Hülya Şekerci - Ölü Bedenler Konuşur Oldu Suriye’de

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
6965.jpg

http://www.haksozhaber.net/author_article_detail.php?id=18354

İnsanların internette geçirdikleri zaman giderek artıyor. Öyle ki ‘İnternet bağımlılığı’, tedavi edilmesi gereken hastalıklar arasında yerini almış durumda. Ve artık ‘internet nesli’ araştırmalara konu oluyor.

İnternette zaman geçirmenin niceliği kadar niteliği de önemli aslında. Özellikle ailelerin çocukları açısından tedirgin eden internet oyunlarından sonra yeni dönemde paylaşım sitelerine yoğun ilgi de ister istemez aileleri endişelendiriyor. Bu paylaşım sitelerinin en hızlı yayılanı Facebook.
Bu siteyi dünya üzerinde milyonlarca insan kullanıyor. 2004 ten bu yana dünya üzerindeki baş döndürücü hızla yayılımı, kullanıcıları üzerinde yapılan araştırmaların nedenlerinden biri. Bir araştırmaya göre 18-34 yaşlarında kadınların yüzde 34’ü sabahları uyandıklarında yaptıkları ilk iş, facebook sayfalarını açmak.
Site kendini şöyle tanımlıyor: ‘ Facebook’ tanıdıklarınla iletişim kurmanı ve hayatında olup bitenleri paylaşmanı sağlar.
Ne kadar güzel görünüyor değil mi! Tanıdıklarınla iletişim kurmak kulağa hoş geliyor. Bu sitede öyle bir sistem var ki kendine ait bir sayfa açan herkes, kısa sürede ilkokul arkadaşından eski mahalledeki komşusuna kadar hayatına giren herkesle aynı listede buluveriyor kendini.
Önce e-postalarıma gelen maillerle çağrıldığım facebook, çok kısa süre içinde ismini sıkça duyduğum, çocuklarımın sayfa açtıktan sonra daha fazla muttali olduğum bir paylaşım sitesi. Bir internet nesli var artık ve bu nesil her ay dört milyon üyenin eklendiği facebook sitesinde cirit atıyor.
Yetişkinler, özellikle İslami kimlik sahibi dostlar, bu siteyi hangi amaçlarla kullanıyor ve ne gibi getirisi oluyor bilmiyorum. Ancak orta öğretim ve lise düzeyindeki gençlerin paylaştıkları videoları ve yazıp çizdiklerini gördükten sonra çocuklarımızın ciddi bir ahlaki krizle karşı karşıya olduğu söylemek hiçte abartı sayılmaz. Zira ne kadar korunmaya çalışsanız da her an müstehcen, argo hatta küfür içerikli mesaj ya da videolarla karşılaşmamanız imkansız.
Gözlemlediğim kadarıyla çevremdeki gençlerin hemen hemen hepsinin bir facebook adresi var.
Bilgisayarın başında ya da cep telefonlarından sürekli facebook adreslerine giren gençler sanki sanal bir alemde yaşıyorlar. Gerçek dünyadan kopuyorlar. Bu durum aile içinde bireyciliği arttırıyor ve çocuk kendine sanal alemde dokunulmaz bir alan açmaya başlıyor. Bu bağımlılık gençlerin diğer sorumluluklarının önüne geçiyor ve çocuğun zaman yönetimini ele geçiriyor. Çocuğun aile ile geçirdiği zaman azalıyor. Çünkü bu sitede gençlerin dikkatini çeken pek çok şey var. Bir ara virüs gibi yayılan farmville oyununu oynamak için Facebookta pek çok kişi sayfa açmıştı. Ancak bu oyunu oynamak için kendine sayfa açan gençler zaman içinde fotoğraflar girmeye, video paylaşmaya ve grup kurmaya ya da kurulan guruplarda yer almaya başladılar. Aynı zamanda site içinde arkadaşlarıyla online görüşebilen kişiler, kişilik vb. testlerle muhatap oluyor ve bu şekilde her daim ilgileri canlı tutuluyor.
Gelelim burada paylaşılan resimlere. Gençler burada kendilerince beğendikleri bütün resimlerini paylaşıyorlar. Bu resimlerin altına yorumlar da yapılabiliyor. Gerçi bu resimler, sayfanın sahibinin istediği kişiler tarafından görülebiliyor. Ancak bu konuda ne kadar hassasiyet gösterdikleri çekilen fotoğraflardaki pozlardan anlaşılıyor. Bu resimler doğal ortamlarda çekilmiş fotoğraflardan ziyade manken pozlarını andırıyor. Ve her bir resmin altına gelen yorumları merak eden kişi, her fırsatını bulduğunda facebook adresine giriyor.
Bir de paylaşılan videolar var. Hemen hepsinin altında sanırım çok komik anlamına gelen ‘koptum yhaa …’ yazılı. Paylaşılan videolar genellikle ahlak sınırlarını zorlayan, galiz ifadeler hatta küfürlerin yer aldığı görüntüleri içeriyor. Bu videolardaki işlenen konular yüz yüze ilişkilerde paylaşılamayacak kadar kötü olmasına rağmen sanal ortamda rahatlıkla yaygınlaşabiliyor.
Bu durumu belki ergenlik döneminin ıslah edilecek zaafları olarak görerek, bu eğilimlerin zamanla törpüleyip eğitmek gibi bir hedefimiz olmalı. Ne var ki bu zaafların sanal ortamda bu şekilde ulu orta sergilenerek normalleşmesi en ciddi tehlike olsa gerek. Kız-erkek ilişkilerinin sınırlarının iyi çizilmesi gereken bu evrede hassasiyetlerin aşılarak, sınırların zorlandığı hatta çoğu zaman aşıldığı bir deşarj alanıyla karşı karşıyayız. Örneğin 15 yaşında bir genç ilişki durumuna; ‘ilişkiye açık’,hoşlandığı; ‘kadınlar’, siyasi görüşü; AK Parti, dini inancı; ‘Müslüman’olarak kendini tanımlamış. Daha kötü tanımlamaları ise bu satırlara taşımak istemedim doğrusu.
Bir de bu sitede kullanılan özel bir dil var. Öyle ki bu siteye ilk kez giriyorsanız acaba hangi dilde anlaşıyorlar diye sormaktan alamazsınız kendinizi. Sesli harflerin kullanılmadığı, İngilizce ibarelerin bozulmuş hallerinin yer aldığı bolca argo ve kısaltılmış küfür sözlerinden müteşekkil bir dil.
Elbette arada bir olumlu mesajlar ya da videolar paylaşılmıyor değil. Örneğin geçtiğimiz ay yapılan referandum öncesinde siyasi kamplaşma hemen hemen tüm gençlerin sayfalarına yansıdı ve ciddi tartışmalar yaşandı. Ne var ki referandum sonrası yeniden hudutları aşan, seviyesiz paylaşımlar kaldığı yerden devam ediyor. Genel olarak bu yaş gurubunda paylaşım sitelerinde iyi, olumlu şeyler bulmak mümkün ama tıpkı çamur deryasında yetişmiş bir güzel bir bitki bulmak kadar zor ve etkisiz.
Boş şeylerden yüz çevirmek sorumluluğunda olan biz müminler çocuklarımızın zihinlerini kirleten bu paylaşım sitelerine karşı dikkatli olmakla mükellefiz. Çocuklarımızı, gençlerimizi daha verimli vakit geçirecekleri, daha mutlu olacakları arkadaş guruplarına katmak vb. alternatif çözümler üzerinde kafa yormalıyız. Gençlerimizi sosyal paylaşım sitelerinin ‘ağı’na değil imanın, bilincin, takvanın belirleyici olduğu paylaşım alanlarına katmalıyız.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Zalimlerden Zalim; Mazlumlardan da Mazlum Beğenme Zaafı
17 Kasım 2012


Bir Gazze saldırısı daha yüreklerimizi burkuyor. Abluka altında yıllarca açık hava hapishanesinde yaşayan Gazze halkı bir kez daha bombalanıyor. Son saldırılarda şu ana kadar içlerinde İzzettin Kassam Tugaylarının Komutanı Ahmed el Caberi’nin de bulunduğu 30 şehit ve onlarca yaralı var. Hastaneler yaralılarla dolup taşıyor ancak yeterli tıbbi malzeme sıkıntısı var. Evler tarumar, yerle bir edilmiş. Bu zulüm karşısında ise şanlı bir direniş, asla boyun eğmeyeceklerini açıklayan bir Halid Meşal. Bunca zorbalığa rağmen Filistin direnişinin takındığı onurlu tavır hepimiz için bir iftihar kaynağı.
Bu kez Gazze halkı destek bakımından ilklere sahne oluyor. Evet, yaşanılan tarifsiz acıların ilacı olmasa da Müslümanlar tarafından yok farz edilmek, ilgisiz kalınmak gibi acılarını katmerlendiren bir durumla karşı karşıya değiller çok şükür. Aksine Allah’a hamdolsun Ortadoğu’daki intifada meyvelerini veriyor. Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi,"Kahire Gazze'yi tek başına bırakmayacak. Bugünün Mısır'ı dünün Mısır'ı değil, bugünün Arapları da dünün Arapları değil" diyerek Gazze’ye yalnız değilsiniz mesajını veriyor. Bugün Mısır Başbakanı Hişam Kandil geniş bir heyetle birlikte Gazze’deydi. Oysa hatırlayalım diktatörlük döneminde ilk eleştirimiz Mısır devletine olurdu. Gazze ablukasında defalarca Refah sınır kapısının açılması için çağrıda bulunmuştuk. Şimdi Refah sınır kapısı açık. Ayrıca yarın da Ortadoğu intifadasının fitilini ateşleyen Tunus heyeti Gazze’ye destek amaçlı gidecek.
Suriye’de özgürlüğüne kavuşsaydı Gazze’nin yanında olacağından kimsenin şüphesi olmasın. Suriye Ulusal Konseyi (SUK) Türkiye Temsilcisi ve Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) üyesi Halid HocaGazze'deki saldırılar ile Suriye'deki katliamlar şekil ve strateji itibariyle aynıdır. Netanyahu ile Esed benzer taktikler kullanıyorlar. Biz Gazze ile Humus, Kudüs ile Şam arasında bir fark görmüyoruz. Bölgedeki mücadele perspektifimiz sadece Suriye ile sınırlı değildir. Suriye muhalefetinin mücadelesi tüm Arapların 1916'da zorla çizilmiş Sykes-Picot sınırlarından kurtulma mücadelesidir.” diyerek meselenin özünü ortaya koyuyor.
Filistin halkı da aynı duyguları Suriye halkı için beslediklerinden Mescidi Aksa’da yaptıkları eylemde Esed’i lanetleyen Suriye direnişiyle dayanışma içinde olduklarını ifade eden sloganlar attılar. Dün bombaların hedefi olan Halep’teki eylemde ‘Ey Gazze Suriye senin için ölüme var’ anlamındaki pankartta ümmet olma bilincinin güzelliğini yansıtıyor. Tüm bunlar bize Esed ile Netanyahu arasında bir fark olmadığını gösteriyordu tıpkı Müslüman halkları arasında fark olmadığı gibi…
Gerçekten de manzara aynı. Zalim zulmünde sınır tanımıyor. Yıkılmış evler, enkaz altında mümin kardeşlerimiz. Suriye’de de aynı manzaralar bir yılı aşkın zamandır yaşanıyor. En son videolardan birinde bir çocuk Emevi Camii’nin yakınlarında bulunan evlerinin enkazında can havliyle annesini arıyordu. Bombalanma henüz gerçekleşmiş her yer toz duman. Çocuk ne yapacağını bilmez şekilde ‘Ümmi, ümmi’ diye ağlayarak enkaz üzerinde bir o tarafa bir bu tarafa doğru koşuyordu. Başka tarafta üç günlük bebek cesedi çıkıyordu karşımıza.
Dile kolay Mart 2011 den bu yana 41 bin ölü var Suriye’de. Gazze’yi bombaladıklarında son yirmi dört saat içinde öldürülenlerin sayısı 120 idi. On iki kez on kişinin öldüğü 120… Son 24 saat içinde üstelik. Hangi vicdan hangi siyasi analiz bu dehşetin üzerini örtebilir ki!
Fakat bazıları akıl tutulmasına uğramışlar, basiretleri hepten bağlanmış durumdalar. Suriye’deki katliama kör ve sağırlar. Amerikan zulmüne karşı olup Rus ve Çin emperyalizmini görmezden gelenler mazlumlardan da mazlum beğeniyorlar. Gazze halkının yanında, Suriye halkının karşısındalar. Oysa Filistin dostu olduğu iddia edilen Esed kaç kez Filistin mülteci kamplarını hedef alıp bombalamadı mı? Şimdi kalkacaklar insanları Filistin için ayağa kalkmaya çağıracaklar; Suriye için oturdukları yerden soğukkanlılıkla işe yaramaz analizlerde bulunurken… Üstelik zulme sessiz kalmak ortak olmaktır mesajlarını verirken… Yazıklar olsun! Rabbim ümmeti Filistin’in böyle dostlarına muhtaç etmesin kimseyi.
Evet, Gazze halkı sabrı, direnişi ile her türlü desteği hak ediyor. Onlar için ne yapsak azdır. Ne var ki aynı hassasiyeti Suriye’deki kardeşlerimiz için göstermezsek ahiret yurdunda hesabını veremeyeceğimiz bir amele imza atmış oluruz. Suriye’de Esed-Baas rejimi tarafından katledilen 41 bin insan (41.000) “biz zalim rejim tarafından yok edilirken nerdeydiniz?” diye sorduklarında ne cevap verilecek? “Aydınlarımız içimize kurt düşürdü’ cevabı kimseyi sorumluluktan kurtarabilir mi?
Şimdi emperyalizmin, Siyonizmin ve despotizmin karşısında, mazlum kardeşlerimizin yanında olma vaktidir. Şimdi Ortadoğu’daki hayırlı gelişmelerin en önemli halkalarından biri olan Suriye direnişine omuz verme vaktidir. Şimdi Siyonist Netanyahu’dan, Baasçı Esed’den hesap soranlarla safları daha bir sıklaştırmanın tam vaktidir.
Rabbim yar ve yardımcıları olsun, kendi yolunda cehd edenlere bizleri de yardımcı kılsın.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Ölü Bedenler Konuşur Oldu Suriye’de

Konuşturmadılar seni. Yazdırmadılar sana olup bitenleri. Hep yasakladılar.


Esed ailesi iş başına geldiğinden beri halkın yöneticisini seçmesi yasaktı, okumak istediği kitaplar yasak, İslami bir cemaate üye olmak- idamla yargılanacak kadar- yasak. Kötü muamele ve işkence metotları ile ünlenmiş hapislerine atılan yakınını sormak yasak.
Ey Esed! Her yerde muhaberatın var mıydı gerçekten? Yoksa kötü şöhretin miydi insanları evlerinin içinde bile kısık sesle konuşturan?
Üç yıl önce gençler duvarlara ‘Sıra Sende Ey Doktor’ yazdıklarında yasakları delmek için bir adım atmışlardı. Bir tutam direniş, bir tutam umuttu onlarınki. Daha hayatının baharındaki gençleri işkence tezgâhından geçirdin. Aileleri oğullarını sormaya gittiklerinde dalga geçtin, küfrettin.
Dünya kör ve sağırdı.
Halk protesto etmek için sokaklara döküldü senin meşhur zalimliğine rağmen. ‘Silmiyye’ diye haykırdıkları barış gösterilerini cehenneme çevirdin. Polisine, askerine namluyu göstericilere çevirmen için emir verdin. Sloganlarla seslerini duyurmaya çalışıyorlardı oysa. Cuma gösterilerinden birine ‘Bizi öldürüyorlar’ adını vermişlerdi mesela. Bir diğerinin adı da ‘İran İşgaline Hayır’ idi.
Dünya kör ve sağırdı.
Giderek artan işkencelere başat giden yalnızlık yeni sloganlara ilham oldu: Ya Allah Menne gayrek Ya Allah. Suriyeli Müslümanlar Allah’tan başka kimseden yardım beklemediklerini söylüyorlardı. Direnişçilerin Amerikancı iftiralarına maruz kaldığı bir zaman diliminde.
Marşlar söyleyenin cezası ölüm oldu. ‘Yallah irhal ya Beşşar’ adlı marşın sahibi İbrahim Kaşus mesela. Muhalif ezgilerinin karşılığında boğazını keserek öldürdünüz.
Kadınlar ülkelerinde olup biteni burada anlattılar. Şebbihalarınız tecavüz için camileri kullanmışlar, tecavüzden küçük kız çocukları ölmüş ve kalp ağrısı olarak kalacak anlatılamayanlar için cabası olarak hesap defterlerinize yazılmış durumda.
Dünya kör ve sağır.
Susanlar kahredici eylemsizlik içinde.
O da ne Doğu Guta’da bini aşkın kişi kimyasal silahla kıyıma uğradığında insanlık zorbalığın vahametini mi anladı acaba? Emperyalist güçler insan hakları konusunda aşka mı geldi? Ancak yine yanıltmadılar. Esed kimyasal silahtan vazgeçince rahat bir nefes aldılar emperyalister. Hadi buyurun dediler diğer silahlarla öldürüverin. Scud füzeleri, varil bombalarına sarıldı bu kez Esed. Teşekkürler ABD, Teşekkürler Rusya, Teşekkürler İran… diye naralar atarak.
Bunca trajedi, seslerini duyuramadıysa mazlumların, daha nasıl anlatabilirlerdi dertlerini? Kelimeler, sloganlar, uluslar arası toplantılarla dile getirilenler bir türlü ulaşmıyordu dünyanın kalbine.. Bağır bağır bağırıyorlardı ama yüreklerin kulakları sağırdı. Mazlumların çığlıkları, komplo teorileri vaveylasında yok olup gidiyordu.
Son çare ölü bedenler konuşmakta. Daha kelimeleri telaffuz edemeyen bebekler mesela. Enkazların altından çıkarılan bedenleri Esed’in zulmünü haykırıyor.
Yermük’te silah olarak kullanılan aç bırakma işkencesini yine çocuklar anlatıyor. Göz yuvalarından fırlamış gözleriyle bakarak cansız bedenlerinden. Çocukların kıyafeti giderek küçülür aslında ama onlar kıyafetlerinin içinde gün be gün küçülüyorlar.
Her gün yüzlerce kişinin varil bombaları altında can vermesine alışan dünya kamuoyu 11 bin insanın sistematik işkence görüntülerine ses mi verdi ne? Bazılarının zorbalığı anlaması için 11 bin insanın işkenceden katledilmesi mi gerekiyordu? Kemik torbasına dönmüş bedenleri çekilen acıyı hala haykırıyor gibiler. Derin yaralar, boyundaki boğazlama izleri konuşuyor artık.
Geriye tek bir soru kalıyor:
Suriye’de ölüler konuşuyor da, yaşayan ölüler duyuyor mu?
 
Üst