Hatmü’l-Velâyeti’l-Muhammedî bir velî olarak indirilince; Muhammed -sallallahualeyhi ve sellem- "Hâteme’n-nebiyyîn" olduğu gibi,Hâtemü’l-evliyâ da,diğer şeriatlara hâkim olan bu ümmetten olmaması nedeniyle, İsâ’nın velâyetinindahî hatmedicisi olur ve İsâ ondan daha sonra zuhûr eder.Velîlerin velâyetininHâtem’inin zamanla öne geçmesiyle, İsâ’nın velâyeti hakkındaki hüküm de böyle olur. Dolayısıyla İsâ da onlardandır.
Nitekim biz onun tertîbini ‘Ankâ-i Muğrib’adlı kitabımızda; hem ondan (Hâtemü’l-evliyâ’dan) sözederek, hem de Resulullah-sallallahu aleyhi ve sellem-in zikrettiği Mehdî’den sözederek zikretmiştik.İşte bu kitapta ondan ve onun artık gizliliği kalmayan menzilinden geniş birbiçimde sözedilmiştir. İsâ ise, beyan buyurulduğu gibi; "Allah’ın resûlü,Meryem’e ilkâ ettiği kelimesi ve O’ndan bir ruhtur." Allah Hakk’ı söyleyenve yola hidâyet edendir!"
(Fütûhâtü’l-Mekkiyye fî Ma’rifetiEsrâri’l-Mâlikiyye ve’l-Mülkiyye; c.7, s.357-358, Bas.: Beyrut, 1994.)"
Orjinal eser ortada iken itiraz edenler oldu.Bizde bu bilgileri ilave ediyoruz.
Batı Tarafından Zuhûru:
Molla Abdurrahman Câmî -kuddise sırruh- Hazretleri “Kitâbu’n-Nusûsu’n-Ni’em fî Şerh-i Fusûsu’l-Hikem” isimli eserinde ise, Şeyhü’l-ekber -kuddise sırruh- Hazretleri’nin “Ankâ-i Muğrib” kitabındaki beyanları doğrultusunda, Hâtemü’l-evliyâ’nın batı tarafından zuhur edecek bir kimse olduğunu haber vermektedir:
“Hâtemü’l-velâye, Şeyh’in ‘Ankâ-i Muğrib fî Ma’rifeti Hatmü’l-evliyâ ve Şemsü’l-Mağrib’ adlı kitabındaki bir açıklamasına göre; İsâ Aleyhisselâm’ın devri dışında zuhûr edecek bir tahsis iledir. Zirâ Hâtemü’l-velâyeti’l-Muhammediyye batıdan bir kimsedir. Zikri geçen şahıs, diğer peygamberlerin velâyetinden farklı olarak, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-e mahsus olan velâyet’le zuhur edecektir. Nitekim Ankâ’da ona da işâret edilmiştir. Şu hâle göre, onun Hâtemü’l-velâye’liği herkes için geçerlidir.” (en-Nusûsu’n-Ni’em fî Şerh-i Fusûsu’l-Hikem; Âtıf ef. no: 1442, 52b yaprağı.)
•
Bâzı zevât-ı kirâm her ne kadar İsâ Aleyhisselâm’dan sonra mutlak bir sûrette velî gelmeyeceğini ve bu nedenle “Hâtemü’l-velâye”nin ona tahsis edildiğini ileri sürmüşlerse de, Molla Abdurrahman Câmî -kuddise sırruh- Hazretleri burada ciddî bir ayırım noktası ortaya koymuş ve bu zât-ı muhteremin İsâ Aleyhisselâm’ın nüzul edeceği devirden farklı bir devirde, Muhammed Aleyhisselâm’a has kılınan velâyet’le, batı tarafından zuhur edeceğini haber vermiştir. Böylelikle o, daha önce “Ankâ-i Muğrib” kitabında; Hâtemü’l-velî, Mehdi Resul ve İsâ Aleyhisselâm’ın zuhûru husûsunda üç farklı devirden sözeden Şeyhü’l-ekber -kuddise sırruh- Hazretleri’nin beyanlarını tasdik edip, bilinmesi gereken hakikati gözler önüne sermiştir.
Âhir Zamanda
Hâtemü’l-Velî, Mehdi Resul ve İsâ Aleyhisselâm’ın
Zuhur Edeceği Üç Devir:
Şeyhü’l-ekber Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri “Anka-i Mağrib fî Ma’rifeti Hatmü’l-evliyâ” kitabında “Hatmü’l-evliyâ” kitabı’ndankine benzer bir üslûpla, âhir zamanda fitne ve fesadın çok oluşuna aldanarak, bu zamâna kötü bir nazarla bakanların; Hâtemü’l-velî, Mehdi Resul ve İsâ Aleyhisselâm’ın zuhur edeceği üç devri gözardı ettiklerine dikkati çekerek şöyle buyurmuştur:
“Onlarla ilgili olan üç asrı değerlendirdikleri esnâda, ne zaman ki onu küçümseyerek kestirip atarlar; değerlendirme üstüne değerlendirmede, atıf üstüne atıfta bulunurlar. Nihâyetinde de: ‘(O devirde) artık herhangi bir hayır ve emir kalmaz!’ diyerek neticeye ererler. Zirâ onlar, ona eriştikleri an, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- in;
‘Gelecek her zaman sizin için bir öncekinden daha kötüdür.’
Hadis’ine tutunurlar. (Çünkü) onlar; Mehdî, Hâtemü’l-velî ve İsâ peygamber’in -salavâtullâhi aleyh- zamânından ibâret olan, üçüne tâbi olunduktan sonra gelecek dördüncü devri bilmezler. Halbuki beşer içinde (asıl) fesad, (bu) üç devir nihâyete erdiği zaman zuhûr eder.” (Anka-i Mağrib fî Ma’rifeti Hatmü’l-evliyâ; Şehid Ali Paşa, no: 1287, 54b yaprağı.)
Hâtemü'l-Evliyâ Hakkında Konuşan
Hakîkat Ehli ile Dalâlet Ehli'nin İçyüzü:
Şeyhü'l-Ekber Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri "Ankâ'-i Mugrib fî Ma'rifeti Hatmü'l-Evliyâ" adlı eserinde; Hâtemü'l-evliyâ'nın Hazret-i Mehdî ya da İsâ Aleyhisselâm olduğunu zannedenlerin, veya bu iki zâttan başka Hâtemü'l-evliyâ bulunmadığını iddiâ edenlerin, bu taassuba nefislerinin hastalıkları nedeniyle saplandıklarına dikkati çekerek; bu hususta avâm kimselerin boş iddiâlarına değil, ancak keskin görüş ve basîret ehli velîlerin sözlerine itibâr etmek gerektiğini haber vermiştir:
"Bil ki Allah-u Teâlâ, kendisine tâbi olunan en büyük imamı; velâyet bayrağının ve mühürünün taşıyıcısı, cemaatin ve hikmet ehlinin öncüsü olan bu kerem sahibi 'Hatm'i zikretmiş; Azîz Kitab'ının pek çok yerinde ondan haber vererek, bir ayırım ortaya koymak için, onun mertebesiyle ilgili olarak tembihte bulunmuştur.
İmam Mehdî, kendisine tâbî olunan bir imam olduğu vakit, Peygamber Aleyhisselâm'ın ehl-i beyt'ine mensup olacaktır. İşi duyanlar kimi zaman (onu), onun sıfatı üzere bir şahsa benzetirler ve ondan dolayı onun kim olduğunu karıştırırlar.
'İsâ Aleyhisselâm'a gelince; onun alâmetleri husûsunda ise herhangi bir ortaklık ortaya konulmaz. Zîrâ onun bir peygamber olduğunda hiçbir şüphe ve karışıklık yoktur.
'Hatm' ve 'Mehdî' ortaya konulduğu vakit, kimi zaman her iki velînin ikisinin birden karıştırıldığı vâki' olur ve nefsin hastalıkları nedeniyle bir taassup husûle gelir. Zira bu büyük işle ilgili olan şeyleri haber verebilmek, ancak keskin görüş ve basîret ehli olan için geçerlidir. Avâm'a gelince; onların sözü bizimkiyle bir değildir. Dolayısıyla onların parçaları birleştirip genişletmeleri mümkün de değildir." ("Ankâ'-i Mugrib fî Ma'rifeti Hatmü'l-Evliyâ' ve Şemsü'l-Mağrib", s. 72 bas.: Mısır, 1954)
Bu zevât-ı kirâm "Âlim" değil, birer "Âlem"dir. İlâhî ilhamla konuşan, hakîkati ortaya koyan zevât-ı kirâm bunlardır; diğerleri ise nefsini beğenmiş, yoldan sapmış insanlardır.
Hakîkat ehli ile dalâlet ehlinin içyüzü;
Hakîkat ehli Hakk ile, dalâlet ehli ise şeytan ile hareket eder, benliğiyle icraatını yapar. Onun içindir ki size bunların içyüzünün ortamını yapıyoruz...."
Hâtemü'l-Evliyâ'nın Vefâtı
ve Mehdî'nin Zuhur Zamânı:
"Ankâ'-i Muğrib"in son satırlarında Hazret-i Mehdî hakkında rumuzlar veren Hazret, şu şifreli sözleriyle Allah-u Teâlâ'nın onu, "Hâtemü'l-evliyâ"sını yeryüzünden aldıktan sonra göndereceğine işâret etmiştir:
"O, sesli harflerden 'Hâ' bittikten hemen sonra doğmuş olur. O'nun mîlâdı ise, parçaların inşâsının ve intizâmının ardından; 'Sâd' ve 'Se'nin bitişinden hemen sonra olur. İlim husûsunda da, peşînen yedi'ye girmesi umulur. Buna, şiirde zikri geçen tek sayıların yok oluşuna göre; O'nun 'Hatm-i evliyâ'sının varlığının yok olmasına karşılık onun zuhûr etmesiyle, büyük bir devlette hükmünü yürüteceği anlardır da diyebilirsin!.." ("Ankâ'-i Mugrib fî Ma'rifeti Hatmü'l-Evliyâ' ve Şemsü'l-Mağrib", s. 77 bas.: Mısır 1954)