Her Günü SON GÜN OLARAK DÜŞÜNMEK

Zeynep Özmen

Kevok_84
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
3,306
Tepkime puanı
11
Puanları
0
Her Günü SON GÜN OLARAK DÜŞÜNMEK

O sınıfın en kısa boylusu, en tombulu ve en zekisiydi. Davranışları şaşılacak kadar düzenli, hareketleri ise, yaşlı bir insanın olgunluğunu taşıyordu.
Henüz ilkokulun beşinci sınıfında olan bir çocuğun nasıl olup da bu kadar derli-toplu oluşuna şaşıyordum.

Annesi-babası yeterli eğitim görememiş, orta halli ve çiftçilikle geçiniyorlardı. Evde Semih'e yardım edecek ve rehberlik sunacak hiçbir kimse yoktu.
- Peki bu kadar olgunluk, bu kadar tertip-düzen nasıl oluştu? Bu çocuğa kim yardım etti veya ediyor? Diye sordum.

Babasının cevabı çok anlamlıydı:
- Kitaplar Hocam, dedi. Onun bütün dünyası, bütün oyuncakları, bütün arkadaşları kitaplar...

O yalnızca uykusunda kitap okumaz. Onun dünyasında her zaman, her yerde bir kitap görürsünüz.

Semih kitabı okuyup bir tarafa koymuyordu. Kitabın mesajlarını mutlaka hayatına da uyguluyordu.

Daha o yıllarda çalışma masasının karşısına yazıp astığı şu sözler dikkatimi çekmişti.
- Ya insanların en iyisi ol, ya da en iyisi...
- Ya öğrencilerin en çalışkanı ol, ya da en çalışkanı...
- En iyi örnek arama, en iyi örnek sen ol...
- Kimseyle gurur duyma, kendinle gurur duy...
- Her günü son günün gibi yaşa...
- Karşılaştığın her insan senden etkilensin...

Yaşından beklenmeyen bu davranış özellikleri, hakikaten beni çok şaşırtmıştı. Tıpkı "büyümüş-küçülmüş" sözüne uygun düşen bir kişilik yapısına sahipti. Onun başarısı da arttı, örnek yaşantısı da...

Aradan yıllar geçti. Ama onun başarısını hep izlemeye devam ettim.
Sürekli olarak içimde:
- Eğer Semih büyüse bu ülkenin iftihar edeceği örnek bir insan olur, diye düşünüyordum.

Hızla geçen yıllar da bunun doğru çıkacağını gösteriyordu.
Ama hayatım boyunca asla unutamayacağım o şok haberi, bir imza anımda almıştım.

Yanıma yaklaşan eski bir öğrencimdi ve Semih'in ilkokulda sıra arkadaşıydı.
Yıllardır görmediğim Semih'ten konuşmayı düşünürken, öğrencimin yüzüne oturan o acı ifadeler, içimi burkmuştu. Çünkü Semih ani yakalandığı bir kanser hastalığından kurtulamamış, ölmüştü.

Öğrencim cebinden Semih'in bir mektubunu çıkardı.
- Bunu bana ölümünden on gün önce gönderdi. Kanserden kurtulamayacağını anladığı günlerdi, dedi.

Mektubu bana uzattı. Mektup o kadar güzel bir yazıyla, o kadar tertipli ve düzenli bir şekilde yazılmıştı ki, sanki mektup Semih'i anlatıyordu.
Daha da önemlisi mektuptaki son cümlelerdi.

- Ben anne-babama da diyorum. Beni ziyarete gelen herkese de... Sakın benim için üzülmeyin. ALLAH ömrümü bu kadar vermiş. Ben, bana verilen ömrü en iyi şekilde değerlendirmeye çalıştım. ALLAH'ıma iyi bir kul olmak için çırpındım. Yani ben kulluk görevlerim için elimden geleni yaptım. Artık bundan sonra Rabbime sığınıyorum. Artık bundan sonra Rabbime güveniyorum.

Bana acıyanlar önce kendilerine acısınlar. Acaba onlar kulluk görevlerinin neresindeler? Onlar için de ölüm kapıyı çalarsa, ölüme ne kadar hazırlar?
Kendimi tutamadım. Semih kulluk ödevini yapmıştı. Rabbinin huzuruna içi rahat bir şekilde gidiyordu.
Ya biz?


Halit Ertuğrul
 
Üst