Hoca Sâdeddin ve Kepçe Kazan Savaşı

ukubat

Profesör
Katılım
9 May 2007
Mesajlar
1,942
Tepkime puanı
103
Puanları
0
Konum
istanbul,fatih
Web sitesi
www.ismailaga.org.tr
hoca-sadeddin-ve-kepce-kazan-savasi.jpeg



1536 senesinde İstanbul’da doğan Hoca Sâdeddîn Efendi (Rahmetullâhi Aleyh), Osmanlı devrinin 22. Şeyhülislâmıdır. Yavuz Sultân Selim Hân’ın nedimi olarak bilinen meşhur Hasan Can (Rahmetullâhi Aleyh)’in oğlu ve Yavuz Sultan Selim Hân tarafından Tebriz’den getirilen İsfahanlı Hâfız Muhammed’in torunudur.
Osmanlı tarihinde muazzam bir mevkisi olan bu zatın, en önemli hizmetlerinden biriside, aleyhimize dönen bir savaşın, lehimize dönmesinde ki büyük gayretidir. Haçova Meydan muharebesi olarak tarihte yer alan, Osmanlı’nın son ihtişamlı meydan muharebesi zaferi olarakta kabul edilen bu savaşın diğer bir ismide Kepçe-Kazan savaşıdır. Savaşın sebebi ise, Avusturya eline geçen Estergon kalesini geri almak ve Romanya topraklarında ki karışıklığı sona erdirmekti.
30 Sene Sonra İlk Sefer
Hoca Sâdeddin Efendinin telkini ve teşviki ile, Sultan III. Mehmed, ordusunun başına geçerek sefere çıktı. Halbuki 30 sene boyunca, Kanuni Sultan Süleyman’dan beri hiçbir padişah sefere çıkmamış, Osmanlı ordusu Sadrazam ve diğer paşalar riyasetinde savaşlara gitmişti. Padişah’ın bu seferde olması ileride anlatılacak olan hadiselerde, bozgunu önleyecek olan olaylar silsilesinde yer alacaktı.
Sultan’ın emri altında ki Osmanlı Ordusu, Eğri kalesini fethetti. Bu arada Alman Kralının kardeşi Arşidük III. Maximilian’in komuta ettiği Avusturya ordusu Eğri Kalesi’ni geri almak ve Osmanlı Ordusunu vurmak üzere harekete geçti. Bunun üzerine Osmanlı Ordusu Mezőkeresztes Ovası’na (Haçova) yürüyerek 25 Ekim günü burada mevzilendi ve düşmanı beklemeye başladı. Avusturya-Alman ordusu, İspanyol, Macar, Leh (Polonyalı), Belçikalı, Hollandalı, Papalık, Hırvat, Çek ve Slovak askerlerden oluşuyordu. Savaşın ilk safhası Osmanlı lehine gelişsede, Avusturya ordusunun direk merkeze yaptığı hücum ile bozulan yeniçeri ve akıncılar, geri çekilmeye başladılar.[1]
Padişahın Eğerine Yapıştı
Avusturya askerlerinin, merkez ordugâhı yakınına kadar sokulmaları ile artık savaş Padişah ve yakın çevresine kadar ulaşmış ve göğüs göğüse bir mücadele başlamıştı. Vaziyetin kötüye gitmesi üzerine, Sultan’ın etrafındaki bazı devlet adamları geri çekilme fikrini ortaya attılar. Padişah’ın kararsız hali üzerine, Sadeddin Efendi onun atının eğerine yapışarak; “Bu büyük bir iştir Hünkârım, ecdadınız zamanında dahi cengu cidal böyle olmuştur… İnşâallahü teâlâ fırsat ve nusret ehl-i İslâmındır. Hatırınızı hoş tutasuz.” dedi.
Ordunun bir kısmının bozguna uğramasına rağmen, Padişah’ın en ön safta ve Şeyhülislâm’ın atının eğerinden tutmuş olduğu halde görülmesi sebebiyle, ordunun kuvveti maneviyesi tekrar arttı ve geri çekilen askerler mevzilerine döndüler.[2]
Kepçe ve Kürek Hücumu
Osmanlı Ordusunun uğradığı bozgunu gören ve geri hizmette vazifeli olan, Karakullukçu Ocağı (hademe takımı) ise olayları izliyor ve kahroluyordu. Düşmanın artık Padişah’ın yanına kadar geldiğini görünce, içlerinden Çolak Hasan isimli bir hademe eline bir balta aldı ve naralar atarak düşmana doğru saldırıya geçti. Bunun üzerine diğer hademelerde ellerine aldıkları, alta, nacak, kepçe, satır, bıçak, tokmak, kazma, kürek, ellerine ne geçtiyse kapıp savaş meydanına daldılar. O sırada zafer sarhoşluğu ile Osmanlı Ordugah’ını yağma ile meşgul olan düşman askerleri, üzerilerine amansız bir şekilde saldıran bu küçük birliğe karşı koyamadılar. Osmanlı Ordusuna yeni bir takviye geldiğini sanan Avusturya askerleri panikleyerek kaçmaya başladı. Bu sırada kaçmakta olan Yeniçeri ve Akıncı askerleri, bir grup hademenin bu ölümüne saldırısını görerek kendilerinden utandılar. Derhal geri çekilmeyi bırakıp onlarda karşı saldırıya geçtiler. Bunun üzerine bütün düşman ordusu bozguna uğrayarak kaçmaya başladı. Böylece hezimetten zafere dönen bu savaş, geri hizmette vazifeli hademelerin katkısından dolayı, “Kepçe ve Kazan” savaşı olarakta adlandırılır.[3]
Dipnotlar
[1] Hasanbeyzâde Ahmed Paşa, Târih s. 178.
[2] Midhat Sertoğlu, Osmanlı Tarih Lügatı, s. 255.
[3] Metin Hasırcı, Büyük Osmanlı Tarihi, bölüm 1, kısım 5.
 
Üst