Hsp

Katılım
29 Tem 2010
Mesajlar
39
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Şimdi, Mahir Kaynak’ın (26 Eylül 2010 / Star)daki “Saadet Partisi” yazısını dikkatle okuyalım:


“Genelde farklı partilere yönelişin her birinin dünya görüşü, yaşam biçimi hakkındaki düşünceleri olduğu kabul edilir. Gerçekte farklılığın iki temeli vardır ve diğerleri buna göre şekillenir. En önemli farklılık: ülkenin izleyeceği dış politika, dünya üzerindeki konumu ve buna bağlı olarak izlenecek ekonomi politikalarıdır.
Bu açıdan bakıldığında Turgut Özal’ın ANAP’ı ile Mesut Yılmaz’ın ANAP’ı (tıpa tıp) aynı parti değildir. Özal bölgesel bir güç olmak ve bu amaçla ABD ile ortak politikalar yürütmek isterken, Yılmaz’ın yönü AB’ye ve bunun içindeki merkez ülkelere yöneliktir.
Saadet Partisi’nde Erbakan ile Kurtulmuş arasındaki çekişmenin sebebi de, birbirinden farklı hayat tarzlarını savunmaları, biri daha dindarken diğerinin laik bir yaşamı benimsemesi değildir. Yani her ikisinin hitap ettiği kitlelerin ve her birini destekleyenlerin dünya görüşleri birbiriyle örtüşmektedir. Öyleyse onları birbirinden ayıran nedir?
(Bakınız) AK Parti ile Erbakan’cı Saadet arasında hiçbir benzerlik bulunmamaktadır. Geçmişte, ANAP’ta olduğu gibi, farklılıktan da öte zıtlık içeren politikaları vardır. Mesela, Erbakan’cı bir yönetim olsaydı, ne küreselci bir ekonomik politika izlenir ne de bölgede ABD ile işbirliği yapılırdı.
(Numan Kurtulmuş’un başındaki) Saadet Partisi’nin özelliği; AK Parti’den herhangi bir nedenle uzaklaşanların diğer muhalefet partilerinin dünya görüşüyle uzlaşamamaları halinde, bu partiye yönelmelerini sağlamaktı. Yani kaçan balıkların önüne serilmiş bir ağ görevi üstleniyordu. Eğer ülkede ekonomik ya da siyasi bir kriz yaşanırsa iktidar partisinden uzaklaşanlar burada toplanacaktı.
Böyle bir krizin yaratılması ise, iç dinamiklere değil dışa bağlıydı ve dünya üzerindeki rekabetin bir sonucu olarak ortaya çıkacaktı. (Yani Numan Kurtulmuş’un rolünü dış güçler ayarlamıştı. M.Ç.)
Dünya görüşü ve izleyecekleri dış politika ve buna bağlı olarak yürütecekleri ekonomik politika açısından Kurtulmuş (Milli Görüş’e değil) AK Parti’ye yakındı. Bu aralarında bir rekabet olmadığı anlamına gelmezdi. Rekabet sadece farklı politikalar uygulayacaklar arasında değil, aynı politikaları uygulayacaklar arasında da olabilirdi. Ana istikamet aynı olsa bile konulacak bazı nüanslar farklılık imajı yaratabilirdi. (Yani Numan Kurtulmuş’la Recep T. Erdoğan arasında görünüşte ve söylemde farklılık olsa da, gerçekte her ikisi de dış merkezlerin güdümündeydi.)
Bu açıdan bakıldığında Saadet Partisi içindeki ayrışma köklüdür ve taraflardan birinin tasfiyesiyle sonuçlanmak zorundadır. Yani tarafların uzlaşmaları beklenmemelidir. Eğer mücadeleyi Erabakan’cı kanat kazanır ve yeni bir parti kurulursa; bu AKP’nin değil Saaadet’in rakibi olacak ve kaçan balıkları toplamak için kurulan ve başkasının ağına gitmesini engelleyen bir parti rolü oynayacaktır. (Yani Numan Kurtulmuş ve ekibinin rakibi AKP değil Saadet’tir; Milli Görüş davasına ve Erbakan Hoca’ya zarar vermek üzere ortaya çıkarılmıştır. M.Ç.)
Bu arada merkez sağı toparlayacak yeni bir parti arayışı sürüyor. DP bu oluşumu gerçekleştirmek değil, engelleme görevi yapıyor. Geleneksel büyük sermaye, onun kontrolündeki medya ile böyle bir oluşum gerçekleşebilir, ama olmuyor. Çünkü merkez sağın eski önderleri AK Parti’den şikâyetçi değiller; büyük patronları ve medyasını CHP’ye yönlendiriyorlar. Yani değişen dünyaya uyan bir yapı yerine, geçmişte kalan ve başarı şansı olmayan bir dünya görüşünü savunarak sonlarını hazırlamaları sağlanıyor ve böylece dünyadaki güç dengeleri ile uyumlu yürüyen politikalarımız devam ediyor.”
İşte eski MİT uzmanı, küresel sermaye hayranı ve ABD reklâmcısı MAHİR KAYNAK, aslında övgü dizdiği ve sahiplendiği NUMAN KURTULMUŞ’un gizli mahiyetini ve gerçek niyetini de böylece itiraf etmekteydi. Numan Kurtulmuş’a dış güçlerin verdiği görevi:
1- Milli Görüş’ü temel zihniyet ve istikametinden ve Erbakan’ın kontrolünden çıkarmak,
2- Saadet Partisini, artık iyice yıpranan ve yorulan AKP’den kopuk kaçacak oyları (balıkları) kendi ağına toplayarak dış güçler hesabına bir “yedek yuva” rolü oynamaktı.
Ama birinci görevi başaramamış, birçok tahribat yaptıktan sonra, SP’nin yeni olağanüstü kongresinde kazanamayıp rezil olacağını anlayınca, kaytarıp kaçmıştı. Partiden ayrılırken bile, dış güçlerin verdiği görev gereği, yine hala Erbakan’a sataşmış ve tavlayıp avladığı kırk elli marazlı ve menfaatçi takımıyla, daha da rezil olacakları girişimlere başlamıştı.
Erbakan Hoca’nın, kongreyle ilgili:
“Cenabı Allah, her konuda en güzelini yapar” buyurmaları ve
Partiden ayrılmaları üzerine:
“Allah hidayet versin!..” uyarıları, aslında her şeyi açıklamaktaydı.
Olayları, Kur’an nazarıyla anlamaya çalışmak, mü’minlerin şiarıydı:
“(Sizden ayrıldıklarına üzüldükleriniz, eğer) Sizinle (kalıp) birlikte (yola) çıksalardı, size kötülük ve zarardan başka (faydaları dokunmaz, zannettiğiniz gibi gücünüzü de) artırmazlardı ve kesinlikle aranıza fitne-fesat sokmaya uğraşırlardı. (Hala) İçinizde onlara haber taşıyanlar (bile) vardır. Allah zalimleri (ve hainleri) bilen (ve oyunlarını bozandır)” (Tevbe: 47)
“(Hakka ve hayra değil de kalabalıklara) Yeryüzündeki (veya bulunduğunuz ülkedeki şuursuz) çoğunluğa uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp saptırırlar. Onlar ancak (nefsi hevalarına ve) zanna uyarlar; ve (Kur’an’ı ölçü almayan kalabalıklar) sadece zan ve tahminle yalan uydururlar.” (En’am: 116)
“Ey Elçi (ve Allah yolunun öncüleri! Haklı ve hayırlı bir davaya) kalpleri inanmadığı halde, ağızlarıyla “inandık” deyip (istismar edenlerle), Yahudilerden küfür içinde çaba gösteren (Siyonistler) seni üzmesin.. Onlar (hem kendileri şeytani kesimlerin) yalanına kulak asanlar, (hem de açıkça) gelip (içinize giremeyen malum ve melun bir) kavim adına, kulak tutan (sizden haber toplayıp onlara ulaştıran)dır. Onlar, kelime (ve kavramları, temel esas ve kuralları) yerlerine konulduktan (ve sağlam bir düzene bağlandıktan sonra) onları saptırmaya ve çarpıtmaya uğraşırlar ve (çevrelerine): “Size şu (makam ve menfaatler) verilirse onu alın, o (ruhsat ve fırsatlar) verilmezse, ayrılıp uzaklaşın” (diyen insanlar vardır). Allah (niyeti ve tiyneti bozuk) kimlerin fitneye düşmesini isterse, artık sen onun için Allah’tan hiçbir şeye malik olamazsın..” (Maide: 41)
Kanserleşen hücrelerin ve kangrenleşen bölgelerin vücuttan kopup ayrılmasına, akıl sahipleri; “aman zayıfladık, kilo kaybına uğradık” diye üzülmez, tam aksine bünye sağlığına kavuştuğu için sevinilir ve şükredilir. Erbakan Hoca’nın Büyük Kongreye hazırlık ve istişare toplantısında söylediği:
“Büyük tarihi atılımlar öncesi şuurlu ve çelikleşmiş olmamız lazımdır. İçimizdeki arıza ve hastalıklardan kurtulmamız hayırlıdır”
“Irkçı emperyalizmin Milli Görüş’ün insanlığı kurtarma ve Türkiye merkezli yeni bir dünya kurma hamlelerini engelleme oyunlarına karşı, bizim de mukabil hücumlarımız ve hazırlıklarımız vardır”
“Her olayda Allah’ın gizli bir rahmet ve hikmet muradı bulunmaktadır ve Rabbimiz her şeyin en güzelini yapandır”
“Bizi altmış partiden birisi yapmak ve temel esaslarımızdan koparmak isteyenlerin hesapları tutmayacak, hevesleri kursaklarında kalacaktır. Çünkü diğer partilerde ahiret fikri, Kur’an’ın ve Resulüllahın öğretilerine ve ölçülerine göre hesaba çekilme derdi ve endişesi, temel esas ve amaç olmadığından; şuurlu bir şehitlik kavramı da bulunmamaktadır. Ahiret hayatına ve Kur’an hakikatine dayanmayan bir şehitlik inancı olmazsa, maalesef VATAN da kalmayacaktır”
“Biz küçük oy oranlarından, büyük oy patlamalarına sıçramanın ustasıyız, elhamdülillah. Yeniden en büyük parti ve iktidar olacağız. Bize yönelik parçalama-dağıtma girişimlerine karşı aşılıyız ve bu sorunları yine aşacağız. Allah, hidayet verdikten sonra dalalete saptırmasın.”
Sözleri de bu gerçeğin ifadesidir.
İşte bu yüzdendir ki Erbakan, bütün şeytani odakların ve onların solcu, sağcı ve İslamcı kuklalarının her zaman bir numaralı hedefidir.
Çünkü Erbakan, Hz. Mevlana’nın “Fihi Mafih” eserinde belirttiği gibi:
Bir asırda tüm şeytani şer şebekeleri ve mü’mim geçinen münafık işbirlikçileri, hangi şahsiyet ve hareketten ürküyor ve gıcık alıyorsa, işte Hakkın tebliğcisi ve hayrın temsilcisi odur hikmetinin işaret ettiği kişiliktir.

Erbakan Hoca’nın bu toplantıda sarf ettiği:
“Sürüden ayrılanı kurt kapar” sözünü kıt aklınca yorumlayan NUH GÖNÜLTAŞ; “Hoca camiasını koyun sürüsü, kendisini de çoban görüyor”şeklinde çarpıtıyordu.[2]
Oysa; “Hepiniz çobansınız ve raiyetinizden (sorumluluğunuz altındakilerden) sorulacaksınız” hadisi şerifini unutuyordu. Şimdi böylesi kısır anlayışlı ve kışır bakışlı zavallıların mantığıyla: “Hazreti Peygamberimiz insanları hayvan sürüsü gösterip aşağılıyor muydu?”
Hem; “Sürüden ayrılanı kurt kapar”, asırlar boyu bilgi, deneyim ve birikim imbiğinden süzülen bir atasözümüzdü. Bu gibi hikmet ve ibret sözünün özünü kavramaktan aciz insanlar için boşuna dememişler; “Cahil cesur, gafil mağrur olur” diye. Ama ne yaparsın ki, beyin ve gönül taşını düşürmek, böbrek ve safra taşını düşürmekten daha zordur.
İşte Numan Kurtulmuş’un akıl hocaları bunlar… “Arkadaşı karga olanın, yüzü kara çıkarmış…”
Bu arada Numan Kurtulmuş ve ekibi, 2011 seçimlerine katılabilmek, veya o görüntüyle kendilerini AKP’ye daha pahalı pazarlayabilmek üzere “tüp bebek için taşıyıcı anne” misali, bazı hazır tabela partilerinden birisiyle uzlaşma arayışındaymış… Partilerinden uzaklaştırılmış veya sığınacak limanları kalmamış bazı meşhur ve meş’um (uğursuz) kişilerle de dirsek temasındaymış.. Hadi son bir hatırlatma yapalım:
Beş ıskartadan bir orijinal; on hastadan bir sağlam çıkmaz.. Bunların toplamından sadece bir klinik yapılır. Haydiii, yürüyün de görelim, bu gidişle menzile nasıl varılır?

“(Akıbetinizi ve başınıza gelecekleri) Gözleyin… Şüphesiz, ben de sizinle birlikte (Allah’ın vadini) gözleyenlerdenim.” (Yunus: 102)

[Millî Gazete Sayfası]
 
Üst