Hutbe Ne Demektir?

ukubat

Profesör
Katılım
9 May 2007
Mesajlar
1,942
Tepkime puanı
103
Puanları
0
Konum
istanbul,fatih
Web sitesi
www.ismailaga.org.tr
hutbe_ne_demektir.jpg



Hutbe kelimesi lügatte “bir topluluk karşısında yapılan etkili konuşma” anlamına gelmektedir. Istılahta ise Cuma ve Bayram namazları başta olmak üzere, belirli ibâdetlerde ya da muhtelif zamanlarda nasihat içeren konuşmaları ifade etmede kullanılır. Konuşma yapan kimseye “Hatîb”, bu konuşmaları ihtivâ eden edebî türe de “Hitâbet” denilir.[1]
İnsanlar bir araya geldiğinde belli bir kimsenin ya da belirlenmiş kişilerin konuşma yapmaları sıklıkla rastlanan bir durumdur. Hutbeler bilhassa özel günler ve merasimlerde belli bir kurallar ve içerik bütünlüğünde ortaya konulur. İmam veya önder konumunda bulunan kimseler de tebaalarına konuşmalar yapar, onları yönlendirirler. Peygamberler de ümmetlerine bazen husûsî şekillerde bazense hutbe îrâd etme şeklinde cemaate dönük olarak tebliğde bulunmuşlardır.
Mesela Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), Hazreti Mûsâ (Aleyhisselâm)ın, Hazreti Hızır (Aleyhisselâm) ile beraber yolculuğa çıkışına, İsrâiloğullarına îrâd ettiği bir hutbe esnasında kendisine yöneltilmiş olan bir suâlin sebep olduğunu beyân eder. Kıssanın evvelini Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) tam olarak şöyle anlatmıştır:
“Mûsâ Peygamber, İsrâîloğullarından bir topluluk içinde konuşma yapmak için hutbeye kalkmış olduğu sırada bir kimse geldi ve kendisine: ‘Senden daha bilgili bir kimse biliyor musun?’ diye sordu. Mûsâ (Aleyhisselâm): ‘Hayır bilmiyorum’ dedi. Bunun üzerine Allâh Te‘âlâ, Mûsâ (Aleyhisselâm)a: ‘Evet senden daha âlim, kulumuz Hızır vardır’ diye vahyetti. Mûsâ (Aleyhisselâm) hemen Rabb’inden ona kavuşmanın yolunu istedi ve o kula ulaşmak için bir balık alâmet yapılıp kendisine: ‘Sen balığı kaybettiğin zaman hemen dön, çünkü sen ona kavuşacaksın’ denildi.
Artık Mûsâ (Aleyhisselâm) balığın denizdeki izini takip ediyordu. Nihayet hizmet eden genç, Mûsâ (Aleyhisselâm)a: ‘Gördün mü, kayaya sığındığımız vakit ben balığın gittiğini haber vermeyi unutmuşum. Onu söylemeyi bana unutturan da şeytandan başkası değil’ dedi. Mûsâ (Aleyhisselâm): ‘İşte bizim arayacağımız bu idi’ dedi ve hemen izlerinin üzerinde gerisin geri döndüler. Derken Hızır’ı buldular. Bundan sonra Mûsâ ile Hızır (Aleyhimesselâm)ın şanlarından olan şeyi Allah kendi Kitâb’ında kıssa edip anlatmıştır.”[2]
Peygamberler ve Hutbe
Peygamberler (Salavâtullâhi Alâ Nebiyyinâ ve Aleyhim Ecma‘în)in her biri, tebliğ vasıfları gereği hutbeler îrâd ederlerdi. Nitekim tefsirlerde Hazreti Hızır (Aleyhisselâm)dan hutbeleri etkileyici bir kimse olarak bahsedilmiş ve bu meziyeti, son derece güçlü bir hatip olan Hazreti İbrahim (Aleyhisselâm)ın neslinden oluşuna bağlanmıştır.[3]
Kur’ân-ı Kerîm’den, oğluna olan nasihatleri vesilesiyle tanıdığımız Lokman Hekim’in de iyi bir hatip olduğu rivâyet edilmiş, Vehb ibni Münebbih (Rahimehullâh) şöyle demiştir: “Lokman (Aleyhisselâm) Beytülmakdis yakınındaki Remle şehrinde oturur, yanına gelenlere vaaz eder, hikmetli sözler söylerdi.”[4]
Edebiyat ve hitabette ileri gitmiş bir millet olan Araplarda hutbe geleneği son derece yaygındı. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in bi‘setinden evvel o bölgede Hazreti İbrahim (Aleyhisselâm)ın dininin tebliğinden kalma sahîh mâlûmatla amel eden, müşriklerin bozuk inançlarına tâbî olmayan kimseler vardı. Onların da zaman zaman panayırlarda ve sâir toplantı yerlerinde hutbeler îrâd ettikleri nakledilmiştir. Kuss ibni Sâide, bu zâtların meşhurlarından olduğu gibi bölgenin önde gelen hatiplerinden de biriydi.[5] Mevlâ Te‘âlâ cümlemizi, hutbelerden ve vaaz-ü nasihatlerden hissedâr olup öğrendikleriyle amel edenlerden eylesin. Âmîn.
Dipnotlar
[1] Mustafa Baktır, “Hutbe”, DİA, c.18, s.425
[2] Buhârî, İlim:16, 19, Enbiya:29; Müslim, Fezâil:174
[3] İbnü Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c.1, s.425 (Taberî Tefsirinden naklen.)
[4] İbni İyas, Bedâyiüzzühûr, s.169
[5] Mehmet Oruç, Peygamberler Tarihi Ansiklopedisi, c.1, s.294
 
Üst