Hz. Bilâl'in Ezan Okuması

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Hz. Bilâl'in Ezan Okuması
Umre tamamlandıktan sonra, Hz. Fahr-i Kâinat, Kâbe'nin içine girmek istedi. Ancak müşrikler, "Bu, anlaşmamızda yoktu" diyerek müsaade etmediler.
Öğle vakti girmişti. Kâbe'ye girmesine müsaade edilmeyen Resûl-i Ekrem, Hz. Bilâl'e Kâbe'nin üzerine çıkarak öğle ezanını okumasını emretti. Peygamberimiz ve Müslümanlar, Hz. Bilâl'in yanık sesiyle okuduğu ezanı huşû ve huzur içinde dinlerken, müşrik ileri gelenleri tedirgin ve üzgün görünüyorlardı. Herbirinin ağzından nahoş laflar çıkıyordu. Ebû Cehil'in oğlu İkrime, "Allah, Ebû Cehil'e bu kölenin söylediğini işittirmemek ihsanında bulunmuştur" dedi.
Müşrik Safvan bin Ümeyye, "Şükür ki Allah, bunları görmeden babamı aldı, götürdü" diyerek tedirginliğini ifâde ediyordu.
Halid bin Esîd ise, hadiseden duyduğu üzüntüyü, "Şükürler olsun Allah'a ki babamı öldürdü de, Bilâl'in Kâbe üzerine dikilip bağırdığı bu zamanı görmedi!" diyerek ifâde ediyordu.
Bu arada ezanı işitince hiç bir şey söylemeden yüzünü kapayanlar da görülüyordu. (421) Onlar kin, düşmanlık ve kıskançlıklarından dolayı böyle çirkin lâflar ederken, Ashab-ı Kirâm ise saf bağlamış, âlemlerin Rabbi Allah'ın huzurunda el pençe namaza duruyorlardı. Öğle namazı burada edâ edildi.


Hz. Meynûne'nin Peygamberimize Nikahlanışı
Asıl ismi Berre olan Hz. Meymûne, Peygamber Efendimizin amcası Hz. Abbas'ın hanımı Ümmü'l-Fadl ile Hz. Câfer'in hanımı Esmâ'nın kızkardeşi idi. Kocasının ölümüyle dul kalmıştı. (422) Hz. Abbas, Peygamber Efendimizin onu almasını arzu ediyordu. Bu nedenle Efendimizi her gördüğünde ondan medih ve takdirde bahsederdi.
Son olarak Resûl-i Ekrem Efendimiz, umre için Medine'den yola çıkıp Cuhfe'ye gelip konduğu sırada, Hz. Abbas gidip orada kendisiyle buluşmuştu. O sırada Efendimize, "Yâ Resûlallah! Meymûne binti Hâris, dul kaldı. Onu kendine zevceliğe kabul buyursan olmaz mı?" diye teklifte bulundu. (423) Peygamber Efendimiz de bu teklifi kabul etti.
Resûl-i Ekrem henüz Mekke'den ayrılmamıştı. Hz. Resûlullahın kendisine dünür olduğu haberini devesinin üzerinde iken alan Hz. Meymûne, "Deve de, üzerindeki de Resûlullah Aleyhisselâmındır" diyerek memnuniyet ve sevincini açıkladı. (424)
Hz. Abbas da bunun üzerine, Peygamberimizden dört yüz dirhem mehir alarak Hz. Meymûne'yi ona nikâhladı. (425) Peygamber Efendimizin (a.s.m.), Hz. Meymûne ile evlenmesinden Kureyş müşrikleriyle arasında bulunan gerginliği bir derece yumuşatmak maksadını güttüğü de söylenebilir. Zirâ, bir müddet daha kalıp Kureyşlilerle konuşma fırsatını elde etmek için bunu vesile kılmak istediğini görüyoruz. Hudeybiye Muâhedesine göre tesbit edilen kalma müddeti üç gündü. Üç gün dolunca Efendimiz, Kureyş ileri gelenlerine şöyle bir teklifte bulundu:
"İsterseniz, âilemle evlenme merasimi yapmak üzere burada üç gün daha kalayım ve teptipleyeceğim düğün ziyafetine sizi de dâvet edeyim."
Fakat, Kureyş ileri gelenleri bunu kabul etmediler. Temsilci göndererek, Peygamberimizden Mekke'den çıkıp gitmesini istediler.
O sırada Efendimizin yanında Medineli Müslümanların ileri gelenlerinden Sa'd bin Ubâde vardı. Kureyş temsilcilerinin Resûl-i Kibriyâ Efendimize sert konuştuklarına tahammül edemedi ve onlardan biri olan Süheyl bir Amr'a şöyle çıkıştı:
"Burası ne senin, ne de babanın toprağıdır.
"Vallahi, Resûlullah Aleyhisselâm buradan ancak anlaşma hükmü gereği kendi rızasıyla çıkar. Yoksa zorla çıkıp gitmez."
Bunun üzerine Kureyş'in iki temsilcisi seslerini kestiler. Peygamber Efendimiz ise bu manzaraya tebessüm buyurdular. (426)
Mekke'de kalma müddeti dolunca
Hudeybiye Anlaşması gereğince, Mekke'de kalma müddeti olarak tayin edilen üç gün dolmuştu.
Hayatı boyunca düşmanı ile dahi ahdini bozmamış bulunan Hz. Fahr-i Âlem Efendimiz, gönülden kalmayı arzu ettiği halde, ahdine ters düşmemek için Mekke'yi, Kâbe-i Muazzamayı terk etmek zorunda kalıyordu. Aslında bu bir mânâda uzaklaşmak değil, Mekke'yi fethetme zamanına gün be gün yaklaşmaktı. Bundan sonraki her gün, her saat Mekke'nin fethini, onunla birlikte gönüllerin fethini de yakınlaştıracaktı.
Bu üç gün zarfında Müslümanlar, Mekke'deki bir çok akrabalarıyla görüşme imkânına da kavuşmuşlardı. İman hakikatlarını ve İslâm ahlâkının güzellik, yücelik, nezaket ve nezahetini dürüst davranışlarıyla ortaya koyma fırsatını bulmuşlardı. Doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu müşriklerin de gözleri önünde nuranî bir manzara halinde sergilemişlerdi. Bunun neticesinde müşrik azılıları hariç, halktan bir çok kimsenin gönlünde iman ve İslâma karşı sıcak bir ilgi, samimi bir istek uyanmıştı. Âdeta, Mekke fethedilmeden evvel, halkından bir çoğunun gönlü fethe hazır hale gelmişti.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, Ashabıyla Mekke'den ayrıldığı sırada arkasından mâsum bir ses duydu:
"Amca! Amca!"
Dönüp baktılar. Sesin sahibi şehidlerin efendisi Hz. Hamza'nın biricik kızı Ümâme idi. Mekke'de bulunuyordu. Sesinde bir imdat, bir "Beni kurtarın bu şirk diyarından" ifâdesi ve mânası vardı. Ve sanki, Bütün Mekke, bir ağız olmuş, "Beni bırakma" diye bu biricik yavruyla birlikte imdat diliyordu. Kalbi, şefkat ve merhamet deryasını andıran Resûl-i Ekrem, döndü, minicik yavrunun elinden tutup Medine'ye beraberinde getirdi. (427) Resûl-i Ekrem Efendimiz Ashabıyla Mekke'den ayrıldıktan sonra Serif mevkiinde konakladı. Orada Hz. Meymûne ile evlendi. (428)


Medine'ye Dönüş
Peygamber Efendimiz, akşamleyin Şerif'ten ayrılıp geceleri yola devam etti. Zilhicce ayı içinde Medine'ye geldi. (429)
Hz. Hamza'nın Selma binti Ümeys'ten doğan kızı Ümâme, Mekke'ye getirilince üzerinde münakaşa çıktı.
Peygamber Efendimiz, Hz. Zeyd bin Hârise ile Hz. Hamza'yı birbirine kardeş yapmıştı. Hz. Zeyd buna istinaden şehâdetlerinden sonra Hz. Hamza'nın çocuklarının velisi ve vasisi kendisi olduğunu söyledi ve "Kardeşimin kızını görüp gözetmeye, ben daha lâyık ve haklıyım" dedi. Hz. Câfer bunu duyunca hemen itiraz etti: "Teyze de bir annedir. Hanımım Esmâ binti Ümeys, Ümâme'nin teyzesidir. Bu bakımdan onu görüp gözetmeye ben daha lâyık ve haklıyım."
Hz. Ali ise buna kendisinin daha lâyık olduğunu iddia etti. "Amcamın kızını müşriklerin arasından çıkarıp getiren benim" dedi. "Siz ona, neseben benim kadar yakın değilsiniz. Onu görüp gözetmeye ben, sizden daha haklı ve lâyıkım!"
Meseleyi neticeye bağlamak Hz. Resûlullaha kalmıştı,
"Ey Zeyd! Sen, Allah'ın ve Resûlünün dostusun
"Ey Ali! Sen de benim kardeşim ve arkadaşımsım.
"Ey Câfer! Sen de bana yaratılış ve huyca en çok benzeyensin" dedikten sonra şu kararı verdi:
"Ey Câfer! Ümâme'yi görüp gözetmeye, sen daha lâyık ve haklısın! Çünkü; onun teyzesiyle evli bulunuyorsun.
Kadın ne teyzesi, ne de halası üzerine nikâhlanıp gelemez! " (430) Hz. Resûlullah bu hükmü verince, Hz. Câfer sevincinden birden ayağa kalktı. Peygamber Efendimizin çevresinde tek ayak üzerinde seke seke yürümeğe başladı. Resûl-i Ekrem, "Ey Câfer! Nedir bu yaptığın?" diye sorunca, Hz. Câfer şöyle izah etti: "Yâ Resûlallah! Habeşliler, sevinçlerinden, krallarına böyle yaparlardı. Necaşî de bir kimseden hoşlandı mı kalkıp böyle hareket ederdi." (431)


dip notlar:
421. Megazi, 2:738.
422. Tabakât, 8:137; istiab, 4:1915-1916.
423. İstiab, 4:1916.
424. Tabakât, 8:132; İbn-i Kesîr, Sîre, 3:439.
425. İbn-i Kesîr, Sîre, 3:439.
426. A.g.e., 3:433; İnsanü'l-Uyûn, 2.783.
427. Zâdü'l-Mead, 2:171; İbn-i Kesîr, Sîre, 3:443.
428. Sîre, 4:14; Tabakât, 2:122, 8:133-134.
429. Tabakât, 2:122.
430. Tabakât, 8:159-160.
431. A.g.e., 8:160.
S. Suruç
 
Üst