HASTALIK-TESHiS-TEDAVi

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
[FONT=tahoma,helvetica]HASTALIK

Dünya kuruldu kurulalı

birini biri sever, bir başkası o birine söver.

Sevdiklerine sövülmesini istemiyenler, başkalarının sevdiğine söver

TEŞHİS

Şahıslara hakaret, alay, eğlence, dalga geçme, küfür, dokundurma, kınama, kırma, çarpma, sallana, vurma, v.s v.s

TEDAVİ

Terk iğnesi

YAN ETKİSİ

Nefse ağır gelir

TEDAVİ SONUCU

Rahatlama, adam olma
[/FONT]
 
H

hiç

Guest
tedavi sürecindeyiz belki birgün hepten iyileşecegiz ve hastalıktan kurtulacagız...!
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
bir A4 kağıdı önünüze alın.

bembeyaz ve boş...

üzerinde hiçbir leke yok!

şimdi:

bir kalem ile tam orta yere sadece bir nokta koyun!

ve çekilin geriye bakın:

ne görüyorsunuz?

noktayı mı?

dikkatinizi nokta mı çekiyor?

A4 kapıdı ebatınca o beyazlık ve safiyet hiç nazarınızı celbetmiyor mu?

sadece nokta mı sizin ilgi odağınız?

insan

A4 kağıdına benzer.

saf ve temiz büyük bir sathı vardır.

ama maalesef insanlar insanlara bakarlarken

sadece lekelere dikkat ederler.

ondaki menfi huylara...

değerlendirirken bir kara nokta bütün sathı mahfeder sanki.

halbuki:

insan muazzam bir saflığı ve temizliği de bünyesinde bulundurur.

lekeli taraflarına dikkat edince bu temizlik görünmez haliyle...

ama, dikkati çekmedi diye, o temiz bölümler hiçbir zaman yok olmaz.

değerlendirirken birilerini,

bir de bu gözle bakmak temennisiyle...
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Allah Teala'nın lekeleri silen bir silgisi vardır.

pişmanlık damlaları, en kuvvetli leke sökücüdür.

O'nun affettiğini affedememek, ancak bedbahtlık olacaktır.

ona belki denilecek ki:

seni neden affedeyim, sen kimi affettin?

seni neden setr edeyim, sen kimi setr ettin?

seni neden esirgeyeyim, sen kimi esirgedin?

kim bu dünyada kime ne ile muamele etmiş ise onunla muamele olunacaktır.


çok mu şerlidir insan acaba şeytandan?

o bile ' acaba Rabb'im bana merhamet edecek mi' diye ümitlenirken

'lekesi çok bunun diye birinden tiksintiyle yüz çevirmek'

aynaya küsmek sadece aslında...

halbuki

biz lekeye küseriz, lekeliye değil...
 

berraksu

Aşafatlı
Katılım
2 Eyl 2006
Mesajlar
3,652
Tepkime puanı
85
Puanları
0
Yaş
36
ne kadar dogru :blink:
Allah razi olsun .
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
teşekkür ederim. Allah Teala hepimizi rızasına muafık niyet ve amellerle donata. amin
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
NOKTADAN LEKELER

bir A4 kağıdı önünüze alın.

bembeyaz ve boş...

üzerinde hiçbir leke yok!

şimdi:

bir kalem ile tam orta yere sadece bir nokta koyun!

ve çekilin geriye bakın:

ne görüyorsunuz?

noktayı mı?

dikkatinizi nokta mı çekiyor?

A4 kapıdı ebatınca o beyazlık ve safiyet hiç nazarınızı celbetmiyor mu?

sadece nokta mı sizin ilgi odağınız?

insan

A4 kağıdına benzer.


saf ve temiz büyük bir sathı vardır.

arada da kiminde az, kiminde çok noktalar!

maalesef insanlar insanlarla muaşeret ederlerken

umumen lekelere dikkat ederler.

ondaki menfi huylara yani.

değerlendirirken onu, bir kara nokta bütün sathı kıymetsizleştirebilir.

halbuki:

insan esasında muazzam bir saflığı ve temizliği de bünyesinde bulundurur.

lekeli taraflarına dikkat edince bu temiz yönü görünmez haliyle...

ama, dikkati çekmedi diye de, o temiz ve lekesiz bölümler hiçbir zaman yok olmaz.

değerlendirirken birilerini,

bir de bu gözle bakılması temennisiyle aktarmak istedik.


ayrıca unutulmamalı ki;

Allah Teala'nın lekeleri silen bir silgisi vardır.

pişmanlık gözyaşları, en kuvvetli leke sökücüdür.

O'nun affettiğini affedememek, ancak bedbahtlık olacaktır.

ona belki ötelerde denilecek ki:

seni neden affedeyim, sen kimi affettin?

seni neden setr edeyim, sen kimi setr ettin?

seni neden esirgeyeyim, sen kimi esirgedin?

kim bu dünyada kime ne ile muamele etmiş ise onunla muamele olunacaktır.


çok mu şerlidir insan acaba şeytandan?

o bile ' acaba Rabb'im bana merhamet edecek mi' diye ümitlenirken

'lekesi çok bunun diye birinden tiksintiyle yüz çevirmek'

aynaya küsmek galiba aslında...

halbuki

biz lekeye küseriz, lekeliye değil...


kabul etmek lazım; bu durum bir kronik rahatsızlıktır.

cümleleri nihayetlendirelim:

HASTALIK

Dünya kuruldu kurulalı

birini biri över, bir başkası o birine söver.

Övdüklerine sövülmesini istemeyenler, maalesef başkalarının övdüğüne söverler.

TEŞHİS

Şahıslara, kurumlara hakaret, alay, eğlence, dalga geçme, küfür, dokundurma, kınama, kırma, çarpma, sallana, vurma, v.s v.s

TEDAVİ

Terk iğnesi

YAN ETKİSİ

Nefse ağır gelir

TEDAVİ SONUCU

Rahatlama, adam olma

Hak-dilaram
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Dinde zorlama yok diyorlar " Dinde zorlama yok" cümlesi doğrudur. Fakat doğruyu yanlış ve batıl bir şekilde kullanmak da doğru değildir.

Dinde zormala yoktur'un manası: Bir kafire , kılıç zoruyla ' ille de gel müslüman ol diye zor kullanılmaz. çünkü zor kullanıldığı takdirde ne our? Adam münafık olacak! zahirde diyecek ki: ' Ben İslamiyeti kabul ettim.' Kalbinde inkar eder, münafık olur. Küfürden adamı kurtarmakla onu nifaka sokmuş oluyor... İşte bu islamda yoktur. Bunun için dinde zorlama yoktur.

Fakat müslüman olduktan sonra, kadın olduğuna göre örtünmeye mecburdur; veya erkek olursa onbeş yaşından itibaren aklı olduğu müddetçe namaz kılmaya mecburdur. zinadan sakınmaya mecburdur. hırsızlık yapmaktan kaçmak mecburiyetindedir. Buna zor kullanılır; "hırsızmlık yapma" yaptığı takdirde ceza verilir. " İçki içme" içtiği takdirde ceza verilir. Bu demek değildir ki; ' müslümanım' dedikten sonra, mslümanlığı tatbik etmeyen hakkında zor kullanılmaz. Böyle bir şey yoktur.

Her ne kadar bugün yer yüzünde islami olarak hüküm eden bir devlet olmasa dahi, dünyada bizim cezamız verilmese dahi, ahirette verilecektir. Afuv-u İlahiye yetişirse o müstesna.. Şefaate uğrarsa o müstesna..

"Dinde zorlama yoktur" demek; Kairi , münafık ettirmek yoktur demektir. Çünkü bir kimse zahirinde inanır, kalbinde inkar ederse münafık olur. Küfürden çıkarıp da nifaka sokmak yoktur. Ama müslümanım dedikten sonra zorlama vardır. Aksi takdirde islamiyetin bir faydası yoktur.

Yani islam dini kalbden yaşanacak bir inançtan ibaret değildir. " Dini kalbimde yaşıyorum, kalbim temizdir" diye birşey yok... Madem ki inanıyoruz inancımızı tatbik etmeye mecburuz. Mecburiyet olursa zor kullanmak vardır. Eğer dünyadaki hakimler zor kullanmazlarsa, amirler buu tatbik ettirmezlerse; ahirette yirmi kırbaç yiyecekler, biz de on kırbaç yiyeceğiz. Alaküllihal kişi müslüman olduktan sonra, günahlardan sakınmak mecburiyetindedir. sakınmadığı takdirde zor kullanmak vardır.
Allah teala Zülcelal hazretleri tüm ümmete intibah versin, bize de. tüm ümmeti ıslah ve hidayet etsin, bizi de. tüm ümmeti gavurların şerrinden korusun, bizi de. kalbler beraber olsun; zikir olsun; kendinizi sıkıntıya sokmayın

Pek sıhhatli kitaplarda görmedim ama, sıhhati az olan kitaplarda gördüm. çok ulema bunu inkar etmişler, bazıları da isbat etmişler, kesin kanaata varmadım; ama hikaye şu:

Hazreti Ömer radıyallahu anhu'nun oğullarından birisinin hakkında koğuculuk yapılmış, iftira edilmiş; bilhusus zina ile suçlamışlar. bekar olduğu için Hazreti Ömer buna had vermiş; ceza vermiştir. Habeşi bir kölenin eline kırbac veriyor; yüz tane kırbac vurmasını emrediyor:
" Yüz kırbaçtan sonra yaşarsa yaşar, ölürse ölür, doksanbeşinci kırbaçta , oğlu:

'Baba, bir yudum su...' hazreti Ömer:

'Beş kırbacın kalmış, beş kırbactan sonra sen öldüğün takdirde Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına gidersen diyeceksin ki: Babam senin şeriatini benden daha fazla seviyordu.. '

Ve bu arada vefat etmiştir... Su içmeden, kırbac altında...

Bazı serseri insanlar diyorlar ki: Biz de ashab gibiyiz.. Var mıdır bizden böyle ashab gibi vladına ceza verecek!?.. namaza kalkmaz, namaz kılmaz!.. Gençtir!.. Saat onikide, bir de ve gelir!.. Gençtir!.. Kız, oğlan beraber dolaşır, görülür! Arkadaştır, sınıf arkadaşıdır!.. Bir de ashab gibidir!.. Bunlar Ehli Sünnet değildir... Bunlar Ehli sünnet değildir.. Eğer gerçek ehli Sünnet ise, dini, tefrikasız, öz evladından daha fazla sever.

Allah'ın son dini yani şeriati, fakir-zengin, amir-memur hakkında aynıdır. hatta Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: " Vallahi eğer benim kızım Fatıma dahi hırsızlık yaparsa elini keserim." buyuruyor.

' Gençtir sonra tevbe edecektir. ' diye bir hüküm yoktur. büyük günahlardan vaz geçmeye mecburdur. Eğer bir kimse gençlikte, gençliğini Allah Teala'ya verirse ihtiyar olduktan sonra Allah onu sever....

Not: Bir sohbetten iktibastır
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Rasulu Muhterem aleyhisselam herkesin şeytanı vardır buyuruyor, ashabı soruyor: Sizin de mi Ya Rasulallah! Evet, Benim de ; lakin Allah yardım etti de o Müslüman oldu buyuruyor.

O hariç, herkesin bir şeytanı var ve emin olalım o şeytan bizi bizden daha iyi tanıyor. Çünkü o şeytan, dedemizi, dedemizin dedesini ve onun da dedesini iyi biliyor. Şeytanla tepişmeye luzum yok, şeytanın sahibi ile iyi geçinmeye ihtiyacımız var.

Hata insan içindir, güzel ameller de istenilendir.

Hata da sevap ta akıcıdır. Kalıcı olan tek şey bizi biz yapan beşer sıfatımızdır.

Masum değiliz; ama mahfuz olabiliriz.

Mahfuzluk için çok çalışmak, niyeti halis tutmak ve şeytanın da Rabbi bizim de Rabbimiz olan Allah Teala ile iyi bir bağ kurmamız gerekiyor.

O, dilediğine lutfedendir.

Lutfuna talib olanı ise, va'adleri gereği lutuflara boğandır.

Barışıklıktan yanayım. Ne kendi nefsimi temize çıkarmaya, ne de onu yok saymaya niyetim yok.

Beşerim, şaşarım; ama hep şaşkın kalmaya niyetim yok. Hiç hata yapmam diye de bir önyargım yok.

Bir su yatağını bulduğunda akar. Kuyu suyu olmayacağız. Akacağız. Takılmayacağız; ne sevaba, ne de günaha. Günaha estağfirullah, sevaba elhamdülillah.

Sadece O'na karşı saygı, bizi biz edecek olan.

Saygı, hata yapmayı engellemez; ama hatada direnmeyi engeller. Veya hatayı affettirir.
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Kusur Araştırmak:

Müslüman kendi kusur ve eksiklerini gidermeye çalışacak, başkasının ayıplarını araştırmayacaktır.

Çünkü kusursuz, hatasız insan olmaz.

Başkasının hatalarını araştırmak yerine kişi kendi hatalarını görmeye ve onları gidermeye çalışacaktır. Peygamberimiz bu konuda da bizi uyarıyor ve şöyle buyuruyor:

" Müslümanların eksiklerini, ayıplarını araştırmayın. Her kim Müslümanların ayıplarını araştırırsa, Allah Teâlâ da onun ayıbını izler ve evinin içinde de olsa onu rezil ve rüsvay eder."

Bir başka hadisi şerif de şöyledir:

" Müslümanların ayıplarını, gizli hallerini araştırmaya kalkışırsan onları ifsat etmiş, ya da nerede ise bozmuş olursun."

Hadis-i şerifte çok önemli bir noktaya işaret edilmiş oluyor. O da şudur:

Mü'minin gizli olarak işlediği ve açığa çıkmasını istemediği bir günahı araştırarak yüzüne vurur veya onu başkalarına söylersen, o kimseyi, bu günahı açıktan açığa yapmaya yöneltmiş olursun. Bu kimse gizli olarak işlediği bu günahı açıktan açığa yapacak olursa, başkaları da onu örnek alır, böylece o günahın yayılmasına sebep olmuş olursun.

Bir kötülüğün yapılmasını arzu eden vebale girmiş olur.

Allah Teâlâ buyuruyor:

" İnananlar arasında kötü söz ve davranışın yayılmasını seven kimseler için dünyada da ahirette de acı veren bir azap vardır. Her şeyi Allah bilir, siz bilmezsiniz."

Ukbe b. Amir'in katibi Duhayn şöyle demiştir:

" Komşularımız vardı. İçki içiyorlardı. Ben onlara içki içmemelerini öğütledim. Fakat vazgeçmediler. Ukbe b. Amir'e dedim ki:

-Bizim şu komşularımız içki içiyorlar. İçmemeleri konusunda kendilerini uyardım, dinlemediler. Onlara polis çağıracağım. Ukbe:

- Onları bırak, dedi. Sonra ben Ukbe'ye bir kere daha başvurdum ve:

- Bu komşularımız içki içmekten vazgeçmiyorlar. Ben onları polise şikayet edeceğim, dedim. Bu defa Ukbe:

-Sana onları bırak dedim, Ben Peygamberimizden şöyle buyurduğunu işittim:

" Kim bir ayıp görür de onu örterse, toprağa diri diri gömülen bir kız çocuğunu diriltmiş gibi (sevap kazanmış) olur."

Bir gün bir adam getirilmiş ve bu adam sakalından şarap damlayan falancıdır, denilince, İbn Mes'ud :

- Biz tecessüsten, ayıp ve kusur araştırmaktan men olunduk. Bize bir şey açık olursa gerekeni yaparız, cevabını vermiştir.
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
NAMUSUN KORUNMASI İÇİN KUR'AN'DAN BEŞ MESAJ


Namusun korunması için Cenâb-ı Hakk Teâlâ Kur'an-ı Hakîm'de beş mesaj vermiştir. Beşer kanununda bu beş mesaj olmadığı için, temelde insanın şerefinin korunması bilinmediği için zinayı haram etmemişler; ondan da razı olduktan sonra tavuk ve horozun misalı gibi birbirlerinin tepesine çıkabiliyorlar... Ama insanları yaratan Allah Teâlâ ZülCelal Hazretleri beş mesaj vermiştir:

BİRİNCİ MESAJ:

" Gözlerin bakışından dolayı kalbinden düşünme" buyurmuştur Cenâb-ı Hakk Teâlâ... Nikah veyahut mülkiyet müstesna olmak üzere, hiç bir kadın şer'î izni dışında erkeği; erkek şer'î iznin dışında bir kadını düşünemez.

İKİNCİ MESAJ:

Cenâb-ı Hakk Teâlâ Kur'an-ı Hakîm'de " bakma " buyurmuştur. " Haramdan gözünü sakındır " buyurmuştur. Hem erkeklere hem kadınlara bu emir verilmiştir.

ÜÇÜNCÜ MESAJ:

Cenâb-ı Hakk Teâlâ Hazretleri " Zinaya sebeb olabilecek harekette bulunma " buyurmuştur.

DÖRDÜNCÜ MESAJ:

" Zinaya yaklaşma " buyrulmuştur.

BEŞİNCİ MESAJ:

" Yaptığın takdirde ceza veririm " buyurmuştur. Bir zinanın cezası elli veya seksenbin sene ahiret senesidir.

Ashabı kiram katlden korktukları kadar zinadan da korkuyorlardı. Kur'an-ı Hakîm'in nuzûluhden önce Arablar arasında zina her çeşidiyle mübah sayılırdı. Kadın ve erkekler beraber otururlardı, beraber yemek yerler, beraber çalışırlar, beraber tavaf ederler, hatta ve hatta çıplak olarak tavafı ibadet sayarlardı.

Gerek Tevrat'ı ve gerek İncil'i değiştiren yahudi ve hristiyan bilginleri, dansı ibadet saydılar ve bu şekilde İslam'ın hükümlerinden birçoğunu değiştirdiler. Şu halukarda insan, Allah Teâlâ'ya iman ettikten sonra dinini korumasına ve namusunu korumasına mükellef kılınmıştır. Hiç bir dinde bu iki mesele neshedilmemiştir.

İKTİBAS: İsmail bin Mahfûz Hazretlerinin 1991 senesi bir cuma sohbetinden bir bölümdür......
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Allah için birbirini sevenler kıyamet gününde hesapsız cennete girerler. Allah için birbirimizi sevmek kolay olur; fakat Allah için buğz etmek zor oluyor.

Bir kimseden kızdığımız vakit nefsimizin payından dolayı kızmayalım. İstemeyerek kızdığımızda, kırdığımızda, tevbe istiğfar edeceğiz. Bir kimseyi sevdiğimiz vakit de bir dünya menfaatinden dolayı sevmeyelim. Allah'a kulluk yaptığı için sevelim; Allah'a dost olduğu için sevelim.

İkide bir, insan arkadaş aradığı vakitte; suçsuz, masum insan arıyor. Suçsuz, masum insan aramak doğru değildir. Sonra, bir kimsenin bir meziyeti anlatıldığı zaman da hemen imtihanla ona koşuyor. " Şu benim kalbimdekini bilirse; filan yemeği bana verirse; bunu ederse.. ben de onu kabul edeceğim... " kabul edecek Allah Teala'dır. Kabul edecek mahluk değildir...

Binaenaleyh mahlukun kabulünü veyahut da mahlukun iltifatını kabul etmeye çalışan bir kimse, Allah nazarında hiçtir.

Ashab-ı kiramdan birisi, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den sormuştur: " Ya Rasulallah! Şimdi biz bir günah işlediğimiz vakitte Siz temizlersiniz - yani ya ceza verirsiniz yahut da şefaat edersiniz demektir - Ama zaman gelir ki ümmetin başına böyle bir şey geldi ise günah işlediğinde ne yapmalıdır? " Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur :

" Günahını gizlesin. Kendisi ile Allah arasında tevbe etsin. Allah'a çok yalvarıp da günahının afuv edilmesi için çalışsın. "

On sene yirmi sene evvel günah işleyen bir kimse; yahut da üç gece önce günah işlemiş bir kimse arkadaşının yanına gitti mi hemen şeytan ona dürtüyor:

" Ben gençliğimde şöyle yaptım; böyle yaptım.. " Orada da bir şahit tutar kendine.. Bunlara mücâhir denilir. Allah Teala mücâhirleri sevmez. Biz kendi günahlarımızı da kardaşlarımızın günahlarını da gizlemek mecburiyetindeyiz. Bir kimse günah etti ise geçmişini unutmak mecburiyetindeyiz.

Madem ki tevbe etti. tevbe etti. tevbe ettiğine göre, önce " filanca günde şöyle yaptım, böyle yaptım.. " diye akıldan geçirmek; veyahut onun yüzüne vurmak " Haa! Hoca mı oldun, bizim başımıza ne oldun!?".. diye onu tenkid etmek, tahkir etmek de doğru değildir.

BİR KİMSEYİ TAHKİR ETMEYE ÇALIŞTIĞIMIZ VAKİTTE DÜŞÜNELİM Kİ ALLAH'IN AZAMETİNE KARŞI, BİZİM HALİMİZ NASIL?..

İnsan bu.. Yüz sene dahi kucaklaşmış olan eşlerden birisi öldü mü, öbürü bir an evvel onu evden çıkarıp da toprağa vermeyi düşünüyor! " Küflenmesin, kokmasın; şu olmasın, bu olmasın " diye. Öyle bir dost bize gerekir ki; atılmayacak bir dost. Öyle bir dost lazım ki bize; ölümden sonra da dostluğu devam etsin. Ve tabiî ki bu dostluk olsa olsa Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in dostluğunda olur, başka olmaz. Bunun için çalışmalıyız. Eğer bu serveti insan elde ederse, ondan daha zengin, daha bahtiyar bir kimse olmaz.

Veysel Karanî kaddasallahu esrârah-ur-Rahmânî kul defterinde bir deve çobanıydı. Kul defterinde ve halkın nazarında deve çobanı olmasına rağmen, Allah Teala'nın nazarında sultandı. Aşağı yukarı binüçyüzaltmış sene geçti; Veysel Karani'nin vefatından.. İnsan zanneder ki şimdi de Veysel karani geliyor. İnsana Veysel Karani dendiği vakitte, hemen kapıyı açıp da içeri girecek gibi geliyor. demek ki hakiki şöhret de Allah Teala'nın defterinde şeref kazananlaradır.

Kim ki Allah Teala'nın defterinde şöhret kazanırsa işte o insan bahtiyar olur. Kulun defteri ne olacak?.. Çok değerli insanlar vardır ki, tarihte dahi insan onların ismini ararken bulamıyor. Ve fakat Allah teala'ya boyun eğen kimselerin isimleri, insanların kalblerinde ruhlarında yerleşir. Ne tarihe, ne de bir şeye ihtiyaç oluyor...

İsmail ÇETİN kuddise sırruhu 1990 yılı sohbetlerinden bir bölümdür...
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Akıl, kalbde nurânî bir şuurdur; hak ve bâtıl arasını ayırt eder.

Şuur, gerçek ilham kalbe geldikten sonraki sezgi ve duygudur; Allah Teâlâ'nın ahkamını icra eder. İşte adâlet....

İbni Arabî diyor ki: " Seven, sevgilisinin rızasını kazanmak, istek ve arzularına muvafakat etmek için, nefsinin bütün istek ve arzularından sıyrılır. Sevgilisinin isteğine muvafakat göstererek emriyle yürür ve hareket eder. sevgilisiyle övünür. Sevgilisinin istek ve arzularını yerine getirmekle duygulanır, zevk alır. Çünkü nefsinin arzusu değil, sevgilisinin arzusu onda hakimdir. "

İmam Aynî ve birçok hadis şarihleri, İbnuÂrabî'nin bu sözünü, şâyân-ı takdirle kabul etmişlerdir.

Allah ve O'nun Rasûlü'nün sevgisi, kar gibi olan şirki kalb ve dimağdan eritir, yerine tevhidi yerleştirir. Ehli tasavvuf bu sevgiye " fena " ismini vermişlerdir. Onlara göre kemâl-i teslimiyet ve samimiyetle şeyhinin istek ve arzusuna muvafakat gösteren " fenâ fişşeyh " Sünnet-i Seniyeye muvafakat gösteren " fenâ firrasûl " Allah Teala'nın emr ve yasaklarına muvafakat gösteren de " fenâ fillah " dır.

Demek fenâ, sarhoş olmak değildir. Şatahat ve saçma sözleri söylemek değildir. Deli ve şuursuz olmak da değildir. Bilakis, Allah Teala'nın emrlerini yapmakta diri, yasaklarını işlemekte ölü olmaktır. Günahları işlemediği için şuursuz, Allah'ın emrlerini yerine getirdiği için şuurludur. Hasılı İmam Rabbânî'nin rahimehullah " Şuur ve ellâ şuur " buyurduğu mana budur.

İktibas: Şuur Dilara Yayınları İsmail ÇETİN rahimehullah
 
Üst