Hasan El-Benna Kimdir?(Şehadetinin 63. Yıldönümü)

manifesto

Yasaklı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
0
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Konum
Kocaeli
Hasan El Benna Mevdudi Muhammed Hamidullah Kradavi ve diğerleri..İslamın bahadır yiğitleri.Şimdilerde Mısır'ın ve Mısırlının bağrına nasıl bir filiz attığını daha iyi anlıyoruz.
Mısır halkı 3 Firavun gördü ve inşallah bu sonuncusu olacak..
Bu insanlara "mezhepsiz" yakıştırması yapan "edepsizlere" ise söyleyecek sözlermiz var elbette am adaha sonra.
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
Hasan El Benna Mevdudi Muhammed Hamidullah Kradavi ve diğerleri..İslamın bahadır yiğitleri.Şimdilerde Mısır'ın ve Mısırlının bağrına nasıl bir filiz attığını daha iyi anlıyoruz.
Mısır halkı 3 Firavun gördü ve inşallah bu sonuncusu olacak..
Bu insanlara "mezhepsiz" yakıştırması yapan "edepsizlere" ise söyleyecek sözlermiz var elbette am adaha sonra.

Edepsiz herif.Senin gibi bir kimse olsa olsa edepsizin danıskası olur.
 

manifesto

Yasaklı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
0
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Konum
Kocaeli
Edepsiz herif.Senin gibi bir kimse olsa olsa edepsizin danıskası olur.

sağlıklı,işine bak..lafı niye üzerine alıyorsun..ben kimsenin şahsını hedef almadım.Sen de yazılarını bana yönelik yazma.Sakin günümdeyim bu yüzden halettiğin cevabı şimdilik erteliyorum.
 

hacifersat

Doçent
Katılım
11 Nis 2010
Mesajlar
717
Tepkime puanı
59
Puanları
0
selam bu mezhepsizlik nedir ben anlamadım hakikate mezhepsizlik ne demek ? bu kelimenin altını dolduracak biri varmı. merak ediyorum İmam Buhari hangi mezhepten !!! selam ve dua ile.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Abdurrahman el-Humeyyis, Dört Mezheb İmamının İtikadı Kitabının Yayıncı Önsözüdür:

Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdeder, O'nun Rasulüne, aline, ashabına ve onu dost edinenlere de selat ve selam ederiz.

Yüce Allah şöyle buyuruyor: "(Ey Peygamber!) De ki: 'Allah'a ve Resulüne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse, şüphesiz Allah, Kafirleri sevmez." (Al-i İmran: 32)

"Hayır, öyle değil. Rabbine and olsun ki aralarında çekiştikleri zaman seni hakem kılıp sonra verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar." (Nisa; 65)

Allah'ın Rasulü de şöyle buyurmaktadır:

"Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. İçlerinden bir firka dışında, diğer hepsi ateştedir". Bunun üzerine: "Ey Allah'ın Rasulü! Bu kurtulan fırka kimdir?" diye soruldu. Allah'ın Rasulü şu cevabı verdi: "Onlar benim ve Ashabımın gittiği yol üzerinde olan topluluktur." (Ebu Davud, Sahih)

"Size Allah'tan korkmanızı, işittikleriniz (sahih emirler)e itaat etmenizi, başınızdaki (sizden olan) emir, başı üzüm gibi siyah bir köle bile olsa itaat etmenizi vasiyet ediyorum. Benden sonra yaşayanlar birçok ihtilaflar göreceklerdir. Dine sonradan sokulan şeylerden şiddetle kaçının. Çünkü bunlar delalettir. İçinizden o günlere ulaşanlar, benim ve raşid halifelerimin sünnetine yapışsın, azı dişleriyle tutunurcasına ona sarılsın." (Ebu Davud, Sahih)

"Size, gecesi de gündüz gibi olan tertemiz şeriatı bıraktım. Bundan sonra kimse yoldan sapmaz. Sapanlar ise helak olur. " (İmam Ahmed, Müsned, Sahih)

"İnsanların en hayırlısı benim asrımdakilerdir. Sonra ondan sonraki (ikinci), sonra da ondan sonraki (üçüncü) asırdakilerdir." (Tirmizi, Sahih)

Yukarıya aldığımız ayet ve hadisler bize, Allah'ın ve Rasulünün emirlerine uymanın farz olduğunu göstermektedir. Öyleyse, Allah Rasulünün sünnetine, tıpkı azı dişlerimizle sıkarcasına sarılmak, onlarla amel etmek gibi, aynı şekilde raşid halifelerin sünnetine uymak da vaciptir.

Yine, Allah Rasulünün üç asrı da tezkiye ettiğini görüyoruz. Bunlar sahabeler, tabiin, dört mezheb imamı ve hatta sünen sahipleri Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai, İbn Mace ve diğerlerini de bağrından çıkarmış hayır asırlarıdır.

Bu nedenle bizim için, bütün işlerimizde ve özellikle de akideye ilişkin meselelerde o güzide şahsiyetlerin hak yoluna tabi olmak vaciptir. Çünkü onlar derece derece saadet asrına yakın olan şahsiyetlerdi ve ilk kaynaktan beslenmişlerdi.

Artık bundan sonra, nübüvvet pınarını terk edip de, aklını naklin önüne alan mantıkçı, felsefeci ve kelamcıların peşinde gitmek nasıl caiz olabilir? Çünkü bütün bu gruplar dini zorlaştırmış ve içinden çıkılmaz girift bir duruma sokmuşlardır.

....
 

hacifersat

Doçent
Katılım
11 Nis 2010
Mesajlar
717
Tepkime puanı
59
Puanları
0
selam muhterem yukarıdaki yazıyı anladık eyvallah. şimdi soruyorum 4 amelde mezhep var 2 de akide de ... peki ben sorarım Kur'andan sonraki en sahih kaynak olan Sahihi Buhari kitabının müellifi olam İmam Buhari hzleri amelde hangi mezhepten itikadda hangi mezhepten ? ben sadece bu soruyu soruyorum ...
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Üstad Hasan El-bennaya mezhebsiz diyen aklı evveller, isbatlamak zorundalar, değilse müfteri ilan edeceğim, kendilerini, ve buraya iktibas edenleri...
 

hacifersat

Doçent
Katılım
11 Nis 2010
Mesajlar
717
Tepkime puanı
59
Puanları
0
selam. çokmu çetin soru sordum yahu. altı üstü koskoca alimin hezhebini sordum yokmu cevaplayacak mezhep sarrafı !!! selam ve dua ile.
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
selam. çokmu çetin soru sordum yahu. altı üstü koskoca alimin hezhebini sordum yokmu cevaplayacak mezhep sarrafı !!! selam ve dua ile.

Müctehid ulemaya hangi mezhebdensin demek, anlamlı olmadığından, zor bir soru değil, muhal bir soru! Muhal bir sorunun cevabı da mantıken =Muhaldir! Aziz kardeşim..Anlatabildim mi?
 

hacifersat

Doçent
Katılım
11 Nis 2010
Mesajlar
717
Tepkime puanı
59
Puanları
0
selam muhterem sorum size değildi :) mezhep sahaflarına idi :)

cevabını alamaycağımı bildiğim için soruda ısrar ettim. malesef totalciliğin akibeti hüsrandır. Allah c.c. ilim ehlinden razı olsun.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
İmam efendilerimiz Resulullah efendimiz ve Ashabının mezhebindeydiler. Ashab da Resulullah efendimizin mezhebindedir. Resulullah efendimiz de Allah Teala'nın mezhebindedir. Rabbısının...

4 Hak Mezheb (2 itikadi olan dahi) Resulullah efendimiz ve Ashabının mezhebindedir; yolundadır. Hepsinin çıktığı menzil Allah Tealadır.

Peki siz kimin mezhebindesiniz, buyrun cevap veriniz.

Alimlerin belirlemesiyle; Mezhepsizliğin (Resulullah efendimiz ve Ashabının yolundan ayrılmanın) sonu hüsrandır. Ves'selam.

Not: Cevabı belli ve verdiğimiz gibi olan bu soruya Hikem'in isabetli cevap vermemesi/verememesi bizi hayal kırıklığına uğratmıştır. Son zamanlarda Bazı ayak sürçmelerine şahid oluyoruz hikem'in! Mesela, arkasından gittiğini ima ettiği İsmail efendinin tenkid ettiği şahısları Hikem'in hararetle savunduğunu görmekteyiz. Bunun gibi birkaç sürçmesini görüyoruz. Kendisini muhterem zannnediyoruz; Ehli Sünnetin savunucusu olarak biliyoruz. Bizi, içinden çıkılması çok zor olmayan mevzularda hayal kırıklığına uğratmasın inşallah.
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Hirahos kardeşimiz, galiba yazılanları doğru kavrayamamış olacakki, yukarıdaki ifadeleri söylemiş...Mutlak müctehid olan birisinin başka bir müctehidi taklidinin haram olduğu , konunun allameleri tarafından ifade edilir...Hiç bir yazımızda mezhebsizliğe prim verdiğimiz gösteriilemez..Üstad ismail çetin Hafizahullahi Teala, eserlerinde belirtilen şahısları ''toptancı'' anlayışla tenkid etmemiş..aksine hatalrını göstermiş, bunla beraber isabet ettikleri yerleride tavsiye etmiştir...Eserlerine vukufiyeti olmayanların, ''toptancı'' eleştiri yapıldığını sanmalarından üstad sorumlu değil, kendileri sorumludur..Mesela ben bizzat kendisinden Antalyadaki bir sohbetinde Seyyid Kutub için ''mücahid'' dediğini bizzat dinledim..Zaten İnsan ve Vazifesi isimli eserini okuyan, oradaki sitayişkar ifadeleri ve eleştiriyide görür..Mevdudi içinde aynı şeyler söz konusudur..Mufassal Medeni ahlak isimli eserine bakan bunu görür...Bizim bu iktibaslarımıza cevab veremeyenlerin , demogojiye dayanmaları, tasvib edilecek bir husus değildir...isteyen istediği eseri okur veya okumaz. Amma bu tavır,Seyyid Kutub, Mevdudi ve Üstad El-Benna gibi şahsiyetleri ''toptan'' karalama anlayışına duçar olmamalıdır..Olursa bizde mukabelede bulunuruz..Bundan kimsenin gocunması gerekmez..islam kimsenin tekelinde değildir..Ancak ilmi eleştiriler her zamanyapılır. Mevdudi ve Seyyid Kutub için bir çok alim sitayişkar sözler söylemiştir.Mesela 20.Asrın büyük allamesi Şeyh zahid El_Kevseriden icazeli Alim, Emin saraç hocamızın bu zatlar hakkındaki sözlerini, Şeyh Muhammed salih Hocanın, Suudlu büyük alim Muhammed Ali Sabuninin ve diğer ehli sünnet alimlerinin görüşlerini nette ve kitablarında bulmak mümkündür....Vesselam

NOT: Hirahos'un Allah Teala'ya mezheb kelimesini izafe etmesi doğru olmamıştır.Düzetmesi iyi olur...
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
50982_10150100231288390_10150100227638390_15036_968_t.jpg

Hasan el-Benna
İlim, Takva, Zühd.. Kurtlar Sofrasında Bir Ümmet.. Vucudu Öldü Adı Ebedileşti.. Hasan el-Benna www.facebook.com/hasanelbanna
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
MEKTEB DEDİĞİN İŞTE BU!


25542.jpg

Hasan El-Benna Mektebi ne öğretti
Bu mekteb 21. Yüzyılın siyasi yapısını kökten değiştirmişti. Sadece Mısır’a değil; Kuzey Afrika’ya Ortadoğu’ya yeni bir anlayış getirmişti.

Tunus’ta başlayan Mısır, Libya gibi diğer Ortadoğu ülkelerini de saran halk ayaklanmalarından sonra adlarını daha da çok duymaya başladığımız bir örgüt İhvan-ı Müslimin yani Müslüman Kardeşler. Kimimiz çocukluktan, ailelerimizin haberdar etmesiyle; kimimiz arkadaşlardan, gazete veya kitaplardan duyduk onların adlarını, eylemlerini, konuşmalarını ve belki de marşlarını.
20. Yüzyılın başlarında İslâm dünyası Hollanda, Fransa, İngiltere gibi sömürgeci ülkelerin politikalarıyla, Müslüman halklar üzerindeki emperyalist zorbalıklarla ve çarpık bir şekilde Batılıyı andıran nesillerle ölü bir toprak hâline gelmişti. İslâm dünyası bu hâldeyken Şehid Hasan El-Benna’nın kurduğu bir teşlilat; yanlış yorumlanan, belirli kavramlara indirgenmeye çalışılan ve tutarsız uygulamalarla bambaşka bir hâle sokulan İslâm’ın en saf ve berrak anlamıyla anlaşılması, uygulanması adına kurulmuş bir mektep aynı zamanda Müslüman Kardeşler Hareketi: Hasan El-Benna Mektebi.
25543.jpg
Kardavi neler söyledi?

Yusuf el-Kardavî, El-Benna’nın hareketten kardeşi. Müslüman Kardeşler’in eğitim ve terbiyeden ne anladığı, uygulama konusunda durdukları yerler ve bu eğitimi bir ömür boyunca devam ettirme gayeleri hakkında arkalarından gelenlere yardımcı olmak amacıyla kaleme almış Hasan El-Benna Mektebi’ni. Kardavî’nin sıkça vurguladığı gibi, Peygamberimizi (s.a.v.) bu okulun en büyük terbiyecisi ve hocası olarak gören El-Benna ve arkadaşları ‘Allah’ın (c.c.) yardımı cemaatle beraberdir.’ hadisinin ışığında ve sünnet doğrultusunda birliğe, cemaate, harekete öncelik vererek kurmuşlar İhvan-ı Müslimin’i. Sonrasında ise İslâm’dan anladıkları, teoriyi pratiğe döktükleri eğitim anlayışlarını uygulamaya koymuşlar.
Rabbani ve imani eğitim
Bu eğitimin en önemli yanı rabbanî ve imanî olması. Harekete göre iman kavramı, insanların indirgemeye çalıştığı gibi sadece soyut bir kavram, ruhsal bir doyum değil bütün bunlarla beraber dünyevî taşkınlıklardan, aşırılıklardan sıyrılmadır. Örgüt eğitiminin temelini oluşturan bu önemli nokta, imana dayalı terbiye, kalbin terbiye edilmesidir, diri hâlde tutulmasıdır. Kıyamet günü insanı kurtuluşa erdirecek tek tutanak şekillerimiz değil kalbimizdir.
Pek çok kimse, cemaat ya da toplumun atladığı nokta olan manevî tehlikelerden uzak durma İhvan’ın hassasiyet gösterdiği bir durumdu. İhvan; mevki sevgisi, ilahlaşma arzusu, insanların el pençe durmasını beklemek gibi heva ve hevesler için terbiye vermiş ve neticesinde içlerinden öyle gençler çıkarmıştı ki Filistin’de, Kanal harbinde gurura kapılma korkusuyla ne adlarından ne de yaptıklarından bahsetmişlerdi.
25544.jpg
Yusuf el-Kardavî Manevi temizlik önemli
Kalbin manen temizliği yanında hareketin en başından beri hep vurguladığı husus olan teorinin pratiğe dökülmesi yani eylemin, ibadetin olması eğitimin en temel esaslarından biri olarak kabul edilmişti. Nihayetinde insanın varoluş sebebi yalnızca Allah’a ibadet ve kulluktur.
Kardavî bahsettiği eğitimin bu boyutuna örnek olarak Tur Hapishanesi’ni vermiş. O zaman teheccüd namazı için oluşan safları kolay kolay unutamayacağını yazmış Kardavî.
Hesaba çekilmeden muhasebe yap!
Eğitimin ibadetten sonraki aşaması muhasebe aşaması olarak geçiyor. Bu aşamada kişinin kulluğuna ve ibadetlerine ne ölçüde önem verdiği sorgulanıyor yine kişi tarafından. İşte genel olarak eğitim ve terbiyenin boyutlarına bakıldığında bu eğitimden çıkan gençler Allah’tan (c.c.) başka kimseye minnet duymamıştı. Sadece ‘Rabbimiz Allah, ilkemiz Kur’an’ demekten aç köpeklere parçalatılmışlar, kızgın demirlerle dağlanmışlar, Liman Tarra’da kurşunlanmışlar, açıktan ya da gizlice kırbaçlanmışlar, idamlarda boğdurulmuşlar ve bütün bunlara rağmen davalarından vazgeçmeyip Allah’a daha da sıkı sarılmışlardı. Yine yetiştirilme tarzları ve aldıkları eğitimlerden dolayı kendilerine bu eziyetleri yapanlardan intikam almamışlar, hiçbirinin cellâdı olmamışlardı. Kardavî’nin deyimiyle aralarında ‘bunları istese yapabilecek derecede eğitilmiş’ insanlar vardı fakat onlar diğer yolu seçip hesaplarını Allah’a (c.c.) bıraktı.
25545.jpg

Eğitimin ikinci özelliği tekâmül ve çok yönlülük. Hareketin İslâm’dan anladığı ve uyguladığı gibi İslâm adına eğitim alan bir insan tek yönlü değil, her açından gelişmeye ve bu alanlarda uygulama yapmaya odaklanmalıdır. İslâmî terbiye insanı bütün yönleriyle ele alır. Kardavî’nin de dediği gibi bu tekâmül ve çok yönlülük sadece bir yönden değil itikad, ibadet ve yasama alanlarındadır.
Okumanın ve düşünmenin önemi
25547.jpg
Bahsi geçen ilk yön aklî yöndür. İslâm akla büyük değerler yüklemiştir. ‘Oku!’ (‘Alak; 1) ile başlayan Kur’an-ı Kerim’de ‘akletmez misiniz, düşünmez misiniz, düşünen kavimler için’ gibi ifadelerin sıklıkla kullanılması kişinin kendini esas olarak bu yönde eğitmesinin bir ikazıdır. Şehid El-Benna, kişinin cihad edebilmesini, O’nun (c.c) yolunda mücadele etmesini ilk olarak O’nu (c.c) bilmesi ve fehmetmesine (anlamasına) bağlamıştır.
Kişinin ve hareketin bu yöndeki eğitimleri İslâm üzerindeki kara bulutları da dağıtacaktır. Müslümanların dönem şartlarından dolayı gerilemesi sebebiyle bilinçli saptırmalar, hurafeler, yanlış yorumlar ve kültür emperyalizmi İslâm’ın farklı algılanmasına ve dolaylı olarak bir Amerikalı, Avrupalı gibi yaşayan Müslüman nesillere sebep olmuştur. Aklî yöndeki eğitim bunların önünde engel olacaktır, olmuştur da.
Toplumun ahlaki yönünü yükseltmeli
Hareketin çok yönlü olmak çabasıyla ön planda tuttuğu bir diğer yön de ahlakî yöndür; sabır, sebat, fedakârlık gibi alanları içine alan, arınmayı gerektiren bir yön. Mürşid Hasan El-Benna bu yönü ‘değiştirme çubuğu’ olarak görmüş: Tramvayların bu çubukla bir yönden diğer yöne aktarılması gibi. Zulme, baskılara karşı bilinçli nesiller yetiştirmek, genç uluslar oluşturmak ancak bu yöne ağırlık vermekle olur diyor Kardavî.
Tüm mücadelelerin temelinde nefsî terbiye, bilinçlenme ve ahlakî eğitim önemli bir noktadadır. Fikren ve fiziken direnmenin de yanında örgütün ikinci mürşidi Hasan El Hudeybi’nin de dediği gibi kalben değişime ve toplum olarak bunu yapmaya ihtiyaç vardır: ‘İngilizleri kalbinizden çıkarınız ki topraklarınızdan da çıkarasanız. İslâm devletini gönlünüzde kurunuz ki ülkenizde kurabilesiniz.’
25546.jpg

Zorluklarla mücadele için diri kalmak
Müslüman Kardeşler taraftarlarını yetiştirirken yukarıdaki alanların yanı sıra fiziken de hazır olmaları adına pek çok eğitim vermiş. Dünyevî sorumlulukları yerine getirebilmesi için bedenlerini hastalıktan, güçsüzlükten, dayanıksızlıktan uzak tutmaya çalışmışlar ve elbette doğrudan ya da dolaylı zindanlarda nasıl mücadele edeceklerini ve direneceklerini öğrenmişler. İzci kampları, dağ gezileri gibi zorlu ortamlardan geçmişler.
Bu harekete ayrıcalık kazandıran özelliklerden birisi de cihadî yönde eğitim vermeleri. Bu eğitim sadece askerî ve disiplin anlamında değil ruh, iman ve fedakârlık anlamındadır. Günümüzden de tanıdık geldiği gibi o zaman da ‘cihad’ kavramı çoğu Müslüman gruplar tarafından olumlu karşılanmaz, laik kesimler tarafından sözü bile edilmezdi. Şehid El-Benna’nın öncülük ettiği hareketle bu durum değişti ve insanlar daralttıkları bu kavrama daha geniş pencereden ve daha berrak bakmaya başladılar.
Kendilerini istiklal ve hürriyet mücadelesine adayan gençler Filistin’de, Kanal’da, Liman Tarra’da ve Kal’a’da cihad ederken, kurşunlarla Allah’a kavuşurken ‘Ya Rabbi razı olasın diye sana çabuk geldim.’ (Tahâ; 84) diyorlardı. Arkalarından gelenler ise bu kavgayı yarım bırakmadılar ve bırakmayacaklar inşallah.
Müslüman toplumun içinde olacak
25542.jpg
Hasan el Benna ve Müslüman Kardeşler Fiziken, kalben ve manen eğitimin yanında insanın kendine amaç edinmesi gereken bir diğer nokta da sosyal yön. Her insanın meşru dairede bir hayat anlayışı olmalıdır. Bunun yanında hayır ve iyiliklerle, toplumu bu yönde bilinçlendirmekle, toplumun acılarına ve duygularına ortak olmakla tam anlamıyla kul olabiliriz görüşünde Kardavî. Davanın yayılması ve devamı açısından da pek çok faydası olan bu yardımlar bazı grupların küçümsediği gibi ‘boş işler’ değildir ve olmayacaktır.
İhvan-ı Müslimin’in eğitim verdiği son yön ise siyasî yöndür. İdare, devlet nizamı, devlet-halk ilişkisi bu eğitimdedir. İslâm topraklarını sömürgeci ve emperyalistlerden arındırmak temeline dayanıyor bu eğitim yani bir nevi vatanperverliğe. Kardavî’nin geniş olarak ele aldığı İhvan’da vatanperverlik kavramı elbette laik ırkçılık yapmak değil işgal altında olan her yeri vatan bilmektir. İhvan’daki vatanperverlik soya, renge bakmadan insanı sahiplenmedir. Şimdi Ortadoğu halklarının yapmaya çalıştığı gibi İngilizler Mısır ve Sudan’dan çıkarılmalı görüşünün altını çizmiş Kardavî. Emperyalistlerin koyduğu ambargolara karşı direniş gösterilmeli, baskıcı diktatörler devrilmelidir. Bunların yanında Hasan El-Benna’nın da yaptığı gibi uluslararası bir kamuoyu oluşturarak sömürgecilerin adının geçtiği her şeyi boykot etmek, ambargo uygulamak gerekir. Şehid İmam’ın Filistin konferanslarıyla, ‘Ölüm Sanatı’ gibi makaleleriyle binlere dediği gibi mukaddes topraklar uğruna şehid olmak gerekir.
Laisizme karşı mücadele
Bahsedilen konuların yanı sıra dini devletten ayırmak düşüncesine her zaman karşı durdu El-Benna ve arkadaşları. İslami prensipler üzerine kurulmayan hiçbir düzeni kabul etmediler. Bunlara rağmen Kardavî, üzerine basa basa Müslüman Kardeşler’in halkın, kişisel menfaatlerin toplumsal menfaatlerin önünde olamayacağını anlamasını beklemesi gerektiğini, İhvan’ın İslâmî bir düzen kurmayı omuzlamadığını ama kim İslâm kurallarına uygun bir nizam koyarsa onların yardımcıları ve askerleri olacaklarını söylüyordu.
Her şeye rağmen İhvan, sahip olunması gereken ilk kuvvetin iman ve inanç, sonra bütünlük ve sonrasında silah kuvveti olduğunu düşünür diyor Kardavî ve olgunlaşmamış inançla silahlı mücadelenin dağınık, koordinesiz bir harekete, en sonunda da bozgun ve hüsrana dönüşeceğini söylüyor. Bunların yanında kuvvet ilk müdahale olmalı mı, faydaları ve zararları gibi hususlarda Müslüman Kardeşler’in değerlendirme yapması gerektiğini de vurguluyor ve bugünlere dair, beni çok şaşırtan tespitleri yapıyor kitabın sonlarında.


Tuğba Soylu yazdı
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
20. Asrın büyük davetçisi şehid imam üstad Hasan el-Bennayı anlatan yazıyı aktaran arkadaşa mü,teşekkiriz...
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Hasan el Benna'dan öğütler!




Müslümanın işi ne güzeldir. Hasan el Benna'nın tavsiyelerini, öğütlerini sizlerle paylaşıyoruz.


Allahın kitabından bir cüzden az olmayan günlük bir virdin olsun. Kuranı bir aydan fazla ve üç günden az olmayacak bir sürede hatmetmeye çalış.
Kuran okumayı, onu dinlemeyi ve manalarını düşünmeyi güzelce yap.
Siyer kitaplarını ve selefi salihin tarihini vaktin elverdiği ölçüde oku. Bu hususta en azından Hummat-ul İslam kitabını oku.
Peygamberimizin hadislerinden çok çok oku ve en az kırk hadis ezberle. Bunlar da Nevevinin kırk hadisi olsun.
Akaid esasları ve fıkıh teferruatlarıyla ilgili bir risale oku.
Genel sağlık kontrolünden hemen geç. Herhangi bir hastalığın varsa ilacını al. Kuvvete ve bedeni korumaya sebeb olan hususlara önem ver ve sağlığın bozulmasına sebeb olan şeylerden kaçın.
Kahve, çay, vb... uyarıcı meşrubatı çok içmekten uzaklaş, zaruret olmadıkça bunları içme. Sigara içmekten kesinlikle sakın.
Her hususta temizliğe önem ver. Evinde, elbiselerinde, vücudunda, iş yerinde... Çünkü bu din, temizlik üzerine kurulmuştur.

Doğru sözlü ol, asla yalan söyleme. Peygamberimiz şöyle der: Doğruluk iyiliğe götürür. Kişi doğru söylemeye devam eder. Allah katında sıddık olarak yazılıncaya kadar. Yalan da kötülüğe götürür. Kişi yalan söylemeye devam eder. Allah indinde yalancı olarak yazılıncaya kadar. Ahdine, sözüne ve vadine vefa göster. Şart ne olursa olsun bunlara muhalefet etme.
Cesaret ve büyük bir dayanma gücüne sahib ol. Cesaretin en faziletli olanı da hakkı haykırmak, sır saklamak, hatasını itiraf etmek, insanların hakkını vermekte insaflı olmak ve hiddet anında nefsine hakim olmaktır.
Devamlı vakarlı ol ve ciddiyeti tercih et. Vakar seni, doğru şakadan ve tebessümden de alıkoymasın.
Çok hayalı ve ince şuurlu ol, iyilik ve kötülüklerden çok etkilen. Birincisine sevin ikincisine üzül.
Zillet, yaltaklanma yağcılık derecesine varmadan mutevazi ol. Devamlı mertebenden azını iste ki ona ulaşasın.
Adaletli ve bütün durumlarda doğru hükümlü ol. Kızgınlık sana iyilikleri unutturmasın, Rıza gözünü kötülüklerden kapama. Düşmanlık seni iyilikleri unutmaya sevketmesin. Nefsinin ya da insanlardan en yakının aleyhinde ve acı da olsa söyle.
Çok faal ol, umumu ait hizmetlerde yetişkin ol. Başkalarına bir iş sunabildiğin zaman mutluluk ve sevinç hisset. Hastalara başvur, muhtaçlara yardım et, zayıfları koru, felaketzedelerin güzel söz de olsa acılarına ortak ol... Devamlı hayır işlere koş...
Kalben merhametli, mert ve musamahakar ol. Affet, yumuşak ve halim ol... Hem insanlara , hem hayvanlara yumuşak davran, bütün insanlarla muamele ve gidişatın güzel olsun. İslamın içtimai adabını muhafaza et. Küçüklere merhametli, büyüklere saygılı ol. Meclislerde başkasına yer ver. Tecessüs yapma, bağırıp çağırma. giriş ve ayrılışta izin iste...
Okuma ve yazmanı sağlamlaştır. Müslüman kardeşlerin risale, gazete ve dergilerini çokça mütalaa et. Küçük de olsa kendine ait bir kütüphanen olsun... İhtisas sahibi isen branşında derinleş. Genel meselelere öylesine değinmelisin ki onları tasavvur edebilecek ve islami düşünceye mutabık hüküm verebilecek imkanı sana versin...
Ne kadar zengin olursan ol, ekonomik bir işle uğraş. Sönük de olsa serbest bir meslek edin. İlmi mevhibelerin ne kadar olursa olsun bir işle uğraş.
Hükümet vazifelerine düşkün olma ve onları rızkın en dar kapısı olarak bil. Ama sana verildiği zaman reddetme. Davanın vecibeleri ile tamamen çatışmadığı müddetçe bu vazifelerden ayrılma.
Güzellik, sağlamlık, hilesizlik ve söze sadakat hususlarında vazifeni eksiksiz ifa etmeye çok düşkün ol...

Başkalarında olan hakkını iyilikle almaya çalış üzerinde olanı da eksiksiz iade et... Durumun müsait olunca borçlarını kesinlikle erteleme. Gaye ne olursa olsun kumarın her türlüsünden uzaklaş. Ardında aciz bir kör olsa da haram kazançdan sakın...
Bütün muamelelerinde faizden kaçın ve kendini bu mikroptan temizle.
İslamın iktisadi müesseselerini ve mamullerini teşvik etmek suretiyle İslamın genel servetine hizmette bulun. Durum ne olursa olsun, bir kuruşunun dahi müslüman olmayanların eline geçmemesine çalış.
Malının bir kısmı ile davaya katıl, üzerine farz olan zekatını cemaate ver. Gelirin ne kadar az olursa olsun, ondan fakir ve yoksullara bir hak ayır...
Az da olsa malının bir kısmını beklenmedik hadiseler için ayır ve katiyyen lüks eşyaya kapılma.
Hayatın bütün görüntülerinde elinden geldiği kadar islami örf ve adetleri yaşatmaya, yabancı adetleri yok etmeye çalış. Mesela selamlaşma, dil, tarih, kılık, kıyafet, ev eşyası, üzülme, sevinme... bütün bunlarda sünneti takib et.
Gayri islami bütün mahkeme ve hükümlerden, islami fikrinle çatışan kulüp, gazete, okul ve kuruluşlardan tamamen ilişkini kes.
Her zaman Allah'ın murakabesinde olduğunu unutma, Ahireti hatırla ve ona hazırlık yap, Allah'ın rızasına ulaştıran suluki merhalelerini azim ve himmetle kat et... Nafile ibadetlerle ona yaklaş. Geceleyin namaz kılmak, en azından ayda üç gün oruç tutmak, kalbi ve lisani zikri çokça yapmak ve çeşitli hallerde varid olan dualarla meşgul olmak bu kabildendir.
Taharetini güzelce yap ve devamlı abdestli bulunmaya çalış.
Namazını güzelce kıl, onu vaktinde eda et ve cemaat üzerinde ısrarla dur.
Ramazan orucunu tut gücün yetiyorsa haccını eda et, yetmiyorsa ona hazırlan...
Devamlı kalbinde cihad etme niyetini ve şehid olma sevgisini taşı, gücün yettiğince bunlara hazırlan.
Durmadan tevbe istiğfar et. Küçük büyük tüm günahlardan sakın. Uykudan evvelki bir müddeti nefsini muhasebeye ayır. Zamanını değerlendir. Çünkü vakit hayattır. Boşa vakit geçirme. Şüpheli şeylerden kaçın ki harama düşmeyesin...
Nefsinle şiddetli bir şekilde mücadele et ki, onun yularını ele alasın; gözünü haramdan ayır. Duygularına hakim ol.. İç güdülerine karşı mukavemetli ol. Onu daima helale ve güzele yönelt. Onunla haram arasında engel ol...
İçki, sarhoş edici ve gevşeklik verici maddelerden ve bu kabilden olan her şeyden tamamen sakın...

Kötü arkadaşlardan, bozguncu dostlardan ve fısk u fucur yerlerinden uzaklaş.
Eğlence yerlerine yaklaşmak şöyle dursun, onlara karşı bir savaşa girişmelisin. Bütün konfor ve rehavet görüntülerinden uzaklaş.
Özellikle emredildiğin zaman bağlantılı olduğun ve düşüncene yararı olmayan tüm kuruluşlardan ilişkini kes.
Her yerde davanı yaymaya çalış, Önderlik senin her hallerine vakıf olmalıdır. Önderliği direkt etkileyen bir işi danışmadan yapma...
Sürekli cemaatle ruhen ve amelen bağlantılı ol ve kendini daima kışlasında emir bekleyen bir asker gibi kabul et.
Ey sadık kardeş...!
İşte senin davanın bir hulasası ve düşüncenin bir özeti. Tüm bu prensibleri beş cümlede toplayabilirsin. Gayemiz Allah, önderimiz Rasulullah, anayasamız Kur'an, yolumuz cihad, en büyük arzumuz Allah yolunda şehit olmaktır.
Bunların görüntülerini de beş kelimede toplayabilirsin: Basitlik, okumak, namaz, askerlik ve ahlak...
Ey kardeşim!
Bu prensiplere şiddetle yapış. Aksi takdirde oturanların safında tembellere ve avunanlara geniş yer vardır. Öyle inanmalısın ki, bunlarla amel edip, bunları hayatının emeli ve gayelerinin gayesi yaparsan senin mükafatın, dünyada izzet ve ahirette hayır ve Allahın rızasıdır. Bu durumda sen bizden biz de sendeniz... Şayet bu prensiplerden yüz çevirir, onlarla amel etmezsen bizimle senin aranda hiç bir ilişki yoktur. En güçlü makamların başına geçmiş olsan veya en kaba ünvanları taşısan ve aramızda en büyük görüntülerle görünsen de oturduğun için Allah seni şiddetli bir hesaba çekecektir. Öyleyse kendine bir yol seç... Allahtan bize de sana da hidayet ve tevfik dileriz.

Hasan el Benna eserlerinden ç-alıntılanmıştır
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Hikmetli bir mücadele adamı!


Arkadaşımız Gökhan Gökçek Hasan el Benna'yı önceden hiç duymamıştı bile. Hakkında bir şeyler duydukça, okudukça hayran kaldı.


Dünya adı verilen bu fani yaşantıda; kabul ettiği dini inancının ilkelerini hakim kılmak için çabalayan bir şahsiyet.

Ahlak temelini sağlamlaştırmakla beraber Allah'a olan kulluk borcunu da, arınmanın tek yolu olan İslam'a teslimiyetle ödemeyi kendine hedef seçmiş birisi.

En büyük özelliği; amaçladığı düzene ulaşma gayesini arkasından sürüklediği inanılmaz halk kitleleriyle oluşturma yolunda ilerleyen bir Mücahid olması..

O liderin adı; Hasan el - Bennâ...

1906 tarihinde Mısır'ın Buhayre vilayetine bağlı olan Mahmûdiye kasabasında dünyaya gözlerini açan bu dava adamı; geçimini saatçilikle sağladığı için dönemin halk unsurları tarafından " Saati " namıyla tanınan Ahmed b. Abdurrahmen el Bennâ'nın oğludur. Toplumda büyük değişimler yaşatmasına vesile olacak eğitim hayatına sekiz yaşında, Mahmûdiye'deki Medresetû'r Reşadi'd-Diniyye'de başlayan Hasan el Bennâ, dönemin medrese yöneticisi olan Şeyh Muhammed Zehran'ın öğrencisi olur. Şeyh Muhammed Zehran'ın bilmeden Hasan el Bennâ'da bıraktığı etkiler bir yüzyılı derinden sarsacak olan ateşin ilk kıvılcımıdır.

Bu şeyhin oradan ayrılmasından sonra el-Medresetü'l-İdaddiyye'ye kaydolan el Bennâ bir yandan da hıfzını tamamlamaya çalıştı. Hasan el Bennâ Mısır yönetiminin idadileri kapatması üzerine Demenhûr'daki ilköğretmen okuluna geçti. Bu süreçler yaşanırken, Hassâfiyye Tarikatı'nın Şeyhi Abdülvehhâb ile tanıştı. Bitirdiği ilköğretmen okulundan sonra Mayıs 1927'de "Küçük Ezher" diye de bilinen Dârululûm'a kaydolan el Bennâ, Kahire'ye taşınan babasına saat tamirciliğinde yardım ederek, ilerleyen zamanlarında karşısına çıkacak zorluklara rağmen vefâsının temelini o sırada attığını herkese göstermiş oldu.

Emperyalizme karşı
O dönemde tüm dünyada olduğu kadar Mısır'ın da topraklarında kol gezen İngiliz emperyalizminin Mısır halkına ve İslam âlemine uğrattığı, maddi-manevi çöküntüyü gören el Bennâ, bu adaletsizliğe engel olmak amacıyla dönemin âlimleriyle birbir temasa geçti. Zaten bu zûlme bir son vermek gayesini güden Hasan el-Bennâ, Ezher şeyhlerinden Muhammed Sâ'd ile, aralarında Yûsuf ed Decvî, Abdülazin Çaviş ve Muhammed Reşid Rıza'nın da bulunduğu birçok âlimi bir araya getirmesiyle bu amacının fikir safhasını aşmış oldu. Öğrenciliğine devam ederken; camilerde ve kahvehanelerde toplantılar düzenleyerek birçok âlimin buralarda konferans vermesine vesile oldu.

Mezuniyetinin ardından yurtdışına gitmek istese de bu uygulamanın kalkması ardından gidemedi ve tayinini istedi. Kahire'ye çıkmasını umduğu tayini İsmaliye'ye çıktı. İsmaliye'de geçirdiği zamanı da yaşadıklarıyla beraber kıyas eden Hasan el Bennâ, yapılması gerekenin; Kur'an ve Sünnet rehberli bir reçete olduğuna karar verdi. Davetle, konferanslar düzenleyen el Bennâ yine cami ve kahvehanelerde faaliyetlerini sürdürdü ve etrafına kayde değer bir cemaat topladı.

1928 Martı İhvanı Müslimini kurdu!
1928 senesinin Mart ayında evinde buluştuğu bir grup insanla benimsediği İslam Davasını muvaffak kılmak için yemin eden Hasan el Bennâ İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler)'i kurdu. 1933 yılına kadar teşkilatın kurulduğu İsmaliye bölgesinde davetler hiç durmadan icabetlerle devam etti. 1933 yılında Kahire'yi ziyaret eden el Bennâ temelini attığı ve ilerlettiği İhvan-ı Müslimin hareketinin bu kadar etkili olmasına âdeta inanamadı ve teşkilatın merkezi bu vilayete taşındı.

Erkek ve kız çocuklarının eğitimi için okulların açılmasına ön ayak oldu. İsmaliye'de bir mescit ve bir merkez, Şebrâhit'te bir lokal, bir fabrika, Mahmûdiye'de bir tekstil ve halı fabrikasıyla birlikte, tefsir ve hâdis çalışmaları yapan bir merkezin kurulmasını sağladı. Sosyal, kültürel, sportif kısaca hayatın her soluğunda nefesi olan faaliyet programlarını Hasan el Bennâ tarafından çizilmiş ilkeleriyle uygulayan İhvan-ı Müslimin teşkilatı, gösterdiği örnek davranışlarla başta Mısır toplumu olmak üzere İslâm âlemine Müslümanca bir toplum düzeninin gerçekleştirilebileceğini gösterdi. II. Dünya Savaşı'nın meydana geldiği o yıllarda, hâreketin başladığı ülke olan Mısır'ın yönetiminde bulunan emperyalist canavar İngiltere'nin uşağı hükümet tarafından, İhvan-ı Müslimin yandaşları baskı altına alınmaya başlandı. İslam Davası'nın o dönemki en belirgin lideri olan Hasan el Bennâ ve teşkilatın önde gelenleri İngiliz buyruklarıyla birçok kez tutuklandılar. Teşkilatın 8 Ekim 1945 tarihli toplantısında, liderlik potansiyeli gözden kaçmaz bir hız alan Hasan el Bennâ ömür boyu bu ünvanı taşımak üzere teşkilatın başkanı seçildi.

Filistine gönüllü birlikler oluşturdu!
Kanına girmediği bir tek masum kalmayan emperyalist İngiltere'nin kendi ülkesi olan Mısır'da da sömürgeciliğine devam etmesinden bıkan Hasan el Bennâ, İngiltere'ye karşı cihad ilan etti. İnancını gereğini yapan bu lider doğru olanın her zaman yapılması gerektiğinin farkında olsa gerek ki İngiltere'nin sömürerek ürettiği o devasa(!) silahlarına karşı iman dolu göğsüyle harp etme yoluna başvurdu. Baskılarını okyanus ötesinden aldığı aciz bırakıcı emirlerle arttıran Nukraşi hükümeti, Siyonizme hizmete devam ediyordu. Bu baskılara dayanabilmesi sömürgeci İngiltere tarafından imkansız görülen el Bennâ ve İhvan-ı Müslimin teşkilatı, yılmak bir yana dursun Siyonist İsrail Devletinin, Filistin'i ilhak yoluyla kurulmasına büyük tepki gösterdi. İslam'ın kalbi olan Mescid-i Âksa'nın bulunduğı Filistin topraklarının işgale ığramasının İslam âleminin en büyük sorunu olduğu gerçeğini ortaya koydu. Semitist ve sömürücü düzenin oluşturduğu İsrail canavarına karşı hârekete geçme kararı aldı. Oluşturduğu gönüllü birliklerle Filistin'i savunmaya ne kadar kararlı olduğunu bu birlikleri savaşa göndererek gösterdi.

Cennet özlemi taşıyan İhvan-ı Müslimin birliklerinin şehâdete koşmasının ardından, Siyonist ideolojinin taşeronluğunu yapan Nukraşi hükümeti, İhvanı-ı Müslimin kuruluşunu yasa dışı ilan etti. 12 Ocak 1949'da ise bu teşkilat Mısır'da fiilen kapatıldı. Faaliyetlerine aksama yapmadan devam eden Hasan el Bennâ bir konferanstan çıkmış evine giderken otomobiline açılan ateşin ardından ağır yaralandı. Doktorların müdahalesine izin vermeyen işbirlikçilerin oyunu Hasan el Bennâ'nın ruhunu teslim etmesine neden oldu . Şehâdete ulaşan el Bennâ nice Mücahid'lerin arasına karıştı...

O, inandığını çekinmeden dile getirmenin eksikliğini bilerek inandığını yapmanın gerekli olduğunu görmüş ve bu uğurda hayatını kaybetmeyi dahî şeref sayanlardandı. İslamiyet adına önem taşıyan nice şahsiyetlerden biriydi. Onun adı İslam Mücahid'i Hasan el Bennâ...



Gökhan Gökçek dualarla hatırlattı
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Ey Müslüman genç, İslâm’ı yaşamayı ihmâl etme!




Şehid Hasan El-Benna’nın küçük risalelerinden birisi Peygamberimizin (s.a.v) Dilinden Düşürmediği Dua ve Zikirler



Şubat ayı Müslümanlar için ‘şehadet’i hatırlatan bir aydır. Müslümanlar birçok önderi, şehit hayatına yakışan bir hayatla kendilerine örnek olan güzel insanları bu ayda şehit verdi, Rahmet-i Rahmana uğurladı. O güzel insanlardan biri de Hasan el- Bennâ. Mısır – direniş – azim kelimelerini hatırlarımıza getiren, sosyal yaşamda nasıl bir tebliğ metodu izlenileceğini bizlere anlatan, Müslümanın nasıl olması gerektiğini hiç usanmadan hatırlatan bir Müslüman önder o. 12 Şubat’ta, bundan 63 yıl önce Kahire’de şehit edildi.

Dua oku, Allah’ı zikret; garip gelmesin!
Geçtiğimiz günlerde Nida Yayıncılık’ın basmış olduğu “Me’sûrât” elime geçti. Peygamberimizin (s.a.v) Dilinden Düşürmediği Dua ve Zikirler’in yer aldığı bu cep kitapçığı Hasan el-Bennâ tarafından hazırlanmış. Bennâ, kitabın girişinde “Müslümanın her hâl ve durumunda zikir, dua, şükür, tesbih, hamd ile insanlar içinde Rabbi’ni en iyi bilen Hz. Peygamber (s.a.v)’in mükemmel ifadelerinden dualar ve zikirler seçip okuması sana garip gelmesin.” diyor. Bunun hemen sonrasında akıllara Ra’d Suresi’nin 28. ayeti geliyor: “Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”
Hasan el- Bennâ’nın kitapta görebildiğimiz kadarıyla önemsediği hususlardan biri ihmâlkarlığı yok etmek. Bunun için kitabın (kitap dediğimize bakmayın, küçük bir el kitabı - kitapçık, kısa sürede rahatlıkla okunur) hepsini okumaya fırsatı olmayanların en azından bir kısmını okumalarını söylüyor. Müslüman gencin, Müslüman bireyin, Müslüman olan herkesin dilinin Allah’ın zikriyle ıslanmasını istiyor güzel şehit.
Bu küçük el kitabında iki vazifeden bahsediliyor. Büyük Vazife kısmı eûzubesmele ile başlıyor ve Fatihâ sûresi ile devam ediyor. Bu kısımda Kur’an’dan çeşitli ayetlerle Müslüman gençlere bir çeşit rehberlik sağlanıyor aslında. Bennâ, gençlere bir yol açıyor. Her birinin anlamlarıyla ezberlenmesi, mânâlarının da kavranılması vesilesiyle hayata yön veren ayetler olması çok önemli bir husus. Müslümanın çokça düşünmesi gereken ve fakat ihmâl ettiği noktalar hatırlatılıyor.
Bennâ’nın 10 tavsiyesi!
Dualar ve ayetler devam ediyor, sonlara doğru Hasan el- Bennâ’nın çok önemli 10 tavsiyesi/ vasiyeti yer alıyor. Bu tavsiyeler Müslüman genç nezdinde tüm ümmetin içselleştirmesi gereken öneriler aslında:
-Şartlar ne olursa olsun, ezanı duyduğunda namaza kalk.
-Kur’an oku, mütalaa et, onu dinle. Allah’ı zikret. Vaktinden küçük bir parçasını dâhi faydasız geçirme.
-Ne olursa olsun hiçbir konuda tartışmaya girme. Şüphesiz tartışma hayır getirmez.
-Fasih Arapça ile konuşmaya çalış. Şüphesiz bu İslâm’ın şiarındandır. (Burada Mısırlılara seslendiği için Arapça’dan bahsediliyor. Elbette Kur’an dili Arapça’yı öğrenmek her Müslümana vazifedir. Bu bakış açısı dışında bu vasiyeti ‘öğrendiğin ve konuştuğun dili iyi öğren, tebliği yapacağın aracındır o, en iyi şekilde hitap edebilmelisin’ şeklinde anlamak da mümkün.)

-Fazla gülme. Allah’a bağlı olan kalp sakin ve vakarlıdır.
-Çok şaka yapma. Mücahit ümmet sadece ciddiyeti bilir.
-Konuştuğunda ihtiyaçtan fazla sesini yükseltme. Şüphesiz bu bir ürkütme ve eziyetten öteye gitmez.
-Şahısların gıybetini yapmaktan, cemaat ve çalışan grupları kötülemekten sakın. Onlar hakkında sürekli hüsn- ü zan göster ve hayır olanı konuş.
-Karşılaştığın kardeşlerine senden istenmese de tanış. Şüphesiz ki davamızın esası tanışma ve sevgidir.
-Görevlerimiz vakitlerimizden daha fazladır. Başkalarına vakitlerini iyi kullanmada yardımcı ol. Senin bir işin varsa onu vaktinde yap.
Hasan el Bennâ oturduğu yerden iş yapmayıp bir şeyler için uğraşanları kötüleyenleri, namaz vakti girdiğinde son dakikaya kadar kılını kıpırdatmayanı ve ‘bana ne yararı var ki tanışayım onunla’ diyip de Müslüman kardeşiyle tanışmaktan uzak durmaya çalışan Müslümanı uyarıyor. Müslüman gence sesleniyor. Lafı dolandırmadan, çok net bir şekilde, Allah’ın ayeti ve Peygamber’in hadisinde geçen emirler doğrultusunda hatırlatıyor.
“Kardeşimiz, vaktin yoksa kısaltarak oku”
Son olarak Küçük Vazife kısmıyla kitap sonlanıyor. Fatiha, Ayete’l- Kürsî, Bakara Sûresi’nden ayetler, İhlâs- Felak- Nas Sûreleri yer alıyor ve Bennâ şöyle söylüyor burada: “Kardeşimiz, vaktinin dar ya da yorgun olduğunu görürse ya da kardeşlerinde böyle bir durum varsa, o zaman me’suratı kısaltarak okusun.” Kısaltmadan kasıt, yukarıda yazdığımız surelerin ve ayetlerin okunması, yani Küçük Vazife.
Hasan el Bennâ’nın Müslüman gençlere tavsiyeleri önemli. “Modern zaman” denilen çağda koşturuyoruz. Çoğu zamanımızı koşturmaya harcıyoruz . Kendimize zaman ayırmaktan bırakalım Kur’an’ın idrakini, onu okumayı dâhi unutuyoruz kimimiz. Kendimizce önemli addettiğimiz meseleler, kardeşimize ‘namaz kılmayı’ hatırlatmaktan men edebiliyor bizleri. Gündemde fazlaca boğulmaktan, birbirimizle tartışmaktan asıl olanı unutabiliyoruz. Bunun olmaması için uyarıyor bizi Hasan el Bennâ.
Bu güzel şehit basit cümlelerle, herkesin anlayabileceği bir şekilde söylediklerinde aslında kısaca şöyle diyor: “Ey Müslüman genç! İslâm’ı yaşamayı asla ihmâl etme.”

Esad Eseoğlu bir şehidin tavsiyelerini hatırlattı
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Hasan El-Benna Mektebi ne öğretti


Bu mekteb 21. Yüzyılın siyasi yapısını kökten değiştirmişti. Sadece Mısır'a değil; Kuzey Afrika'ya Ortadoğu'ya yeni bir anlayış getirmişti.


Tunus’ta başlayan ve Mısır, Libya gibi diğer Ortadoğu ülkelerini de saran halk ayaklanmalarından sonra adlarını daha da çok duymaya başladığımız bir teşkilat İhvan-ı Müslimin yani Müslüman Kardeşler. Kimimiz çocukluktan, ailelerimizin haberdar etmesiyle; kimimiz arkadaşlardan, gazete veya kitaplardan duyduk onların adlarını, eylemlerini, konuşmalarını ve belki de marşlarını.
20. Yüzyılın başlarında İslâm dünyası Hollanda, Fransa, İngiltere gibi sömürgeci ülkelerin politikalarıyla, Müslüman halklar üzerindeki emperyalist zorbalıklarla ve çarpık bir şekilde Batılıyı andıran nesillerle ölü bir toprak hâline gelmişti. İslâm dünyası bu hâldeyken Şehid Hasan El-Benna’nın kurduğu bir teşkilat; yanlış yorumlanan, belirli kavramlara indirgenmeye çalışılan ve tutarsız uygulamalarla bambaşka bir hâle sokulan İslâm’ın en saf ve berrak anlamıyla anlaşılması, uygulanması adına kurulmuş bir mektep aynı zamanda Müslüman Kardeşler Hareketi: Hasan El-Benna Mektebi.

Kardavi neler söyledi?
Yusuf el-Kardavî, El-Benna’nın hareketten kardeşi. Müslüman Kardeşler’in eğitim ve terbiyeden ne anladığı, uygulama konusunda durdukları yerler ve bu eğitimi bir ömür boyunca devam ettirme gayeleri hakkında arkalarından gelenlere yardımcı olmak amacıyla kaleme almış Hasan El-Benna Mektebi’ni. Kardavî’nin sıkça vurguladığı gibi, Peygamberimizi (s.a.v.) bu okulun en büyük terbiyecisi ve hocası olarak gören El-Benna ve arkadaşları ‘Allah’ın (c.c.) yardımı cemaatle beraberdir.’ hadisinin ışığında ve sünnet doğrultusunda birliğe, cemaate, harekete öncelik vererek kurmuşlar İhvan-ı Müslimin’i. Sonrasında ise İslâm’dan anladıkları, teoriyi pratiğe döktükleri eğitim anlayışlarını uygulamaya koymuşlar.
Rabbani ve imani eğitim
Bu eğitimin en önemli yanı rabbanî ve imanî olması. Harekete göre iman kavramı, insanların indirgemeye çalıştığı gibi sadece soyut bir kavram, ruhsal bir doyum değil bütün bunlarla beraber dünyevî taşkınlıklardan, aşırılıklardan sıyrılmadır. Örgüt eğitiminin temelini oluşturan bu önemli nokta, imana dayalı terbiye, kalbin terbiye edilmesidir, diri hâlde tutulmasıdır. Kıyamet günü insanı kurtuluşa erdirecek tek tutanak şekillerimiz değil kalbimizdir.
Pek çok kimse, cemaat ya da toplumun atladığı nokta olan manevî tehlikelerden uzak durma İhvan’ın hassasiyet gösterdiği bir durumdu. İhvan; mevki sevgisi, ilahlaşma arzusu, insanların el pençe durmasını beklemek gibi heva ve hevesler için terbiye vermiş ve neticesinde içlerinden öyle gençler çıkarmıştı ki Filistin’de, Kanal Harbinde gurura kapılma korkusuyla ne adlarından ne de yaptıklarından bahsetmişlerdi.

Yusuf el-KardavîManevi temizlik önemli
Kalbin manen temizliği yanında hareketin en başından beri hep vurguladığı husus olan teorinin pratiğe dökülmesi yani eylemin, ibadetin olması eğitimin en temel esaslarından biri olarak kabul edilmişti. Nihayetinde insanın varoluş sebebi yalnızca Allah’a ibadet ve kulluktur.
Kardavî bahsettiği eğitimin bu boyutuna örnek olarak Tur Hapishanesi’ni vermiş. O zaman teheccüd namazı için oluşan safları kolay kolay unutamayacağını yazmış Kardavî.
Hesaba çekilmeden muhasebe yap!
Eğitimin ibadetten sonraki aşaması muhasebe aşaması olarak geçiyor. Bu aşamada kişinin kulluğuna ve ibadetlerine ne ölçüde önem verdiği sorgulanıyor yine kişi tarafından. İşte genel olarak eğitim ve terbiyenin boyutlarına bakıldığında bu eğitimden çıkan gençler Allah’tan (c.c.) başka kimseye minnet duymamıştı. Sadece ‘Rabbimiz Allah, ilkemiz Kur’an’ demekten aç köpeklere parçalatılmışlar, kızgın demirlerle dağlanmışlar, Liman Tarra’da kurşunlanmışlar, açıktan ya da gizlice kırbaçlanmışlar, idamlarda boğdurulmuşlar ve bütün bunlara rağmen davalarından vazgeçmeyip Allah’a daha da sıkı sarılmışlardı. Yine yetiştirilme tarzları ve aldıkları eğitimlerden dolayı kendilerine bu eziyetleri yapanlardan intikam almamışlar, hiçbirinin cellâdı olmamışlardı. Kardavî’nin deyimiyle aralarında ‘bunları istese yapabilecek derecede eğitilmiş’ insanlar vardı fakat onlar diğer yolu seçip hesaplarını Allah’a (c.c.) bıraktı.

Eğitimin ikinci özelliği tekâmül ve çok yönlülük. Hareketin İslâm’dan anladığı ve uyguladığı gibi İslâm adına eğitim alan bir insan tek yönlü değil, her açından gelişmeye ve bu alanlarda uygulama yapmaya odaklanmalıdır. İslâmî terbiye insanı bütün yönleriyle ele alır. Kardavî’nin de dediği gibi bu tekâmül ve çok yönlülük sadece bir yönden değil itikad, ibadet ve yasama alanlarındadır.
Okumanın ve düşünmenin önemi

Bahsi geçen ilk yön aklî yöndür. İslâm akla büyük değerler yüklemiştir. ‘Oku!’ (‘Alak; 1) ile başlayan Kur’an-ı Kerim’de ‘akletmez misiniz, düşünmez misiniz, düşünen kavimler için’ gibi ifadelerin sıklıkla kullanılması kişinin kendini esas olarak bu yönde eğitmesinin bir ikazıdır. Şehid El-Benna, kişinin cihad edebilmesini, O’nun (c.c) yolunda mücadele etmesini ilk olarak O’nu (c.c) bilmesi ve fehmetmesine (anlamasına) bağlamıştır.

Kişinin ve hareketin bu yöndeki eğitimleri İslâm üzerindeki kara bulutları da dağıtacaktır. Müslümanların dönem şartlarından dolayı gerilemesi sebebiyle bilinçli saptırmalar, hurafeler, yanlış yorumlar ve kültür emperyalizmi İslâm’ın farklı algılanmasına ve dolaylı olarak bir Amerikalı, Avrupalı gibi yaşayan Müslüman nesillere sebep olmuştur. Aklî yöndeki eğitim bunların önünde engel olacaktır, olmuştur da.
Toplumun ahlaki yönünü yükseltmeli
Hareketin çok yönlü olmak çabasıyla ön planda tuttuğu bir diğer yön de ahlakî yöndür; sabır, sebat, fedakârlık gibi alanları içine alan, arınmayı gerektiren bir yön. Mürşid Hasan El-Benna bu yönü ‘değiştirme çubuğu’ olarak görmüş: Tramvayların bu çubukla bir yönden diğer yöne aktarılması gibi. Zulme, baskılara karşı bilinçli nesiller yetiştirmek, genç uluslar oluşturmak ancak bu yöne ağırlık vermekle olur diyor Kardavî.
Tüm mücadelelerin temelinde nefsî terbiye, bilinçlenme ve ahlakî eğitim önemli bir noktadadır. Fikren ve fiziken direnmenin de yanında örgütün ikinci mürşidi Hasan El Hudeybi’nin de dediği gibi kalben değişime ve toplum olarak bunu yapmaya ihtiyaç vardır: ‘İngilizleri kalbinizden çıkarınız ki topraklarınızdan da çıkarasanız. İslâm devletini gönlünüzde kurunuz ki ülkenizde kurabilesiniz.’

Zorluklarla mücadele için diri kalmak
Müslüman Kardeşler taraftarlarını yetiştirirken yukarıdaki alanların yanı sıra fiziken de hazır olmaları adına pek çok eğitim vermiş. Dünyevî sorumlulukları yerine getirebilmesi için bedenlerini hastalıktan, güçsüzlükten, dayanıksızlıktan uzak tutmaya çalışmışlar ve elbette doğrudan ya da dolaylı zindanlarda nasıl mücadele edeceklerini ve direneceklerini öğrenmişler. İzci kampları, dağ gezileri gibi zorlu ortamlardan geçmişler.
Bu harekete ayrıcalık kazandıran özelliklerden birisi de cihadî yönde eğitim vermeleri. Bu eğitim sadece askerî ve disiplin anlamında değil ruh, iman ve fedakârlık anlamındadır. Günümüzden de tanıdık geldiği gibi o zaman da ‘cihad’ kavramı çoğu Müslüman gruplar tarafından olumlu karşılanmaz, laik kesimler tarafından sözü bile edilmezdi. Şehid El-Benna’nın öncülük ettiği hareketle bu durum değişti ve insanlar daralttıkları bu kavrama daha geniş pencereden ve daha berrak bakmaya başladılar.
Kendilerini istiklal ve hürriyet mücadelesine adayan gençler Filistin’de, Kanal’da, Liman Tarra’da ve Kal’a’da cihad ederken, kurşunlarla Allah’a kavuşurken ‘Ya Rabbi razı olasın diye sana çabuk geldim.’ (Tahâ; 84) diyorlardı. Arkalarından gelenler ise bu kavgayı yarım bırakmadılar ve bırakmayacaklar inşallah.
Müslüman toplumun içinde olacak

Hasan el Benna ve Müslüman KardeşlerFiziken, kalben ve manen eğitimin yanında insanın kendine amaç edinmesi gereken bir diğer nokta da sosyal yön. Her insanın meşru dairede bir hayat anlayışı olmalıdır. Bunun yanında hayır ve iyiliklerle, toplumu bu yönde bilinçlendirmekle, toplumun acılarına ve duygularına ortak olmakla tam anlamıyla kul olabiliriz görüşünde Kardavî. Davanın yayılması ve devamı açısından da pek çok faydası olan bu yardımlar bazı grupların küçümsediği gibi ‘boş işler’ değildir ve olmayacaktır.
İhvan-ı Müslimin’in eğitim verdiği son yön ise siyasî yöndür. İdare, devlet nizamı, devlet-halk ilişkisi bu eğitimdedir. İslâm topraklarını sömürgeci ve emperyalistlerden arındırmak temeline dayanıyor bu eğitim yani bir nevi vatanperverliğe. Kardavî’nin geniş olarak ele aldığı İhvan’da vatanperverlik kavramı elbette laik ırkçılık yapmak değil işgal altında olan her yeri vatan bilmektir. İhvan’daki vatanperverlik soya, renge bakmadan insanı sahiplenmedir. Şimdi Ortadoğu halklarının yapmaya çalıştığı gibi İngilizler Mısır ve Sudan’dan çıkarılmalı görüşünün altını çizmiş Kardavî. Emperyalistlerin koyduğu ambargolara karşı direniş gösterilmeli, baskıcı diktatörler devrilmelidir. Bunların yanında Hasan El-Benna’nın da yaptığı gibi uluslararası bir kamuoyu oluşturarak sömürgecilerin adının geçtiği her şeyi boykot etmek, ambargo uygulamak gerekir. Şehid İmam’ın Filistin konferanslarıyla, ‘Ölüm Sanatı’ gibi makaleleriyle binlere dediği gibi mukaddes topraklar uğruna şehid olmak gerekir.
Laisizme karşı mücadele
Bahsedilen konuların yanı sıra dini devletten ayırmak düşüncesine her zaman karşı durdu El-Benna ve arkadaşları. İslami prensipler üzerine kurulmayan hiçbir düzeni kabul etmediler. Bunlara rağmen Kardavî, üzerine basa basa Müslüman Kardeşler’in halkın, kişisel menfaatlerin toplumsal menfaatlerin önünde olamayacağını anlamasını beklemesi gerektiğini, İhvan’ın İslâmî bir düzen kurmayı omuzlamadığını ama kim İslâm kurallarına uygun bir nizam koyarsa onların yardımcıları ve askerleri olacaklarını söylüyordu.
Her şeye rağmen İhvan, sahip olunması gereken ilk kuvvetin iman ve inanç, sonra bütünlük ve sonrasında silah kuvveti olduğunu düşünür diyor Kardavî ve olgunlaşmamış inançla silahlı mücadelenin dağınık, koordinesiz bir harekete, en sonunda da bozgun ve hüsrana dönüşeceğini söylüyor. Bunların yanında kuvvet ilk müdahale olmalı mı, faydaları ve zararları gibi hususlarda Müslüman Kardeşler’in değerlendirme yapması gerektiğini de vurguluyor ve bugünlere dair, beni çok şaşırtan tespitleri yapıyor kitabın sonlarında.

Tuğba Soylu yazdı
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Ahlak için "radikal" reformcu!


Kutlu Şehit Hasan el-Benna'nın torunu, Avrupalı Müslümanların öncü isimlerinden Tarık Ramazan "Radikal Reform" kitabında nelere değinmiş?


Kutlu Şehit Hasan el-Benna’nın torunu, Avrupalı Müslümanların öncü isimlerinden Tarık Ramazan 2009 yılını pek dolu dolu geçirdi; “Radical Reform: Islamic Ethics and Liberation” (Radikal Reform: İslamî Etik ve Kurtuluş) ve “What I Believe” (İnandığım [Şey]) adlı kitapları bu yıl içerisinde raflardaki yerini aldı. Bunlardan “Radical Reform” Ramazan’ın yıllardır düşünüp taşındığı, yazıp çizdiği fikriyatının bir özeti gibi.

“Reform” mu dediniz?
Tarık Ramazan, doğru veya yanlış oldukça cesur bir adım atıyor: “reform” diyor. Kitabın başında da, kitaba dair verdiği söyleşilerde de ilk vurguladığı aşağı yukarı şu: Bugün kullandığımız reform sözcüğünün kökü ne olursa olsun, kavram ve mânâ kökeni zaten bizim tarihimizde var – biz kendi tarihimizden o denli koptuk ki Batı’nın da yapmış olduğu veyahut bugün üstlendiği diğer birçok olumlu olabilecek değer gibi reformu da reddediyoruz. Ramazan reform anlayışını açıklarken “içtihad” kavramını özellikle vurguluyor ve reform kavramıyla bunun arasında organik bir bağ kuruyor. Peki tam olarak neyin “reformu” kastı? 2009 yılında katıldığı Reviving the Islamic Spirit Kongresinde kitabından bahsederken bunu şu sözleriyle açıklıyor: “Biz İslam’ı reforme etmiyoruz, zihinlerimizi reforme ediyoruz.”
Reformun “radikal”i
Nasıl “reform” sözcüğü Doğu’da hep şeytanî bir aura içinde görülmüşse, aynısı Batı’da “radikal” sözcüğü için geçerli. Batılıların bugün neredeyse hep terörizm ile özdeşleştirdikleri bu sözcüğü düzgün ve olumlu anlamıyla ele alıyor Ramazan: köklere dönüş, ana kaynaklara tekrar bakış. Ramazan, aşırılıklar içermeyen bir köktenci anlayışı teşvik ediyor; reformun bizim köklerimizde yattığını, İslam’ı ve temel kaynakları değil “bağlamı”, “bakış açımızı”, “zihnimizi” reforme etme olduğunu ve İslamî düşüncenin yüzyıllar boyunca değişen bağlamlarda “bakış açısını” her daim reforme ederek temel kaynaklara – köklere – uzanarak kendisini dipdiri ve çalışır bir şekilde tuttuğunu ortaya koyuyor. Daha önce defalarca yaptığımız gibi köklere dönmenin zamanıdır diyor – fakat bunu derken bugün özellikle önemli olan fakat göz ardı edilen bir “kök”e işaret ediyor...
Bir ayet olarak evren
Ramazan, Kur’an’da evrene ve dolayısıyla gözlemlediğimiz şekliyle doğaya yapılan “ayet” nitelemesinin derinine iniyor. Ona göre, Allah’ın bu ayetleri ile diğer ayetleri arasında her ne kadar bizim için alabildiğimiz doğrudan anlam açısından fark olsa da, özde, rütbede bir fark olamaz ve bunlar birbiriyle çelişemez. Buradan yola çıkarak, fıkhî kararlar verirken doğal olguları göz ardı etmememizde ısrar ediyor ve fıkhî bir kaynak olarak – Kur’an ayetleri gibi Allah’ın ayeti olduğu hasebiyle – evreni ortaya koyuyor. Bu fikrinin özgün olmadığının farkında; gerek kitabında örneklendirdiği gerekse kitabındaki fikirleri açıkladığı konuşmalarında belirttiği gibi zaten tarih boyunca İslam âlimleri evreni fıkhî tartışmalarından, ahlâkî tartışmalarından izole etmemişlerdir. Çoğunluğu aynı zamanda özellikle bazı fen bilimlerinde de uzman olan İslam âlimlerinin karar verirken ellerindeki evrene dair bilgiyi de göz önünde bulundurdukları bilinen bir gerçek.
Bilimin, evrenin “İslamî”si
Ramazan burada şunu soruyor: Peki niçin bugün birçok alanda bu söz konusu değil? Niçin bugün âlimler karar verirken ilgili evrensel olguları tamamen ikinci plana atabiliyor? Bu bağlamda özellikle önemli bir mesele âlimlerin özellikle de bugün “bilim”e ve genel olarak “evren”e yaklaşım tarzı. De jure sömürgecilik döneminin ardından ayyûka çıkan ve şiddetlenen ikici bakış açısında evrene dair her unsur “Onlar” ve “Bizler” olarak ikiye ayrılırken, Batı’nın bilim konusunda artan tekelinin de etkisiyle bilimin ve bilim dallarının kendilerinin “Batılı/İslamî-olmayan”lar ve “İslamî olanlar” diye ayrıştırılmaya başlanmasından yakınıyor. Bilimin, evrenin, doğal olguların İslamîsinin İslamî-olmayanının olamayacağını, ancak “edinilen bilginin kullanım şeklini ve sınırlarını belirleyen etiğin, normların ve hedeflerin İslamî” olabileceğini öne sürüyor. Burada fen bilim-sosyal bilim ayrımı yapmadığını belirtmekte de yarar var; tabii “bilim” olarak sunulan “fikirler” değil hiçbir zaman kastı...
Unutulan ayet – geleneğini unutan gelenek
Bilimin, evrenin fıkhî vb. tartışmalar ve kararlardaki eksikliğine ve bu dallardaki durağanlığımızın birçok sebebinden biri, Ramazan’a göre biraz da çağdaş bağlama bağlı: Orta Çağ’da bir âlimin o dönemki tıbbî bilginin önemli bir kısmına sahip olup İslam ilimlerinde de uzman olması normal sayılabilecek bir durumken, bugün belirli bir doktorun kendi dalı dışında ve hatta kendi dalındaki tüm bilginin önemli bir kısmına sahip olması bile oldukça zor...
Bugün daha önce hiç görülmemiş bir hızda yeni keşiflerde bulunuyor oluşumuz, bilimsel bilginin astronomik bir şekilde artması, tek bir insanın birçok dalda özellikle de fıkhî kararlar verirken yeterli şekilde bilgili olamaması... Bu ve diğer sebeplerin sonucunda evreni her daim Rabbin ayeti olarak baştacı eden ve kararlarında kaynaklarından kılan geleneğin kendi kendini unutarak yaptığı bir gelenekçilik ortaya çıkıyor...
Ahlâkı unutmadan: ilim edinin, toplanın, tartışın
Bilimsel bilginin aşırı hızla ilerlemesi ve gelişmesi sonucu, Ramazan fıkhın geleceği için bilimsel dallarda uzman olan kişilerin İslam alimleriyle birleşip, ortak paneller, münazaralar, kurullar, kongreler vs. kapsamında çağdaş sorunlara İslamî yanıtlar oluşturmada aktif bir şekilde rol almaları gerektiğini vurguluyor. Fıkhın yanı sıra aynı işbirliğinin ne yazık ki günümüzde fıkhın gölgesinde kalarak unutulan “etik” bağlamında da yapılmasını savunuyor: yasal detaylara, şeklî sonuçlara takıldıkça bu yasal düzenlemelerin, kararların içinden çıktığı ahlâkî kaygıları unutmaya başlıyoruz.
Bilimler ve evren bağlamında – gerek İslamî olmayan gerekse İslamî olan kesimdeki formlarını – eleştirdiği “ikici” bakışı burada da eleştiriyor: ikici bakış yüzünden evrensel ahlâkî değerlerin “onların değerleri” – “bizim değerlerimiz” kavgasında dışarıda kaldığını anlatıyor. Ramazan’a göre evrensel değerlerde bu tip bir şey söz konusu olamaz; nitekim Rabbin bir yaratımı olarak, ayet olan evrenin bir parçası olarak “evrensel” değerler, içgüdüler sunî olan medeniyetlerin tekeline giremez, ürünü olamazlar... Özellikle uygulamalı etik bağlamında fıkıh ile aradaki ince farkı ve odaklanmamız gereken bazı önemli sorunları çok güzel bir şekilde işliyor. Kitapta bunu örneklendirmek için çeşitli “örnek vaka”lar verilmiş: çağdaş tıbbî etik dilemmalarını konu alan “İslamî Etik ve Tıbbî Bilimler”, “Kültür ve Sanat”, “Kadın: Gelenekler ve Kurtuluş”, “Ekoloji ve Ekonomi”, “Toplum, Eğitim, ve Güç”, “Etik ve Evrenseller”...
Bir örnek: Hayvanlar ve “helal” olan
Kitaptaki örnek vakaların içinden en açığı belki de “Ekoloji ve Ekonomi” kısmında geçen ve hayvanları konu alan emsal... Çağdaş Müslümanın hayvanlarla olan – özellikle de beslenme kapsamında yararlandığımız hayvanlarla olan – ilişkisinde, dinin koyduğu bazı teknik detayları abartabilirken, manevî ve ahlâkî birçok noktayı tamamen göz ardı etmesinden bahsediyor: evet, kesimde “Bismillah, Allahu Ekber” denmeli, fakat “sadece” bu yetmiyor. İslam’da etinden yararlanılacak hayvanların en az acı verecek şekilde kesilmesi, genel olarak hayvanlara merhametli davranılması vb. konusunda sayısız ilke var; bugün etin hayvanlardan resmen fabrikavarî tarzda “seri-üretildiğini”, kesimhanelerde hayvanlara yapılan zulmü vs. göz önünde bulundurduğumuzda Müslümanların teknik gerekliliklere gösterdikleri önemi ahlâkî gerekliliklere göstermedikleri kara bir leke olarak aşikâr oluyor. Ramazan’a göre bu örnek sorunumuzun en somut örneklerinden: “içeriği önemsemeksizin şekle saplantı, araçlar ile amaçları [birbirine] karıştırmak, dönüşüm için uygun olmayacak reformların kabulü ve mânâ göz ardı edilirken gerektiğinden fazla belirlenmiş normlar”
Kabulün ve reddin ötesinde
Ramazan ile çözüm önerilerinde anlaşılsın, anlaşılmasın ortaya attığı sorunların “sorun” olduğu aşikâr. Radikal reform bu bağlamda gerçekten “radikal” fikirler ortaya atıyor, iki anlamda da radikal: hem literal anlamıyla “köktenci” olduklarından hem de değişmeceli anlamıyla büyük bir değişime gebe olduklarından... “Kaynak metin” ile “Bağlam”ı birbirinden ayırması, radikalliği ile İslamcı anlayıştan esinlendiği söylenebilse de, İslamcılıkta da bulduğunu ifade ettiği ikiciliğe karşı çıkışıyla oldukça farklı. Sonuçta, bu yanıtlar kabulün ve reddin ötesinde duyulmayı, okunmayı, incelenmeyi hak eden yanıtlar.

Kübra Özgüven inceledi
 
Üst