Hiç Siyasetsiz Din Olur Mu?

Ercan Tekin

Kıdemli Üye
Katılım
25 Eyl 2010
Mesajlar
5,631
Tepkime puanı
266
Puanları
0
VİDEO İÇİN LİNKE TIKLAYIN

http://hayatrehberi.sosyaldoku.com/hic-siyasetsiz-din-olur-mu/


DÖKÜMAN

Hiç siyasetsiz din olur mu?​
Nureddin YILDIZ’IN SOSYAL DOKU DERNEĞİ’ndeki​
303. dersidir

2

İslam dindir, din ise hayattır​
İslam, kıyamete kadar kalmak üzere gönderildi. Kendinden önceki kitapları​
ihtiva eden bir kitapla
geldi. Peygambe
ri bütün insanlara ve cinlere gönderildi. İnsanların dünyevi her ihtiyacını karşılayacak
geniş kapsamlı bir programla geldi. Ahireti ise tam bir teminat altına aldı. A
ileye huzur, sokağa güven

verecek mesajlar verdi. Geceyi, gündüzü doldurdu. Diriyi, ölüyü​
yalnız bırakmadı. Çocukla, büyükle,
erkekle, kadınla ilgilendi. Düğüne de katıldı cenazeye de. Barışa yatırım yaptı, savaşta öne atıldı.
Yemeğe tat verdi, giyeceğe şekil biçti. İbadeti kendine has tuttu; dışarıdan müdahaleye izin vermedi.
İnsana doğumundan ölümüne kadar kendi rengini, kendi sesini verdi. Dost edindi, düşman edindi.
İslam, yirmi üç yılda kendi yurdunu buldu, devletini kurdu. Devletinin başına da vahiyle yönlendirilen
peygamberini getirdi. Halkı kendi halkı, toprağı kendi toprağı, sistemi kendi sistemi oldu. Ezanını
kendi toprağında yüceltti. Geleceği planladı, geçmişi yorumladı. Kendi halkı için yasalar koydu.
Koyduğu yasalarının kaynağını Allah’ın kitabına dayandırdı. Çevresindeki ülkelerle ilişkiye girdi;
uluslararası kurallara imza attı. Barış
lar imzaladı, savaşlara karar verdi. Yirmi üç yılda bağımsızlığı

bütün yönleriyle tahakkuk ettirdi. Ekonomisinden​
sokağına kadar her şeyinde kendi nevine münhasır

oldu.​
Çarşı pazara şeklini verdi. Ticarete kalıp getirdi. Deniz ürünlerinden uçan kuşa​
kadar neyin

yenebileceğini, neyin yenmeyeceğini belirleyen fıkhını ilan etti. Nüfus hedefi belirledi; çoğalmayı
strateji olarak önüne koydu. Eğitimi ileri götüren, okumaya, yazmaya çığır açtıran teşvikler yaptı. Açı​
ve garibi sahiplendi.​
Kadını özel bir ilgi ağı içine alıp ona, kendinden önce verilmemişleri verdi. Kadın adeta İslam’la
beraber yeniden yaratıldı. Onu itilmişlik seviyesinden kaldırıp​
, itenlerin seviyesine yükseltti. Erkeğe
haddini bildirdi, onu ayrı bir konuma oturttu. İnsanlara mü'min olanlar ve olmayanlar diye getirdiği
sınıflandırmaya göre kimsenin kimseyi ez
emeyeceği kuralları belirledi.
İnsanlar arasındaki ilişkileri, aile içi düzeni, yöneten ve yönetileni yerli yerine oturttu. Yöneticiler için
daha önce bilinmeyen kuralları şart getirdi. İnsanlar arasında tarağın dişleri gibi eşit olma prensibini
ilk şart yaptı. Üstünlüğü takvaya taşıdı; daha muttaki olan daha üstün olur ilkesini getirdi.
İslam bunları kâğıt üzerinde bırakmadı. Medine’de koyduğu kurallarını, Medine’de, Yemen’de,
Bağdat’ta, Şam’da, İstanbul’da, Horasan’da, Endülüs’te tatbik etti. Getirdiklerini, kâğıt üzer
inde

yazmaya imkân bulamadan gönüllere nakşetti. İnsanlar akın akın İslam’a koştular. İslam hayat getirdi,
hayatın anlamını öğretti. Hakkı üstün tuttu, zulüm direnemedi​
önünde. Köleleri efendilerinin

sofralarına oturttu.
İbadet eden bir toplum çıkardı. İbadeti mescide
sıkıştırmadı. Tarlayı, fabrikayı, evi, caddeyi, büroyu
ibadet edilir hale getirdi. İnsanı mükerrem saydı; insana
hizmeti kutsallaştırdı. Tebessüme bile sada​
ka vaat etti.

Hastayı ziyaret edenin peşine melekleri taktı.
Dünya ile ahireti birleştiren, ibadetle çalışmaya aynı
pencereyi açan, anneyi babayı zirveleştiren farklı ve eşsiz anlayışını hayata hâkim kıldı. Koyduğu
ilkeleri ile kalabalık nesiller yetişti. Zirve insanları tarihe mal etti. Afakî olmadı, ufukları doldurdu.​
Siyasetin sözlük anlamı:​
Devletlerarası ilişkileri, devlet işlerini
düzenleme ve yürütme sanatı, politika; bu​
konuda takip edilen yol, yöntem.​
This page was created using​
NitroPDF trial software.
To purchase, go to
http://www.nitropdf.com/

3​
Ne içine sızmaya çalışan münafıklar ne dışından saldıran düşmanları İslam’ın düzeninde bir aksaklık​
bulabildiler.​
Kur'an’ını tenkit edemediler.
Peygamberini ayıplayamadılar. Kaba

kuvvetle s​
aldırıp imha etmek istediler.
Her seferinde de emellerine ulaşamadan
geri çekilmek zorunda kaldılar.
Asırlar sonra ürettikleri savaş
taktiklerinden biri olarak, İslam’ın hayatı
bütünüyle kuşatan kapsamlılığını
irdeleme yoluyla dağıtmayı denediler.
İslam’ın kadını ezdiğini iddia ederek
kadını ondan soğutmak istediler.
Siyasetin İslam’da yeri olmadığını
söyleyerek de onu hayatın dışına atmaya
çalıştılar. Müslümanların siyasetten
soğumaları için, siyaseti öcü, siyasetçiyi
soğuk adam olarak tanıttılar. Bir döne
m

Müslümanlarına siyaset yapacak
kimsenin yüzsüz, arsız olması
gerektiğini, takva insanların siyasetle
meşgul olamayacağını inandırdılar.​
Müslümanlar, kendilerinden olmayanlara​
yönetimlerini teslim etmekte sakınca
görmediler. Onların hatalarına bilerek,​
bilmeyerek ortak oldular. Yönetenler​
olmaları gerekenler, bir iki oyla
oyalandılar. Müslümanların servetleri​
tarumar edildi. Müslümanlar, yöneten​
olmaya talip olunca da onları uç olmakla
itham ettiler. İslam’la siyasetin
birleşmesinden terör üreyeceğini iler​
i
sürdüler. Müslüman birinin ‘
Ben de

varım!​
’ demesini isyan gibi algıladılar.
Baktık ki
itaat eden, itiraz etmeden

yaşayan Müslüman’ın dışındaki herkes
kötüler arasına kondu. Neredeyse elinden
vatandaşlık hakkı bile alınacak hale​
geldi.
Ellerindeki en büyü​
k silah ise İslam’ın
parçalanmış görüntüsü idi. Namazla,
namazın kılındığı camiyi idare edenin
aynı sistemden yönlendir
ilmemesini

istediler. Ramazanın​
ekonomik

boyutundan yararlandılar ama​
ruhunu

yok saydılar. İşlerine gelince zekâtı,​
Siyasetsiz İsl​
am beklentisi

İslam’ı siyasetin dışına itmek isteyenlerin elde etmeyi
umdukları sonuç, kalplerde inanılan ama ellerin,
ayakların, dillerin etkilenmediği bir din, başka bir
ifadeyle şeriatı olmayan bir din özentisidir. Muamelatı
dışlanmış, dünyası olmayan, devlete talip olmayan,​
gücü olmayan bir hakkı yansıtan din halidir. Bu
anlayışın temelinde İslam’ı mini kalıplar içinde görme,
ona hayatı kuşatacak bir çerçeve çizememe vardır.
Böyle bir beklenti içinde olanlar, İslam’ı olduğu gibi​
görmek isteyen Müslümanları, İslam önderlerini​
aşırılıkla itham edebilmekte, şeriatçı olmayı ölümcül​
bir suç olarak görebilmektedirler. Kendilerine göre​
ideal olarak laikliği öne sürüp, karşı tarafı da ‘siyasal
İslam’ olarak tenkit etmektedirler. İslam ise ne siyasal​
ne de ekonomik bir vasıf kabul eden bir dindir. İslam
sadece kendisidir ve o hayatın bütününe taliptir. Çünkü
İslam’ın sahibi Allah Teâlâ’dır. Allah Teâlâ ise eksiğe​
talip olmaz.​
İman edenlerinin ekonomisini, idaresini, evini, işini
tanzim eden, düğüne ve cenazeye aynı anda kural​
koyan bir dinle, seccadelik bir alana daraltılmış din
aynı değildir.
Siyasetin ana gündemini oluşturan pek çok konu
Kur'an’ın şekil verdiği konulardır. Gerçek bir İslam​
siyasidir. İbadetler, kul ile Rabbi arasındaki bir ilişkiyi
yansıtır. İnsan ve insan ilişkisini ise belirlemez.
İslam’ın ibadetle daraltılmış hali, Kur'an ve hadislerin
anlattığı İslam değildir. ‘Siyasî İslam’ yaftası doğru
değildir. İslam herhangi bir yafta kabul etmez. Ne
siyasî İslam, ne de hayattan koparılmış İslam!
Doğru olan, Allah’ın indirdiği İslam olan Kur'an
İslam’ıdır.
Hadislerdeki İslam’dır.
Fukahanın anladığı İslam’dır.​
This page was created using​
NitroPDF trial software.
To purchase, go to
http://www.nitropdf.com/

4​
sadakayı yardımlaşma aracı olarak canlı tuttular. İşlerine gelmeyince de dine saldırdılar. İslam’ı ayrı,
İslam’ın şeriatını ayrı hale getirmeye çalıştılar. Namaz kılan insanlara, ‘​
Allah bizi şeriatın

tehlikesinden korusun!​
’ şeklinde dua ettirdiler.
Siyasetin İslam’la bir arad
a bulunamaz kabul edilmesinin sonucu olarak, Müslümanlar kendi

topraklarının servetlerini kullanamadı, verdikleri vergilerle kurulan okullarda çocuklarını
okutamadılar, okuttuklarına da ne okutulacağına karar veremediler. Müslümanlar, sadece akşam​
bültenlerinde haberleri izlediler;​
ama olayların güdenleri olamadılar.

İslam ve siyaset​
İnsanları Allah Teâlâ’nın iradesine çağıran İslam’ın devlet olmadan yaşanması mümkün değildir.
İslam’ın pek çok emri ancak devlet gücüyle tatbik edilebilir şeylerdir. Tamamen​
bireysel bir ibadet

olan namazın bir bölümünü oluşturan cuma namazı bile devlet kontrolünde kılınabilir bir namazdır.
Hutbe imamdan çok devlet temsilcisinin işidir.
İslam, mala yön vermeyi en önemli ilkeleri arasında​
görmektedir.​
Malda Allah’ın hakkı olarak zekâtı
belirlemekte, faiz ve benzeri kazanç türlerini şiddetle
yasaklamaktadır. İslam, mali konularda getirdiği
kuralları, ekonominin kendi elleriyle
yönlendirilmediği bir ortamda nasıl

uygulayabilecektir?​
En önemli ilkeler arasında bulunan ve yüzlerce a​
yete,

hadise konu olan Allah yolunda cihadı kim, nasıl
yönetecektir? Mazluma yardımı, garibin elinden
tutmayı, iyiliği emir ve kötülüğü nehyi hangi
şartlarda kim nasıl yapabilecektir?
İslam’ın fertler halinde uygulanan bölümleri olduğu
gibi cemaat olmayı gerektiren bölümleri de vardır.
Değil cemaat olmayı gerektirenler, ferdî olanlarının
bile tatbik edilmesi, siyasetin başkalarının elinde
olması halinde mümkün değildir. Bunun en bariz
örnekleri yakın tarihin sayfaları arasında kalın
satırlarla yazılı durumdadır. Kur'an okuma ve
okutma, ferdî bir ibadettir. Dışarıdan bakıldığında ne​
devletle​
ne de cemaatle bir ilgisi vardır. Ama yakın

tarihimizde Müslümanlar Kur'an okumaktan ve onu​
çocuklarına okutmaktan men edilebilmişler ve bu
uğurda zindanlara doldurulmuşlardır. Onun yaraları
henüz kapanmadan yeni bir irade ile hangi yaşta
Kur'an okunabileceğine dair bir karar verilebilmiş ve​
bu karar Müslüman kitleler üzerinde tatbik​
edilebilmiştir.
İslam’ın, siyasetini kendisinin belirlemediği​
İslam ne​
, şeriat ne?

Allah’ın insanlara gönderdiği dinin adı
İslam’dır. İslam ise inanç, ibadet,​
muamelat ve ahlâk bölümlerinden​
oluşur. İslam’ın dünya hayatını tanzim
eden yani insanlar arası ilişkileri,
devletlerarası ilişkileri belirleyen
kurallarına ŞERİAT adı verilmektedir.
Böylece şeriat, İslam’ın hayata dönen
yüzü olmaktadır. İnsanların, Müslüman
olduklarını söylemelerine rağmen şeriatı
kabul etmemeleri, Hıristiyanların,
oluşturduğu kiliselere sıkışmış din şeklini
benimsemekten kaynaklanmaktadır.
Kalplere, tahakküm altındaki camilere
sıkışmış bir İslam, şeriatsız yani hayat​
için söyleyecek sözü, koyacak kuralı
olmayan İslam’dır. Böyle bir İslam’da
namazdan çıkanın bankaya gidip faiz
almasında bir sakınca yoktur. Namaz
kılanın düğününü karma yapmasında,
alkol tüketmesinde bir sakınca yoktur.
İslam ise nefeslerimizi ve sokaklarımızı​
emrine vermemizi istemektedir.​
This page was created using​
NitroPDF trial software.
To purchase, go to
http://www.nitropdf.com/

5
ortamlardaki hali, eli kolu​
bağlanmış bir pehlivanın hali gibidir. Bunun için Müslümanları siyasetten
soğutanların maksadı ibra edilemez bir maksat olarak tescil edilmiştir.
Kur'an’da siyaset kelimesinin

geçmemiş olması, İslam’da siyasetin dini bir yeri olmayacağını göstermez. Kur'an’da geçmediği halde
bizim en temel karakterimiz olarak kabul ettiğimiz ‘fazilet’ kavramını nasıl benimsedik. Fazilet
Kur'an’da geçmediği halde, biz faziletli olmayı mü'min kimliğimizin gereği olarak görüyoruz.​
Kur'an’da siyaset geçmese bile siyasete temel​
olan meseleler, Kur'an nassı ile sabittir. Böylece görürüz
ki, Kur'an’da siyasetin geçmediği yönündeki söz laf kalabalığından başka bir şey değildir.
Çünkü

Kur'an, insanlara zulmeden Firavunları, Nemrutları yererken, mü​
minlere yeryüzü hükümranlığından

söz ederken​
(Nur suresi, 55.ayeti), insanlar arasında hükmetmekten söz ederken (Nisa suresi 58.ayeti), Allah’ın
hükmü ile insanların hükmünü karşılaştırırken
(Maide suresi, 44,45,47,49,50.ayetleri) işaret ettiği şey ne olabilir
eğer siyasetin içeriği değilse
?

Mekkeli müşriklerin Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme itirazları da onun şahsına değildi;
sistemlerini değiştirme talebine isyan etmişlerdi. ‘İstediği​
ni al ama…’ tekliflerinin nedeni buydu.
Müslüman’a
sorumluluk olarak yüklenen zulme karşı direnme, emri bilmaruf ve nehyi anilmünker bir

tür siyasi görevlerdir. Vitir sonunda okunan kunut dualarında bile siyaset vardır. Kötülüğü görenin
eliyle, diliyle veya kalbiyle müdahale etmeye mecbur tutulmasının nedeni nedir? Müslüman sessiz​
kalabilecekti de neden​
kötülüğü engellemeye çalışmaması onu
iman dairesinden çıkma meyline doğru sevk etmektedir?
Her şey bir kenara bırakılsa da sadece,
‘zalim bir idarecinin

önünde hakkı dillendirenin, en büyük cihadı yaptığına’​
dair
hadis
(Ebu Davud, Melahim, 17, 4344; Tirmizî, İbni Mace) dikkate alınsa,
Müslüman’a nasıl bir siyaset elbisenin biçildiği çok rahat
anlaşılır.
Hayat parçalanmayı kabul eder mi ki İslam, hayatın bir
bölümünü dışında tutmayı kabul etsin? Camilerin İslam’a
caddelerin başkalarına ait olması ciddi bir ikilemdir. İnsana ters
olan bu ikilem, insan için gelen İslam’a da terstir.
İslam’ı bütün nesillerden daha iyi anlayan ve yaşayan sahabiler

siyasetle direkt​
ilgilenmişler, siyasi konularda ciddi tavırların
sahibi olmuşlardır. Ümmetin birliğini düşündükle
ri siyasi kafa

yapıları ön planda olduğu için de Resûlullah sallallahu aleyhi​
ve sellemin mübarek na​
aşını olduğu yerde bırakıp, önce
kendilerine bir lider belirlemiş sonra da o liderin emrinde

mübarek na​
aşını defnetmişlerdir. Onlar çok iyi biliyorlardı ki
İslam, parçalanmayı kabul etmez. Peygamberlerinin mübarek

naa​
şına hizmet ederken devletin zarar görmesi daha tehlikeli
sonuçlar getirecektir.
Hayatın maddi ve manevi yönlerinin
kuşatılmış haliyle sürmesi, duygusallığı açısından zirv
ede olan

bir görevden daha önemli oldu onların gözünde.
İnsanlık çok eski asırlardan beri, devletle yaşamayı​
yani

siyasetin gölgesinde olmayı vazgeçemeyeceği bir yaşam tarzı
olarak benimsemiştir. Vergi vermeyi, kurallara uymayı, bayrak sahiplenmeyi kabul e​
tmeyen insan
toplumda
barınamaz. Bu önemli gerçeğe rağmen sadece İslam mı siyasetsiz, insanlara söyleyecek bir

!​
Dinin siyasete girmesine karşı
çıkanlar, bu yüzden de İslam’da
siyasetin olmamasını isteyenler,
Avrupa’daki papazların siyasilere
tarihte yaptıkları baskıyı dikkate
almaktadırlar. Muharref bir dinle
İslam’ı kıyas etmenin ağır bir
hata olduğu açıktır. Buna rağmen​
mevcut sistemlerin karşı
duruşunun altında, İslam’ın​
siyasete yön vermesi halinde​
ahlâkın en üst düzeyde etkili
olması, hukukun Rabbani düzeyde
koruma altına alınması,
şehvetlere kudurma yolunun
tıkanması gibi nedenler
yatmaktadır. Faiz ve onun gibi
batıl kazançların, zinanın,​
alkolün önü kapanmayacak olsa
kimsenin laiklik talebi​
olmayacaktır.​
This page was created using​
NitroPDF trial software.
To purchase, go to
http://www.nitropdf.com/

6​
sözü bulunmayan bir ideoloji olarak vardır? Hâlbuki İslam bizzat peygamberinin lisanından bir araya​
gelen üç Müslüman’a bile içlerinden birini em​
ir seçmelerini emretmiştir. ( Ahmed, 6647) Gayet açık bir
gerçek nasıl da

gizlenmek
istenmektedir, hayret!​
İslam,​
demokrasi,
siyaset​
İnsanlığın yeni
geliştirdiği yönetim
tarzı olan demokrasinin
İslam’a​
uygun olup

olmayacağı
tartışılagelmiş bir​
mesele olarak
önümüzdedir.​
Demokrasiyi İslam’ın​
özü gibi gösterenlerin​
yanında onu şirkin bir​
türü olarak görenler iki
ucu temsil
etmektedirler. Her iki​
görüşün de ilk bakışta
tutarlı yönleri​
bulunabilir.​
Orta görüş olarak şu​
çizgiyi çizebiliriz:​
İslam, Allah’ın
şeriatının tatbik​
edilmesini ister. Bir​
yönetim İslam’ı​
kusursuz tatbik​
ediyorsa, onun adının​
önemi yoktur. Önemli​
olan haramların açık
kapı bulmaması,
kulların
ilahlaştırılmamasıdır.​
Bu anlamda
‘​
Müslüman bir
toplum
’un kendisine

Örnek​
İslamî siyasetin oluşturduğu devlet yapısının niteliği hakkında, günümüz
Müslümanlarını yöneten devletlerin veya tarihin derinliklerinde yer almış
bazı yöneticilerin örnek alınması doğru değildir. İslam, Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber devlet oldu. İlk devlet başkanı, ilk​
kanun tatbik eden, ilk uygulayan o oldu. Ondan sonra da onu harfiyen​
izlediğine bütün Müslümanların inandığı Raşid Halifeler dönemi oldu.​
E​
ğer İslam’ın devleti, Kur'an ve hadislerin dışında, örnek üzerinden

izlenecekse o örnek Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Medine’deki
devletidir. Onun izinden giden halifelerin devletidir.​
Kendisini, ‘Kureyş’ten kuru ekmek yiyen bir kadının oğlu’ olarak tanıtan,
kendisi için ayağa kalkılmasını istemeyen, yetimlerle, miskinlerle
bulunmayı, önüne fırsat olarak kral olmak getirildiği halde ‘kul
Muhammed’ olarak bu âlemden ayrılmayı tercih eden, eline geçeni
fakirlere dağıtmadan uyuyamayan, yatıp kalktığı odaları bir insan boyunu
geçmeyen, hurma liflerinden bir yatakta uyuyan, kurduğu devleti
akrabalarının yoğunluğuna esir etmeyen, azatlı bir kölenin on yedi
yaşındaki çocuğunu devletin en üst makamına tayin eden Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem İSLAM DEVLETİ’nin​
, devleti yönetmenin en

ideal örneğidir.
Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’den oluşan raşidler de örneğin
devamıdırlar. Allah onlardan razı olsun.
İslam devletinin başkenti Medine’nin dışına taşındıktan sonraki devletler,
isimleri nasıl anılırsa anılsın iki açıdan tahlil edilebilirler:​
a-​
Bu devletlerin halkı Müslüman, idarecileri namaz kılan kimselerse
ortada ilk örneğe yakınlık veya uzaklık sorunu vardır. Emeviler
dönemi olarak bilinen dönemde, ilk örneğe çok yakın duran Ömer

bin Abdülaziz dönemi g​
ibi bir dönem de vardır, o dönemden çok
uzak duran, zulümle anılır hale gelen dönem de vardır.
Ancak

Emevilerle anılan devlet için İslam dışı iddiası oldukça riskli bir
iddiadır. İyiliklerini iyilik hanesine, hatalarını da hata hanesine
yazıp, durumlarını​
Allah’a havale etmek en güzelidir. Toplu bir

benimseme veya toplu bir ret sakıncalıdır. Bu tasnife​
-Osmanlı da
dâhil- Müslüman
devletlerin tamamını katabiliriz.
b-
Müslüman halkların yaşadığı topraklarda geliştirilen ve İslam’ı

imha etmeyi kendine temel ilke edinen yönetimlerin bizzat kendisi​
için her Müslüman’ın ne diyeceği gayet açıktır.​
Halk için ne

deneceğini ise, o halkın yaşadığı durumu nasıl yorumladığına
bakarak söyleyebiliriz ki o da Allah’a kalmış bir iştir.​
This page was created using​
NitroPDF trial software.
To purchase, go to
http://www.nitropdf.com/

7
yönetim biçimi olarak demokras​
iyi seçmesi, yöneticilerini belirleme açısından benimsenmiş bir
demokrasi olmaktadır. Buna denebilecek tutarlı bir söz yoktur. İslam’ın ‘
Şûra’ sistemi de bu yapıyla

benzeşmektedir. Eğer demokrasi, dini camiye hapsetme ve yönetimi insanların eline devretme tarzında
ise ona söylenecek çok söz vardır.
İki anlayış arasındaki fark şudur:
İslamî siyaset, Allah’a kulluk ekseninde döner, hayatı o maksat yönüne çeker. Beşeri siyaset ise dini
hayattan koparma anlayışı o​
lan laiklik etrafında döner. Tabii olarak İslamî siyaset Rabbanî kökenli,

beşerî siyaset de beşer kökenlidir.​
İslamî siyasetin ilgi alanları​
İmanî esaslar ve ibadetler siyasetle ilgili değildir.​
Ancak ibadetlerin bile siyaseti ilgilendiren yönleri

vardır.​
Genel bir ilke olarak siyasete bırakılan alan, içtihada müsait olan alanlarla, uygulamasında idari
bir karar gerektiren alanlardır.

a- Anayas​
al kurumlar olarak adlandırılan genel idare ilkelerinin belirlenmesi, tatbiki, buna bağlı

olarak en üst liderin seçilmesi,​
çalışma kurallarının oluşturulması,

b- Ekonomi​
nin oluşturulması, işletilmesi, ticari kuralların himaye edilmesi,

c-​
Yargının oluşturulması, himaye edilmesi, cezaların infazı,

d- Uluslar​
arası ilişkilerin tanzimi.

İmam Gazali’nin​
Kaleminden​
Din ve Siyaset
Ba​
ğlantısı

‘Fıkıh bilgisi neden dünya ilmi, fukaha da dünya âlimleri​
sınıfına katıldı? diye soracak olursan şunu bilmen gerekir:​
This page was created using​
NitroPDF trial software.
To purchase, go to
http://www.nitropdf.com/

8​
Allah Teâlâ Âdem aleyhisselamı topraktan çıkardı.
Zürriyetini de o topraktan ve fışkıran bir sudan yarattı.
Göğüslerden rahimlere çıkardı onları. Oradan da dünyaya…​
Sonra kabre, ardından mahşere, sonra da cennete veya​
cehenneme… İlke bu, hedef böyledir. Akıbet budur.
Dünyayı da işe yarayanını alsınlar diye dönüş için azık yeri
olarak yarattı.
Dünya adaletle kullanılırsa düşmanlıklar kalkar, fukahaya​
gerek kalmaz. Ancak insanlar dünyayı şehvetlerinin
etkisinde kullandılar. Düşmanlıklar türedi. Siyaset yapacak
yöneticiye ihtiyaç oluştu. Yöneticiye de onları idare edeceği​
kanun gerekti.​
Fakih, o ihtiyaç duyulan kanunu ve şehvetlerin etkisinde
tartışan insanlar arasında orta yolu bulma sistemini bilen​
insandır. Bu durumda fakih, yöneticinin hocası, insanları​
yönetme, dünya işlerinin tanziminin yöntemindeki mürşidi
durumundadır.
Vallahi, aslında bu da dinle ilgilidir. Şu kadar ki direkt değil​
de dünya vasıtasıyla dinle ilgilidir.​
Çünkü dünya ahiretin tarlasıdır. Din ancak dünya ile tamam​
olur.
Yönetici ve din ikizdirler.​
Din asıl, yönetici bekçidir. Aslı olmayan yoktur. Bekçisi​
olmayan da dayanamaz.
Yönetim ve düzen ancak yöneticinin varlığı ve fıkıhla​
hükmetmek ile mümkündür.’ İhya, İlim bölümü, Farz-ı Kifaye Olan İlimler

başlığı​
This page was created using​
NitroPDF trial software.

To purchase, go to
http://www.nitropdf.com/
http://hayatrehberi.sosyaldoku.com/hic-siyasetsiz-din-olur-mu/
 

ukubat

Profesör
Katılım
9 May 2007
Mesajlar
1,942
Tepkime puanı
103
Puanları
0
Konum
istanbul,fatih
Web sitesi
www.ismailaga.org.tr
EVET OLUR.....
BUYRUN NASIL OLUYORMUŞ GÖRÜN....


Efendi Hazretleri'nden (Particilik)
Particilik haramdır, milleti bölmek demektir, milleti felakete sürüklemek demektir..


Particilik Peygamberin yoluna aykırıdır. Bunlar milleti aldatmaktan başka işe yaramıyorlar. Sahabe-i kiram bizim gibimi yaptı, onlar tefrikaya mı -ayrılığa mı- düştüler bizim gibi. Birbirlerine saldırdılar mı, birbirlerinin kalbini kırdılar mı, yok. Ama biz, particilik için birbirimizi yiyecek duruma geldik Allah muhafaza etsin

Bu gün de bizi tefrika yani particilik ve kadın fitnesi yıktı. Kadınlar okullardan dairelerden -işyerlerinden- çekilmelidir.. Yüzdört kitaptan biri bile fetva vermez kadının çalışacağına dair..

Kız çocuğunun mektepte işi yoktur. Beni İsralin ilk yıkılışı kadınlar yüzünden oldu. Kadınların vazifesi ev işleri yapmak, efendisine itaat etmek ve millete memlekete hayırlı evlat asker yetiştirmek. Budur kadınların vazifesi, başka yok. Çalışmak eve bakmak para kazanmak kadının değil erkeğin işidir. Madem bakamayacaktı niçin aldı, elin kızını dairelerde-işyerlerinde süründürüyor. Türk-müslüman kadını, iyi asker yetiştirmiştir. Bunu o Napolyon bile anlamıştır. Türklere mağlub olunca -bizi bu asker değil, bunların anaları mağlub etti, çünkü anaları bunları tam asker olarak yetiştirmiş- dedi.


(Mahmut Efendi Hazretleri (kuddisesiruruh)
 

arifan yolcusu

Profesör
Katılım
9 Ağu 2010
Mesajlar
1,303
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Dergah-ı Mualla
siyaset ile particiliği karıştırmamak lazım...
particilik denilen zırva bir büyük varken, bir sistem varken ondan daha iyisini yapacağız diyerek ayrılıp
milleti birbirine düşürmektir...
Rabbim bizleri bunların şerrinden muhafaza eylesin...
bizleri itaatten ve ihlastan ayırmasın inşaAllah...
 

bakış

Kıdemli Üye
Katılım
22 Kas 2009
Mesajlar
4,717
Tepkime puanı
251
Puanları
0
Konum
İstanbul-Pendik
siyaset ile particiliği karıştırmamak lazım...
particilik denilen zırva bir büyük varken, bir sistem varken ondan daha iyisini yapacağız diyerek ayrılıp
milleti birbirine düşürmektir...
Rabbim bizleri bunların şerrinden muhafaza eylesin...
bizleri itaatten ve ihlastan ayırmasın inşaAllah...
:good:
 

arifan yolcusu

Profesör
Katılım
9 Ağu 2010
Mesajlar
1,303
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Dergah-ı Mualla
yine bazı kardeşlerimiz ne rahat konuşmakta....
din ile siyaseti ayıralım yahudi mantığından hareketle,
ağzı olan konuşmakta iftiraların ucu bucağı yok....
oysa bize düşen
başımızdaki emir için dua etmek ve itaat etmektir...
daha dindar insanlara görev vermeye çalışmaktır...
hz.ömer efendimizin bile imtina ettiği yönetilicilik gibi zor,grift, başbelası bir uğraşta bulunan büyüklerimize dua edelim inşaAllah...
ve de unutmayalım ki,nasıl yaşarsak öyle yönetileceğiz....
 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
İslam’ı bütün nesillerden daha iyi anlayan ve yaşayan sahabiler

siyasetle direkt​

ilgilenmişler, siyasi konularda ciddi tavırların
sahibi olmuşlardır.


İşte o zamanda zihinler, kalbler, ruhlar, bütün kuvvetleriyle, yerler ve gökler Rabbinin marziyatını anlamağa müteveccih olduğundan; içtimaiyat-ı beşeriyenin sohbetleri, muhavereleri, vukuatları, ahvalleri ona bakıyordu. Ona göre cereyan ettiğinden her kimin güzelce bir istidadı bulunsa, onun kalbi ve fıtratı, şuursuz olarak herşeyden bir ders-i marifet alır. O zamanda cereyan eden ahval ve vukuat ve muhaverattan taallüm ediyordu. Güya herbir şey, ona bir muallim hükmüne geçip, onun fıtrat ve istidadına, içtihada bir istidad-ı ihzarî telkin ediyordu. Hattâ o derece şu fıtrî ders tenvir ediyordu ki; yakın idi ki, kesbsiz içtihada kabiliyeti ola, ateşsiz nurlana... İşte şu tarzda fıtrî bir ders alan bir müstaid, içtihada çalışmağa başladığı vakit, kibrit hükmüne geçen istidadı, "nurun alâ nur" sırrına mazhar olur; çabuk ve az zamanda müçtehid olurdu.

Amma şu zamanda, medeniyet-i Avrupa'nın tahakkümüyle, felsefe-i tabiiyenin tasallutuyla, şerait-i hayat-ı dünyeviyenin ağırlaşmasıyla, efkâr ve kulûb dağılmış, himmet ve inayet inkısam etmiştir. Zihinler maneviyata karşı yabanileşmiştir. İşte bunun içindir ki, şu zamanda birisi; dört yaşında Kur'an'ı hıfzedip, âlimlerle mübahase eden Süfyan İbn-i Uyeyne olan bir müçtehidin zekâsında bulunsa, Süfyan'ın içtihadı kazandığı zamana nisbeten, on defa daha fazla zamana muhtaçtır. Süfyan, on senede içtihadı tahsil etmiş ise, şu adam yüz seneye muhtaçtır ki tahsil edebilsin. Çünki Süfyan'ın ibtida-i tahsil-i fıtrîsi sinn-i temyiz zamanından başlar. Yavaş yavaş istidadı müheyya olur, nurlanır, herşeyden ders alır, kibrit hükmüne geçer. Amma onun naziri, şu zamanda çünki zihni felsefede boğulmuş, aklı siyasete dalmış, kalbi hayat-ı dünyeviyede sersem olmuş, istidadı içtihaddan uzaklaşmış. Elbette fünun-u hazırada tevaggulü derecesinde istidadı içtihad-ı şer'î kabiliyetinden uzaklaşmış ve ulûm-u arziyede tefennünü derecesinde içtihadın kabulünden geri kalmıştır.

Sözler
 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
İçtihadda yani istinbat-ı ahkâmda, yani Cenab-ı Hakk'ın marziyatını kelâmından anlamakta, sahabelere yetişilmez. Çünki o zamandaki o büyük inkılab-ı İlahî, marziyat-ı Rabbaniyeyi ve ahkâm-ı İlahiyeyi anlamak üzere dönerdi. Bütün ezhan, istinbat-ı ahkâma müteveccih idi. Bütün kalbler, "Rabbimizin bizden istediği nedir?" diye merak ederdi. Ahval-i zaman, bu hali işmam ve ihsas edecek bir tarzda cereyan ediyordu. Muhaverat, bu manaları tazammun ederek vuku buluyordu. İşte bunun için herşey ve her hal ve muhavereler ve sohbetler ve hikâyeler, bütün o manaları bir derece ders verecek bir tarzda cereyan ettiğinden; sahabenin istidadını tekmil ve fikirlerini tenvir ettiğinden; içtihad ve istinbatta istidadı kibrit derecesinde nurlanmaya hazır olduğundan; bir günde veya bir ayda kazandığı mertebe-i istinbat ve içtihadı, o sahabenin derece-i zekâvetinde ve istidadında olan bir adam, şu zamanda on senede, belki yüz senede kazanmayacaktır. Çünki şimdi saadet-i ebediyeye bedel, saadet-i dünyeviye medar-ı nazardır. Beşerin nazar-ı dikkati, başka maksadlara müteveccihtir. Tevekkülsüzlük içinde derd-i maişet, ruha sersemlik ve felsefe-i tabiiye ve maddiye akla körlük verdiğinden; beşerin muhit-i içtimaîsi, o şahsın zihnine ve istidadına, içtihad hususunda kuvvet vermediği gibi, teşettüt veriyor, dağıtıyor. Yirmiyedinci Söz'ün içtihad bahsinde, Süfyan İbn-i Uyeyne ile onun zekâveti derecesinde birinin müvazenesinde isbat etmişiz ki; Süfyan'ın on senede kazandığını, öteki yüz senede kazanamıyor.
Sözler
 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
Bizde onlar gibiyiz.. Bizde onlar gibi siyaset yapabiliriz diyenlerin kulakları çınlasın...
 

bakış

Kıdemli Üye
Katılım
22 Kas 2009
Mesajlar
4,717
Tepkime puanı
251
Puanları
0
Konum
İstanbul-Pendik
Şeriat,tarikat ve siyaseti beraber götüren Allah dostların tabi olun.
Kim bu hocaefendi çok sevdim kendisini.Allah razı olsun hocamızdan....
 

Ercan Tekin

Kıdemli Üye
Katılım
25 Eyl 2010
Mesajlar
5,631
Tepkime puanı
266
Puanları
0
Ancak Mehmet Zahit Kotku hz'lerini tanıyanlar ve ona inananlar bu icazete riayet ederler gerçekte M.Zahit Kotku r.a zamanının kutbudur. Çünkü icazet bu efendi hz'leri tarafından bizzat verilmiştir.
Fi emanillah
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Ancak Mehmet Zahit Kotku hz'lerini tanıyanlar ve ona inananlar bu icazete riayet ederler gerçekte M.Zahit Kotku r.a zamanının kutbudur. Çünkü icazet bu efendi hz'leri tarafından bizzat verilmiştir.
Fi emanillah

"Zamanın kutbu" ifadesi birçok mübarek için kullanılıyor. Müridin edeben mürşidini kutub olarak görmesi gerekir; ancak ulu-orta bu şekilde X şahıs gavstır, Y şahıs kutubtur şeklinde sözler sarf edilmemesi gerekir...
 

Duha

Profesör
Katılım
13 Ocak 2007
Mesajlar
794
Tepkime puanı
34
Puanları
0
Web sitesi
www.risaletalim.com
İslam'da Siyaset vardır. Hem de alası vardır. Yoktur diyen hadsizdir.

Her Müslüman Kur'an'i siyaset kaideleri ile siyaset yapmalıdır. Yoksa şu asrın şu ucu ecnebiden olan Deccale ait kaideler ile kaim siyasete Din Kur'an namına girmeye hakkı yoktur. Giren hadsizdir.

Şu, kaideleri küfür olan siyasete ile din namına girmişler Müslümanlara en büyük zararı vermiştir.

İşte bir kaç delilini aşağıya yazıyorum.
 

Duha

Profesör
Katılım
13 Ocak 2007
Mesajlar
794
Tepkime puanı
34
Puanları
0
Web sitesi
www.risaletalim.com
5 seneye karib forumlardayım.

Her daim Hürriyet Kaidlerini savundum. Cumhuriyet ve Demokrasinin İslam'a münafi olmadığını -Üstad'ımdan aldığım ders ile- anlatmaya çalıştım.

Karşıma Siyasal İslamcılar çıktı. Dediler ki: Demokrasi Küfürdür. İnsan kanunlarıdır. Allah'ın hükmü ile hükmetmeyen kafirdir.

Hep aynı misali vardiler. Dediler ki: İçki haramdır. Demorkasi içkiyi serbest bırakıyor.

Münazaraları hep bu içki misali ile sabote ettiler.

Dedik: Demokrasi de içki içmek yasaktır.
İstibdada(baskı rejimine) demokrasi adı verenlerin uygulamalarına bakıp, red ettiler.

Peki ne oldu?

Küfür rejimine dahil olduğu iddiası ile daima tekfire muhattab olan ben Sokata içki içilmesini serbest bırakan, yasayı uygulatmayan hükümete daima iliştim.

Demokrasi de içki var diye küfür ilan edenler ise hep sustu veya beni AKP düşmanı ilan etti. Münafık yaptı, ulusalcı ajan dediler.

Malum Tophane hadisesi...

Sokata içki içen bir gruba bir kaç kişi tecavüz(!) ediyor.

Saldırganlar antidemokrat ilan ediliyor. Hatta Bakan ileri gidip diyor:

"Hiç kimsenin Anadoludaki hayatını İstanbul'a dayatmaya hakkı yoktur"

Bakan içki içmeyi adeta bir kültür, bir yaşam biçmi kabul eden kelam ediyor. Başbakan bunu tasdik ediyor.

Oysa, herkezin itirafı ile- hatta içki içenin itirafı ile- içki içmek bir kültür , bir yaşam biçimi değil, zararlı bir alışkanlıktır.
Neyse. Herşey bir kenara kalsın, onlar vazifesini yapıyor(!)
Benim derdim; hani, demokrasi içki içmeyi serbest bıraktığı için küfür ilan edenler var ya, onlar ile..

Hani nerdeler?

Bakın, ben hala demokratım, diyorum: Sokakta içki içmek demokrasi kaidelerine aykırıdır. Serbest bırakmak suçtur, müdahale etmemek suçtur.

Peki, bizlerle demokrasi hususunda münakaşa eden efendilere sesleniyorum:

Nerdesiniz, niye sesiniz kesildi. Hani, içkii haramdı, serbest bırakmak küfürdü? Ne oldu dininizi siyasi çıkarlarınıza mı sattınız?

**************

Elhasıl, işte biz bu siyasette Allah'a sığınıyoruz.

O öyle bir siyaset ki, ona dahil olan, o siyasette rant elde etmek ve iktidarını muhafaza için Deccale tabi olmak zorundadır ve asla dindar kalamaz.

Evet, İslam'da böyle bir siyaset yoktur ve bu siyasete din adına girenler ile dinin bu siyasete emanet edenlerin uhrevi hayatları tehlikededir.

Elhasıl;

Efendi hizmetkarına hizmet etmek yakışmaz.

İslam efendidir. Siyaset hizmetkardır.

Siyaset dine hizmet edecek. Din siyasete hizmet etmez.

İşte ince Sırat Köprüsü burdadır.

90 senedir, Üstad ve talebelerinin savunduğu budur.
 

Duha

Profesör
Katılım
13 Ocak 2007
Mesajlar
794
Tepkime puanı
34
Puanları
0
Web sitesi
www.risaletalim.com
Diğer bir misal başörtüsüdür.

8 sene önce hep beraber başörtüsü yasaklarına protestolar yaptık. Coplar yedik. Kendimizi zincirledik. İnsan zincirleri oluşturduk.

Abilerimiz hep bize yardım etti.

Aradan 8 sene geçti. o gösteri yapılan, dayak yediğimiz meydanlarda şimdi sadece güvercinler var. Bize ön ayak olan Abiler ise şuan mühim vazifelere atanmış. Keyifleri gıcır.

Ne oldu. niye o meydanlar boşaldı.

Başörtüsü yasağı kalktı mı?

Niye susutunuz?

Yoksa başörtüsü yasağını iktidar için bir amaç olarak bir fırsat olarak mı gördünüz?

İktidarınız, başörtüden daha mı kutsal oldu?

Diğer bir hususta şudur?

Başörtüsü yasağı kanunsuzdur. Anayasaya aykırıdır.

Hükümet sadece yürütmede olan, kanunsuz bu yasağa Anayasa Mahkemesine bizzat başvurmak ile çözmek yerinde, güya Anayasa değişikliği ile çözmek istiyerek(!) Anayasal bir yasak haline gelmesini sağladı.

Şimdi(!) Anayasa Mahkemesine bireysel baş vuru hakkı var. Bu kanunsuz yasak mağdurları baş vurabilecek.

Ancak, çözüm yine siyasi iradeye bağlı.

Siyasi irade de gücnü milletten alıyor. O halde o başvurulara destek olmak zorunda.

Görelim ne olacak?

Elhasıl, Ucu ecnebilerde olan, deccal kaideleri cari şu Siyasetten ve Şeytandan Allah'a sığınırız.
 

Ercan Tekin

Kıdemli Üye
Katılım
25 Eyl 2010
Mesajlar
5,631
Tepkime puanı
266
Puanları
0
"Zamanın kutbu" ifadesi birçok mübarek için kullanılıyor. Müridin edeben mürşidini kutub olarak görmesi gerekir; ancak ulu-orta bu şekilde X şahıs gavstır, Y şahıs kutubtur şeklinde sözler sarf edilmemesi gerekir...

Haklısınız nitekim bu kutuplarında büyüğü ve küçüğü vardır. Biz hangisi hangi makamda ALLAH'dan daha iyi bilenler değiliz. Fakat hocaefendilerimizin engin ilimlerinin ışığında öğrendiklerimizi yansıtıyoruz. O ışıktaki gürlük veya matlık herkese göre değişebilir bizler sizin gibi veya diğer kardeşlerimiz gibi sadece aldıklarımızı bedavaya satan müslümanlarız.
Allah razı olsun.
fi emanillah
 

mavera_agd

Doçent
Katılım
14 Ağu 2009
Mesajlar
734
Tepkime puanı
55
Puanları
0
Konum
MEKKE OLSAYDI..
siyaset ile particiliği karıştırmamak lazım...
particilik denilen zırva bir büyük varken, bir sistem varken ondan daha iyisini yapacağız diyerek ayrılıp
milleti birbirine düşürmektir...
Rabbim bizleri bunların şerrinden muhafaza eylesin...
bizleri itaatten ve ihlastan ayırmasın inşaAllah...
:good::good::good:
 
Üst