Hür adam kurtuluş savaşında neredeydi?

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
“HÜR ADAM” KURTULUŞ SAVAŞI’NDA NEREDEYDİ?
"► Dunya Turk Birligi" <[email protected]>




Son günlerde, Said-i Nursi’nin hayatını anlatan “Hür Adam” filmi nedeniyle bir Said-i Nursi tartışması başladı. “İşte Hür Adam’ın Gerçek Öyküsü” başlıklı yazımla ben de bu tartışmaya katıldım. Yazımda özetle; Said-i Nursi’nin Kurtuluş Savaşı’nda “dişe dokunur” herhangi bir katkısının olmadığını belirterek, Said-i Nursi’nin önce Alman etkisine, sonra Amerikan etkisine ve son olarak da Demokrat Parti etkisine girdiğini belgeleriyle ortaya koydum. Bu nedenle de Said-i Nursi’nin “Hür Adam” değil, olsa olsa ancak “Güdümlü Adam” olacağını ileri sürdüm.[1]

Son günlerdeki Said-i Nursi tartışmalarında konunun neredeyse bütün detayları tartışılmasına karşın, konunun “özünün” gözden kaçırıldığını gördüm. “Said-i Nursi Atatürk’e mektup yazdı mı yazamadı mı? Said-i Nursi Atatürk’le görüştü mü görüşmedi mi? Said-i Nursi Atatürk’ün yanında bacak bacak üstüne attı mı atmadı mı? Said-i Nursi parmağını Atatürk’e doğru uzatarak ‘Paşa Paşa namaz kılmayan haindir’ dedi mi demedi mi? ve daha birçok ayrıntı dile getirilip üzerinde saatlerce konuşuldu; ama işin özü, Said-i Nursi’nin, namı değer “Hür Adam”ın Kurtuluş Savaşı’na, “Hürriyet Savaşı”na nasıl bir katkıda bulunduğu, bu savaşa hangi maddi veya manevi desteği verdiği, bu savaşa katılıp katılmadığı ve dahası bu savaş sırasında nerede ne yaptığı hiç gündeme getirilmedi, hiç tartışılmadı. Ben geçen yazımda bu konuya değinmiş olmama rağmen, “işin özü” burası olduğu için, bu yazımda da “Said-i Nursi Kurtuluş Savaşı sırasında neredeydi ve neler yapıyordu?” sorusuna biraz daha geniş biçimde yanıt vermeye çalışacağım. Çünkü bir adamın “Hür Adam” olup olmadığını anlamak için o adamın yaşadığı dönemdeki “Hürriyet Savaşı”nda neler yaptığına bakmak gerekir.

HÜR ADAM BOĞAZ’DA ÇAMLICA’DA OTURUYORDU

Said-i Nursi, I. Dünya Savaşı sonlarında Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalandığı günlerde, 1918 yılında İstanbul’a geldi.[2] Mütareke İstanbul’unda Boğaz’da Çamlıca’da oturan Said-i Nursi, evini, sekreteri olarak görev yapan yeğeni Abdurrahman ile paylaşıyordu.[3]

Kasım 1918’den itibaren Anadolu İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Ermeniler ve Yunanlılar tarafından işgal edilmeye başlandı.

15 Mayıs 1919’da İngiliz-Fransız destekli Yunan ordusu İzmir’i çok kanlı bir şekilde işgal etti. İzmir ve civarında “Türklerin katledilmeleri” üzerine Anadolu’nun değişik yerlerinde direniş cemiyetleri kurulmaya, yerel kongreler toplanmaya ve işgali kınayan mitingler yapılmaya başlandı.

HÜR ADAM İŞGALİ KINAYAN MİTİNGLERDE NEREDEYDİ?

Kadınların ve Darülfünun hocalarıyla öğrencilerinin de katıldığı mitinglerde, kanlı Yunan işgalleri kınandı. Fatih mitinginde Halide Edip Hanım, İstanbul Darülfünunun öğretim üyesi Selahattin Bey, Üsküdar mitinginde Sabahat Hanım, Kadıköy mitinginde Darülfünun öğrencisi Münevver Saime Hanım “işgali kınayan” çok coşkulu konuşmalar yaptı.Münevver Saime Hanım konuşmasının bir yerinde ellerini semaya doğru açarak kendisini dinleyen kalabalığa aynen şöyle seslendi:

“Yarabbi! Ben kardeşlerime değil ilk önce sana sesleniyorum. Vatanın felaketi karşısında bir genç kızın feryadını dinle. Bu ağlayan anneler şehitlerin annesi. Bu boynu bükük genç kadınlar fedakarların genç zevcesi, şu hıçkıran yavrular askerlerin yetimleri değil mi?Böyle necip bir kavme gözyaşı döktürmekte hikmet ne?... Ben kendi bağımsızlığı gasp edilmiş bir milletin kızı olarak bağımsızlığıma nasıl yürüyeceğimi söyleyeceğim.Bu beyanatım, kollarımızı bağlamak isteyenler için dikkate şayan olmalı..”[4]

Halide Edip’in, Selahattin Bey’in, Sabahat Hanım’ın ve Saime Hanım’ın işgali kınayan konuşmalar yaptıkları o İstanbul mitinglerinde Said-i Nursi yoktu.

ANADOLU’DA GERÇEK DİN ADAMLARI DİRENİŞ HAZIRLIKLARI YAPARKEN HÜR ADAM NEREDEYDİ?

Anadolu’nun işgali üzerine “gerçek din adamları” ya silaha sarılarak ya da cami cami dolaşarak halkı “kurtuluş için” harekete geçirmeye çalışmıştır. Hatta birçok din adamı Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri kurarakbölgesinde silahlı direniş başlatmıştır. Kurtuluş Savaşı başlarında kurulan 47 Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde 84 din adamı yönetici durumundadır. Ayrıca bu 47 Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin 16’sının başkanı din adamıdır.[6] Ankara’da Müftü Rıfat Börekçi, Afyon’da Müftü Sait Efendi, Amasya’da Müftü Hacı Tevfik Efendi, Bilecik’te Müftü Mehmet Şükrü Efendi, Bolu’da Müderris Kürtzade Mehmet Sıtkı Efendi, Çankırı’da Müftü Bekirzade Ata Efendi, Denizli’de Ahmet Hulusi Efendi, Erzurum’da Hoca Raif Efendi, Hakkari’de Müftü Ziyaeddin Efendi, Isparta’da Şeyh Ali Efendi canla başla Mustafa Kemal’e ve Türk Kurtuluş Savaşı’na destek olurken, Said-i Nursi yine ortalarda yoktur. Bu sırada Said-i Nursi, İstanbul’da,Kürdistan Teali Cemiyeti’ni ve Kürt Neşriyat Cemiyeti’ni kurmakla meşguldür.[7] İngiliz Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın Bağdat’tan yazılan gizli raporunda, Kürtleri Türklere karşı kışkırtarak ayaklandırmak amacıyla kurulmuş olan Kürdistan Teali Cemiyeti’nin kurucuları arasında Said-i Kürdi (Nursi)’nin de adı vardır.[8]

“Kuvvacı din adamları” birçok yerel kongrenin de aktif katılımcılarıdır. Örneğin, 26-30 Temmuz 1919 tarihleri arasındaki Balıkesir Kongresi’ne katılan 48 delegenin 13’ü, mahalli müftü ve müderrislerdenoluşmaktadır.[9] 10-23 Mart 1920 tarihleri arasında toplanan V. Balıkesir Kongresi’ne katılan 60 delegenin yarıya yakını, müftü, vaiz ve müderrislerden oluşmaktadır.16-25 Ağustos 1919 tarihleri arasında toplanan Alaşehir Kongresi’ne katılan 45 delegenin 9’u müftü ve müderristir.[10] 6-9 Ağustos 1919, 19 Eylül 1919 ve 6 Ekim 1919 tarihleri arasında toplanan Nazilli Kongresi’ne Eşme Müftüsü Nazif Efendi, Isparta Müftüsü Hacı Hüseyin Hüsnü Efendi, Karacasu Müftüsü Mustafa Hulusi Efendi, Bozdoğan Müftüsü Mehmet Efendi, Sarayköy Müftüsü Ahmet Şükrü Efendi, Isparta’dan müderris Ali Efendi, Tavas’tan Bektaşi Dedesi Mazlum Baba gibi birçok din adamı katılmıştır. 18 Ağustos 1919’da toplanan Muğla Kongresi’ne ise başta Müftü Zeki Efendi ve Hafız Emin Efendi olmak üzere çok sayıda din adamı katılmıştır. 5 Ağustos 1920 ve 8 Ekim 1920 tarihleri arasında toplanan Pozantı Kongresi’nde de din adamlarının çokluğudikkat çekicidir. Ayrıca Erzurum ve Sivas Kongreleri’ne de çok sayıda din adamı katılmıştır.

Kuvvacı din adamları, işgallere karşı halkı örgütlemek için düzenlenen yerel kongrelere katılırken Said-i Nursi nerededir? O günlerde Said-i Nursi İstanbul’da Kurtuluş Savaşı’yla ilgisi olmayan Müderrisler Cemiyeti (Teali İslam Cemiyeti), Yeşilay Cemiyeti ve Darül Hikmet’ül İslam gibi örgütlerde, kuruluşlarda yer almıştır.

ANADOLU’DA MUSTAFA KEMAL GERÇEK DİN ADAMLARINCA KARŞILANIRKEN HÜR ADAM NEREDEYDİ?

Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktıktan birkaç gün sonra Havza’ya geçmiştir. Mustafa Kemal Havza’da 6 Haziran 1919’da İzmir şehitleri için bir mevlit okutulmasını ve Cuma namazından sonrada işgali kınayan bir miting düzenlenmesini istemiştir. Mustafa Kemal’in isteği doğrultusunda mevlit okutulmuş ve mitingi düzenlemiştir. Ancak bölgenin en saygın ve tanınmış din adamlarından Sıtkı Hoca’nın mitinge katılamamış olması nedeniyle Mustafa Kemal, mitingin Sıtkı Hoca’nın da katılımıyla tekrarlanmasını istemiştir. İkinci miting, yine bir Cuma günü Cuma namazı çıkışı düzenlenmiştir.[11] Mitingde Sıtkı Hoca şunları söylemiştir:

“Ey cemaat düşmana karşı koymak için elde sopa lazımdır. En gücü yetmeyen en hakir Müslüman Türk bile bugünden tezi yok birer sopa olsun edinmelidir. Buna da iktidarım yok diyebilen kimse var mı?Varsa o da evinde kazmayı, keseri, bıçağı, o da yoksa yumruğunu hazırlasın. Artık zamanı gelmiştir. Hz. Allah’ta, Peygamber Efendimiz de böyle emrediyor.”[12]

Mustafa Kemal daha sonra Amasya’ya geçmiştir. Amasya’da onu karşılayanlar arasında Amasya Müftüsü Hacı Hafız Tevfik Efendi de vardır. Hacı Tevfik Efendi, Mustafa Kemal’i: “Çanakkale’den sonra şimdi de vatanı ikinci defa kurtarmayı ahdettiniz. Her anı endişeler içindeki yurda kurtuluşu nasip kılacak himmete eriştiniz. Hoş geldiniz, Safalar getirdiniz. Himmetiniz payidar olsun” diyerek karşılamıştır.[13]

Mustafa Kemal Paşa Amasya’da, 12 Haziran 1919’da hükümet konağında bir konuşma yapmış ve ülkenin içinde bulunduğu durumu ve yapılması gerekenleri anlatmıştır. Konuşma sırasında orada bulunan vaazAbdurrahman Kamil Efendi, Mustafa Kemal Paşa’nın konuşmasında “ayet ve hadisleri” çok ustaca ve yerli yerinde kullandığını görünce, “Bu paşa başka paşa…Bu paşa bildiğimiz paşalardan değil” diyerek hayranlığını ve şaşkınlığını dile getirmiştir. Kurtuluş Savaşı’nın önemini çok çabuk kavrayan bu din adamına Mustafa Kemal de çok özel bir ilgi göstermiştir.[14] O gün Mustafa Kemal ve heyeti konaklamak için Saray Düzü kışlasına hareket etmiştir. Burada Mustafa Kemal, Sultan Beyazid Camii Vaizi Abdurrahman Kamil Efendi’den ertesi günkü Cuma hutbesinde Kurtuluş Savaşı’nın öneminden söz etmesini istemiştir. Gecenin ilerleyen saatlerinde Abdurrahman Kamil Efendi, yarınki Cuma hutbesine hazırlanması gerektiğini belirterek Mustafa Kemal’den müsaade istemiştir. Bunun üzerine Mustafa Kemal ayağa kalkarak: “Yanınıza bir adam katayım, karanlıktır” deyince Abdurrahman Kamil Efendi, Mustafa Kemal’in gözlerinin içine bakarak: “Gözlerinizin ışığı beni götürür paşam…” demiştir. Bu söz üzerine biraz duygulanan ve düşünen Mustafa Kemal, hocaya: “Baba! Bu işte muvaffak olmak da var, olmamak da… İnşallah muvaffak olacağız. Eğer olamazsak bizi asarlar. Kelle gider! Ne dersin?” diye sorunca, Hoca Kamil Efendi, yine Mustafa Kemal’in o derin mavi gözlerinin içine bakarak: “Oğul! Sen ki genç yaşta başını vatan millet uğruna feda etmişsin, benim bu ihtiyar kelleyi de koy senin uğruna feda olsun” demiştir.[15]

Ertesi gün Cuma namazı için Sultan Beyazid Camii’ne gelen Mustafa Kemal, avluda Kamil Efendi’yi görünce: “Baba hazırlandın mı?” diye sormuş, Kamil Efendi de kendinden emin: “Tamamdır oğul, tamamdır…” yanıtını vermiştir.

Amasya’da 13 Haziran 1919’da, Abdurrahman Kamil Efendi, Sultan Beyazit Camii’ndeki vaazında halka şöyle seslenmiştir:

“Muhterem evlatlarım! Türk milletinin, Türk hakimiyetinin artık kıymeti mevcudiyeti kalmamıştır. Madem ki milletimizin, şerefi, haysiyeti, istiklali tehlikeye düşmüştür. Artık bu hükümetten iyilik ummak bence abestir. Şu andan itibaren padişah olsun, isim ve unvanı ne olursa olsun, hiçbir şahsın ve makamın hikmeti mevcudiyeti kalmamıştır. Yegane çare-i halas (kurtuluş yolu) halkımızın doğrudan doğruya hakimiyetini ele alması ve iradesini kullanmasıdır..”[16]

Vaazdan çok memnun kalan Mustafa Kemal, namaz çıkışı avluda Abdurrahman Kamil Efendi’ye teşekkür etmiştir.[17]

Özetle Mustafa Kemal, Anadolu’ya ayak bastıktan sonra neredeyse her adımında bağımsızlığın kıymetini bilen, “gerçek” din adamlarınca karşılanmış ve desteklenmiştir. Erzurum’da Hoca Raif Efendi ve Şiran Müftüsü Hasan Fahri Efendi, Sivas’ta, Müfttü Abdurrauf Efendi, Hacı Bektaş’ta Çelebi Cemalletin Efendi, Ankara’da Rıfat Börekçi Hoca ve daha başka birçok gerçek din adamı hep Mustafa Kemal’in yanında olmuşlardır.[18]

Bu “Kuvvacı din adamları” Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal’le birlikte “Ya istiklal ya ölüm” parolası doğrultusunda “vatan ve namus” mücadelesi verirken Said-i Nursi nerededir? O günlerde Said-i Nursi “Sunuhat” (1920), “Hakikat Çekirdekleri” (1920), “Nokta” (1921), “Rumuz” (1922) gibi risaleler (küçük kitaplar) kaleme almakla meşguldü.[19]

GERÇEK DİN ADAMLARI CEPHEDE SAVAŞIRKEN HÜR ADAM NEREDEYDİ?

Bazı “Kuvvacı din adamları” da Kurtuluş Savaşı yıllarında elde silah düşmanla savaşmıştır. Afyonlu din adamı Müderris İsmail Şükrü Hoca, “Çelikalay” adlı milis kuvvetiyle, Kütahya-Eskişehir Savaşı’na katılmış ve 1934’te Soyadı Kanunu çıktığında kendisine Çelikalay soyadı verilmiştir. İspartalı din adamı İbrahim Efendi ise Isprata Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurmuş, meclis üyesi iken izin alıp cepheye gitmiş, “Demiralay”ı kurarak savaşa katılmıştır. Soyadı Kanunu çıkınca da kendisine Demiralay soyadı verilmiştir.

İsmail Şükrü Hoca ve İbrahim Efendi, Çelikalay ve Demiralay adlı birliklerle düşmanla savaşırken, Said-i Nursi nerededir? O günlerde Said-i Nursi, İstanbul’da “Darül-Hikmet’ül İslamiye” adlı kurumda görev yapmaktadır. “Said-i Nursi bunun son derece mutlu bir dönemi olduğunu belirtmektedir”.[20] 1916 yılında Doğu cephesinde yerel milislerle bölgede Ruslarla çarpışmalara katıldığı, (Bitlis savunması) iddia edilen[21] Said-i Nursi bu “milislik tecrübesinden” Türk milletinin ölüm kalım savaşı olan Kurtuluş Savaşı’nda da yararlanamaz mıydı?

LİBYALI ŞEYH AHMET SUNUSİ GÜNEYDOĞU’DA CAMİ CAMİ GEZERKEN HÜR ADAM NEREDEYDİ?

Kurtuluş Savaşı’na destek veren sadece Türk din adamları değildir, bazı yabancı Müslüman din adamları da Kurtuluş Savaşı’na destek vermiştir. Örneğin, Iraklı Uceymi Paşa, Hindistanlı Muhammed Ali ve Libyalı Şeyh Ahmet Sunisi bu din adamlarından ve Müslüman önderlerden birkaçıdır.

Özellikle Libyalı Şeyh Ahmet Sunisi’nin Kurtuluş Savaşı’na verdiği destek çok önemlidir. Mustafa Kemal, İngilizlerin ve Fransızların, Kürtleri Türklere ve Milli Harekete karşı kışkırtmalarını önlemek, İngiliz ajanlarının Kürt bölgelerindeki ayrılıkçı faaliyetlerine engel olmak ve Kürtleri Milli Hareket’e kazandırmak için gerek Güneydoğu Anadolu’da gerekse Kuzey Irak’ta çok iyi tanınan Şeyh Ahmet Sünusi’yi görevlendirmiştir.[22]

Kurtuluş Savaşı başladığı sırada Bursa’da bulunan Şeyh Ahmet Sünusi’ye bir mektup yazan Mustafa Kemal, onu Ankara’ya davet etmiştir:

“Şeyh Sunusi Hazretlerinin Milli mücadeleye yardım hususunda gösterdikleri hassasiyete şükran arz eylerim. Hilafet makamının fiilen işgali faciası karşısında Şeyh Hazretlerinin duydukları infial hissinin İslam alemine tebliği pek ziyade lazım ve faydalı olacaktır. Bu konuda icab eden görüşünüzü ayrıca arz ederiz.. Şeyh Hazretlerinin Ankara’da bulunmalarını arz ederiz.”[23]

Mustafa Kemal’in bu mektubunu alan Şeyh Ahmet Sunüsi, 15 Kasım 1920’de Ankara’ya gelmiştir. Mustafa Kemal, 23 Kasım 1920’de Anakara’da TBMM’de Şeyh Ahmet Sunisi’nin onuruna bir yemek vermiştir. (Said-i Nursi 1922’de Ankara’ya gelince kendisinin özel olarak karşılandığını söyleyerek, bu karşılamadan Said-i Nursi’ye paye çıkarmak isteyenler, Şeyh Ahmet Sunusi’nin çok daha özel karşılandığını bilsinler..)
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
5816 sayılı koruma kanunu halen yürürlükte iken, bu kanunu arkasına alıpda, rastgele ateş etmek, erlikmidir??!!

Kurtuluş savaşı denen muvazaa'nın mahiyetini, Şeyhulİslam Allame Mustafa sabri Efendi ferasetiyle görürde, asrın müceddidi Bediüzzaman görmezmi?sizinde gözünüz(kalp gözünüz) şu kadar sene ileriyi temaşe etseydi, siz de o yılları yaşayan biri olsaydınız, içinizde bir şevk kalırmıydı..inzivaya çekilmezde ne yapardınız??kaldırın koruma kanununu, çıkalım Tv lere, bey mi yaman,kim yaman görelim! Hodri meydan!!
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
Yahu amma uzattilar yahu.
Derdiniz ne sizlerin bu adamla anlamiyorumki...hadi atatürkcüleri solculari,laikleri,dinsiz donsuz yahudi dönmelerini,sabataycilari...vs anladikta siz dindarlara ne oluyor?
Said nursi cumhuriyet döneminin nadir islam alimlerinden biri.Risalei-nur külliyetini yazmis,milletimizin istifadesine sunmus,millet olarak uyanalim diye,Allahi islamiyeti bilelim diye mücadele etmis bir zat.Hatalari yokmu,olmustur elbet ama biraktigi esere sahib cikmak ,okumak,anlamaya calismak ve duyurmak hepimizin vazifesi.
mehmet tanrisever adindaki kardesimiz,agabeyimizde kendi capinda bir hizmet sunmus,bu görevi yerine getirmeye calismis,eksikleri yokmu,elbet vardir ama en azindan birseyler yapmis.kendi ifadesiyle ilk okul mezunu olmasina ragmen ve ilmi olmamasina ragmen iskilifli akif hocanin filminide yapan ve bunun gibi basarili hizmetler sunan bu abimize tesekkür edecegimize elestiri yagmuruna tutmak bence cok ayiptir.
Bence kendisi cok samimi bir dava adami.Ilk okul mezunu fakat caliskan,azimli.fabrika kuruyor,500 isci calistiriyor,biriktirdigi parayla filim cekiyor..Allah herkese nasib etmez,Allah calisana verir,calkiskanligi,azmi,heycani.örnek alinmasi gereken bir davranis.

Daha Said nursi hazretleri gibi nice ilim adamlari ve alimler yetisti cumhuriyet dönemimizde.Misal Elmalili hamdi yazir,Ömer nasuhi bilmen,Hüseyin Hilmi Işık,Mehmet zahid kotku,Süleyman hilmi tunahan ve daha nice Allah dostlari,tarikat seyhleri yetismis,milletimize hizmet etmis.
Allah hepsinden razi olsun,hepsini seviyoruz,HEPSI BIZIMDIR.
 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
:) yok mübarek mesele o değil sanırım.. Ben okumayı başardım sonunda ama kime cevap vereceğiz onu düşünüyorum.. Ummühan a mı yoksa faşist bir ülkücü ye mi...
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
şu kadar sene ileriyi temaşe etseydi, siz de o yılları yaşayan biri olsaydınız, içinizde bir şevk kalırmıydı..inzivaya çekilmezde ne yapardınız??

Asrın müceddidi diye bahsedilen kişinin inzivaya çekilme gibi bir lüksü olamaz.

İnzivaya çekilen kişi de asrın müceddidi olamaz.

Bu cevabınızı Bediüzzaman Said Nursi KS için kabul etmiyorum.

İnzivada ne yapmış, inzivada ümmete ne faydası olmuş ta asrın müceddidi olmuş o zaman?
 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
ya hu arkadaşlar . ne idüğü belirsiz cahil bir adamın makalesi üzere durmak bile vakit kaybı. cepten düzenlemek vakit alıyor olduğu gibi aktarıyorum. Buarada müceddid gerekirse inzivada bile vazifesini ifa eder. hele bu mehdi ise hiç sormayın.

Kurtuluş Savaşı veya Türk İstiklal Harbi 31 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi ile başlayan ve 11 Ekim 1922 Mudanya mütarekesi ile sonuçlanan “ Milli Mücadele” dönemidir. Bu dönem Bediüzzaman’ın Rusya ’ daki esaretinden firar ederek 25 Haziran 1918 tarihinde İstanbul’ a geldiği ve Büyük Taarruz ’ dan sonra Kasım 1922’ de Ankara ’ ya geldiği dönemi kapsar. Bediüzzaman Kurtuluş Savaşının başladığı Mondros Mütarekesi tarihi olan 31 Ekim 1918 ile 11 Ekim 1922 Mudanya Mütarekesi ile bittiği dönemde hep İstanbul’ da Anadolu işgalinin gerçek müsebbibi ve işgalci devletlerinin lideri konumunda olan İngilizlere karşı mücadele etmiştir. I. Dünya savaşı öncesinde Bediüzzaman Doğu Anadolu ’ da kuracağı üniversitenin yani, “ Medresetü’ zzehra”nın tahakkuku için çalışıyordu . I. Dünya Savaşı’nın başlaması Bediüzzaman’ın üniversite ile ilgili projesinin maddi şeklinin tahakkukunu imkânsız hale getirince şartların gereği olarak talebeleri ile Doğu Milis Gönüllü Alayını kurar. Van ve Bitlis cephesinde gönüllü alay kumandanı olarak Ermeniler ve Ruslara karşı savaşır . (Mektubat, 2004, s.125-126) Cephede boş durmayarak “ Kur ’ânın sönmez ve söndürülmez bir güneş olduğunu ispat eden, Kurân- ı kerimin lafzındaki i’câzı gösteren ‘İşâratu’ l-İ’ câz’ isimli eserini telif eder. (İşâratu’ l-İ’ câz, 2006, s.23) Bitlis müdafaasında pek çok talebesini şehit veren Bediüzzaman’ın ayağı da kırılınca dört talebesi ise Ruslara esir düşer. Ruslar da Bediüzzaman’ın Van, Culfa, Tiflis ve Klogrif üzerinden Rusya ’nın Kosturma esir kampına sevk ederler. ( İçtimai Reçeteler, İstanbul 1990, 1:28) Esir kampını bir medrese, iman ve irfan mektebi haline getiren Bediüzzaman (Şualar, 451; Mektubat, 77) esir kampını teftişe gelen Rus orduları başkomutanı Grandük Nikola Nikolaviç ’ in önünde ayağa kalkmaz ve “İzzet -i İslamiye” dersi verir. ( Şualar, 431, 448) Daha sonra Tatar mahallesinde Volga
nehrinin kenarında bir camide hem imamlık yapar, hem de iman dersi vermeye başlar. Burada uzun zaman yalnız kaldığı esnada iç âlemine yönelir ve kendisini “ Eski Said ’ den yeni Said ’ e” inkılâp ettirecek olan değişimin temellerini atar. (Lem’ alar, 234) Bediüzzaman’ın esarette bulunduğu bu dönemde (1917) Rusya ’ da başlayan Kominizim ihtilali büyük bir karışıklığa sebep olur. Bu karışıklıktan istifade eden Bediüzzaman Kosturma ’ dan firar ederek Petesburg, Varşova , Viyana ve Sofya üzerinden İstanbul’ a gelir. 19 Şubat 1916 tarihinde başlayan ve iki sene dört ay ve üç gün süren esaret hayatı 24 Haziran 1918 (15 Ramazan 1334) tarihinde İstanbul’ a gelmesi ile nihayet bulur. 25 Haziran 1918 tarihli gazeteler Bediüzzaman’ın dönüşünü birinci sayfadan haber olarak verirler. (Tanin, 25 Haziran 1918)
Bediüzzaman Kosturma’ dan firar ederek İstanbul’ a geldiği zaman tam 40 yaşındadır . Beidüzzaman 1918 yazında İstanbul’ a geldiği zaman Genel Kurmay Başkanı Enver Paşa tarafından kahramanlar gibi karşılanır . Kafkas Cephesindeki kahramanlıklarından dolayı Harbiye Nezaretine (Genel Kurmay) davet edilir ve oradaki
subaylara “Şarkta Rus Kazaklarına karşı koyan Hoca” olarak takdim eder. Genelkurmay Bediüzzaman’ı bir harp madalyası ve üç ay ellişer lira ikramiye ile ödüllendirir. (Albayrak, Daru’ l-Hikmetü ’ l-İslâmiye , 186) Kendisine görev vermek ister. Bediüzzaman da “İlm -ü irfana ait olursa kabul edebileceğini” söyler. 13 Ağustos 1918 tarihinde İslam İlimleri Akademisi olarak kurulan “ Dâru’ l-Hikmetü ’ l-İslâmiye” ye ordunun üyesi olarak sadrazamlığa Bediüzzaman’ı teklif ederler. (İçtimai Reçeteler, 1990, 1:29) Sadrazam (Başbakan ) Talat Paşa “ Bediüzzaman büyük bir vatanperver, kahraman bir fedaidir. Millet ve memleket yoluna fisebilillah hayatını vakfetmiştir . Dâru’ l-Hikmetü ’ l-İslamiyeye namzettir ve layıktır ” diyerek oraya tayin eder. (Necmettin Şâhiner, Bilinmeyen Yönleriyle Bediüzzaman, 169) Enver Paşa Bediüzzaman’ın harp cephesinde yazmış olduğu İşârâtu’ l-İ’ câz tefsirini bizzat kendi parası ile bastırır ve Meşihat-ı İslamiye’ ye (Diyanet İşleri Başkanlığı ) bütün müftülüklere gönderilmek üzere verir. Enver Paşa’nın teklifini kabul eden Şeyhu’ l-İslam bu tefsiri resmi bir yazı ile bütün müftülüklere göndermiş ve müftüler tarafından okunarak gerek dinsizliğe, gerekse Hıristiyanların Misyonerlik faaliyetlerine karşı çok büyük hizmet etmiştir. (Şualar, 2005, s.1107) Bediüzzaman’ın bu ilmî tefsiri ve çalışmaları Şeyhü’ l-İslam Musa Kâzım tarafından takdir edilerek Sultan Vahdettin ’ e en yüksek ilmî paye olan “ Mahrec Mevleviyyeti ” verilmesi teklif edilir. Padişah tarafından tasdik edilir. (26 Ağustos 1918) Bu paye Osmanlı’nın en üstün payesi olarak bilinmektedir. Bediüzzaman daha
sonra kendisine tahsis edilen ve Çamlıca’ da bulunan Yusuf İzzettin Paşa köşküne yerleşir ve burada ilmî çalışmalarına devam eder. (Lem ’ alar, 2005, s. 530)
Bediüzzaman Dâru’ l-Hikmet ’ te bulunduğu süre içinde “ Mesnevi-i Nuriye ” “ Sünuhat” “ Tuluat” “İşârât” “ Hakikat Çekirdekleri ” ve “ Lemaat” gibi eserlerini telif eder. Daha önce 1911 yılında yazmış olduğu “Muhâkemat ” isimli “ Usul-i İslamiyeye” ait eserini bastırır. Bediüzzaman kendisine verilen maaşın ancak zaruri ihtiyaçları kadarını harcıyor geriye kalanını da eserlerinin basımına veriyor, kitaplarını da meccanen dağıtıyordu . (Emirdağ Lâhikası , 2006, s.59) Bediüzzaman’ın çalışmalarını ve dine olan hizmetlerini takip eden ve çok takdir eden
Sadrazam Said Halim Paşa Yeniköy ’ deki yalısını arazisi ile beraber vermek ister. Bediüzzaman
hizmetteki ihlâsına zarar gelmemesi için bu teklifi “ Beni dünyaya çağrıma / Ona geldim fena gördüm…” ifadeleri ile kabul etmez. (Sözler, 351) Osmanlı Devleti 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesini imzalamış ve 13 Kasım 1918 tarihinden itibaren İstanbul Müttefik Kuvvetler tarafından işgal edilmeye başlanmıştı. Müttefik Devletlerden İngiltere işgalin kalıcı olması için kendi politikalarını Osmanlı halkına kabul ettirmek için basın yoluyla büyük bir propaganda çalışmalarına girmişti. “İngiliz Muhipler Cemiyeti ” kurulmuş , pek çok yazar, politikacı , ilim adamı İngiliz mandası taraftarı olarak kamuoyunu iknaya çalışıyorlardı . Bu cemiyetin başkanı Şura - yı Devlet azası, Adalet Bakanlığı Müsteşarı olan Şeyhu’ l-İslam Cemalettin Efendi’ nin yeğeni Said Molla yapıyordu . Fahri başkanlığını ise Şeyhu’ l- İslam Mustafa Sabri Efendi’ ye verilmişti . Bediüzzaman bu durumdan çok rahatsız olmuş ve kamuoyunu ikaz etmek, İngiliz politikalarını akim bırakmak ve İlim adamlarını, yazarları ve politikacıları bu durumdan kurtarmak amacı ile “ Hutuvât- ı Sitte” isimli eserini gizli olarak bastırıp meccanen dağıttırdı. (Şualar, 2005, s. 699, 711, 839) Bu durumdan çok rahatsız olan İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harrington Bediüzzaman’ın ölü veya diri yakalanması emrini çıkarttı . Bediüzzaman tedbir olarak sürekli yer değiştirerek çalışmalarına devam etti. (Tarihçe-i Hayat, 2006, s.216) Bediüzzaman’ın bu çalışmaları ile İngiliz propagandası akim kaldı ve İstanbul’ da gizli olarak Talat Paşa’nın direktifi ile kurulan “ Karakol Cemiyeti ” Anadolu ’ nun kurtuluşu için çalışmalar başladı. Bu gizli cemiyetin çalışmaları ile pek çok subay ve yüklü miktarda silah Anadolu ’ ya kaçırılmıştır . Meclis-i Mebusan kapatıldıktan sonra da pek çok mebusu gizli olarak Ankara ’ ya taşımıştır. Bu cemiyetin Bediüzzaman ’ın “Hutuvat- ı Sitte” eserini “Eşref Edib’ in gayretleri ile ( Şualar, 2005, s. 699) gizli olarak dağıtması muhtemeldir. Bu cemiyet daha sonra “ Milli Emniyet Hizmetleri Teşkilatı” 6 Temmuz 1965 tarihinde de MİT oldu. Anadolu ’ nun çeşitli yerlerinde kongreler toplanıyor ve Mülkî, askerî, dinî erkân tarafından halk organize ediliyor ve kurtuluş hareketleri başlatılmaya çalışılıyordu . Bu bağlamda 1 Aralık 1918 tarihinde “İzmir Müdafaa- i Hukuk Cemiyeti ” Aralık 1018 “ Trakya Paşaeli Müdafaa-i Hey ’ et-i Osmaniye Cemiyeti ” Şubat 1919 tarihinde “ Trabzon Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti ” 24 Şubat 1919 tarihinde “ Vilayat- ı Şarkıye Müdafa-i Hukuk Cemiyeti ” kurulur ve faaliyetlerine başlar. Daha sonra Kâzım Karabekir Paşa 11 Nisan 1919 tarihinde Padişah Vahdettin ile görüşür ve 12 Nisan 1919 tarihinde Gülcemal Vapuru ile İstanbul’ dan hareket etti. Zonguldak, Sinop, Samsun ve Trabzon ’ a uğrayarak halka moral vererek 3 Mayıs 1919 tarihinde Erzurum’ a gelir ve burada halkı organize eder. “ Erzurum Müdafa-i Hukuk Cemiyeti ” ni kurar. İzmir’ de 17 Mart 1919 tarihinde çevrede kurulan bütün
Cemiyetlerin ortaklaşa çabası ile “ Müdafa-i Hukuk- u Osmaniye Kongresi ” yapılır. Mustafa Kemal ise ancak 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’ a çıkar . (M. Ali Kaya, Cumhuriyetin Manevi Temelleri, 2001,
s. 127-130) Buna mukabil İngilizlerin baskısı ile Şeyhu’ l- İslam Dürrizâde bir fetva yayınlayarak “ Anadolu ’ da kurtuluş mücadelesini başlatanların “ âsî ve bâği oldukları , isyana teşebbüs ettikleri ve dinen onlara yardımcı olmanın caiz olmadığı” ifade ediliyordu. (Tarihçe-i Hayat, 217) Bediüzzaman ise bu fetvaya mukabil fetva vererek “Şeyhu’ l-İslam’ın fetvasının geçerli olmadığını, baskı altında verilen böyle bir fetvanın muallel olduğunu, İstiklal mücadelesinin “ Cihad” Kuvay- ı Milliyecileri de “ Mücahit” olarak ilan etti. Anadolu ’ daki Kurtuluş hareketini her yönü ile destekledi. İstanbul’ da Anadolu ’ yu destekleyenlere güç ve kuvvet verdi. İstanbul’ da bu faaliyetler devam ederken Ankara ’ da kurulan “ Büyük Millet Meclisi ” Bediüzzaman’ın bu çalışmalarını takdirle karşılıyor ve mebus olarak Ankara ’ ya çağırıyorlardı . Bediüzzaman başta meclis başkanı olan M. Kemal’ in müteaddit telgraflarına cevap vermedi. Ancak eski Van Valisi dostu Tahsin Bey
gibi dostlarının ısrarlı davetleri sonucu 1922 Kasım ayında Ankara ’ ya geldi. (Tarihçe-i Hayat, 218-219)77
M.Ali Kaya

Yönetici notu: mesajınız düzenlenmiştir.
 

manifesto

Yasaklı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
0
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Konum
Kocaeli
inzivaya çekilmiş müceddid olabilir miymiş.
Evliyaymış nuru arşa dayanmamış
Mürşid değilmiş neymiş ne değilmiş
Ne olacaktı herkezin bir mürşidi varsa benim mürşidim kur'andır diyen bir zatın bir mürşide bağlanması mümkün olabilir mi?
Üstad kimin elini öpebilir ki? o el ancak öpülür
Herkes kendi zaviyesinden bakıyor
Şaşı kalıyor

Mandacı Halide edip'i yüceltmeye çalışıp Üstad milli mücadelede neredeydi diye hesap sormaya kalkmak komediden ibaret
O vatan borcunu ve namusunu isbat etmiş..savaşmış esir düşmüş..
Kemalin peşinden gitmedi diye kimse onu lkınayamaz
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
inzivaya çekilmiş müceddid olabilir miymiş.

İnzivada müceddid Olabilir mi yani...

İnzivaya çekilmiş kişi hangi halinden dolayı ümmete faydalı olacak?

Evliyaymış nuru arşa dayanmamış

Saidi Nursi KS ın nuru arşa mı Dayanmış?

Mürşid değilmiş neymiş ne değilmiş

Mürşid mi sizce?

Mürşidse kim irşad etmiş?

Ne olacaktı herkezin bir mürşidi varsa benim mürşidim kur'andır diyen bir zatın bir mürşide bağlanması mümkün olabilir mi?

Sorması ayıp üstadınız Ladikli Ahmed Ağa KS ile birlikte Hızır AS dan ne dersi alıyordu?

Madem mürşide bağlanması gerekmiyordu neden Hızır AS ya bağlanmıştı?

Ayrıca mürşide bağlananlar Kuranı mürşid kabul etmiyorlar mı sanki?

Üstad kimin elini öpebilir ki? o el ancak öpülür

En başta Hz. Muhammed Mustafa SAV ın elini öpebilir

Enbiyanın elini öpebilir

Yüksek makam evliyanın elini öpebilir Mesela Şah-ı Geylani KS ın

Tabi siz Şah-ı Geylani KS dan, enbiyadan yüksekte görüyorsanız diyecek bişey yok
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Ayrıntısı anlatılmaya müsait olmayan bir konuda, kısaca arz ettğimiz bir mesele üzerinde, bir arkadaş: ''
inzivaya çekilmiş müceddid olabilir miymiş.
İnzivada müceddid Olabilir mi yani...

İnzivaya çekilmiş kişi hangi halinden dolayı ümmete faydalı olacak?'' diyor.Arkadaş zannediyorki, bütün bir dönemi inzivada geçmiş! Böyle bir kurguya şapka çıkarılır doğrusu!Peygamberimiz aleyhisselam dahil ,bir çok büyük zatlar hayatlarının bir döneminde uzlete rastlanılır...asıl böyle bir dönemi olmayan zatların ümmete bir faydası olmaz!..Üstadın hayatı incelendiğinde, cari düzene karşı, kemalizme karşı ''pasif =sivil bir direniş gösterdiği, mevcut statükoyu asla tasvib etmediği ve bunu en etkili sözleriyle vurguladığı görülür.Kurtuluş savaşı denen= Muvazaa'da niçin ortalıkta görülmediği sorusunun cevabı, kemalist inkılabın önderlerinin fikri yapısının , önceden üstad tarafından teşhis edilmesinde aranmalıdır.Bununla beraber , bu savaş, yunanlılar hariç bir muvazaa da olsa desteklemiştir.Kemalist inkılab devreye girince üstad silahlı değil, amma pasif direnişi göstermiştir.Koruma kanunu ortadan kalktığında , ''kurtuluş savaşı'' denen muvazaa'nın mahiyeti anlaşılacaktır..Bu kanun yürürlükte iken, bu kanun maddesini sopa olarak, kullanarak, üstadı sorgulamak, mert insanların işi olmasa gerektir!
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
Peygamberimiz aleyhisselam dahil ,bir çok büyük zatlar hayatlarının bir döneminde uzlete rastlanılır...

Amenna ve Saddakna

Fakat

sizinde gözünüz(kalp gözünüz) şu kadar sene ileriyi temaşe etseydi, siz de o yılları yaşayan biri olsaydınız, içinizde bir şevk kalırmıydı..inzivaya çekilmezde ne yapardınız??

Ne Hz. Rasulallah SAV ne diğer peygamberler, ne de evliyaullah YAŞADIKLARI DÖNEMDEN DOLAYI İÇLERİNDE ŞEVK KALMADIĞINDAN inzivaya çekilmemişler

Tam tersine

Rasulallah SAV Peyamberlik geldikten sonra ümmeti zor durumda bırakıp ne zaman inzivaya çekilmiş.

Mesela yukarıdaki yazınızda savaş çıkınca inzivaya çekildi gibi bir anlam çıkıyor.

En zor zamanımda yanımda olmayan müceddidi ben ne ediyim...

Tabi bu sizin fikriniz.

Bana göre Said Nursi KS şöyle ya da böyle bir destek çıkmıştır.

Bir de siz kafanızda bir dünya kurmuşsunuz

Kemalizme ya da Mustafa Kemal Atatürk'e pasif direniş gösterdi diye el üstünde tutuyorsunuz

Ya HU sadece Said Nursi KS mı kemalizme karşı çıktı

Sadece Said Nursi KS mı Atatürk'e karşı geldi
 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
Amenna ve Saddakna

Fakat



Ne Hz. Rasulallah SAV ne diğer peygamberler, ne de evliyaullah YAŞADIKLARI DÖNEMDEN DOLAYI İÇLERİNDE ŞEVK KALMADIĞINDAN inzivaya çekilmemişler

Tam tersine

Rasulallah SAV Peyamberlik geldikten sonra ümmeti zor durumda bırakıp ne zaman inzivaya çekilmiş.

Mesela yukarıdaki yazınızda savaş çıkınca inzivaya çekildi gibi bir anlam çıkıyor.

En zor zamanımda yanımda olmayan müceddidi ben ne ediyim...

Tabi bu sizin fikriniz.

Bana göre Said Nursi KS şöyle ya da böyle bir destek çıkmıştır.

Bir de siz kafanızda bir dünya kurmuşsunuz

Kemalizme ya da Mustafa Kemal Atatürk'e pasif direniş gösterdi diye el üstünde tutuyorsunuz

Ya HU sadece Said Nursi KS mı kemalizme karşı çıktı

Sadece Said Nursi KS mı Atatürk'e karşı geldi

Hah şimdi oldu.. Konu güzel bir noktaya geldi.. Hakikaten kemal e karşı gelen kaç alim var.. Merak ettim şimdi.. En çok ses getiren duruşu hangi alimler yapmış.. Isim verebilir misiniz..
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Şehit edilen alim ve meşayihin listesi epey kabarıktır herhalde. Bunların arasında olmayanları yazın siz.

Şehit edilenlerden birisi Nursi merhumun kendilerine intisab ettikleri Menemen şehidi Kutbul Arifin Es'ad Erbili hz.leridir. Muhterem mahdumları idam edilmiştir, pek çok alim ile birlikte. Hazrete de zehir vereilerek öldürülmek istenmiş. Bir iki defa denenmiş tesir etmemiş. Üçüncüsünde, zaten epey yaşlı olan hazret şehadet dilemesi ile şehitlik mertebesine de ulaşmıştır.

O bölgenin manevi reisidir aynı zamanda Es'ad Erbili hz.leri. Kabri gizli olduğundan Ege bölgesinde de din garip ve yetimdir. Her bölgenin bir vazifeli büyüğü vardır ve mahşerde onların önderliğinde insanlar toplanacaklardır.

Yönetici notu: mesajın düzenlenmiştir.
 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
Eee

Said Nursi KS ile senin aranda ne fark kaldı

O da pasif olarak durmuş :D

Bırak hocam şimdi üstadımı geç onu.. Bu saatten sonra onun tartışmasına girmeye takatim yok.. Sen aktif mücadele veren alim lerden bahsetsene bana var ise.. Ne yapmışlar neyi engellemişler.. Somut bir hareket göster bana..
 
Üst