Hz.hizir(a.s.)

kadem

Profesör
Katılım
19 Ağu 2006
Mesajlar
1,622
Tepkime puanı
2
Puanları
0
HZ.HIZIR(A.S.)
Hz. Mûsâ döneminde yasamis ve peygamber olmasi kuvvetle muhtemel, hikmet ve ilim sahibi bir sahsiyet.

Kur'ân-i Kerîm'de, Hizir (a.s.)'in isminden açikça bahsedilmez. Ancak Kehf Sûresi'nin 60-82. âyetlerinde yer alan Hz. Mûsâ ile ilgili kissadan "Katimizdan kendisine bir rahmet verdigimiz ve kendisine ilim ögrettigimiz kullarimizdan bir kul..." (18/65) diye sözü edilen sahsin Hizir (a.s.) oldugu anlasilmaktadir. Çünkü bizzat Peygamber Efendimizden gelen sahîh hadislerde bu sahsin Hizir oldugu açikça belirtilmistir (bk. Buhârî, ilm 16, 44, Tefsîru'l-Kur'ân, Tefsîru Sûrati'l-Kehf 2-4; Müslim, Fedâil 170-174).

Bu rivayetlere göre bir gün Hz. Mûsâ isrâil ogullari arasinda vaaz ederken ona kendisinden daha hikmet ve ilim sahibi kimsenin olup olmadigi sorulmustu. Hz. Musâ: "Hayir, yoktur!" diye cevap verince Cenâb-i Hak bir vahiyle Hz. Mûsâ'yâ Mecme'u'l-Bahreyn'de (iki denizin kavusum yerinde) kullarindan salih bir kul olan el-Hadir (Hizir)'in kendisinden daha âlim oldugunu bildirdi. Bunun üzerine Hz. Mûsâ hizmetinde bulunan genç bir delikanli ile Hizir'i bulmak üzere uzun bir yolculuga çikti. ikisi, iki denizin birlestigi yere ulasinca, yolculukta yemek üzere azik olarak yanlarina aldiklari baliklarini unutmuslardi ve balik bir delikten kayip denizi boylamisti. Hz. Mûsâ oradan bir süre uzaklastiktan sonra yemek için delikanlidan baligi çikarmasini istedigi zaman baligin denize dalip kayboldugunu fârkettiler. Hz. Mûsâ'nin Hizir'i bulmasinin alâmeti, bu baligin kaybolmasi oldugundan derhal oraya geri döndüler ve orada Hizir (a.s.)'i buldular. Bundan sonra Hz. Mûsâ'nin Hizir ile, Kehf Sûresi 66-82. âyetlerinde anlatilan yolculugu basladi.

Hz. Mûsâ'nin yolculugunda azik olarak tasidigi baligin Mecme'u'l-Bahreyn'de denize dalip kaybolmasi, bazi rivayetlerde ve çesitli islâm milletlerinin folklorunda, bu arada Türk folklorunda da bu suyun âb-i hayat oldugu, ölüleri bile canlandiran, içenleri ölümsüzlestiren bir hayat iksiri oldugu seklinde izah olunmus, burada baligin canlanip denize dalmasi meselesinde bir peygamberin hayatinin ve Cenâb-i Hakk'in kudretinin söz konusu oldugu unutulmustur. Buna bagli olarak, Mecme'u'l-Bahreyn bölgesinde yasayan birisi olarak Hizir (a.s.)'a da ölümsüzlük isnâd edilmis ve kendisine beser üstü güçler ve yetkiler verilmistir.

Hizir aleyhisselâma verilen ilmin mahiyetini anlayabilmek için Musa (a.s.) ile olan yolculugunu Kur'ân-i Kerîm kisaca söyle anlatir: Hizir (a.s.), yolculukta karsilasacaklari olaylara Musa peygamberin sabredemeyecegini kendisine hatirlatmis ve O'ndan sabir için söz almistir (el-Kehf,18/66-70). Önce deniz sahilinde, yolculuk için bir gemiye binmislerdi. Hizir (a.s.) bir balta ile gemiyi delince kaptan tamir için geri dönmek zorunda kalmistir. Musa (a.s.) sabredemeyip söyle demistir: "Gemiyi, yolcularini bogmak için mi deldin? Dogrusu çok kötü bir is yaptin" (el-Kehf; 18/71). Yolculugun sonunda, ilk bakista görünmeyen ve perde arkasi bilgi niteligindeki sebebi Hizir (a.s.) söyle belirtir: "O, deldigim gemi, denizde çalisan birkaç yoksulundu. Onu kusurlu yapmak istedim. Çünkü gemi yolculuga devam ederse, ileride her saglam gemiye el koyan bir kral (deniz korsanlari) vardir" (el-Kehf, 18/79). Yolculuk sirasinda, diger çocuklarla oynamakta olan bir çocugu öldürdü. Musa (a.s.): "Kisas olmadan, masum bir cana nasil kiyarsin? Dogrusu çok kötü bir is yaptim, dedi" (el-Kehf,18/74). Küçük çocugun bu erken yasta vefat ettirilme sebebi Hizir (a.s.) tarafindan söyle açiklandi: "Öldürdügüm erkek çocuga gelince; onun anne ve babasi mü'min kimselerdi. ileride onlari isyan ve inkâra sürüklemesinden korktuk istedik ki, Rableri bu ölen çocuk yerine kendilerine ondan daha temiz ve daha merhametli birini versin" (el-Kehf, 18/80,81). Burada Cenâbi Hak'kin, anne-babanin hayirli kimseler olmasi sebebiyle, ileride kendilerini üzecek, büyük sikintilara sokacak bir çocugu erken yasta vefat ettirip, onun yerine daha hayirli bir evladin verilmesinin, gerçekte o aile için " hayir" olduguna isaret ediliyor.

Yolculugun üçüncü merhalesi Kur'an'da söyle anlatilir: "Musa ve salih kul yollarina devam ettiler. Sonunda bir köye varip, halkindan yiyecek istediler. Halk ise onlari misafir etmek istemedi. Musa ve salih kul, orada yikilmak üzere olan bir duvar gördüler, Salih kul hemen onu dogrultuverdi. Bunun üzerine Musa: "isteseydin buna karsilik bir ücret alirdin, dedi. Salih kul söyle dedi: iste bu seninle benim aramizin ayrilmasi demektir. Sabredemedigin seylerin içyüzünü sana anlatacagim" (el-Kehf, 18/77,78). Evi, ücretsiz tamir etmesini salih kul (hizir) söyle açiklar: "Bu ev, sehirde iki yetim çocugun idi. Duvarin altinda kendilerine ait bir hazine vardi. Bunlarin babalari salih bir kimseydi. Rabbin, onlarin rüstlerine erip, hazinelerini bizzat kendilerinin çikarmalarini istedi. Bu Rabbinden bir rahmettir. Ben bunlari kendiligimden degil, Allâh'in emriyle yaptim. iste, sabredemedigin seylerin içyüzü budur" (Kehf 18/82).

Bu hikmetlerle dolu yolculuktan, insanlarin günlük hayatta karsilastiklari bir takim olaylarin, bazan büyük felaketlerin bir görünen yüzünün bir de asil perde arkasinin bulundugu anlasilmaktadir. Bazan ser olarak görülen olaylarin arkasindan büyük hayirlarin ortaya çiktigi görülmektedir. Âyet-i Kerîmelerde söyle buyurulur: "Hosumuza gitmedigi halde, savasmak size farz kilindi. Belki de hosumuza gitmeyen bir sey sizin için daha hayirlidir. belki hosunuza giden bir sey de sizin için daha kötüdür. Allah bilir siz ise bilmezsiniz (el Bakara, 2/216). "... Eger karilarinizdan hoslanmiyorsaniz. olabilir ki, hosunuza gitmeyen bir seyde Allah, sizin için çok hayir takdir etmistir. " (en-Nîsâ, 4/19). Rasûlullah (s.a.s.), Hizir (a.s.)'in ilmiyle ilgili olarak, gemi yolculugu sirasindaki bir konusmayi söyle nakleder: "Bir serçe, denizden gagasiyla su alip, gemiye konmustu. Hizir (a.s.) bunu Hz. Musa'ya göstererek söyle dedi: Allâh'in ilmi yaninda, benim ve senin ilmin, su serçenin denizden eksilttigi su kadar bir seydir" (Buhârî, ilm, 44, (el-Enbiyâ, 27, Tefsîru Sûre 18/2; Müslim, Fezâil, 180; Ahmet b. Hanbel, Müsned, II, 311, V, 118; bilgi için bk. Ibn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm, istanbul 1985, V,172-185).
 

ilmiledun

Üye
Katılım
7 Eyl 2006
Mesajlar
4
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Allah Razı Olsun , Yardıma Muhtaclara Hızır Ne Güzel Derman .. Saygılar
 

NehiR

mütebessim :)
Katılım
16 Haz 2006
Mesajlar
2,708
Tepkime puanı
16
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Gaziantep/Konya
Hizir AleyhİsselÂm

Velî veyâ peygamberdir. Rûhu, darda kalana yardım eder.

HIZIR ALEYHİSSELÂM


İbrâhim aleyhisselâmdan sonra yaşamış bir peygamber veya veli. Avrupa ve Asya kıtalarına hâkim olan Zülkarneyn aleyhisselâmın askerinin kumandanı ve teyzesinin oğludur. İsminin, Belkâ bin Melkan, künyesinin Ebü'l-Abbâs olduğu ve soyunun Nûh aleyhisselâmın Sam isimli oğluna dayandığı bildirilmiştir. Bâzıları da Hızır aleyhisselâmın İsrâiloğullarından olduğunu söylemiştir. Hızır lakabıyla meşhur olmasının sebebi, kuru bir yere oturup kalktığı zaman, oranın yeşerip yemyeşil olmasından dolayıdır. Sahih-i Buhâri'de bildirilen bir hadis-i şerifte peygamber efendimiz; ''Hızır (aleyhisselâm), otsuz kuru bir yerde oturduğunda, o yer birdenbire yemyeşil olur, peşi sıra dalgalanırdı.'' buyurdu. Mûsâ aleyhisselâmla görüşüp yolculuk yaptı. Fakat vefâtından sonra rûhu insan şeklinde gözüküp, gariblere yardım etmektedir.

Hızır aleyhisselâm, Allahü teâlânın sevgili kullarındandı. Doğdu, büyüdü ve vefât etti. Ancak Allahü teâlâ onun rûhuna insan şeklinde görünmek ve kıyâmete kadar yardım isteyen Müslümanların imdâdına yetişmek, yardım etmek, konuşmak, ilim öğrenmek ve öğretmek özellikleri verdi. Bâzı âlimler ''nebi'' (peygamber), bâzı âlimler de''veli'' dir dediler. Hızır aleyhisselâmda, yaşayan insanlarda görülen hâller bulunduğu için yaşıyor zannedilmektedir.

Hızır aleyhisselâm, güzel ahlâk sahibi, cömert ve insanlara karşı çok şefkatliydi. Allahü teâlânın izni ile kerâmet ehli olup, kimyâ ilmini bildirdi. Hak teâlânın bildirmesiyle ledünni ilme sâhipti. Hızır aleyhisselâm Mûsâ aleyhisselâm ile buluşması, görüşmesi ve yolculuk yapması Kur'ân-ı kerim'de Kehf sûresi 60 ve 80. âyetlerinde ve hadis-i şeriflerde bildirilmiştir.

Peygamber efendimiz Eshâb-ı kirâm ile Tebük Harbindeyken ikindi namazını kıldıktan sonra iki beyit işittiler. Fakat şiiri söyleyeni göremediler. Resûlullah efendimiz; ''Bu iki beytin söyleyicisi kardeşim Hızır'dır. Sizi övüyor.'' buyurdu. Hızır aleyhisselâm bir çok zâtın tasavvufta yetişmesinde rehberlik etmiş, feyz vermiştir. Hızır aleyhisselâmın tasavvufta yetiştirdiği en meşhûr âlim ve velilerden biri Abdülhâlık Goncdüvâni hazretleridir.

Hızır aleyhisselâm, İlyâs aleyhisselâmla birlikte peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) vefâtında hâne-i saâdetlerine gelip Ehl-i beyt için sabır ve tavsiyesinde bulundu. Onların geldiklerini ve sabır tavsiye ettiklerini hazret-i Ebû Bekr, Ehl-i beyte bildirdi.


 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Hizir Aleyhisselâm Hakkinda.

Kardeşler,
Hızır Aleyhisselâm hakkında ; "Yaşayrdu, yaşamıyordu, Peygamberdi, veliydi !" şeklindeki tartışmalar dolayısıyla yanlış bilgilere sahip olmamamız için Asım Köksal Beyefendinin "Peygamberler Tarihi" adlı kitabından bir nakil yapmayı arzı eyledim.
Rabbim faydalanıp müstefid olanlardan eyleye...


HIZIR ALEYHİSSELÂM
Hızır Aleyhisselamın Soyu, İsmi Ve Bazı Faziletleri: Mûsâ Aleyhisselamın Hızır Aleyhisselamla Buluşup Arkadaşlık Etmesi:
Kur'ân-I Kerimin Mûsâ Ve Hızır Aleyhisselamların Buluşmaları Hakkındaki Açıklaması:
Hızır Aleyhisselamın Soyu, İsmi Ve Bazı Faziletleri:

Rivayete göre: Hızır Aleyhisselamın soyu: Belya (veya İlya) b. Milkân, b.Falığ, b.Âbir, b.Salih, b.Erfahşed, b.Sâm b.Nuh Aleyhisselam olup babası, büyük bir'kral-dı.[1]
Kendisinin; Âdem Aleyhisselamın oğlu[2] veya Ays b.İshak Aleyhisselamın oğullarından olduğu[3] veya İbrahim Aleyhisselama iman ve Babil'den, Onunla birlikte hicret edenlerden birisinin, ya da Farslı bir babanın oğlu ol*duğu, kral Efridun ve ibrahim Aleyhisselam devrinde yaşadığı, büyük Zülkarneyn'e Kılavuzluk ettiği, İsrail oğulları krallarından İbn. Emus'un zamanında İsrail oğullarına peygamber olarak gönderildiği, halen, sağ olup her yıl, Hacc Mevsiminde İlyas Aley-hisselamla buluştukları da, rivayet edilir. [4]

Hızır; Hızır Aleyhisselamın asıl ismi olmayıp Künyesi idi. [5]
Eshab'dan Ebû Hüreyre'nin rivayetine göre: Peygamberimiz Muhammed Aleyhis*selam; Hızır Aleyhisselama, Hızır denilmesinin sebebini açıklayarak "Hızır, otsuz, ku*ru bir yere otururdu da, ansızın, o otsuz yer, yeşillenerek onun ardı sıra dalgalanır-dı!" buyurmuştur. [6]
Hızır Aleyhisselama, Allah tarafından; Mûsâ Aleyhisselamın bile, bilmediği özel bir ilim verilmişti ki, Mûsâ Aleyhisselam, onu öğrenmek için, uzun bir yolculuğu, gö*ze almıştı. [7]
Hızır Aleyhisselamın soyu, devri ve hâlen sağ olup olmadığı hakkındaki türlü ihti*lafları ve uzun tartışmaları bir yana bırakarak, Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i şeriflerin ver*dikleri kesin bilgilerle yetinmeyi daha uygun ve yararlı buluyoruz.[8]

Mûsâ Aleyhisselamın Hızır Aleyhisselamla Buluşup Arkadaşlık Etmesi:
Abdullah b. Abbas; Mûsâ Aleyhisselamın arkadaşı hakkında, bir gün, Hür b. Kays'la tartışmış "O, Hızır'dır!" demişti.
O sırada, Übeyy b. KâVüT Ensarîye rastlamışlar, İbn.Abbas, Onu, çağırmış[9]', kendi*sine "Ey Ebüttufeyl! Yanımıza gel! [10]
Ben, Mûsâ Aleyhisselamın, kendisiyle buluşma yolunu aramış olduğu arkadaşı hak*kında şu arkadaşımla tartıştım.
Sen, onun hal ve şanını anlatırken, Resûlullâh Aleyhisselâmdan işittin mi?" dedi.
Übeyy b. Kâb[11]
"Evet! Onun hal ve şanını, anlatırken[12] Resûlullâh Aleyhisselâmdan işittim, şöyle buyuruyordu:
Mûsâ (Aleyhisselâm), İsrail oğullarının ileri gelenlerinden bir topluluk içinde bulundu*ğu sırada, ona, bir adam gelip:
'Senden daha bilgili bir kimse biliyor musun?' diye sordu.
Mûsâ (Aleyhisselâm) da:
'Hayır! Bilmiyorum!' dedi.
Bunun üzerine, Yüce Allah, Mûsâ (Aleyhisselâm)'a:
'Hayır! Kulumuz Hızır vardır!' diye Vahy edince, Mûsâ (Aleyhisselâm), onunla buluş*mak yolunu aradı.
Yüce Allah da, balığı, onun için, bir alâmet ve nişan yaptı.
Kendisine:
'Balığı, kaybettiğin zaman, geri dön! Muhakkak, ona, kavuşursun! denildi.'[13]
Bunun üzerine, Mûsâ (Aleyhisselâm), Yüce Allah'ın dilediği kadar gitti'[14]
Genç adamına:
'Kuşluk yemeğimizi, getir!' dedi.
Mûsâ (Aleyhisselâm), kuşluk yemeğini istediği zaman, Mûsâ (Aleyhisselâm)'ın genç adamı[15] Mûsâ (Aleyhisselâm)'a:
'Bak hele! Kayanın dibinde barındığımız sırada, ben, balığın gittiğini haber vermeyi, unutmuşum.
Onu, haber vermemi, bana unutturan da, şeytandan başkası değildir!' dedi.
Mûsâ (Aleyhisselâm):
'Zâten, bizim istediğimiz de, bu idi!' dedi.
Hemen, izlerine basa basa geri dönüp Hızır Aleyhisselâmı buldular.
Yüce Allah'ın Kitabında anlatmış olduğu da, onlann hal ve şanlarından ibarettir!" dedi. [16]
Saîd b. Cübeyr der ki:
"Ben, Ibn. Abbas'a:
'Nevfelbikâlî, israil oğullarının Sahibi olan Mûsâ Aleyhisselâm, Hızır Aleyhisselâ-mın arkadaşı olan Mûsâ[17] değildir. [18] O, başka bir Musa'dır[19] diye iddia ediyor!?' dedim.
Ibn. Abbas: 'Yalan söylüyor Allah düşmanı! [20]
Bana, Übeyy b. Kâ'b rivayet edip dedi ki[21]
Ben, Resûlullâh Aleyhisselâmdan, şöyle buyurduğunu işittim. [22]
"Mûsâ Aleyhisselâm, kavmi içinde, onlara, Allah'ın nimet ve imtihan günlerini andı*ğı, hatırlattığı[23] gözlerinden yaşlar boşandığı ve kalbler rikkata geldiği bir sırada, bir adam:
'Ey Allah'ın Resulü! Yer yüzünde, senden daha âlim bir kimse var mı?' diye sormuştu."
Oda: Yoktur! demişti'. [24]
Diğer rivayete göre:
Mûsâ Aleyhisselâm, İsrail oğullan içinde hutbe irâd etmeğe kalktığı sırada, kendisine:
tnsanlann en bilgilisi, hangisidir? diye sorulmuştu.
Mûsâ Aleyhisselâm da:
Ben'im! demişti.
Bu hususu, Allah, daha iyi bilir! diyerek Allah'a havale etmediği için, Yüce Allah, ona hitab etmiş;
Senden daha bilgili vardır! buyrulmuştu.[25] Mûsâ Aleyhisselâm
"Yâ Rab! Nerededir o?" diye sordu. [26] Yüce Allah:
"İki denizin bitiştiği yerde kullarımdan biri vardır ki: o senden daha bilgilidir?" diye vahyetti.
Mûsâ Aleyhisselâm:
"Yâ Rab! Ona, nasıl bir yol bulayım?" diye sordu. [27]
"Azıklık, tuzlanmış[28] ölü[29] bir balık al! [30] Onu, bir zenbilin içine koy! [31] zenbil içinde yanında taşı. [32]
Ona, nerede can verilirse[33], onu, nerede kaybedersen işte, o kulum, oradadır!" bu-yuruldu. [34]
Mûsâ Aleyhisselâm, bir balık alıp zenbilin içine koydu. [35]
Genç adamı, Yûşa' b.Nûn'a:
"Seni, ancak, balık, nerede yanından aynlırsa, onu, bana haber vermekle görevlen*diriyorum!" dedi. [36]
Mûsâ Aleyhisselâm, gitti.
Hizmetini gören genci, Yûşa' b. Nûn'u da, yanında götürdü.
İki denizin bitiştiği yerdeki kayanın yanına vanp ulaşınca, başlarını, yere koyup uyu*dular. [37]
Yûşa' b. Nûn, uyanıp kayanın gölgesinde oturduğu, Mûsâ Aleyhisselâm da uyuduğu sırada, tuzlu balık, kımıldamağa başladı.
Yûşa' b. Nûn, kendi kendine:
"Uyanıncaya kadar, onu, uyandırmayayım!" dedi ve ona, haber vermeyi unuttu[38]
Balık; kımıldayarak, zenbilden sıçrayıp çıktı ve denize düştü!
Yüce Allah; ondan, denizin akışını tuttu da, denizin içinde, su künkü gibi bir boşluk ve böylece, balık için, bir yol meydana geldi.
Deniz içinde, böyle bir yolun açılması, Mûsâ Aleyhisselâm ile hizmetini görene, şaşı*lacak bir hâdise oldu.
Uyandıktan sonra, o günlerinin kalanı ile bütün gece gittiler.
Sabah olunca, Mûsâ Aleyhisselâm, genç arkadaşına:
"Kuşluk yemeğimizi getir!
Bu yolculuğumuzdan, yorgunluk duymağa başladık!" dedi.
•Halbuki, Mûsâ Aleyhisselâm, Allah tarafından, kendisine emrolunan yerin ötesine geçmedikçe, yorgunluk duymamıştı.
Genç yoldaşı, Mûsâ Aleyhisselâma:
"Bak hele! Kayanın dibinde barındığımız zaman, balığın çıkıp gittiğini haber vermeyi unutmuşum.
Onu haber vermemi bana unutturan da, şeytandan başkası değildir.
Balık, şaşılacak bir surette deniz içinde yolunu tutup gitti!" dedi.
Mûsâ Aleyhisselâm:
"Zaten, arayacağımız da, bu, idi!" dedi.
İzlerinin üzerinde gerisin geri döndüler.

Kayanın yanına varınca, baktılar ki:
Elbisesine, bürünmüş[39] elbisesinin bir tarafını, ayaklannın altna, bir tarafını da, ba*şının altına sermiş, arkasının üzerine dümdüz yatmış, orada, Hızır Aleyhisselâm, duru-yordu. [40]
Mûsâ Aleyhisselâm, ona:
"Esselâmü aleyküm = Sizin üzerinize selâm olsun!" diyerek selâm verdi. [41]
Hızır Aleyhisselâm, yüzünden, örtüyü açıp[42]
"Selâm bilmeyen şu yerde, bu selâm, nereden geliyor? [43]
Ve Aleykümüsselâm = Sizin üzerinize de, selâm olsun!" dedi. [44]
"Kimsin sen?" diye sordu.
Mûsâ Aleyhisselâm:
"Ben, Musa'yım!" dedi.
Hızır Aleyhisselâm:
"Kimin Musa'sı'[45] İsrail oğullarının Mûsâsı mı?" diye sordu.
Mûsâ Aleyhisselâm:
"Evet[46] İsrail oğullannın Mûsâ'sıyım!" dedi. [47]
Hızır Aleyhisselâm;
"Seni, buraya getiren, nedir? [48] Hal'ü sânın, nedir?" diye sordu. [49]
Mûsâ Aleyhisselâm:
"Sende bir ilim bulunduğu, bana haber verildi. Sana arkadaş olmak istiyorum. [50] Sana, öğretilen rüşd'ü hidâyetten bana da, öğretmen için, geldim." dedi. [51] Hızır Aleyhisselâm: "Elinde Tevrat'ın bulunması ve kendine vahiy gelip durması, sana, yetmiyor mu?! [52]
Ey Mûsâ! Sende, Allah'ın Kendi ilminden, sana öğrettiği öyle bir ilim vardır ki: ben, onu, bilemem!
Bende de, Allah'ın, Kendi ilminden bana verdiği öyle bir ilim vardır ki, sen de onu bilemezsin!
Hem sen, benimle arkadaşlık etmeğe hiç dayanamazsın! [53]
Ey Mûsâ! Bende bir ilim var ki, onu, sana öğretmem, lâyık değildir.
Sende de, bir ilim vardır ki, onu da, benim öğrenmem lâyık değildir! [54]
Haberini, ihata edemediğim şeye[55] iç yüzünü kavrayamadığın, görünüşü, hoşa git*meyen şeyleri görmeğe'[56]sen, nasıl sabredebilir, dayanabilirsin?" dedi. [57]
Mûsâ Aleyhisselâm:
"Senin buyruğunu, yerine getireceğim! [58]
İnşâallâh, beni sabırlı bulacaksın!
Sana, hiç bir işinde de, karşı gelmeyeceğim!" dedi.
Hızır Aleyhisselâm:
"Eğer, sen bana, bu suretle tâbi olursan, artık, ben, sana anıp söyleyinceye kadar, bana, hiç bir şey sorma!" dedi. [59]
Mûsâ Aleyhisselâm:
"Olur dedi. [60] Gemileri, olmadığı için[61], Hızır Aleyhisselâmla Mûsâ Aleyhisselâm, deniz kıyısında yürüyerek gittiler:

Bir gemiye rastladılar. Kendilerini, gemiye alsınlar diye gemicilerle konuştular.
Gerniciler, Hızır Aleyhisselâmı tanıyıp[62]
"Allah'ın, Salih kulu!" dediler. [63]
Onları, gemilerine, ücretsiz aldılar. [64]
Gemiye bindikleri zaman[65], bir serçe, geminin kenarına konup[66]'denizden, bir yu*tum su aldı.
Hızır Aleyhisselâm:
"Ey Mûsâ! Benim ilmim ile senin ilmin, Allah'ın ilmini, şu serçenin denizden aldığı bir yudum su kadar bile eksiltmez! [67]
Vallahi[68], senin ilmin, benim ilmim[69] ve bütün yaratıklann ilmi[70], Allah'ın ilminin içinde şu serçenin gagasıyla aldığı damla kadar hiç kalır!" dedi. [71]
Sonra da, el atıp gemi tahtalarından birini, söktü!
Mûsâ Aleyhisselâm:
"Şu kavim, bizi, gemilerine, ücretsiz bindirmişlerken, sen, onların gemilerine kasde-dip içindekileri batırmak için mi, gemiyi deliyorsun?! [72]
Doğrusu, sen, çok büyük bir şey, bir suç işledin!?" dedi[73]
Hızır Aleyhisselâm:
"Ben, sana, benimle arkadaşlık yapmağa dayanamazsın?" demedim miydi?" dedi.
Mûsâ Aleyhesselâm:
"Şu unuttuğum şeyden dolayı, beni, sorumlu tutma ve bana, güçlük gösterme?" de*di. [74]
Gerçekten de, Mûsâ Aleyhisselâmın, ona karşı, bu ilk davranışı, bir dalgınlık ve unutkanlık eseri idi. [75]
Gemiden çıktılar.
Deniz sahilinde yürüyüp gittikleri sırada, bir de baktılar ki, bir oğlan çocuğu[76], başka oğlan çocuklan ile birlikte oynuyor.
Hızır Aleyhisselâm, hemen, oğlanın başını, eliyle tutup kopardı ve onu, öldürdü![77]
Mûsâ Aleyhisselâma onun yanında, son derecede bir korku ve dehşet duydu. [78]
Hızır Aleyhisselâma:
"Sen, günahsız, masum bir canı, hiç bir can karşılığında olmaksızın öldürdün hâ!?" dedi.
Hızır Aleyhisselâm:
"Ben, sana benimle arkadaşlık yapmağa dayanamazsın! demedim miydi? Bu, birincisinden de, ağırdır!" dedi. [79] Mûsâ Aleyhisselâm:

"Eğer, bundan sonra, sana, bir şey sorarsam,benimle arkadaşlık yapma! Arkadaşlık yapmamakta, benim yönümden bir özre erişmişsindir. mâzursundur." dedi. Yine, gittiler.

Nihayet, bir kariye halkının yanına vardılar. [80] Onlann, bütün Meclislerini dolaştılar. [81] Onlardan, yemek istediler. Ahali, bunları, konuklamaktan kaçındılar. [82] Mûsâ Aleyhisselâm, çok acıktı. Onları, konuklamadılar. [83]

Orada, yıkılmağa yüz tutmuş[84] eğilmiş[85] bir duvar buldular. [86] Hızır Aleyhisselâm, eliyle mesh ederek[87] onu, doğrulttu. [88] Mûsâ Aleyhisselâm:
"Bunlar, öyle bir kavimdir ki, yanlarına geldiğimiz halde, bizi, ne konakladılar, ne de, bize yemek verdiler. [89]
İsteseydin, hiç olmazsa, şu hizmetine karşılık, onlardan, bir ücret alabilirdin!?" de*yince, Hızır Aleyhisselâm:
"İşte, bu, benimle senin ayrılışındır!" dedi. [90]
Peygamberimiz Aleyhisselâm, kıssayı, buraya kadar anlattıktan sonra:
"Allah, bize[91] ve Musa'ya rahmet etsin! [92]
Ne kadar isterdim[93] isterdik[94] ki, ne olurdu[95] o, sabretseydi de, ikisi arasında geçen işler, bize, Allah tarafından, haber verilseydi[96] Eğer, o, acele etmemiş olsaydı, muhakkak, daha bir çok şaşılacak şeyler görecekti. [97]
Fakat, onu, arkadaşı tarafından bir kınama tuttu da[98], utandı." buyurdu. [99]
Mûsâ Aleyhisselâm, Hızır Aleyhisselâmın elbisesinin ucundan tuttu'. [100]
"Haydi, bana, (söyleyeceğini) söyle!" dedi. [101]
Hızır Aleyhisselâm:
"Şimdi, sana, üzerinde sabredemediğin, dayanamadığın şeylerin iç yüzünü, haber vereceğim.[102]
O delmiş olduğum gemi ki, denizde iş yapan yoksullarındı. [103]
Onun için, ben, onu, kusurlu yapmak istedim ki, arkalarında, her sağlam gemiyi zorla almakta olan'[104] Hüded b. Büded adında bir hükümdar vardı.
Hükümdann, geminin yanına vardığı zaman, onu, kusuru yüzünden geri bırakmasını ve onun yanından geçip gittikleri zaman, onanp ondan yararlanmalannı istedim.
Gemicilerden kimisi:
"Deliği, şişelerle tıkayınız!
Kimisi de:
Deliği, ziftle tıkayınız!" diyordu. [105]
Gemiyi, bedelsiz olarak zabtedecek olan hükümdar, geldiği ve onu delik halde buldu*ğu zaman, bıraktı, zabtetmekten vazgeçti.
Sonra, gemi sahipleri, bu delik gemiyi bir tahta ile onardılar. [106]
Ondan, yararlanmağa devam ettiler.'[107]
Oğlana gelince; o, daha yaratıldığı günden, kâfirlikle tabiatlı, ve damgalı idi. [108]
Onun anası ve babası ise, Mü'min idiler. Oğullan, kâfirdi. [109]
Bu ana ve baba, oğullarının üzerine titremekte idiler.
Şayet, o oğlan çocuğu, olgunluk çağına erişseydi, anasını, babasını azıtacak, onları da, küfre bürüyecekti. [110]
Ona, sevgileri yüzünden, onun dinine tâbi olmalarından korkup[111] istedik ki, onla-nn Rabbi, bunun yerine, kendilerine, dinen ondan daha hayırlısını, ana ve babasına da*ha yakın ve merhametlisini versin. [112]
Duvara gelince; bu duvar, o şehirdeki iki yetim oğlanın olup altında, onlara aid bir define vardı. [113] bu da, altın ve gümüşten ibaretti. [114]
Babalan, iyi bir adamdı. Bunun için, Rabb'in diledi ki: ikisi de, erginlik çağına ersin-ler, definelerini çıkarsınlar.
Bu, Rabb'inden, bir merhamet ve esirgeme idi. Ben, bunlan, kendi rey ve görüşümle yapmadım. İşte, senin, üzerinde sabredemediğin şeylerin iç yüzü!" dedi. [115] Mûsâ Aleyhisselâmın, Hızır Aleyhisselâmla bu arkadaşlığı, on sekiz gün sürmüştür. [116]

Kur'ân-I Kerimin Mûsâ Ve Hızır Aleyhisselamların Buluşmaları Hakkındaki Açıklaması:
Mûsâ Aleyhisselâmla Hızır Aleyhisselâmın buluşmaları ve aralarında geçenler, Kur'ân-ı Kerim'de şöyle açıklanır:
"Bir zaman, Mûsâ, genç adamına şöyle demişti: "Ben, iki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayıp gideceğim. Yahud, (maksadıma erinceye dek) uzun za*manlar geçireceğim!"
Bunun üzerine, onlar, bu iki deniz arasının birlekşik yerine ulaşınca, balıklarını, unuttular. (Balık) denizde bir deliğe doğru yolunu tutmuştu. Vaktâ ki, (Oradan geçip gittiler) Mûsâ, genç (adamına): Kuşluk yemeğimizi getir!
Bu yolculuğumuzdan, yorgun düştük!" dedi.
Genç: "Bak hele! Kayaya sığındığımız vakit ben, balığı unutmuşum!
Gerçek, onu, söylememi, şeytandan başkası unutturmadı.
O, şaşılacak bir suretle denize (atladı) yolunu, tutup gitti" dedi.
(Mûsâ): "İşte, bizim arayacağımız, bu idi."dedi.
Hemen, izlerinin üzerinden, gerisin geri döndüler.
Derken, kullarımızdan, (öyle) bir kul buldular ki, biz, ona, tarafımızdan, bir rahmet vermiş, kendisine, nezdimizden (özel) bir ilim öğretmiştik.
Mûsâ, ona: "Sana öğretilen ilimden, bana da, öğretmek üzere, sana, tâbi olayım mı?" dedi.
O da (Musa'ya):
"Doğrusu, sen, benim yanımda, asla sabredemezsin!
(İç yüzünü) kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredebilirsin ?" dedi.
Oda:
Allah, dilerse, beni sabredici bulacaksın.
Sana, hiç bir işde karşı gelmeyeceğimi" dedi.
(O da) bu suretle bana tâbi olursan, artık, ben, sana anıp söyleyinceye kadar, ba*na, hiç bir şey sorma!" dedi.
Bunun üzerine, kalkıp gittiler.

Nihayet, (bir) gemiye bindikleri zaman, o, bunu, deliverdi.
(Mûsâ):
"içindekileri (suda) boğasın diye mi, onu, dektin?I"
"And olsun ki: Sen büyük bir iş işledin!" dedi.
Oda:
"Sen, beraberimde asla sabredemezsin! demedim mi?" dedi.
(Mûsâ):
"Unuttuğum şeyden dolayı, beni sorumlu tutma! Şu arkadaşlığımızda bana, güç*lük yükleme!" dedi.
Yine, gittiler.
Nihayet, bir oğlan çocuğuna rastladıkları zaman, o, hemen, onu öldürdü!
(Mûsâ):
"Sen, tertemiz (masum) bir can (diğer) bir canı karşılığı olmaksızın öldürdün hâl?
And olsun ki: sen çok kötü bir şey yaptın!" dedi.
(O zat):
"Ben, sana: beraberimde asla sabredemezsin!" demedim mi?" dedi.
(Mûsâ):
"Eğer, bundan sonra, sana, bir şey sorarsam, artık, benimle arkadaşlık etme! (o takdirde) tarafından muhakkak bir özre ulaşmışsındır (benden ayrılmakta mâzursundur) dedi.
Yine, gittiler.
Nihayet, bir memleket halkına vardılar ki, ora ahâlisinden, yemek istedikleri hade, kendilerinin, konuklamaktan kaçınmışlardı.
Derken, yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular.
O, bunu, hemen doğrultuverdi.
(Mûsâ):
"İsteseydin, herhalde, buna karşılık, bir ücret alabilirdin!?" dedi.
O:
"İşte, dedi, bu, benimle senin aynlışımızdır.
Sana, üzerinde asla sabredemediğin şeylerin iç yüzünü haber vereceğim:
O gemi ki, denizde iş yapan yoksullarındı.
Onun için, ben, onu, kusurlu yapmak istedim ki, arkalarında, her (sağlam) gemiyi zorla almakta olan bir hükümdar vardı.
Oğlana gelince; Onun anası da, babası da iman etmiş kimselerdi.
Bunun için, onları, bir azgınlık ve kâfirlik bürümesinden endişe ettik te, istedik ki, onların Rabbi, bunun yerine, kendilerine, temizlikçe daha hayırlısını, merhametçe daha yakınını versin.
Duvara gelince; bu, o şehirde iki yetim oğlancığındı. Altında da, onlara ait bir defi*ne vardı.
Babaları, iyi bir adamdı.
Bunun için, Rabb'in diledi ki, ikisi de, erginlik çağına ersinler, definelerini çıkarsınlar.
Bu, Rabb'inden bir merhametti.
Ben, bunları kendi rey ve görüşümle yapmadım.
İşte, üzerlerine sabredemediğin şeylerin içyüzü![117]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Taber-i Tarih c.1,s.188, Sâlebi-Arâis s.220,lbn.Asâkir-Tarih c.5, s.144, Ibn.Esir-Kâmil c.1,s.16O Ebülfida-Elbidaye vennihaye el, s.326.
[2] İbn. Asakir-Tarih c.5,s.145.
[3] ibn. Asâkir-Tarih c.5,s.144.
[4] Taberi-Tarih c.1,s.188 Sâlebi-Arâis s.220,223,224, İbn. Esir-Kâmil c.1,s.160-161, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.l,s.326-336.
[5] Sâlebi-Arâis s.220, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1 ;s.327
[6] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.312, Buhari-Sahih c. 4.S.129 Tirmizi Sünen c.5,s.313, Taberi-Tarih c.l,s.194, Sâlebi-Arâis s.220.
[7] Kehf: 65, Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5,s.118-119, Buhari-Sahih c.l,s.38 Müslim-Sahih c.4,s. 1847-1848, Tiri-mizî-Sünen C.5.S.309.
[8] M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/107.
[9] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.116, Buhari-Sahih c.1 ,s.26 27, Müslim-Sahih C.4.S.1853
[10] Müslim-Sahih c.4,s.1853.
[11] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.116, Buharî-Sahih c.1 ,s.26-27, Müslim-Sahîh c.4,s.1853.
[12] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.116, Buharî-Sahih c.1 ,s.26-27.
[13] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.116, Buharî-Sahih c.1,s.26-27,Müslim- Sahih C.4.S.1853.
[14] Müslim-Sahîh C.4.S.1853.
[15] Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5.S.117, Müslim-Sahih c.4,1853
[16] Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5.S.117,122 Buharî-Sahih c.1,s.27-28, Müslim Sahih c.4,s.1853.
[17] Zamanımızdaki Müslüman Müelliflerinden de, maalesef bu görüşü benimseyerek Tavratta, böyle bir hâdiseden bahsedilmemiş olduğunu, Kılkamış Destanında Mûsâ adındaki bir Balıkçıdan söz edildiğini, Buharînin Sa-hih'inde bulunmadıkça, Müfessirlerin görüşlerini kabul edemeyeceğini ileri sürenler bulunduğu işitildiğinden, hâdiseyi, Sahih-i Buharı ve diğer Hadis Mecmualarından nakil etmeyi uygun gördük.
[18] Buharî-Sahih c.4,s.127, Müslim-Sahih c.4,s.1847, Tirmizî-Sünen c.5,s.3O9.
[19] Buharî-Sahih c.1,s.38.
[20] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.117, Buharî-Sahih c.1,s.38 Müslim-Sahih c.1,s.38 c.4,s.127, Müslim-Sahih c.4,s.1847, Tirmizî-Sünen c.5,s.3O9.
[21] Buharî-Sahih C.5.S.230.
[22] Müslim-Sahih c.4,s.1847, Tirmizî-Sünen c.5,s.3O9.
[23] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.121, Müslim-Sahih c.4,s.185O.
[24] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.232.
[25] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s. 118, Buharî-Sahih c.5,s.234.
[26] Buharî-Sahih c.5,s.232.
[27] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.118, Buharî-Sahih c.1,s.38, c. 5, s. 230, Müslim-Sahih C.4.S.1847-1848, Tirmi-zi Sünen c.5,s.3O9.
[28] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.119-121, Müslim-Sahih c.4,s. 1850.
[29] Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5.S.120 Buhâri-Sahih C.5.S.232.
[30] Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5.S.118-120, Buhâri-Sahih c.5,s. 230, Müslim-Sahih c.4,s.185O.
[31] Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5.S.118-120 Buharî-Sahih c.5,s.23O.
[32] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.117, Buharî-Sahih c.1,s.38, c.5,s. 230 Müslim-Sahih c.4,s.1848, Tirmizî-Sünen c.5,s.3O9.
[33] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.232.
[34] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.118, Buharî-Sahih C.1.S.38, c.5,s. 230 Müslim-Sahih c.4,s.1848, Tirmizî-Sünen C.5.S.309.
[35] Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5.S.117, Buharî-Sahih c.5,s. 230-232.
[36] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.232.
[37] Buharî-Sahih c.1,s.38-39.
[38] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O Buharî-Sahih c.5,s.232.
[39] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.117-118,Buharî-Sahih c.1,s.39, c.5,s.230-231, Müslim-Sahih c.4,s. 1848-1849,Tirimizî-Sünen c.5,s. 309-310.
[40] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Müslim-Sahih c.4,s.1851.
[41] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.1,s.39, Müslim-Sahih c.4,s.1851, Tirimizî-Sünen c.5,s.31O.
[42] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Müslim-Sahih c.4,s.1851.
[43] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s.1848, Tirmizî-Sünen c.5,s.31O.
[44] Müslim-Sahih c.4,s.1851.
[45] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Müslim-Sahih c.4,s.1851.
[46] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s. 120, Buharî-Sahih c.1,s,39, Müslim-Sahih c.4,s.1848, Tirmizî-Sünen C.5.S.310.
[47] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.1,s.39, Müslim-Sahih c.4,s.1848, Tirmizî-Sünen C.5.S.310.
[48] Müslim-Sahih c.4,s.1851.
[49] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s. 233.
[50] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119
[51] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.233, Müslim-Sahih c.4,s. 1851.
[52] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O Buharî-Sahih c.5,s.233.
[53] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.118-119, Buharî-Sahih c.1,s. 39, c.5,s. 231, Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünenc.5,s.31O.
[54] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119.
[55] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119.
[56] Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.31O.
[57] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119, Müslim-Sahih c.4,s. 1849, Tirmizî-Sünen c.5,s. 310.
[58] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119.
[59] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119 c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s. 1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.31O.
[60] Buharî-Sahih c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s. 1849, Tirmizî-Sünen c.5,s. 310.
[61] Buharî-Sahih c.1,s. 39.
[62] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119-120 Buharî-Sahih c.1,s.39, c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s.1849 Tirmizî-Sünen c.5,s. 311.
[63] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.233.
[64] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119-120, Buharî-Sahih c.1,s.39, c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s. 1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.311.
[65] Buharî-Sahih c.5,s.231.
[66] Buharî-Sahih c.1,s.39, Müslim-Sahih c.4,s. 1850.
[67] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.118, Buharî-Sahih c.1 ,s.39, c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s. 1850.
[68] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.235.
[69] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.235.
[70] Buharî-Sahih c.5,s.12O
[71] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O Buharî-Sahih c.5,s.235.
[72] Buharî-Sahih c. 1 ,s.39, c.5,s.231 Müslim-Sahih c.4,s. 1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.311.
[73] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.4,s.231, Müslim-Sahih c.4,s.1849 Tirmizî-Sünen c.5,s.311.
[74] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.119 Buharî-Sahih c.1,s.39c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.311.
[75] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.1,s.39, c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s.185O .
[76] İsmi Ceysur idi. A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buhari-Sahih c.5,s.233).
[77] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.5,s.235, Müslim-Sahih c.4,s.1850, Tirmizî-Sünen c 5.S.311.
[78] Müslim-Sahih c.4,s. 1851.
[79] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.118, Buharî-Sahih c.1 ,s.39, c.5,s.231 Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünen C.5.S.311.
[80] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.1 ,s.39, c.5,s. 231-232 Müslim-Sahih c.4,s. 1849. Tirmizî-Sünen c.5.s. 311.
[81] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.121, Müslim-Sahih c.4,s. 1852.
[82] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.1,s.39 c.5,s. 231, Müslim,Sahih, c.4,s. 1849 Tirmizî-Sünen c.5,s.311.
[83] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119.
[84] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.118, Buharî-Sahih c.1,s.39, Müslim-Sahih c.4,s. 1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.311
[85] Buharî-Sahih c.1,s.39, Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünen C.5.S.311.
[86] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.1,s.39, Müslim-Sahih c.4,s. 1849, Tirmizî-Sünen c.5,s. 311.
[87] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.233 Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.311
[88] A.b.Hanbel-Müsned C.5.S.119, Buharî-Sahih C.1.S.39, Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünen c.5,s. 311.
[89] Buharî-Sahih c.5,s.31, Müslim-Sahih c.4,s.185O, Tirmizî-Sünen c.5,s.311.
[90] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s. 118-119, Buharî-Sahih c.1,s.39, c.5,s.23132, Müslim-Sahih c.4,s. 1850, Tirmizî-Sünen c.5,s.311.
[91] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.121 Müslim-Sahih c.4,s. 1851.
[92] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.118-121, Buhârî-Sahih c.1,s.39 Müslim-Sahih c.4,s. 1850, Tirmizî-Sünen c.5,s.312
[93] Buharî-Sahih c.1,s.4O, Müslim-Sahih c.4,s.185O.
[94] Tirmizî-Sünen c.5,s.312.
[95] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.121.
[96] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.118-121, Buharî-Sahih c.1,s.4O, Müslim-Sahih c.4,s. 1850, Tirmizî-Sünen c.5,s.312.
[97] Müslim-Sahih c.4,s. 1851.
[98] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119, Müslim-Sahih c.4,s,1851.
[99] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119.
[100] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119, Müslim-Sahih c.4,s.1852.
[101] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119.
[102] Buharî-Sahih c.5,s.235, Müslim-Sahih c.4,s.1852, Tirmizî-Sünen c.5,s.311.
[103] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119, Müslim-Sahih c.4,s.1852.
[104] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.5,s.233, Müslim-Sahih c.4,s. 1852.
[105] Buharî-Sahih c.5,s. 233-234.
[106] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.119,Müslim-Sahih c.4,s. 1852.
[107] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119.
[108] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Müslim-Sahih c.4,s.1852, Tirmizî-Sünen c.5,s.312.
[109] Buharî-Sahih C.5.S.234.
[110] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.5,s.234, Müslim-Sahih c.4,s.1852.
[111] Buharî-Sahih c.5,s. 234.
[112] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih C.5.S.234, Müslim-Sahih c.4,s.1852.
[113] Ahmed b.Hanbel.Müsned C.5.S.119, Müslim-Sahih c.4,s.1852.
[114] Tirmizî-Sünen c.5,s.313.
[115] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119, Müslim-Sahih C.4.S.1852
[116] Mîr Havend-Ravzatussafa Terceme s.276.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/108-116.
[117] Kehf:60-82.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/116-118.
 

grozny

Doçent
Katılım
27 Eyl 2007
Mesajlar
516
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Halk inançlarında Hıdrellez:
Hızır'da darda kalanlara yardımcı olma, bereket getirme ve gelecekte dilekleri gerçekleştirme vasıflarını görmek mümkündür. Geceden gül dallarına gümüş kuruşlar, çeyrekler, kırmızı bezler bağlanır, gül dibine genç kızlar yüzük atar, mani söyler, içki sofraları hazırlanır, davullar eşliğinde oyunlar oynanır, su kenarlarında, yeşilliklerde eğlenilir, ateşten atlanılırsa ev sahibi olacağına inanılır; öküzü arabaya koşmama... vb. gibi İslâm'la çelişen ve din ile ilgisi olmayan inançlara rastlanmaktadır. Aynı şekilde Hıristiyan inancına göre Saint Georges yortusu da bizim halk geleneklerimizle paralellik arzeder ve Hıdrellezle aynı günde kutlanmaktadır. Görüldüğü üzere İslâm'ın Tevhid bilinçliğinden uzak, sahte mitolojik dürtülerin ve şamanist kalıntılarını uzantılarını yansıtan günümüz Hıdrellez anlayışıyla, Hıristiyan Saint Yortusunun paralelliği de göstermektedir ki İslâm dışı her şeye yakınlık duyma ama İslâm'ın gerçek kimliğine karşı çıkma düşüncesinin neticelerini gözler önüne sermektedir.


Şu anda geçerli ve yürürlükte bulunan Hristiyan kültürüne paralel olarak İslâm dünyasının Secular rejimlerle yönetilmesi ve bu kültürlerinde İslâm Öncesi mitolojik özelliklerden oluşan geleneksel "Ulusal İslâm" anlayışıyla paralellik arzetmesi, müslümanların tevhidî bilinçlerinden uzak olmalarının bir neticesidir. Şüphesiz ki Allah'ın va'diyle İslâm dünyası kendini değiştirmedikçe Allah'ta müslümanların durumunu düzeltmeyecektir. Allah şöyle buyuruyor; "Kim İslâm'dan başka bir din (hayat Nizamı) ararsa, ondan (bu din) asla kabul olunmaz ve o, ahirette de en büyük zarara uğrayanlardandır: Kendilerine apaçık deliller gelmiş, O Peygamber'in şüphesiz bir hak olduğuna da şahitlik etmişlerken imanlarının arkasından küfre sapan bir kavmi Allah nasıl hidayete erdirir (muvaffak eder)? Allah zâlimler gürûhunu hidâyete erdirmez. Muhakkak Allah'ın Meleklerin, bütün insanların lâneti onların üzerlerinedir. İşte onların cezaları" (Âlu İmrân, 3/85-87).

Şamil İslam Ansiklopedisi.
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Astığımız yazının altına "Halk inançlarında Hıdrellez"
başlıklı alakasız bir yazı asmak sanırız konuya hiç aşina olmamakla ve Fransız kalmakla eşdeğerde bir davranıştır.
Kusura bakmayın bizde biraz davranış bozukluğu vardır.
:confused1:
 

elmnightmare

Profesör
Katılım
8 Eyl 2007
Mesajlar
1,734
Tepkime puanı
8
Puanları
0
slâm'la çelişen ve din ile ilgisi olmayan inançlara rastlanmaktadır. Aynı şekilde Hıristiyan inancına göre Saint Georges yortusu da bizim halk geleneklerimizle paralellik arzeder ve Hıdrellezle aynı günde kutlanmaktadır. Görüldüğü üzere İslâm'ın Tevhid bilinçliğinden uzak, sahte mitolojik dürtülerin ve şamanist kalıntılarını uzantılarını yansıtan günümüz Hıdrellez anlayışıyla, Hıristiyan Saint Yortusunun paralelliği de göstermektedir ki İslâm dışı her şeye yakınlık duyma ama İslâm'ın gerçek kimliğine karşı çıkma düşüncesinin neticelerini gözler önüne sermektedir.
:D:D:eek:leyo::eek:leyo::eek:leyo:
Hızır Aleyhisselam ile ilgili bir Hıdrellez ile ilgili bir mesaj ilginç....
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Hızır Aleyhisselâm dair asmış olduğum yazının muhteviyatına inanıyorum. Ve hayatımda hiçbir sene, HIDRELLEZ denilen batıl, hurefa, uyduruk ve genellikle Alevîlerin kutladığı tuhaf etkinliklere katılmadım. Bütün sahih eh-i sünnet inancına mensub müslümanlarında benim gibi bir inanç taşıdığını sanıyorum. Hâl böyle olunca bu yazımıza "grozny" adlı üye tarafından apılan yorum reddedilir. Çünkü, bu yorum adeta mezarlığa atılan bomba gibidir. Dolayısıyla hiçbir tesiri olamaz ve olmamıştır.
Bu noktayı da böyelikle açıklamış olalım.


:(
 

dostluk

Kıdemli Üye
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
5,663
Tepkime puanı
304
Puanları
0
Yaş
50
Konum
istanbul
Hızır aleyhisselamSual: Bazıları, "Hızır gibi efsanevi kimseler, uydurmadır" diyor. Hızır aleyhisselam hakkında hadis yok mudur?

CEVAP
İslam âlimleri, Hızır aleyhisselamın varlığı hakkında değil, Peygamberliği hakkında ihtilaf edip, kimi nebi, kimi de veli demişlerdir.

İmam-ı Rabbani hazretleri, Hızır aleyhisselam ile görüşüp konuştuğunu; fakat, vefat ettiğini, ruhunun insan şekline girdiğini bildirmektedir. [M. 282]

Hazret-i Hızır’ın, birçok evliya ile görüştüğü bilindiği için hayatta olduğunu söyleyenler olmuştur. Fakat ehl-i sünnet âlimlerinin hiçbiri "Hızır diye birisi yok" dememiştir.

Kehf suresinin 60-72. âyetlerinde, Musa aleyhisselamla Hazret-i Hızır’ın arkadaşlıkları anlatılmaktadır. Tefsir ve hadis kitaplarında, Musa aleyhisselamın arkadaşının Hazret-i Hızır olduğu bildiriliyor. (Beydavi, Celaleyn, Medarik, Buhari),

Hazret-i Hızır hakkındaki hadis-i şeriflerden biri şöyle:
(Hızır, kuru bir yere beyaz bir post serip üstüne oturunca, kuru yer birden yeşillenir. Biten yeşil otlar, arkasında sallandığı için ona Hızır denmiştir.) [Buhari]
[Hızır, yeşil demektir.]

dinimizislam.com
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
bu mesele yüzünden daha bir hafta evvel burada bazı kardeşlerin birbirine girdiklerine şahit oldum.

hıdır aleyhisselam kime ne ile geleceğini allahu a'lem biliyordur.

rica edeceğim, bu konubaşlığı da tefrikaya alet edilmesin. benzer mesajlar forumda olabildiğince çok.

hıdır aleyhisselam'ın yaşadığına inanmak iman şartı değildir; ama müslümanların birbirini tahkir etmesi, alaya alması, zemmetmesi caiz değildir...

bu ikazı yaptığımla kalmak istiyorum.

sevgilerimle
 

cüneytkaya

Profesör
Katılım
21 Ağu 2007
Mesajlar
1,681
Tepkime puanı
4
Puanları
0
bu mesele yüzünden daha bir hafta evvel burada bazı kardeşlerin birbirine girdiklerine şahit oldum.

hıdır aleyhisselam kime ne ile geleceğini allahu a'lem biliyordur.

rica edeceğim, bu konubaşlığı da tefrikaya alet edilmesin. benzer mesajlar forumda olabildiğince çok.

hıdır aleyhisselam'ın yaşadığına inanmak iman şartı değildir; ama müslümanların birbirini tahkir etmesi, alaya alması, zemmetmesi caiz değildir...

bu ikazı yaptığımla kalmak istiyorum.

sevgilerimle
Hazret-i Hızır’ın, birçok evliya ile görüştüğü bilindiği için hayatta olduğunu söyleyenler olmuştur. Fakat ehl-i sünnet âlimlerinin hiçbiri "Hızır diye birisi yok" dememiştir.





dinimizislam
 

CENDEL

Asistan
Katılım
5 Nis 2007
Mesajlar
424
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Web sitesi
www.cendel.blogcu.com
Hazret-i Hızır’ın, birçok evliya ile görüştüğü bilindiği için hayatta olduğunu söyleyenler olmuştur. Fakat ehl-i sünnet âlimlerinin hiçbiri "Hızır diye birisi yok" dememiştir.

dinimizislam

Tabii size göre görüşmüş. Peki delil nerde desek "x şahısları haber verdi onlar yalanmı söyleyecek"

Ehli sünnet tanımınız; ehli sünnet = Demirbaş gibileriyse sizden başka ehli sünnet yok. En basitinden hadiste otarite Buhari'de Hızır a.s vefat ettiği görüşündedir. Siz yönünüzü demirbaşın kitaplarından başka eserlerede çevirinde bir bakın daha neler varmış.
 

cüneytkaya

Profesör
Katılım
21 Ağu 2007
Mesajlar
1,681
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Tabii size göre görüşmüş. Peki delil nerde desek "x şahısları haber verdi onlar yalanmı söyleyecek"

Ehli sünnet tanımınız; ehli sünnet = Demirbaş gibileriyse sizden başka ehli sünnet yok. En basitinden hadiste otarite Buhari'de Hızır a.s vefat ettiği görüşündedir. Siz yönünüzü demirbaşın kitaplarından başka eserlerede çevirinde bir bakın daha neler varmış.
Hızır aleyhisselamSual: Bazıları, "Hızır gibi efsanevi kimseler, uydurmadır" diyor. Hızır aleyhisselam hakkında hadis yok mudur?

CEVAP
İslam âlimleri, Hızır aleyhisselamın varlığı hakkında değil, Peygamberliği hakkında ihtilaf edip, kimi nebi, kimi de veli demişlerdir.

İmam-ı Rabbani hazretleri, Hızır aleyhisselam ile görüşüp konuştuğunu; fakat, vefat ettiğini, ruhunun insan şekline girdiğini bildirmektedir. [M. 282]

Hazret-i Hızır’ın, birçok evliya ile görüştüğü bilindiği için hayatta olduğunu söyleyenler olmuştur. Fakat ehl-i sünnet âlimlerinin hiçbiri "Hızır diye birisi yok" dememiştir.

Kehf suresinin 60-72. âyetlerinde, Musa aleyhisselamla Hazret-i Hızır’ın arkadaşlıkları anlatılmaktadır. Tefsir ve hadis kitaplarında, Musa aleyhisselamın arkadaşının Hazret-i Hızır olduğu bildiriliyor. (Beydavi, Celaleyn, Medarik, Buhari),

Hazret-i Hızır hakkındaki hadis-i şeriflerden biri şöyle:
(Hızır, kuru bir yere beyaz bir post serip üstüne oturunca, kuru yer birden yeşillenir. Biten yeşil otlar, arkasında sallandığı için ona Hızır denmiştir.) [Buhari]
[Hızır, yeşil demektir.]

dinimizislam.com
 

CENDEL

Asistan
Katılım
5 Nis 2007
Mesajlar
424
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Web sitesi
www.cendel.blogcu.com
Hızır aleyhisselamSual: Bazıları, "Hızır gibi efsanevi kimseler, uydurmadır" diyor. Hızır aleyhisselam hakkında hadis yok mudur?

CEVAP
İslam âlimleri, Hızır aleyhisselamın varlığı hakkında değil, Peygamberliği hakkında ihtilaf edip, kimi nebi, kimi de veli demişlerdir.

İmam-ı Rabbani hazretleri, Hızır aleyhisselam ile görüşüp konuştuğunu; fakat, vefat ettiğini, ruhunun insan şekline girdiğini bildirmektedir. [M. 282]

Hazret-i Hızır’ın, birçok evliya ile görüştüğü bilindiği için hayatta olduğunu söyleyenler olmuştur. Fakat ehl-i sünnet âlimlerinin hiçbiri "Hızır diye birisi yok" dememiştir.

Kehf suresinin 60-72. âyetlerinde, Musa aleyhisselamla Hazret-i Hızır’ın arkadaşlıkları anlatılmaktadır. Tefsir ve hadis kitaplarında, Musa aleyhisselamın arkadaşının Hazret-i Hızır olduğu bildiriliyor. (Beydavi, Celaleyn, Medarik, Buhari),

Hazret-i Hızır hakkındaki hadis-i şeriflerden biri şöyle:
(Hızır, kuru bir yere beyaz bir post serip üstüne oturunca, kuru yer birden yeşillenir. Biten yeşil otlar, arkasında sallandığı için ona Hızır denmiştir.) [Buhari]
[Hızır, yeşil demektir.]

dinimizislam.com

Siz okuduğunuzuda anlamıyorsunuz.

Ben tarihte Hızır a.s diye biri yokmu dedim ? Öyle birşey desem vefat etti görüşünüde aktarmazdım değilmi ? Malumunuz olmayan biri vefat edemez.

İmam Rabbaninin görüşü sizi bağlar beni bağlamaz. Kendisiyle görüşmüş sonrada ruhunun insan şekline girmiş gibi zırvalara inanacak bir akidem yoktur. Biz buna reenkarnasyon diyoruz.
 
Katılım
16 Mar 2008
Mesajlar
43
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İstanbul
Hz. HIZIR (a.s)

Hz. Mûsâ döneminde yasamis ve peygamber olmasi kuvvetle muhtemel, hikmet ve ilim sahibi bir sahsiyet.

Kur'ân-i Kerîm'de, Hizir (a.s.)'in isminden açikça bahsedilmez. Ancak Kehf Sûresi'nin 60-82. âyetlerinde yer alan Hz. Mûsâ ile ilgili kissadan "Katimizdan kendisine bir rahmet verdigimiz ve kendisine ilim ögrettigimiz kullarimizdan bir kul..." (18/65) diye sözü edilen sahsin Hizir (a.s.) oldugu anlasilmaktadir. Çünkü bizzat Peygamber Efendimizden gelen sahîh hadislerde bu sahsin Hizir oldugu açikça belirtilmistir (bk. Buhârî, ilm 16, 44, Tefsîru'l-Kur'ân, Tefsîru Sûrati'l-Kehf 2-4; Müslim, Fedâil 170-174).

Bu rivayetlere göre bir gün Hz. Mûsâ isrâil ogullari arasinda vaaz ederken ona kendisinden daha hikmet ve ilim sahibi kimsenin olup olmadigi sorulmustu. Hz. Musâ: "Hayir, yoktur!" diye cevap verince Cenâb-i Hak bir vahiyle Hz. Mûsâ'yâ Mecme'u'l-Bahreyn'de (iki denizin kavusum yerinde) kullarindan salih bir kul olan el-Hadir (Hizir)'in kendisinden daha âlim oldugunu bildirdi. Bunun üzerine Hz. Mûsâ hizmetinde bulunan genç bir delikanli ile Hizir'i bulmak üzere uzun bir yolculuga çikti. ikisi, iki denizin birlestigi yere ulasinca, yolculukta yemek üzere azik olarak yanlarina aldiklari baliklarini unutmuslardi ve balik bir delikten kayip denizi boylamisti. Hz. Mûsâ oradan bir süre uzaklastiktan sonra yemek için delikanlidan baligi çikarmasini istedigi zaman baligin denize dalip kayboldugunu fârkettiler. Hz. Mûsâ'nin Hizir'i bulmasinin alâmeti, bu baligin kaybolmasi oldugundan derhal oraya geri döndüler ve orada Hizir (a.s.)'i buldular. Bundan sonra Hz. Mûsâ'nin Hizir ile, Kehf Sûresi 66-82. âyetlerinde anlatilan yolculugu basladi.

Hz. Mûsâ'nin yolculugunda azik olarak tasidigi baligin Mecme'u'l-Bahreyn'de denize dalip kaybolmasi, bazi rivayetlerde ve çesitli islâm milletlerinin folklorunda, bu arada Türk folklorunda da bu suyun âb-i hayat oldugu, ölüleri bile canlandiran, içenleri ölümsüzlestiren bir hayat iksiri oldugu seklinde izah olunmus, burada baligin canlanip denize dalmasi meselesinde bir peygamberin hayatinin ve Cenâb-i Hakk'in kudretinin söz konusu oldugu unutulmustur. Buna bagli olarak, Mecme'u'l-Bahreyn bölgesinde yasayan birisi olarak Hizir (a.s.)'a da ölümsüzlük isnâd edilmis ve kendisine beser üstü güçler ve yetkiler verilmistir.

Hizir aleyhisselâma verilen ilmin mahiyetini anlayabilmek için Musa (a.s.) ile olan yolculugunu Kur'ân-i Kerîm kisaca söyle anlatir: Hizir (a.s.), yolculukta karsilasacaklari olaylara Musa peygamberin sabredemeyecegini kendisine hatirlatmis ve O'ndan sabir için söz almistir (el-Kehf,18/66-70). Önce deniz sahilinde, yolculuk için bir gemiye binmislerdi. Hizir (a.s.) bir balta ile gemiyi delince kaptan tamir için geri dönmek zorunda kalmistir. Musa (a.s.) sabredemeyip söyle demistir: "Gemiyi, yolcularini bogmak için mi deldin? Dogrusu çok kötü bir is yaptin" (el-Kehf; 18/71). Yolculugun sonunda, ilk bakista görünmeyen ve perde arkasi bilgi niteligindeki sebebi Hizir (a.s.) söyle belirtir: "O, deldigim gemi, denizde çalisan birkaç yoksulundu. Onu kusurlu yapmak istedim. Çünkü gemi yolculuga devam ederse, ileride her saglam gemiye el koyan bir kral (deniz korsanlari) vardir" (el-Kehf, 18/79). Yolculuk sirasinda, diger çocuklarla oynamakta olan bir çocugu öldürdü. Musa (a.s.): "Kisas olmadan, masum bir cana nasil kiyarsin? Dogrusu çok kötü bir is yaptim, dedi" (el-Kehf,18/74). Küçük çocugun bu erken yasta vefat ettirilme sebebi Hizir (a.s.) tarafindan söyle açiklandi: "Öldürdügüm erkek çocuga gelince; onun anne ve babasi mü'min kimselerdi. ileride onlari isyan ve inkâra sürüklemesinden korktuk istedik ki, Rableri bu ölen çocuk yerine kendilerine ondan daha temiz ve daha merhametli birini versin" (el-Kehf, 18/80,81). Burada Cenâbi Hak'kin, anne-babanin hayirli kimseler olmasi sebebiyle, ileride kendilerini üzecek, büyük sikintilara sokacak bir çocugu erken yasta vefat ettirip, onun yerine daha hayirli bir evladin verilmesinin, gerçekte o aile için " hayir" olduguna isaret ediliyor.

Yolculugun üçüncü merhalesi Kur'an'da söyle anlatilir: "Musa ve salih kul yollarina devam ettiler. Sonunda bir köye varip, halkindan yiyecek istediler. Halk ise onlari misafir etmek istemedi. Musa ve salih kul, orada yikilmak üzere olan bir duvar gördüler, Salih kul hemen onu dogrultuverdi. Bunun üzerine Musa: "isteseydin buna karsilik bir ücret alirdin, dedi. Salih kul söyle dedi: iste bu seninle benim aramizin ayrilmasi demektir. Sabredemedigin seylerin içyüzünü sana anlatacagim" (el-Kehf, 18/77,78). Evi, ücretsiz tamir etmesini salih kul (hizir) söyle açiklar: "Bu ev, sehirde iki yetim çocugun idi. Duvarin altinda kendilerine ait bir hazine vardi. Bunlarin babalari salih bir kimseydi. Rabbin, onlarin rüstlerine erip, hazinelerini bizzat kendilerinin çikarmalarini istedi. Bu Rabbinden bir rahmettir. Ben bunlari kendiligimden degil, Allâh'in emriyle yaptim. iste, sabredemedigin seylerin içyüzü budur" (Kehf 18/82).

Bu hikmetlerle dolu yolculuktan, insanlarin günlük hayatta karsilastiklari bir takim olaylarin, bazan büyük felaketlerin bir görünen yüzünün bir de asil perde arkasinin bulundugu anlasilmaktadir. Bazan ser olarak görülen olaylarin arkasindan büyük hayirlarin ortaya çiktigi görülmektedir. Âyet-i Kerîmelerde söyle buyurulur: "Hosumuza gitmedigi halde, savasmak size farz kilindi. Belki de hosumuza gitmeyen bir sey sizin için daha hayirlidir. belki hosunuza giden bir sey de sizin için daha kötüdür. Allah bilir siz ise bilmezsiniz (el Bakara, 2/216). "... Eger karilarinizdan hoslanmiyorsaniz. olabilir ki, hosunuza gitmeyen bir seyde Allah, sizin için çok hayir takdir etmistir. " (en-Nîsâ, 4/19). Rasûlullah (s.a.s.), Hizir (a.s.)'in ilmiyle ilgili olarak, gemi yolculugu sirasindaki bir konusmayi söyle nakleder: "Bir serçe, denizden gagasiyla su alip, gemiye konmustu. Hizir (a.s.) bunu Hz. Musa'ya göstererek söyle dedi: Allâh'in ilmi yaninda, benim ve senin ilmin, su serçenin denizden eksilttigi su kadar bir seydir" (Buhârî, ilm, 44, (el-Enbiyâ, 27, Tefsîru Sûre 18/2; Müslim, Fezâil, 180; Ahmet b. Hanbel, Müsned, II, 311, V, 118; bilgi için bk. Ibn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm, istanbul 1985, V,172-185).
 

rıdvanuyan

Doçent
Katılım
18 Ocak 2008
Mesajlar
736
Tepkime puanı
3
Puanları
0
çok Güzel Bir Alinti

yazılarınızın devamını inşallah okuruz istifade ettim Allah razı olsun


muhakkak bu hızır aleyselam bizlerlede arkadaşlık eder yeterki biz layık olalım
allahın rahmeti üzerimıze olsun
 

rıdvanuyan

Doçent
Katılım
18 Ocak 2008
Mesajlar
736
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Lailahe İllallah Muhammeden resulullah gerçegine vakıf olduğumuz an hızır bizimle beraber olacaktır inşallah.
Arif sözüdür her geceni kadir bil her geleni hızır bil.
H.z. yunus ne güzel demiş.
İnsan demek hoş demek. Rabbimin yarattığı ne varsa hoş güzel görmek.Yaratılanı hoş gördük yaratandan ötürü. ALLAHIN RAHMETİ ÜZERİMİZE OLSUN.
 
Üst