Hama katliamı

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Hama katliamı, yahut ikinci Kerbela

Suriye’nin buğday deposu olan Golan yaylasının merkezi Kuneytra şehridir. İlk savaşta (1967) tüm Golan tepeleriyle birlikte İsrail’in eline geçmişti. 1973’te ise İsrail tarafından doğal güvenlik hattının belirlenmesi nedeniyle Suriye’ye geri verildi. İsrail geri çekilirken Kuneytra’yı da yakıp yıkmıştı. Bir enkaz bırakmıştı Suriye’ye. Şimdi Suriye’de iki enkaz kent vardı, biri Kuneytra diğeri Hama. Bir fark vardı aralarında. Hama Suriye topçusunun ateşiyle yakılıp yıkılmıştı. Kuneytra’yı ise Yahudiler...
Suriye yetkilileri kontrol bariyerleri kurarak, uzun yıllar Hama’yı yabancı ve yerli gazetecilerin görmesini istemez, engel olurlardı. Hama’da bir insanlık suçu dünyanın gözlerinden gizlenmek istenirdi. Kuneytra’yı ise İsrail saldırganlığının bir anıtı gibi muhafaza eder ve özellikle basına açarlar, görülmesini teşvik ederler.
Katliamdan üç hafta sonra Türk gazetecilerinden Cengiz Çandar olay mahaline ulaşmıştı. 21 Mart 1982 günü sütununda neşredilen izlenimlerinden kısa bir bölüm sunuyoruz.
“... Şehrin merkezinde 8- 10 katlı binalar enkaz yığınları halindeydi. Yanmış çatılar, çökmüş damlar, beton yığınları halinde sarkan balkonlar.
Bombardımanla yıkılmış camiler ve minareler... Yerlerde yatan elektrik direkleri, yıkılmış palmiye ağaçları... Patlamış su borularının çamur deryası ve bataklık haline getirdiği sokaklar...”
Dünya Tarihi içinde Hama olayları, sıradan, bir kaç cümleyle geçilecek felaketlerden değildir. 2 Şubat 1982’den 28 Şubat sabahına kadar tam 26 gün çok kanlı bir sıcak savaş halinde sürdü. Bu savaş halk ile gayri milli ordunun kıyasıya iki düşman kuvvet halinde muharebesidir.
Bazı Batılı gazeteciler katliam sonrası Hama şehrini “İkinci Dünya Savaşı sonrasında enkaz yığını haline gelen Varşova’ya” benzetirler.
O zaman 300 bin nüfuslu HAMA; Baas rejiminin onbir yıl boyunca en inatçı muhalifi olmuştu. Bu kenti aydınlatan; dergahı ve külliyesiyle yüzlerce yıldan beri Evladı Resulden Abdulkadir Geylanilerin sabır ve gayret dolu çalışmaları, irşatlarıdır. Taammüden soykırıma uğrayanlar da yine Geylaniler oldu.
Bazı sosyologlara göre Hama katliamı İslâm tarihi içinde İkinci Kerbela olayıdır.
Hama cinayeti; Suriye içinde rejimin koruduğu statükoya baş kaldıracak bütün diğer kentlere bir ders vermek ister. Hatta dünyadaki tüm İslâm ülkelerinde yeşerecek İslâmi uyanışlara, evrensel ve çağlarüstü İslâmi hareketin boğulacağına emsal göstererek ders vermek ister.
Diğer bir görüş; Baas rejimi; Amerikaya ve İsrail’e uşaklığının ve güvenirliğinin mesajını veriyor...
Hafız Esad’la birlikte bir kişi daha vardı ki, katliamdan sonra dünya basınında uzun süre manşetlerden inmedi. Bu suç ortağı Başkanın celladı ve kardeşi Rifat Esad idi...
“... Hama’daki toplu katliam emrini Esad verdi. Kardeşi Rifad Esad da infaz etti. Hama soy kırımından sonra, Başkanın celladı Rifat Esad, bizzat başkan tarafından göğsüne madalya takılarak ödüllendirildi...” (1)
Yetkilerini akıl almaz bir keyfilik ve gaddarlık içinde kullanan Hafız Esad, vefatına kadar Suriye’yi Dingo’nun Çiftliği gibi yönetti. Bu nedenledir ki ülke, genelde bir halka, bir millete değil, bir şahsa ait olarak isimlendirildi: ESAD’IN SURİYE’Sİ. Yani Ali Baba’nın Çiftliği....
Oğulları Basil ve Beşşar henüz çocuktu. Hafız Esad’dan sonra Suriye’nin en güçlü adamı, mevcut yönetimin veliahtı olarak görülen Rifat Esad idi.. Çünkü Rifat Esad 60 bin kişilik özel yetiştirilmiş ve özel imkanlarla donatılmış, savunma tugayının komutanıydı. Daha önemlisi sınırsız yetkilerle mücehhez Muhaberat teşkilatı yani Suriye Gizli İstihbaratı da direkt olarak Başkanın kardeşi Rifat Esad’a bağlıydı.
Babası gibi asker kökenli olan büyük oğlu Basil, Şam Havaalanı yolu üzerinde şüpheli bir trafik kazasıyla öldü.
Beşşar İngiltere’de tıp okudu ve göz doktoru olarak Suriye’ye döndü. Siyasetten ziyade insani yönü ağırlıklıydı.
Hama, Humus ve Halep halkı, iktidara geldiğinden beri Esad’a muhalifl olarak tavır almışlardı. Hatta Anayasa değişikliğiyle “Devlet Başkanının dini İslâmdır”ın iptal oylamasına bu üç kent katılmadı.
Suriye’nin kaderini belirleyen 21 üyeli yönetim kadrosundan Rifat Esad 5 Ocak 1980’de bir karar çıkarttı. Bu karar Başkan Esad’ın siyasi rakiplerine hazırladığı çok acımasız bir tuzaktı. Bu “hainler, caniler ve muhalifler” için ölüm kararıydı.
Siyasi platformda Baas Partisi’nin can düşmanı Müslüman Kardeşlerdi. Müslüman Kardeşlere sempati besleyen bu üç şehir halkı mutlaka cezalandırılmalıydı.
Hükümet yanlısı “Teşrin” Gazetesinde Rifat Esad ölü olarak ele geçirilen her muhalif için “ÖDÜL” verileceğini ilan ediyordu. İşte Hama’da ilk “Soy kırım”, bu kana susamış Haçlı mantığıyla başladı. Önce şehrin elektrik, su ve telefon bağlantısı kesildi. Piyade ve motorize birlikleri şehri sardı...
- Hama’da “asileri mi yakalayacağız, yoksa 300 bin insanın yaşadığı bu şehre karşı savaş mı vereceğiz” diye soran subaylara Rifat Esad’ın şu haşin cevabı meşhurdur:
- Başkan genel katliam emretti!
Şehir geceli- gündüzlü topa tutuldu. Bir hafta içinde 70 bin insan katledildi. Bir Hamalı görgü tanığına göre:
- Vallahi kedileri, köpekleri bile öldürdüler, kurşunladılar... Evlere giren askerler kadınların üzerindeki avadanlıkları sıyırıp aldılar. Kuyumcular çarşısını yağmaladılar.
Top mermisiyle isabet alan bir camiye giren gözü dönmüş askerler imamla karşılaştılar. İmam onlara:
- Allahtan korkun, burası ibadethanedir diyerek itiraz edip, karşı koyduğu için iyice dövdükten sonra üzerine gazyağı döküp, canlı canlı yaktılar. (2)
Hama katliamı bir despotizmin ve kanunsuzluğun, devlet terörünün doruk olayıdır.
İnsanlık tarihinde Esad kardeşler yönetimindeki Suriye iktidarı; kendi halkına karşı savaş açan nadir örneklerden biridir.
Ancak değişen dünya dengeleri içinde bugün Beşşar Esad’la barışçıl, dostane ve kardeşçe ilişkilerle süren aydınlık bir dönem başlamıştır. Kesintisiz devamını dileriz.


1) Suriye Dosyası- Ö. Faruk Abdullah s.186 -1985
2) Les Mysteres Syriens- Suriye Meçhulü Charles Saint-Prot- PARİS- 1984
 
Üst