Her Güzel Şey Gibiydin Sen...

Nur Cennet

Profesör
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
2,046
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
31
Konum
|...Kırlar...|
Yıldızlara Kapat Gözlerini

Karanlıklarıma gülümseyen güneşim, Acılarımda sığındığım nefesim, Gülümsediğimde gamzelerimsin...


Yine güneşin üzerine zifiri karanlıklara örtüldüğü gecelerden sesleniyorum sana...Yıldızların geceye, sevdanın yüreğime vurduğu saatlerdeyim yine..Üç duvar ve duvarlara sinmiş yalnızlık..İçimde sensizlik yalpalıyor sessizliği...Ürperiyorum sokağımı işgal eden ayazlardan.Acılarının bağdaş kurup oturmuş yalnızlıklarda dayanma sebebin olan gamzelerimden seni mahrum etmekten korkuyorum...Sana sığınıyorum..Göz çukurlarının altındaki ince cizgilere sığınıyorum...

Yüreğimi sana bırakıyorum...Gece değil gözlerinde yaşanan...Sanki sıcak bir deniz gibi gözlerindeki nem....Bırak ne olur yüreğinden nefes alayım kurak topraklarıma...Bir dem cekeyim hücrelerinin ateşe vurulduğu saatlerde..Ve karanlıklar üzerime cullanmadan gözlerindeki güneşi sereyim karanlıklarıma.Yağmurların fırtınalara sarılmadan ben yüreğindeki Cennete gireyim..Hadi ellerini uzat...Yıldızlarin icinde yeniden doğalim ....Ummanların derinliklerini korkutmasin seni...Yıldızlara kapat o gülen gözlerini.


Bu sabah perdeleri açmayacağım gül yüreklim..Yüreğimde" güneşim" olmuşken yüreğin, karanlıklara gülümsüyorum bir cocuk misali...Gamzelerimde acan gülüşlerin varken baharlara küskünlügümü ilan ediyorum....Bırak acıların ecel tarlam olsun...Gözyaşların ise son nefesim..Kücücük ellerimle gecelerin koynunda ıslattığın gözbebeklerini silemesem de bırak yüregindeki tüm umutları bir nefes diye içime cekeyim...Aslında bir özür borcluyum sana....Gözyaşlarından düşen her damlayı yüreğimle öpemediğim icin...

Yüreğine düşen sızıları ve sancıları söküyorum ellerimle...Gözlerini ıslatan yağmurlarla kavgalardayım..Aldırma gömleğimin kan revan icinde olduğuna...Bırak aksın canımdaki nefesim yollarına...Aksın ki gönül bahcendeki kuru toprakları kanımla ıslansın...Sen uyurken geceleri, ben sana gelmekteyim...Saclarını çözüyorum kırmızı tokalarından, her teline yıldızları giydirmek için...Ben nefesini geceye bıraktığın dudaklarindan bir dem sıcaklık alıyorum..Ne olur kızma , seni öpmek icin değil ; kuruyan dudaklarına Cennetin mis kokan nehirlerini bırakmak icin...

Ve bir gün karanlıklarda kalırsam, gözlerindeki güneşi giydirecegim gözlerime...Bir gün ayazlarin icinde uykusuzluğa isyan edersem, yüreğindeki Cennetin en güzel bahcelerine uzanıp huzuru doldurucağım gecelerime...Sen " hasretini ve umudunu " ektiğin ciceğe ben her gün yüreğimin denizlerinden sevdamı bosaltacağım...Ektigin cicege dokunduğun her an ben uzaklardan senin icin bir beyaz güvercin kanatlandıracağım..Kanatlarında yüreğim, gözlerinde ise gülen gamzelerimin olduğu..

Hadi, uyu ne olur birazdan sabah olacak...Gözlerini kapat..Sanma ki ben seninle uyuyacağım..Sen uyudugun zaman kirpiklerine gökkusagın en güzel renklerini dikmekle uğraşmalıyı..Ve ki sen güneşe gözlerini açtığında ben karanlıklarda sana ve yüreğindeki günahlarına yanıyor olacağım..Ve sen baharlara gülümserken, acılarla yaralanmış bedenine yüreğimin sevda elbiselerini giydirecegim....Korkma, sancılarından...Gözlerini kapat sen...Gözlerini güneşe açtığında ben olmayacağım yanında..Ama ben senin ruhunun en derinlerinde sana yaşıyor olacağım....

" Sen ki gül yüreklim;
Karanlıklarıma gülümseyen güneşim,
Acılarımda sığındığım nefesim,
Gülümsediğimde gamzelerimsin...
Hadi gözlerini kapat yıldızlara.
Ve ben, gözlerindeki Cennetin icinde nefes alıyor olacağım.."
İsmail Sarıgene
 

Nur Cennet

Profesör
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
2,046
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
31
Konum
|...Kırlar...|
Git Diyorsun Git...

" Ellerinden sunulmuş ayrılık,
Kendince bana verilmiş bir ödülse;
Senin kollarında ölmek,
Bana verebileceğin en güzel hediyedir.."

Zamanı durdurup
Git diyorsun , git...
Neden,
Neden gitmeliydim...
Kelimelerin alev alev,
Sanki yanardağları içirmişsin yüreğine.
Gözlerin bir cellat gibi acımasız,
Bakışların bir o kadar anlamsızdı.
Nefesin kan kokuyordu,
Sanki kör bıçakları giyinmişsin üzerine..

Heybeme yalnızlığı doldurup
Git diyorsun, git...
Nereye,
Sensiz yüreğimi nereye gömmeliydim ?
Aşka ödenmiş tövbelerin yarım yamalak,
Ayrılık kelimelerin bir o kadar çıplak...
Gözlerin, bir fırtına kadar hırçın,
Sesin, bir o kadar kırgın...
Git diyorsun, git....

Tek kelime bile etmeden,
Yalnızlığa gömüyorsun beni.
Ve sonra üzerime geceyi devirip
Karanlığın içinde kayboluyorsun..
Ayrılığınla yüreğimi ezip
Ardına bakmadan gidiyorsun...

Git diyorsun, git...
Sancılar giriyor hücrelerime.
Çicek diye öptüğüm baharlardan,
Günahkâr kurşunlar yağıyor
Sipersiz yüreğime.
Yığılıyorum olduğum yere.
Kanıyorum içten ice..
Son kez hayata tutunmak için
Bulutların eteklerini ararken
Arsız yangınlar sarılıyor dizlerime..

Git diyorsun, git..
Oysa ben " sana" ölüyordum.
Göğsümden boşalan kanlar
Kırık kaldırım taşlarına sarılıyor.
Ruhum kanatlanırken gökyüzüne,
Yalnızlığın iki yüzlü toprağında
Terkedilmiş yüreğim tek başına
Uçurumlara yaslanıp kan ağlıyor....
 

Nur Cennet

Profesör
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
2,046
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
31
Konum
|...Kırlar...|
ADI GÜL'DÜ!

Adı Gül'dü
Gülleri severdi en çok
Güldü mü güller açardı gül yüzünde
Güllerle bölüşürdü yalnızlığını
Hep gül beklerdi sevdiğinden
Bir de 'gül mevsimini' takvimlerden
Bir gül kokusuna
Bir de 'gül reçeline' dayanamazdı
Hep güller kurutmuştu
Hayatının en hazin sayfalarında
Hep gülerek büyütmüştü sevdasını
Ve her sabah
Bir gül gibi bırakırdı tebessümünü sofraya
Tıpkı sımsıcak bir ekmek gibi
Ahşap bir evin avlusunda
Mis kokulu gülleri derlerdi
Ve bütün sırlarını sadece güllere söylerdi
Ne zaman bir haksızlık görse
Kanayan bir gül gibi
Ahh bu dünyada
Gülü gülle tartsalar derdi

Ne okur ne yazardı
Ağlasa gülleri sular
Gülse gülleri okşardı
Ama ne zaman içli bir şarkı duysa
Güllere bakar uzun uzun dalardı

İşte öyle bir çiçekti
Şiirimin ucunda gülden bir kalemdi
İşte o kadın
Benim annemdi.

Bir bilseniz
Ne güller yeşertti hayatın dikenlerinden
Dökerek gözyaşını
Ve şimdi
O güller süslüyor onun mezar taşını...

___Ahmet Selçuk İlkan___
 

Nur Cennet

Profesör
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
2,046
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
31
Konum
|...Kırlar...|
Neden anlamaz insan yanındayken kıymetini
Neden söylemez insan sevdiğine sevdiğini
Yarın çok geç olunca
Pişman olmak boşuna
Gururun neye yarar ki yalnız kalmaktan başka
Yarın çok geç olunca
İsyan etmek boşuna
Gururun neye yarar ki vakit kaybından başka

Neden cimridir insan anlatırken minnetini
Neden sabırsız insan gösterirken öfkesini
Yarın çok geç olunca
Pişman olmak boşuna
Hiddetin neye yarar ki yalnız kalmaktan başka
Yarın çok geç olunca
İsyan etmek boşuna
Hiddetin neye yarar ki vakit kaybından başka

Neden sevinir insan zafer kazandığında
Kazanmak neye yarar ki kaybeden olduğunda
Yarın çok geç olunca
Pişman olmak boşuna
Gururun neye yarar ki yalnız kalmaktan başka
Yarın çok geç olunca
İsyan etmek boşuna
Gururun neye yarar ki vakit kaybından başka

Neden yar neden bilinmez acı çekmeden
Neden can neden görülmez günü gelmeden
Neden yar neden bilinmez acı çekmeden
Neden can neden görülmez günü gelmeden
 

Nur Cennet

Profesör
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
2,046
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
31
Konum
|...Kırlar...|
Cesaretin Var mı Sevmeye
“seni seviyorum”diyorsun,
şiirler yazıyorsun beni ağlatan.
yine de iyi düşün,
dinle yüreğini,çok iyi dinle.....
gücüme gidiyor
bu iki kelimeyi bu kadar çabuk tüketmen.
aşk bu, şakaya gelmez.
onu bir kurşun atımı zamana sığdıramazsın.
“seviyorum,ölüyorum” diyorsun yana yakıla,
anlasana,böylesine çabuk seversen,
unutman da zor olmaz,öyle değil mi?
bence sevmek;bu kadar kolay değil,
sevdiğini bir kitap gibi okuyup,
yine satır aralarına geri dönmektir sevmek.
aşkını bir şiir gibi yazıp,
bir türlü son dizeyi bulamamaktır.
“sensiz günler geçmek nedir bilmiyor
ve beklemelerdeyken seni,
yalnız günler değil,ben tükenmekteyim”
diyorsun....
sakın böyle sözler söyleme.
ben bu sözleri daha önce de duydum,
söyle;çamurlu bir nehir gibi akıp giderken zaman,
sen benimle çoğalabilecek misin?
seninle olmamı değil,
sende olmamı isteyebilecek misin?
sevgiye,kutsal aşka inancımı yitirmişim ben..
paramparça olmuş yüreğimi onarabilecek misin?
sor kendine;
her şeyin acımasızca tüketildiği yaşamda,
ölümsüz sevgilere inancın var mı?
yıllar boyu nadasa bırakılmış gönlümün çorak tarlalarına ,
sevgi tohumları ekip;
sabırla, inançla bekleyebilecek misin hasadı?
taşıyabilecek misin yılların yükünü?
açabilecek misin yıllarca kapalı kalmış paslı demir kapıları,
ellerin kanayacaktır,belki de yüreğin...
dahası,kırabilecek misin beni tutsak eden,
elimi kolumu bağlayan zincirleri.
buz tutan duygularımı ısıtabilecek mi sevgin?
kirpiklerimin gölgelediği hüznü,
bir bakışta silebilecek mi gözlerin?
kapkara olmuş umutlarımı,
yeniden aydınlatabilecek mi gülüşün?
Günbatımlarının hüzünlü yalnızlığında
ellerimi tutup,
hiç bırakmamacasına,
hep yanımda olabilecek misin?
Ağaran saçlarıma rağmen,
sevebilecek misin beni?
Yalnız tenime değil,ruhuma da dokunabilecek misin?
“Evet” diyorsan;varsa böyle sevmelere cesaretin,
belki ben de sevebilirim..
her şeye rağmen beceremezsem sevmeyi,
“sen mutlu ol yeter bana” diyebilecek misin…??
 

Nur Cennet

Profesör
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
2,046
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
31
Konum
|...Kırlar...|
Ağla sevdiğim…
Göz pınarların hiç bu kadar çaresiz değildi belki.
Ve sen hiç böylesine kederle bakmadın bu şehre, daha önce.
Üzülme!
O ay gibi parlak göz bebeklerini titreten,
sımsıcak bakışlarını, Kız Kulesine zincirleyen,
ıslatan, meltem soğuğunda pembeleşen yanaklarını,
dudağının kenarından geçip, yer çekimi istikametinde süzülen…
tertemiz damlalar,
alelade bir yerin zeminine değil,
İstanbul’a düşüyor!

Her gün, bir gün öncesinden daha güzel,
Ve daha masumdun her ağladığında, gülen güllerden...
Biliyorum, sen de sevdalıydın benim gibi,
sen de çay içerdin Küçük Ayasofya’da pazar ikindileri…
sen de binerdin Üsküdar vapuruna, seyretmek için martıları, akşam üzeri…
sen de erken kalkardın sabahları simit kokusuna…
sen de yürürdün Beyoğlu’nda, bir aşağı bir yukarı, öylesine…
Biliyorum, sen de sevdalıydın benim gibi,
İstanbul’a...

Dökülürdü kirpiklerinden Çamlıca Akşamının kızıl güneşi...
Sessizliğinde boğardı, gündüz keşmekeşinin son kalıntılarını...
Böyle bir akşamın ardından, vururken avuçlarıma Eyüp Sultan sabahının ilk ışıkları,
Üç şey için yakarmıştım Allah’a;
cennet bahçesi,
İstanbul kokusu,
ve sen...
Şimdi ise senin yokluğuna ağlar, kimsesiz güvercinler...
Alışamadım gidişine inan!
Yine de kesmedim umudumu, ne cennetten ne İstanbul’dan...


Artık sen yoksun ama...
Beni teselli eden İstanbul var.
bir de Haliç yakamozunda asılı kalan gülümsemen...
Ben seninle yaşadım bu şehri, şimdiye kadar,
Ve bir gün bırakırsam, sensiz yaşamayı da,
gene bu şehirde bırakırım.
İstanbul kokulum...



'Ne zaman ki vuslatlar, bu şehirde dem bulur
O an her mevsim bahar, her yer İstanbul olur'
 

xazarXXX

Üye
Katılım
8 Kas 2006
Mesajlar
54
Tepkime puanı
0
Puanları
0
tesbıh tutan nasırlı eller arasında
gomduk bu askın son satırlarını
numune gulusler arkasında yalan
bır olum sesssıızlıgı kın tutar fanılık
herkes sumus alımler lısanı hafıde
onlardan ogrendım sana konusmayı
ıkı cumle asıgım sana kara yazmalı
bu gencın alnında senın adın yazılı

los ısıklarda ıtıraf ettım sana askımı
rutubetlı bı oda senın hayalın ıcınde olanı
kırık camlar bıtmıs yuregım gıbı heryanı
sokaklar aglasın yagmurlar msıalı
hepsı acı tatlı bısey var kı zehır gıbı
bana sewmeyen bı bakıs onumde
kara yazzılı ben, bakan kara yazmalı
madem oyle sewemedın benı
feryatları haykıryorum kar etmez ama...

gıdıyosun herseye ragmen kalpyarım
gıderken ken sana son bır sozum olsun
bırde hedıyem olsun
gecmısımı aldın genclıgımı karartın
helal olsun bu hedıyem
son sozum sessızlıgım olsun
ıdamsın kara sevadlı yuregımde
sen oldun artık yasamıyosun
ve ben olulerle asla konusmam
 

szkaraman

Üye
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
20
Tepkime puanı
0
Puanları
0
çok güzel harika yazılar yüreğine sağlık EYVALLAHHHH
 

Nur Cennet

Profesör
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
2,046
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
31
Konum
|...Kırlar...|
Bedelini "" Yüreğimle "" Ödediğim En Masum Günahındım

Başucumda bu imkansız sevdanın sevapları dururken ben seni “ günahlarınla “ aldattım sevgili. Yokluğunda kanarken tövbesi yarım kalmış günahlarınla seviştim yalnızlığının buz tutmuş yatağında. Her gece bedenimi ateşlere serip günahlarınla seviştim kan ter içinde. Közlenmiş bedenimle, terkedilmiş yüreğimle tövbesi oldum en masum günahlarının. Seni sensizlikte “ senin “ günahlarınla “ aldattım sevgili…Sen benden uzaklarda iken bensiz zamanlarda işleyeceğin her günaha bedenimle kefil oldum. Körpe ve filizlenmemiş acılarını satın aldım ömür defterinden. Evet, tüm günahlarını ve bensiz yaşayacağın tüm acılarını satın aldım sevgili karşılığını “ yüreğimle “ ödeyerek.

“ Varlığın acı veriyor olsaydı bana;
Seni ölüme sevmez,
Gelmeyeceğini bile seni beklemezdim hala.
Ben sensizlikte bile "seni yaşıyorum" sevgili... ”

Mevsim, sonbahara akarken ben de sana geliyorum. Elimde yokluğun yüreğimde suskunluğunla sana geliyorum sevgili. Ilık bir Eylül gecesi kentin yorgun kaldırımlarında tanıdık kelimeler arıyorum sevdana dair. Sana dair tek bir kelime yeterdi bana. Tek bir nefes bile gülümsemem için yeterdi bana..Sensizlikte kanarken sol yanım, ben hep seni düşledim zembereği kırılmış zamanın avuçlarında. Seni aradım güneşin sıcak alnında, senin ellerini aradım yağmurun ıslak dualarında.

Sana gelirken toprak yağmur kokuyordu sokaklar ise yalnızlık... Sana çıkan tüm yollar arsız dikenlerle süslenmişti sanki. Ayaklarım kan revan..Bir yanım uçurum bir yanım sensizlik ama her şeye inat sana geliyorum. Hava puslu, etraf ise sensizlik .. Dikenlere aldırmadan yalınayak yürüdüm gecenin dar sokaklarında. Yüreğimle ezdim tüm engelleri, ayaklarımla öptüm yollarındaki ikiyüzlü dikenleri. Her şeye inat sana geliyorum bir elimde mevsimlerin koynundan çaldığım ılık bahar bir elimde bulutların saçlarından arakladığım rüzgar ile .. Bir ömür uzaktan sana geliyorum bir elimde bir avuç gülüş karakışlarda güneş bil diye bir elimde bir yudum umut zifiri karanlıklarda aydınlığa sımsıkı tutun diye. Sana geliyorum sevgili....

Unutmadan sevgili; gittin diye meteliksiz bir intiharın ayakuçlarına boynunu büken bir kukla olmadım hiçbir zaman. Gittiğin gün kansız ve acımasız bir ihtilalin demir kelepçeli zamanlarından kaçıp sen diye ipsiz uçurumlara sığındım. Yokluğunda kimi zaman bir çocuk gibi koynunda ağladım kimi zaman kirpiklerinden ıslak yağmurlara kaçtım. Sensizlikte her gece arsız fırtınalarına göğüs gerdim ve esrarkeş yangınları sen diye koynuma alıp yüreğimde közledim yalnızlığının ıslak çığlıklarını. Evet gittiğin gün sen kokan kelimelerim çıplak kaldı dudaklarımda. Yüreğim gözyaşına asılı kaldı gözkapaklarımda. Ama hiçbir zaman boynumu bükmedim yokluğuna. Pes etmedim sensizlikte kıyılarıma vuran hasret dalgalarına. Direndim, savaştım yalnızlığınla. Kan revan içinde kalsam da, bilmediğim fırtınalarda sensiz savaşsam da ben hiçbir zaman “ yalnızlığına “ yenilmedim sevgili....

Gittiğin günden beri tek bir kelime konuşmadık seninle. Giderken seninle gitti taze baharlarım. Yetim kaldım mevsimlerin koynunda. Gözlerindeki sıcaklığı aradım güneşin sınırsız coğrafyasında. Seni sordum memleketimden göçen turnalara. Ama bulamadım seni. Yüreğimin derinliklerinde. kaybetmiştim seni. Aldığım nefeste, hayata bıraktığım her gülüşte seni aradım. Bulamadım işte. Ucube binaların nemli duvarlarına dayanıp sana ağladım. Dudaklarımı kapatıp kelimelerimle yalnızlığına ağladım. Ama hiçbir zaman ne kadere ne de sana isyan ettim. Gittin diye hiçbir zaman suçlamadım seni. Varlığına küfürler edip arkandan beddualar savurmadım hiçbir zaman. Gitmiştin beni “ sensiz “ bırakarak. Gitmiştin aramızda yaşananları bir kibritle zamansız yakarak. Ama gittin diye hiçbir zaman unutmadım seni. Yokluğuna inat yaşattım seni. Gittin diye bir ikindi vakti kefensiz satırlara gömmedim seni. Varlığın bana hiçbir zaman acı vermedi ki ben seni gidişinle suskunluğuna gömeyim sevgili…Seni “ sen “ diye sevdim ben. Varlığına inat yokluğunda bile sevdim seni. Sana duyduğum sevgim bir günlük olsaydı eğer; seni “ sensizlikte “ bile yaşatmazdım sevgili. Seni hiçbir zaman “ acılarımın metresi ” diye sevmedim ki ben. Ben yüreğindeki sıcaklığı, tenindeki saklı baharları ve gözlerindeki ıslak gözyaşları sevdim. Seni hep " aldığım nefes " bildim. Yüreğime dokunduğun için, yarım bir adamı sevginle tamamladığın için sevdim seni...

Satırlarıma sonvermeden bilmen gereken bazı şeyler var sevdiğim. İyi dinle beni sevgili. Cümlelere değil kelimelere örülmüş anlamları iyi algıla sevgili.. Yokluğunda seni aradım yorgun gecenin gri sabahlarında. Yalnızlığında kanattım fakir kelimelerimi. Dilimde birikmiş ve bir kaç cümleyi geçmeyen itirafım var sana canım. İyi dinle beni şimdi. Sensizlikte “ seni aldattım sevgili “. Yanlış duymadın sevgili. Açık açık utanmadan sıkılmadan seni aldattığımı söylüyorum sevgili. Sensizliğin soğuk gecelerinde seni aldattım. Hem de defalarca… Başucumda bu imkansız sevdanın sevapları dururken ben seni “ günahlarınla “ aldattım sevgili. Yokluğunda kanarken tövbesi yarım kalmış günahlarınla seviştim yalnızlığının buz tutmuş yatağında. Her gece bedenimi ateşlere serip günahlarınla seviştim kan ter içinde. Közlenmiş bedenimle, terkedilmiş yüreğimle tövbesi oldum en masum günahlarının. Seni sensizlikte “ senin günahlarınla “ aldattım sevgili…Sen benden uzaklarda iken bensiz zamanlarda işleyeceğin her günaha bedenimle kefil oldum. Körpe ve filizlenmemiş acılarını satın aldım ömür defterinden. Evet, tüm günahlarını ve bensiz yaşayacağın tüm acılarını satın aldım karşılığını “ yüreğimle “ ödeyerek.

Sen bu satırları benden uzaklarda okurken ben bir kelebek edasıyla baharın ince dallarından binlerce çiçeği yüreğimin eteklerine topluyor olacağım. Bir gün Cennetin taze baharlarında buluştuğumuzda giyineceğin “ beyaz duvağı “ süslemek için en parlak yıldızları çalacağım gecenin kirpiklerinden. Sen benden “ bir ömür “ uzaklıkta yaşarken sensizlikte bile sen varmışçasına sevdana nefes alıyor olacağım. Her gece günahlarınla sevişip güneşle beraber perdelerine gelip yüzüne ilk gülümseyen ben olacağım sevgili... Sen beni unutsan da ben seni yüreğimde yaşatacağım. Uzaklarda bir yerde yaşıyor ve nefes alıyor olmanı en büyük mutluluğum bilip acılarına delicesine yanacağım. Közlenmiş yüreğimle bir sonbahar gecesi ıslak saçlarına yağacağım avuçlarımda güller ile. Gözbebeklerinden yuvarlanıp ayakuçlarına serileceğim. Gülüşlerini nefesim bilip “ sensizlikte “ bile sana yaşıyor olacağım sevgili. Adını yüreğime vurulmuş bir mühür bilip dudaklarında anılan dua olarak hep seninle nefes alacağım sevgili..

“ Sen bana “ bir ömür “ uzakken ben sana bir nefes kadar yakınım sevgili.
Gelmeyeceğini bile bile ben hala seviyorum seni. “

Gün gelecek,
Adımı unutmak zorunda kalacaksın
Puslu gecenin yorgun sabahında.
Bir kibrit çakıp yaşananlara,
Tek tek yakacasın benli hatıraları
Ömür defterinin en masum günahında.

Duvarlarında asılı takvimlerden düşen
Bir gün gibi,
Ağladığında yüreğine gömülen
Bir hüzün gibi
Yavaş yavaş eriyeceğim dudaklarında.
Ama ben sana inat,
Yokluğuna inat,
Bedenimle közleneceğim günahlarında.

Seni benden alan kadere,
Tek bir kelime etmeden
Seni içimde yaşatacağım.
Çünkü ben senin;
“ Bedelini yüreğimle ödediğim
En masum günahındım….”


l İsmail Sarıgene l
 

Nur Cennet

Profesör
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
2,046
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
31
Konum
|...Kırlar...|
İstanbul sana ne kadar benziyormuş..Yeni farkettim..

Özellikle de karanlık sokakları..
Hani girmeye korkarsın ama hep merak edersin, orada neler yaşanmış, neler bitmiş ve neler yaşanmakta o an..
Halbuki sokaktan bi lamba yansa veya cesaret edip bi adım girebilsen anlarsın belki biraz..

Kötü şeyler mi yaşanıyor orada ki hep karanlık kalıyor görünmesin diye? Yada koca şehre kendini açmaya mı korkar da göstermez kendini, kendince bi yaşam kurmuş yaşar öyle..? Bilemezsin.. Bilmene izin vermez ki..

Sende öyle merak içinde gelir geçersin önünden sokağın.. Belki çağırır, belki biraz da olsa anlarım neler olduğunu diye öyle saçma bi umutla girişinden bakarsın sokağa hep..

Ama çağırmaz seni.. Köşesinden bakmana bile izin vermez ki..
Yaşar ama kendi.. Hemde sanki sana inat, sen daha da meraklan, daha bi iste görmeyi, daha da bi umutlan diye bi hareketlilik ki sorma.. Taa sana kadar gelen kahkahalar, konuşmalar, gezmeler... Sadece merakını arttırır..

Karanlık sokağın çok senin de İstanbul gibi..

Çok mu kötü anın var, çok mu kötü duygular taşıyorsun da gizliyorsun?
Yada çok mu yaran var da onları daha sen saramadan birilerinin görmesinden mi korkuyorsun?

Ama biliyor musun karanlık oldukça sen de kendini göremezsin..
Belki o hala kanıyor sandığın yaralarının, karanlık sokaklarının bi öpüşlük canı var?

Bi ışık yakmadan bilemezsin..
 

Nur Cennet

Profesör
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
2,046
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
31
Konum
|...Kırlar...|
Satır Aralarına Ördüm Yokluğunun Sancılarını

Kirpiklerimden akan her gözyaşına bir dua ekledim canım. “ Benim her ıslak gözyaşım sana umut dolu bir gülücük olarak dönsün “ duasını dudaklarıma ilmekleyip sana bıraktım ıslak gözyaşlarımı..Ve mektubu okurken ağlarsan dokunma gözyaşlarına, bırak aksın yüreğin satırlara, toprağa. Aksın ki , susuz kalmış ceylanlar gözyaşlarınla beslensin.



“ Sen üzülme diye satır aralarına ördüm yokluğunun sancılarını. Duyup ağlama diye bir saçak altına sığınıp şimşek gürültülerinde yutkundum sensizliğin çığlıklarını. “



Yüreğinde bir bahar göremeden, kanayan yaralarımı iyileştirmeden çekip gittin. Gitmeliydin, hiçbir zaman dönmeyecek şekilde yüreğimde sana dair ne varsa alıp gittin. Gittin diyorum hiçbir zaman yüreğime gelmemiştin sen. Evet, bu cümleyi kurmamak için ne savaşlar verdim yüreğimin hücrelerinde bir bilsen. Seni üzmemek için acılarımda demlenmiş bu cümleyi hep erteledim dudaklarımdan. Yalnızlığında depreşen yaralarımı görme diye kalemi kırdım, ismini anan dudaklarıma kilit vurdum seni üzecek tek bir kelime söylemesin diye. Sen varken taze tomurcuklar açarken yokluğunda paslansın istedim kelimelerimin. Sen benim canımdın. Sana ve gözyaşlarına kıyamadım işte. Sana acı vermemek için yüreğimdeki “ senden” kaçtım. Senin olduğun her yerden uzaklaştım. Hayattan, bu satırlardan kısacası her şeyden kaçtım unutmak için değil senin gidişini kendimden gizlemek için. Gitmelerini erteledim yüreğimin kıyılarında. Bitkisel hayata girmiş varlığını kendi soluğumla yaşatmak istedim. Soluğu tükenmiş bir cana “ canımı “ verircesine yokluğuna anlatan kelimelerden kaçtım..Canımdan canımı koparıp biraz daha varlığında gülümseyebilmek için kendimi seni hatırlatan kelimelerle avuttum. Kendimi “ yalnızlığımla “ aldattım. Gidişlerine kaç kuyruklu yalan uydurdum. Kaç kez kaçınılmaz bu gerçekle aynalarda yüzleşmekten korktum. Hiçbir zaman dillendiremedim senin gidişini hatırlatan kelimelerle. Ama yutkunamadım, dudaklarıma kilit vuramadım işte .” Hiçbir zaman yüreğime gelmemiştin sen. “. Gece olup herkes evine döndüğünde anladım senin bir daha dönmeyecek şekilde gittiğini. Gittin, hiçbir zaman geri gelmeyecektin….



Varlığındayken her gece aradığın vakitlerde ben hala sen ararsın diye seni bekledim sen kokan köşelerde. Seni bekledim hep. Seni beklerken karanlıklarla oyalandım biraz. Körebe oynadım zamanla. Kovalayan yalnızlıktı ben ise sana ve varlığına kaçan oldum. Hep yokluğuna ebe oldum bilmediğim oyunlarda.. Gözyaşlarımı avuç içlerimde saklayıp seni bekledim işte zamanın kör saatlerinde. Seni götüren tarihi alnımın ortasında bir mıh gibi çaktım. Ve hala gittiğin gündeyim. Hala bıraktığın yerdeyim…Bir gün gelecekmişsin gibi seni bekliyorum sen kokan köşelerde….


Hatırlar mısın bilmiyorum. Senden önceki terk edişlerimi yazdım sana. Acılarımı katık yapıp aynı sofrada paylaşmadık mı seninle. Hüznün içinde umutsuz kaldığımda “ Pes etmeler bize göre değil, yılmakta öyle. Şimdi hadi tut ellerimden. Gir hadi yüreğimden içeri böyle hüzünlü olduğun zamanlar. Orada cennetten bir köşe var senin için. Kuşlar, çiçekler, kelebekler. Orada biraz mutluluk doldur yüreğine, huzur doldur. Sığınağın olsun orası, sığındığın. İçinde akan derede yıkan ve sıyrıl tüm acılarından. “ satırlar geliyor dilimin ucuna. Yüreğim ise her satırında seni arıyor. Susup bakakalıyorum senden kalan tek hatıra bu satırlara..Huzur arıyorum gözlerindeki mutluluk ülkelerinin baharlarında. Sığınak arıyorum yalnızlığın ayazlarından kaçıp yüreğimi ısıtabileceğim. Seni arıyorum lakin yüreğimde bulamıyorum. Ruhum gitti derken yüreğim kabullenmiyor gidişine.. Ruhumla kalbim arasında tek başıma kaldım. Gittin mi yoksa giden sadece mevsimler miydi bilemiyorum. Bildiğim tek bir şey var; yalnızlığında yetim, karanlıklarda sensiz kaldım…



Bu satırları yazarken annem ile kız kardeşim yan odada iken ben gözyaşlarımla sana akıyordum senin sırtınmış gibi yokluğunu hatırlatan duvarlara yaslanarak. Hiçbir zaman gelmeyecek olsan da imkânsızlığına yazıyordum fakir kelimelerimi. Ağlıyordum, sesimi kimseler duymasın diye ağzımı ellerimle kapatıp ağlıyordum. Yüreğim gözyaşlarını giyinip sana ve yalnızlığa akıyordu kirpiklerimden. Biliyorum ki bu gözyaşlarım senin için. Kirpiklerimden akan her gözyaşına bir dua ekledim canım. “ Benim her ıslak gözyaşım sana umut dolu bir gülücük olarak dönsün “ duasını dudaklarıma ilmekleyip sana bıraktım ıslak gözyaşlarımı..Ve mektubu okurken ağlarsan dokunma gözyaşlarına, bırak aksın yüreğin satırlara, toprağa. Aksın ki , susuz kalmış ceylanlar gözyaşlarınla beslensin.


Sen bu satırları okurken ben tek hayalimiz olan kızımıza “ sonbahar mektupları “ yazıyor olacağım. Gittiğin günün tarihini kaderime mühürleyip yalnızlığın demli çayından sensizliğini yudumlayacağım. Seni anacağım yıldızların karanlıklarla dansını izlerken. Ve yağmur yağarken yüreğine dokunacağım usulca.. Bir gün kavuşmamızın ahiretin güneşinde olacağını düşünerek ismini anacağım imkânsızlığın kör saatlerinde. Elinde yıldızlar, yüreğinde beni alarak gelmeyecek olsan da her zamanki gibi gecenin en dar vaktinde seni bekliyor olacağım..



Her kelimem yalnızlığa tutsak.
Her gülüşüm sana uzak.
Yüreğimle yüreğine dokunsam,
Gülüşün düşer haramın avuçlarına.
Gözyaşlarımı yüzüne bıraksam,
İmkânsızlık düşer hasret paydalarımıza.

Güneşler kurutmaz ıslak kirpiklerimizi.
Şarkılar avutmaz ikimizi de.
Gün gelir,
Gözlerimizden akan
Yaş olur ayrılığımız.
Gün gelir,
Yüreğimizi yakan
Yangın olur yalnızlığımız.
Gün gelir,
Yoklukta yüreğimizi dayandığımız sırt,
Uçurumlarda tutunduğumuz bir dal olur
İmkânsızlığımız.

Ve bir gün Cennetin köşelerinde
Sarıldığımız gül kokulu bir sevda olur
Islak gözyaşlarımız…..


l İsmail Sarıgene l
 

Nur Cennet

Profesör
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
2,046
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
31
Konum
|...Kırlar...|


Yüzüme her bakışın,farklıydı..Farklıydın her görüşümde..Kimi zaman çoğalırdın içimde,kimi zaman parçalardım seni..Ama benimdin,içimdeydin..Tüm farklılıklarınla bendeydin..Bana aittin,hissedebiliyordum seni..En uzağımdan tut da kalbimin en derinine kadar..

Her güzel şey gibiydin sen,bir güm herkes gibi olacağını bilmeden sarıldım sana..Herkes gibi olacağını bilmeden öptüm seni..Teninin sıcaklığını hissettim,hep benim için özel kalacağını düşünerek..

Bir gün gideceksin diye düşünmedim hiç,hep benimleydin kendimce..Ama sen sadece kendinle oldun,istediğin gibi davrandın sevgili...Bıraktın gittin,gözümün içine baka baka ruhumu aldattın,aldattın beni..Aldandım..Bir bakışın kandırdı beni,üzdün..Üzdün,belki de böldün beni..Hiç acı çekmedim bu kadar..Hiç ürpermedi içim..

Ben senin gözlerinde,kendimi ararken,hep başkalarıyla karşılaştım..Hep içinde kalanlar işledi içime acı diye..Kederin üzüntüm oldu,sevincin mutluluğum..Tüm bunların karşılığında yanıma kalan tek şey,senin sevdiğin!!

Üzülüyorsun sevgili,üzdüğünü bilmeden üzülüyorsun..Herşey olması gerektiği gibi oldu sanıyorsun..Defalarca bölünüyor,defalarca çoğalıyorsun gecelerime.. Her damla yaşım yüreğimin yaralarını yakarak geçiyor! İçime akıtıyorum gözyaşlarımı,yandığım gibi kavrulduğum gibi gülümsüyorum hayata inat!! Sana inat seni dinliyorum sevgili,sevdiğine inat sevdiğini dinliyorum!! Mutsuzluğuma inat,mutluluğunu dinliyorum senden..

Ve kendinden birşeyler bul diye, kendinden bir parça bul diye yazıyorum sana..Ben sendeyim sevgili.Senin en derin mavilerindeyim..Sana mavilikler dileyenler kadar maviyim ben de..! Üçüncü bir rengi istemiyorum senden! Söyle kim güzellik katabilir bu mavi imkansızlığımıza?

Sen,zorsun!! Sen zorumsun.. Sen karanlık dünyaların tek umudusun,dünyamdaki tek umudum..Aşkımsın..Ölüme inat yaşadığımsın!! Sen gölgemin beyaz kalan yanlarısın,onlar kadar imkansızsın sevgili..

Sen üzdüğünün farkında olmadan demlenirken bu göklerin maviliğinde, ben sen kokan diyarlarda gezineceğim peşinden!! '' Ağlaya ağlaya vazgeçeceğim senden''..
Sevdiğim halde unutacağım,anmam adını bir daha sevgili..Hiç sevgili olmadığın gibi,anmam adını!!

Unuturum seni,unutturursun,boğulurum gözlerinde..

Ne yaşayacak bir hayatım kalır,ne sahip çıkabileceğim benliğim..


Gidiyorum sevgili..
Gidiyorum mavi..
En derin mavi,sözüm sana..
Ayrılığı bile yaşamak isterdim seninle..
Hayalini kurduğum şu yazı kadar bile olsun
Güzelliği tatmış olmak isterdim mavi.!

Ağlıyorum,
Ve senden vazgeçiyorum!
 

Nur Cennet

Profesör
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
2,046
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
31
Konum
|...Kırlar...|
Senin İsmin Ne Renkti..


...tüm ışıklarını söndürdüm gözlerimde şehrin!
Siyahını çekmiştim üç-beş nöbetlerinin karşı kıyıya, hemen hemen her gece yaparım bunu. Günü teslim ettikçe düne, pembeleri solar çocukluğumun. Dibinde kırılganlıklarıyla birikir, yalnızlığımın cam askerleri.
Asılı kalır gözlerim yıldızlara... kaydıkça bilirim ki, izinde yaldızlanıp dağılır bir çaresizin daha sessiz harfleri.
Büyüdükçe, beyaz düşler bıraktı içimdeki çocuk. Açıldıkça saçlarının örgüsü, kör düğüm oldu heveslerim. Tüm inandıklarım soluksuz!
Kalpten yağmur damlaları ve isminle gökkuşağını çizmiştim beyaz kağıtlara! Toprağa düştükçe ıslak renkleri, şiirler açardı yüreğimin arka bahçesinde.... rengarenk olurdu yaşam.
Oysa şimdi !
Katili oldum papatyaların. Her yaprağında ayrılığın kan izleri kirletti mavi düş tarlamı. Sular çekildi gözlerimden. Sere serpe ölü çiçekler.
Teninin ateşine daldırıp kirpiklerimi, resmini çizerdim kızıl dokunuşlarının. Sen mi yanardın bende, yoksa ben mi kül olurdum teninde bilmiyorum. Renkleri yoktu bedenlerin, duvardaki sevişmelerde.
Öğrendim ki, renk körüymüş aşk!
ne hayalleri beyaz,
düşleri pembe..
ne umutları mavi,
huzuru yeşil!
arzuları da kırmızı değilmiş ki!
beyazda başlayıp siyahta bitermiş aşk...
belki de bu yüzdendir,
anılardaki fotoğrafların çabuk solması...
Babamın kucağında oturduğum zamanlar ne olduğunu bilmediğim her şeye – “baba mu ne? mu ne? mu? mu? ...” ve hangi rengi sorarlarsa sorsunlar, hepsine – “layvicert” derdim. layvicert saçlı kız, layvicert ayakkabı, layvicert elma şekeri... tadını aldıkça kızardı dilim, ayaklarım tozlandı, layvicert saçlarını boyadım bebeklerimin banyo dolabındaki çamaşır suyuyla ve... bakıyorum da bilmediğim ne kadar az şey kalmış yaşanmışlıklarda.
Renkler, bana bakın! büyüyorum siz iç içe girdikçe... alacanızda yine de tutunuyorum hayata.
Sezen’in sarı odalarında hüzün şarkılarını yakıyorum mum diplerinde... seni düşünüyorum, yine özledim!... yine, yine, yine!
Sen ki sakıncalı sevdam, sen ki yasaklım. Büyümemin en ağır cezasısın belki de,... razıyım. Sus!
Çocuk ol yanımda, çığlıklarım zaten senden de, benden de büyük. Haykırmayacağım adını. Dokuz boğum yutkunarak koklamalıyım tenindeki yasak çiçekleri ve uyumalıyım.
...uyumalıyım da,
Kaçıncı uykusuzluğumdayım, bilmiyorum!
Karanlık, eflatun şalını çıkarmaya başladı el ele dolaştığımız sahilde. Ardın sıra kırılan ışıkları topladı ellerim gümüş tepsiye. Yaldız yaldız yalnızlık, yıldız yıldızdı gece... ve bittim.
Siyahla beyazın farkı olmadığı saatlerde, kırmızı kostümünü çıkarıp aşkın, efkarımı tütsülemek için yaktım karanlığı. Eski bir tangonun ritmiyle, dört duvarın dipsiz köşelerinde ağını örüyorum yalnızlığın... An ile anılar arasında, her defasında, bir öncekini unutup başka sözler yazıyorum bu müziklere.... aşk şarkılarım, şiirlerim ve suskun hayalin kaldı bende.
Mülteci kampındaki ölümle özgürlük arası çizgide sıkışandan farkım yok aslında. Çizgiyi geçerse ölüm, geçersem sensizlik... kalırsa işkence, kalırsam da sensizlik. İkisi de ölüm be... yokluğun ölüm.

...uzak ülkelerde olmak isterdim şimdi, hiç bilmediğim insanlar arasında, avazım çıktığı kadar bağırmak seni sevdiğimi... kimsenin anlamadığı dilde. Sonra hırsız bir rüzgar yürütmeli sesimi, sabaha karşı pencerenden içeri bırakmalı... unuttuğun ninnileri mırıldanmalıyım sana güneşin sızlayan ışığında. Bugün göğsümde uyanır mısın? saçlarımdan toplar mısın yıldızları ?
Ne çok şey sığdırdım ismine. Ne çok sevda, özlem ve onca kavga. Her şey sensin aslında. Ah bu şehir, bu sahil... her parmağının dokunuşu dipsiz kuyular açar da atar beni maviye. Saçlarımın dalgasında havalanır beyaz kelebekler. Tut, tut ki bahar sende kalsın, ben sende.
Sabaha çıkıyorum düşlerin yorgun renkleriyle. Yine yarım kalmış şiirler var yarına, yine sen dolu yaprakları dökecek zaman. Birikeceksin bende.
Karanlık gibi sarsam seni. Serilsem, sarılsam, sevişsem dizelerle, öyle bir şiir yazsam ki, hani o herkesin yazıp da yetmediği seni seviyorum’lar var ya, o bile şaşırsın. O kadar çok kullandık ki aslında, ondan mı yetmiyor sanki?
Kirpik altındaki kimsesiz sahillere bırakıyorum yaşlarımı. Esen onca mavisin bende, onca umut. Ah! bir de çıkmaza gitmese yollar. Hani akan suların toplansa coğrafyamın bakir kuyularında... konuşamıyorum!
Yorgunum!
Tüm sesleri kesildi, sesini kulağımda hissettiğimde.
Bak! bir geldin arapsaçına döndü düşlerim. Ben alışkın değilim ki -seni seviyorum- diyen adamların gerçekliğine! Sen gerçeğimsin! belki de burada yanıltıyor beni aşk.
Hafıza kaydımda ne varsa sildim, kim varsa zaten kendini sildi gittiğinde. Şimdi kaydını tutuyorum öpüşlerinin ve fısıldadığın şiirlerin. Söndürdün şehrin tüm ışıklarını, göz kapaklarımda! ...İşte şimdi yanımdasın. Bak, çekilirken gece, portakal çiçekleri koktu güneş. Duyuyor musun?

Renklerim, düşlerim yorgun
Beyazdan çaldım gecemi
Söylesene, senin ismin ne renkti?..
tüm ışıklarını söndürdüm gözlerimde şehrin!
...Karanlıktayım.
 

Nur Cennet

Profesör
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
2,046
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
31
Konum
|...Kırlar...|

Devam ediyordum hayatıma,seni hiç tanımıyordum.Renksiz ve belki de sürekli aynı şeyleri yaparak yaşayıp gidiyordum, gri rengi benimseyerek hayatımda.
Ve başka renkler katmıyordum hayatıma.
Kırmızının acısını yaşamak korkutuyordu yüreğimi.Kan kırmızıya boyamak istemiyordum bedenimi.Bu nedenle çekici geliyordu bana ve hergün aynı yerlerden geçip, aynı şeyleri yapan aynılaşmış yaşamları izlemek sıkmıyordu canımı asla.
Yada şöyle demeli...
Biraz sıkıcı ama az acılı...
Gördüğüm mutsuz yaşamları kaleme alırdım çoğu zaman.
Çoğu zaman onların acısı bin parça ederdi yüreğimi.
Sen en çok bu yanımı severdin benim.
En çok bu yanım etkilerdi yüreğini.
Ben senin etkileneceğini bilmeden devam ederdim siyah-beyaz yolumda ilerlemeye elimde kağıt kalem bilinçsizce.
kimi zaman arkadaşımın gözyaşına karışırdı yanağımdan süzülen damlalar.Kimi zaman ölü yavrusunun başında miyavlayan bir anne kedi etkilerdi beni derinden.
Ve ben düzelmesini ümit ederdim çoğu kez kaleme alırken yaşananları...


Ve sen en çok bu yanımdan etkilenirdin.
Ve ben seni o zamanlar hiç bilmezdim.

Keşke hiç bilmeseydim..
Keşke hiç görmeseydim..
Keşke hiç bakmasaydım gözlerine sevdiğim...

Söyler misin bana?
Ne yaptım sana,seni çok sevmekten başka...
Söyler misin bana?
Neydi suçum, seni çok sevmek dışında.

Griydi benim hayatım;renksiz ama acısız aynı zamanda.

Sen çıktığında karşıma direndim...
Evet direndim gözlerinden fışkıran renkli hayata...
Evet sevdiğim;siyah-beyaz yolumda, grimsi hayatıma devam etmek için çok direndi yüreğim.

Ama olmadı...
Olamadı....
Sen ısrarcıydın...Ben korkak...
Sen mavi-kırmızı...Ben siyah-beyaz...
Sen gündüz hareketliliği...Ben gece dinginliği...
Dedim ya...

Sen ısrarcı... Ben korkak...

Önce maviyi sundun önüme;deniz mavisini,gökyüzünün özgürlüğünü...
Kanat çırpmayı öğrettin yüreğime...
Derinliklerindeki mutluluğu sundun mavinin bana,bana ve ruhuma...

Sonra kanatlarımı kırdın,güneşin batarken bıraktığı kızıllığı soktun yaşantıma...

Renklerin en göz alıcısı ve can yakıcısını tattırdın ruhuma...

Ne yapmıştı sana benim grim...
Ne yapmıştı benim siyahım ve benim beyazım...

Ne yapmıştı da kalemim kırdın onu, koyu kırmızının içinde yok ettin harflerimi...
Neden katlettin onları birer birer...

Neden düşlerimi yok ettin, umursamazca öldürdün onları karıştırdın karanlıklara?

Neden kana buladın ruhumu durup dururken,
Durup dururken yüreğimi yıktın...
Neden?

Önce mavinin çekiciliğini gösterip bana neden soktun kırmızının acısını hayatıma?

Neden yaptın bunu bana?
Söyler misin ne yaptım sana?
Seni çok sevmekten başka...

Grimi geri ver şimdi bana...
Siyah-beyaz dünyamı sun yaşantıma...
Al kırmızını ,geri ver bana gözyaşlarımı dökülen yoluna...
Gülümsememi ver geri ey sevgili...
Seninle giden ve bir daha dönmeyen!
Geri ver düşlerimi,
Kanat çırpan kuşlarımı,
En önemlisi de gecemi,gecenin dinginliği ver geri bana...
Kalemimden damlayan kırmızılarını al..
Al ve canlandır harflerimi...
Ver baharımı, al kışını geri...
Kan kırmızı karlarını al, gecenin siyahına yayılan beyaz karımı istiyorum, iade et onları bana...

Hepsini istiyorum..
Hepsini vermelisin bana...
Alıp kan kırmızını yüreğimden,grimin renksiz ama acısız tonunu vermelisin bana.

Hem söyler misin niçin girdin hayatıma?
Ne yaptım sana seni çok secmekten başka..

Gökyüzünün mavisinden koparıyorum harflerin en güzellerini...
Öyle kör ki gözlerim çiçekler var sanıyorum ,sanıyorum ki mevsimlerden bahar.

Ve ben artık sustum...
 

Nur Cennet

Profesör
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
2,046
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
31
Konum
|...Kırlar...|


Bana kanlı mühürler kaldı
O tarih tacirinden
Uçurumlar çığlıklar ve ölüm tarifleri

Bildiğim tüm masallardan topladım acıları
Yakama iliştirdim
Yaşamak dedim adına sığınaklar emzirdim
Bütün sözcükleri yüzleştirdim ateşle
Anlatamadım günlerin cehennemini

Ajans haberlerinde kirleniyor insanlık
Bütün sevinçler çarmıhta hızla yaşlanıyor
Çocuklar
Bozguna uğramış aşk düşürmüş bayrağını
Geceler unutmuş sevişmeleri

Tanrılara bulaştırmak için bu cinneti
Deliyorum aşkın ambargosunu
Yeniden yollara vuruyorum kendimi

Teninden soyunsun artık çığlıklar
Şimdiki zaman'a çekiyorum bütün fiilleri
Bakışlarında köprüledim uçurumları
Uyak olup düşüyorum dünyanın gözlerine
Taze bir çığlığım artık bu kontra mevsiminde
Herkesin biraz "faili" olduğu
"Meçhul" bir cinayetim şimdi


Bana katliamlar kaldı
O tarih tacirinden
Ağıtlar sürgünler ve muhbir suretleri

Bütün yenilgilerimi temize çektim
Ölüm boy veriyor artık
Düşlerimle suladığım topraklarımda
Gözlerine ayarladım tüm imgeleri

l A. Hicri İZGÖREN l
 

Nur Cennet

Profesör
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
2,046
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
31
Konum
|...Kırlar...|
İki özne bir yüklemdik.
Yine de eksiktik.
Sen bir özne daha dahil ettin cümlemize.
Ben düştüm sonra, iki kaldınız.
Nasılsa devrik bir cümleydik.
Ne süslü kelimelerdik, ne de bir anlam yüklendik.
Geçmiş zamanda başladık yazılmaya, şimdiki zamana yenildik.
Biz iki özne bir cümleye yetemedik.
ikimiz bir olup ta bir yükleme denk gelemedik.
Şimdi ayrı hikayelerin ayrı cümlelerinde, ayrı sevdaları taşıyoruz anlam diye.
Nesne acı, yüklem ayrılık.
Sen ihanete eş anlam, ben kendi cümlesinde kaybolmuş gizli özne....

 

Nur Cennet

Profesör
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
2,046
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
31
Konum
|...Kırlar...|



Ben daha çok uçurum kenarlarinda açan diri yaban çiçeklerini sevdim.

Uzanip kokusunu içine çekerken, uçuruma düsme tehlikesiyle karsi karsiya kalindigi için.

Ben daha çok sonbaharlari sevdim.
Olgun asklara yataklik yaptigi için.

Ben daha çok sonu hüsranla biten asklari sevdim.
Yepyeni asklara bereketli bir toprak olacak kadar yikimi sagladiklari için.

Ben daha çok masum günahlari sevdim.
En dehsetli hazlarin ardindan girilen günahin vicdana yapacagi baskilarla bogusulmasi gerektigi için.

Ben daha çok aci çeken insanlari sevdim.
Acilarin onlari olgunlastirip daha iyi bir insan haline getirecegini bildigim için.

Ben daha çok kalabaliklari degil yalnizligi sevdim.
Içimdeki benle rahatça arkadaslik edebilmemi sagladigi için.

Ben daha çok bahtsiz insanlarin kahramani oldugu kitaplari sevdim.
Mutluluklarin büyük bedelleri oldugunu bana çok iyi anlatabildikleri için.

Ben daha çok derinlikleri sevdim.
Hayatin gizleri ve mutluluklarin ipuçlarini orada buldugum için.

Ben daha çok ölüme yakin duran ve ondan korkmayan insanlari sevdim.
Hayatin ne kadar ciddi bir sekilde yasanmasi gerektigini iyi bildikleri ve keskeleri az oldugu için.

Ben daha çok gerçekleri degil, hayalleri sevdim.
Hiçbir gücün hayallerime kelepçe vuramayacagi için.

Ve ben daha çok güvenin yerine özgürlügü sevdim.

Güvensizlik içinde bile özgürlügün insana daha çok yakistigina inandigim için...
 

Nur Cennet

Profesör
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
2,046
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
31
Konum
|...Kırlar...|
Hiçbir duygumu ertelemedim ben. Yaşayacağım hiçbir şeyi sonraya bırakmadım. Sonra diye bir şeyin olmadığını biliyorum çünkü. Hep yarına dair hayaller kurmak, gelmesi mümkün olmayacak zamanları beklemek benim işim değil.

Aşk zamana meydan okur; ama, sen karşı koyamazsın ona. Orada durup öylece bekleyemezsin geleceği. Bir adım atmalısın, bir el uzatmalısın aşka doğru.

Aşkın anahtarı cesaret değil mi yâr? Cesur olmak gerekmez mi bir sevdayı yaşamak, büyütmek için?

Kaç gece geçti hesaplasana…Kaç gece bir sonraki günü düşünerek geçti. Neler yapabilirdik, neler yaşayabilirdik düşünsene…

Her sabahı birlikte karşılamak vardı seninle. Sevişmekten yorgun düşmüş bedenini öpücüklerle yeni güne hazırlayabilirdim. Gözünü açar açmaz ilk gördüğün şey ben olurdum ve sen benim yüzümde mutluluğu görürdün.

Bu kentin sokaklarında el ele dolaşabilirdik. Girmediğimiz sokak kalmazdı. Bakışlara aldırmadan sokağın ortasında sarılıp öpebilirdim seni.

Bir şarkıyı sözlerini bilmesek bile bağıra çağıra söyleyebilirdik. Sonra bir filme gider, bir kitap okur, bir martının bir lokma simit kapabilmek için vapurların peşinden bıkmadan uçuşunu izleyebilirdik.

Paylaştığımız her anı, beynimize bir daha çıkmamak üzere kazınırdı. Özlerdik birbirimizi delicesine. Bir saati yalnız geçirsek, bir sonraki saati iki saatlik yaşardık, arayı kapayalım diye.

Peki biz ne yaptık? Aşkı bir bekleyişin sırtına yükleyip ona sadece uzaktan bakmakla yetindik. Her an aşkı yaşamak varken, her gün birbirimizi yeniden keşfetmek varken, bu yolda birer kâşif olmak varken sürgünleri yaşamaya mahkûm ettik birbirimizi.

Bu sürgünlüğe son vermenin zamanı geldi artık. Sana huzur vaat etmiyorum. Aşkta huzur arayan yanılır. Ben tutkunun, en koyu sevdanın sözcüsüyüm. Onlar adına konuşuyorum. Yarını olmayan zamanlarda erimek adına konuşuyorum.

Gözlerinin içine bakıp “Seni Seviyorum” demek istiyorum. Aşkın akışına kapılıp hiçbir kaygı duymadan gidebildiğim yere kadar gitmek istiyorum. Kokunu içime çekmek, teninin sıcaklığı ile irkilmek istiyorum. Yaşama senin adınla anlam katmak, mutluluğu bulmak ve bir daha kaybetmemek istiyorum.

Seni istiyorum ey yâr, canıma bir can daha katmak için, daha mavi bir deniz, daha mavi bir gökyüzü, daha mavi bir sevda için.

Seni istiyorum, yarın, öbür gün, öbür hafta, öbür ay, öbür yıl değil….Şimdi!




Mehmet COŞKUNDENİZ​
 
Üst