ismail
Yeni
- Katılım
- 3 Mar 2007
- Mesajlar
- 20,475
- Tepkime puanı
- 2,063
- Puanları
- 0
- Yaş
- 45
Hizbullahçıların tahliye edilmesi eğer bir skandalsa bu skandalın sebebi Yargıtay’dır. Biliyoruz ki yüksek yargı istediği dosyayı istediği zaman gündemine alır.
Hizbullah dosyasını zamanında gündemini almayıp bu işin buralara kadar gelmesine sebep olan yüksek yargı isteseydi bu işi tereyağından kıl çeker gibi hallederdi, ama halletmedi. Cevabı bulunması gereken soru budur.
Türkiye’de derin devlet diye geçinip derin çeteler şeklinde tezahür eden önemli bir yapı vardı. Bu yapıyı 6-7 Eylül olaylarında gördük. Eski Kara Kuvvetleri Komutanı Sabri Yirmibeşoğlu, 6-7 Eylül olayları için, “Muhteşem bir özel harp operasyonuydu” demişti vakti zamanında. Hatta adı bugün Kemalist düşüncenin simgesi olmuş isimler de bu operasyona bizzat gönüllü katılmıştı.
Darbeleri yapanlar, sağ ve sol düşüncedeki insanlara silahları dağıtanlar, bombaları patlatanlar hep aynı sistemin ürünüydü. Derin devlet denilen ama çeteden öte gidemeyen yapılar.
Bu çete öyle güçlüydü ki, Alevi ile Sünni’yi, Türkle Kürdü birbirine düşman etmeyi, en azından birbirlerinden hazzetmemelerini sağladı. Yeri geldi Sivas’ta 33 cana kıydı, yeri geldi 28 Şubat eliyle din düşmanlığını körükledi. Hatta namaz kılanı, oruç tutanı hain kategorisinden içeri tıkmayı bile başardı.
Türkiye bu derin çeteden az biraz da olsun kurtulmayı başardı. Ama etkileri sürüyor. Hizbullah da böyle bir yapının ürünü olarak ortaya çıkarıldı. PKK’yla mücadelede kendisine her türlü illegal yöntemi benimseyen, bunun için JİTEM’i kuranlar son çare olarak Hizbullah’a başvurdular.
PKK netice itibariyle Marksist-Leninist bir örgüt. Sol tandanslı. Bunun panzehiri olarak İslamcı ve dini bir örgüt olarak Hizbullah ortaya sürüldü. Hiçbir zaman PKK kadar etkin olamadı, ama en azından PKK’yı dizginledi. Özellikle büyük şehirlerde PKK’yı püskürttü.
1999 yılında terörist başı Öcalan yakalanıp PKK iyice zayıflayınca Hizbullah için sonun başlangıcı kaçınılmaz oldu. Çünkü arkadaki devletin artık Hizbullah’a ihtiyacı yoktu. Ve derin devlet ya da derin çete herkese yaptığını onlara da yaptı. Kullandı ve çöpe attı. Hizbullahçılar ne olduğunu işte o zaman anladılar.
Dünyanın hiçbir ülkesinde devletin izni olmadan kanarya sevenler derneği bile kuramazsınız. İstihbarat örgütlerinin haberi olmadan, derin devletin onayı olmadan ne mafya barınır, ne de çeteler. Bugün piyasada olan, ister aşırı sağ ister aşırı sol mutlaka içlerinde devletin adamları vardır. Düşünebiliyor musunuz, Mustafa Duyar ya da Fehriye Erdal ellerini kollarını sallayarak Sabancı Holdingin en tepesine çıkacaklar ve Özdemir Sabancı’yı vuracaklar. Sonra Mustafa Duyar bugün artık adının Ergenekon olduğunu bildiğimiz örgütün askeri kesimi tarafından ortadan kaldırıldı. Nuriş kardeşlerin cezaevi penceresinden, “Bu devlet bana Mustafa Duyar’ı öldürttü, Veli Küçük bizi tanır” sözleri sanırım herkesin aklındadır.
Hizbullahçıları salanlar buradan AK Parti hükümetine de ve tabii kamuoyuna da mesaj vermek istemiş olabilirler. Papaz her zaman pilav yemez, ama belki tutarsa mantığıyla Türkiye’de hükümetin dinci terör örgütlerine sempatiyle yaklaşıyor havası verebilirler.
Bu mantık elbette tutmayacaktır. Ama Ergenekoncular ve yüksek bürokrasi pes etmeyecektir. Bu tür ayak oyunlarıyla hükümeti ve toplumu köşeye sıkıştırmaya devam edeceklerdir.
Henüz halkın iktidarı tam oturmadı. Bunun için yepyeni bir anayasaya ihtiyaç var. Seçim dönemleri yaklaşırken bu tür ayak oyunlarına dikkat etmekte fayda var. Atalarımız boşuna su uyur düşman uyumaz dememişler.
Cem Küçük - Haber 7
Hizbullah dosyasını zamanında gündemini almayıp bu işin buralara kadar gelmesine sebep olan yüksek yargı isteseydi bu işi tereyağından kıl çeker gibi hallederdi, ama halletmedi. Cevabı bulunması gereken soru budur.
Türkiye’de derin devlet diye geçinip derin çeteler şeklinde tezahür eden önemli bir yapı vardı. Bu yapıyı 6-7 Eylül olaylarında gördük. Eski Kara Kuvvetleri Komutanı Sabri Yirmibeşoğlu, 6-7 Eylül olayları için, “Muhteşem bir özel harp operasyonuydu” demişti vakti zamanında. Hatta adı bugün Kemalist düşüncenin simgesi olmuş isimler de bu operasyona bizzat gönüllü katılmıştı.
Darbeleri yapanlar, sağ ve sol düşüncedeki insanlara silahları dağıtanlar, bombaları patlatanlar hep aynı sistemin ürünüydü. Derin devlet denilen ama çeteden öte gidemeyen yapılar.
Bu çete öyle güçlüydü ki, Alevi ile Sünni’yi, Türkle Kürdü birbirine düşman etmeyi, en azından birbirlerinden hazzetmemelerini sağladı. Yeri geldi Sivas’ta 33 cana kıydı, yeri geldi 28 Şubat eliyle din düşmanlığını körükledi. Hatta namaz kılanı, oruç tutanı hain kategorisinden içeri tıkmayı bile başardı.
Türkiye bu derin çeteden az biraz da olsun kurtulmayı başardı. Ama etkileri sürüyor. Hizbullah da böyle bir yapının ürünü olarak ortaya çıkarıldı. PKK’yla mücadelede kendisine her türlü illegal yöntemi benimseyen, bunun için JİTEM’i kuranlar son çare olarak Hizbullah’a başvurdular.
PKK netice itibariyle Marksist-Leninist bir örgüt. Sol tandanslı. Bunun panzehiri olarak İslamcı ve dini bir örgüt olarak Hizbullah ortaya sürüldü. Hiçbir zaman PKK kadar etkin olamadı, ama en azından PKK’yı dizginledi. Özellikle büyük şehirlerde PKK’yı püskürttü.
1999 yılında terörist başı Öcalan yakalanıp PKK iyice zayıflayınca Hizbullah için sonun başlangıcı kaçınılmaz oldu. Çünkü arkadaki devletin artık Hizbullah’a ihtiyacı yoktu. Ve derin devlet ya da derin çete herkese yaptığını onlara da yaptı. Kullandı ve çöpe attı. Hizbullahçılar ne olduğunu işte o zaman anladılar.
Dünyanın hiçbir ülkesinde devletin izni olmadan kanarya sevenler derneği bile kuramazsınız. İstihbarat örgütlerinin haberi olmadan, derin devletin onayı olmadan ne mafya barınır, ne de çeteler. Bugün piyasada olan, ister aşırı sağ ister aşırı sol mutlaka içlerinde devletin adamları vardır. Düşünebiliyor musunuz, Mustafa Duyar ya da Fehriye Erdal ellerini kollarını sallayarak Sabancı Holdingin en tepesine çıkacaklar ve Özdemir Sabancı’yı vuracaklar. Sonra Mustafa Duyar bugün artık adının Ergenekon olduğunu bildiğimiz örgütün askeri kesimi tarafından ortadan kaldırıldı. Nuriş kardeşlerin cezaevi penceresinden, “Bu devlet bana Mustafa Duyar’ı öldürttü, Veli Küçük bizi tanır” sözleri sanırım herkesin aklındadır.
Hizbullahçıları salanlar buradan AK Parti hükümetine de ve tabii kamuoyuna da mesaj vermek istemiş olabilirler. Papaz her zaman pilav yemez, ama belki tutarsa mantığıyla Türkiye’de hükümetin dinci terör örgütlerine sempatiyle yaklaşıyor havası verebilirler.
Bu mantık elbette tutmayacaktır. Ama Ergenekoncular ve yüksek bürokrasi pes etmeyecektir. Bu tür ayak oyunlarıyla hükümeti ve toplumu köşeye sıkıştırmaya devam edeceklerdir.
Henüz halkın iktidarı tam oturmadı. Bunun için yepyeni bir anayasaya ihtiyaç var. Seçim dönemleri yaklaşırken bu tür ayak oyunlarına dikkat etmekte fayda var. Atalarımız boşuna su uyur düşman uyumaz dememişler.
Cem Küçük - Haber 7