Hallac-ı Mansur ve gerçek AŞK

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Sayın Hirahos

Ben bu videoda Şeyh Nazım Kıbrısi nin görüntüleri olduğunu söylemedim zaten. Siz öyle anlamışsınız. Evet haklısının delilini koymadan konuşmam iftira olmuş. Ama müfteri durumuna düşmemek için yaklaşık 3 saat aradaım bahis mevzuu ettiğim videoyu buldum. Buyrun siz inceleyip kararınızı veriniz.
http://www.youtube.com/watch?v=7aeoiLAosdA&search=sufi

Daha önce verdiğim video da olanların kim olduğunu ben de bilmiyorum. Görüntülerden yorumum kendilerinin müslüman olduğunu addeden bir topluluk.

Ben Şeyh Nazım Kıbrısi hakkında derinlemesine bir bilgiye sahip değilim. Arkadaşımız da vermiş gazete küpürlerini. Benzer bilgilere sahibim sadece.

Sinirlenip celallenmeye gerek yok. Ben tasavvufun imalı lisanına ve pirin, hazretin aşırı kutsanmasına takıldım. Yoksa kimseye karşı özel bir düşmanlığım ve önyargım yok. Şahıs olarak yok. Genel manada var. Düşünüyorum ki insanlar Allah ı birleyip, iman edecekleri yerde neredeyse şeyhlerini, pirlerini, gavslarını, kamil abilerini, mürşitlerini O nun yerine koymaktalar.
Hatalı düşünüyorsam lütfen aydınlatınız beni ve benim gibi düşünenleri.

Buyrun size bir video daha.
http://youtube.com/watch?v=boAmijQ-Uo0http://www.youtube.com/watch?v=7aeoiLAosdA&search=sufi

Önceki mesajınız:

1-Sözüm yanlız sizlere değil. Bütün tasavvuf ehline.

2- Hiçbirine düşman değilim. Ama bakıyorum Allah şeyhin, mürşidin, bediüzzamanın, gavsın, kamil abinin arkasında. Bu yüce kişiler Allah dan (haşa) daha yüce.

3- Bir defa You Tube de bir video izlemiştim.

a- Şeyh Nazım Kıbrısi bir koltukta oturuyor.

b- Etrafında insanlar dans ediyor. Hani şu Amerikan filimlerinde gördüğümüz tarzda.

c- Bazıları da Şeyh in ayakları önüne secde ediyor. Herhalde Ente Hakk diyorlardır.

Buyrun bakın You Tube den başka bir video.

....

Ne diyelim, nasıl yorumlayalım..


Sevgili kardeşim,

Bizimkisi de sinir, celal değil.. Haksızlığa engel olma.. Önce farklı bir link verip imalarda bulunmuştun.. Aynısı demediğini ben de okudum.. Ama önce Şeyh Nazım Kıbrısi'den bahsedip o linki oraya eklemen ima anlamına gelir.. Şeyh Nazım deyip ardından "Buyrun bakın You Tube den başka bir video. ." sözü bu anlama gelir.. Bunu kasıtsız yapmışsan özensizsin ihtimamsızsın demiştim ki öyleydi..

Yeni link evet dediğin gibi.. Şimdi oldu.. Özensizlikten kurtulmuş oldun..

Ben senin söylediklerini numaralandırdım, Ona göre yeni görüntüyü anlatayım:

3-

a- Evet, haklısın.. Şeyh Nazım'a çok çok benzeyen biri ortada koltukta oturuyor.. Sonuna kadar dikkatlice izledim.. Bahsi geçen Şeyh Efendiye çok çok benzemesine rağmen tam emin olamadım o mudur, değil midir? diye.. Çünkü simayı net bir şekilde yakından çekmemişler.. Halihazırda videonun görüntü kalitesi düşük.. Yakın çekim olmayınca da insan emin olamıyor..

Bununla birlikte sakallı ve sarıklı bir kimsenin ortada oturduğuna şüphe yok..

b- Gerçekten etrafında insanlar dans ediyor. Tereddütsüz..

Fakat bu bir zikir meclisi değildir.. En dış çevrede ilahi söyleyip bendir çalan kimseler var.. Bunlar ilahi söylüyorlar.. Dans edenler de bendir ve ilahinin ritmine uymuşlar..

c- Bazıları şeyhe kesinlikle secde etmiyorlar.. Şeyhin ayaklarını öpmek için eğilip öpüyorlar.. Bu eğilmelerini secde gibi algılamışsınız..

Görüntülerde "Ente Hak" diye bir ses de duyulmuyor..

Kardeşim, uslubum size sert gelmiş.. Maksadım kalbinizi kırmak değil, sizi kastınız var ise kastınızdan alıkoymak ve haksızlığı önlemekti.. Herşeyle birlikte kalbinizi kırmak istemem ve sizden özür dilerim..

Verdiğiniz yeni linkin yorumlaması:

Acizane Türkiye'de üç büyük Nakşi cemaatinin meclislerinde bulundum.. Bir kere Nakşibendi'de dans etmek diye bir usul, bir uygulama yoktur.. Bulunduğum meclislerin hiç birinde rastlamadım.. Rastladığını söyleyenle dahi karşılaşmadım..

Şeyh Efendinin ayağını öpmek her ne kadar hürmet kastıyla da olsa bu meclislerde yasaklanmıştır.. Bizzat Şeyh Efendilerin celallenip böyle bir şeyi yasakladıklarına da şahit oldum..

Şeyhe hürmet vardır evet ama bunu göstermenin yolu ayak vs. öpme değildir..

Bunun haricinde Şeyh Nazım Efendinin sevenlerinden bağlılarından bu forumda birileri var ise onlar söylemeli ve açıklamalıdır:

Görüntüdüki oturan sarıklı sakallı şahıs gerçekten o mu?

Bir de bu dans işini ne niyetle ve neye dayanarak yapıyorlar?

İşin doğrusu ben de şaşırdım ve garip buldum.

Hamdullah abim, biz onların açıklamalarını beklerken 1. Maddede görüldüğü gibi bir genelleme yapmanın doğru olmadığını söyliyeyim.. Bundan kaçınmamız gerekiyor..

Hiç şüphesiz bid'at giren, yanlış uygulama ve zihniyetlere bulaşan, bozulan Tarikatler de var günümüzde.. Sahte Şeyhler de bolca.. Ama hikmet-i ilahi bunların gerçeği sahtesi bir arada.. Allah seçtirmek nasip etsin.. İmtihan sırrı burda da geçerli yani..

Bir Tarikatin aslı gibi durduğuna en büyük delil Sünnet-i Seniyeyi işlemeleri, zahir Şeriate titizlikle riayet etmeleriyledir..

Bundan başka ölçüler de vardır..

Ama, siz Allah'a halis bir kalb ile güvenir itibar ederseniz, ve Tarikate girmek isterseniz; sizi Hak olana mutlaka iletecektir.. Öyle ya da böyle..
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
hirahos abinin de dediği gibi videodaki görüntülerden, ortada oturan şahsın Şeyh Nazım hazretleri olup olmadığını kestirmek çok zor ama Şeyh'e de benziyor. hirahos abi, bildiğim kadarı ile Şeyh hazretleri cehri olarak da zikir talimi yaptırıyor. Nakşilerde genellikle böyle bir uygulama olmamasına rağmen bazı nakşi topluluklarında olduğunu başka bir konuda belirtmiştim ve bununla ilgili bir yazı göndermiştim. Avrupa ve Amerika'da ki insanların cehri zikre karşı daha istekli ve meraklı olduğu düşünülürse, Şeyh Efendi'nin neden cehri zikre müsade ettiği anlaşılabilir.

Zaten söylendiği gibi burası bir zikr meclisi değil. İnsanlar ilahi eşliğinde oynuyorlar. Bize tuhaf geliyor ama oranın örf ve adetlerinde bunun normal karşılanabileceğini de unutmamak lazım.

Bırakın bir mürşidin önünde secde edilmesini, sohbetinde bulunduğum bir mürşidi kamilin elini daha öptürmediğini bilirim. Musafaha yeterlidir der ve biz de bu Allah dostunu incitmemek ve üzmemek için, aşırı şeylere meyletmeyiz. Her ne kadar bastığı toprağı öpmek bizim için şeref olsa bile...

Demek ki sizin de meşrebinize uygun mürşidler bulunmaktadır. Kimse size Şeyh Nazım hazretlerine gidin demiyor. Her zaman için meşrebinize uygun bir mürşidin bulunması, Allah'ın bizim için bir lütfu ve merhameti olsa gerek.
 

fani

Üye
Katılım
4 Ara 2006
Mesajlar
51
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Unutmayalim Kİ Daha DÜn Medyada Hakaret Ve AŞŞaĞilamalarla Lanse Edİlen Zİkİr Halkamiz Ayni Medyada Bİr Fİlmde İnsanlari Nasil EtkİledİĞİnİ Ve Hatta AĞlatabİldİĞİnİ GÖrdÜk.unutmayalim Kİ Zanlardan Kurtulmadan Hakİkat Yolu Bİze Kapali.bence Şeyh Nazim DeĞİl Bu Zaten Zİkİr Veya Devranda DeĞİl .daha Önce De HİÇ GÖrmedİm Ama Benİm İÇİn Murad Önemlİ .unutmayalim Sema Ayİnlerİnİ De Taassub Veya Haram Sayanlar Mevcud.acİzane DİleĞİm GÖzle DeĞİl Özle Bakmak Ve Yargiyi Rabbİme Birakmak.hu...
 

hamdullah

Üye
Katılım
4 Ara 2006
Mesajlar
6
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Önceki mesajınız:

[/color]

Sevgili kardeşim,

Bizimkisi de sinir, celal değil.. Haksızlığa engel olma.. Önce farklı bir link verip imalarda bulunmuştun.. Aynısı demediğini ben de okudum.. Ama önce Şeyh Nazım Kıbrısi'den bahsedip o linki oraya eklemen ima anlamına gelir.. Şeyh Nazım deyip ardından "Buyrun bakın You Tube den başka bir video. ." sözü bu anlama gelir.. Bunu kasıtsız yapmışsan özensizsin ihtimamsızsın demiştim ki öyleydi..



Ben ima etmiş olmak için öyle konuşup o linki vermemiştim. Ama sizleri yanıltmış. Özür diliyorum.

Dediğim gibi ne tasavvufa düşmanım ne de mutasavvuflara. Ama görünenler de çok şeyler söylüyor.

Video da görünenin Şeyh Nazım Kıbrısi olup olmadığı hakkında kesin odur diyemem. Ama cemaatin giyim tarzı, koltukta oturan kişinin hal ve tavırları.

http://www.youtube.com/watch?v=6G9VijhFvdY&mode=related&search=Naqshbandi Shaykh Nazim Haqqani

Burada ki görüntülere de bakarak bir fikir sahibi olunabilir. Önce ki videodaki mekan orada da resim şeklinde görünüyor. O mekan Şeyh in resimleri ile birlikte veriliyor. Siz de verdiğim linkde ki diğer videoları inceleyerek farklı görüntülere ulaşabilirsiniz.
Evet videoda Ente Hak diye bir söz geçmiyor. Ben herhalde böyle diyorlardır diye Hallac ın Enel Hak sözüne nazire etmiştim. Demek ki benim anlatımım da bir eksiklik var.
İnşaallah yeni söylediklerim de yeni yanlış anlamalara neden olmaz. Sözlerinizden kırılmış değilim fakat kast ile yapmış olabileceğim erken söylenmiş bir söz idi.:(
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Ben ima etmiş olmak için öyle konuşup o linki vermemiştim. Ama sizleri yanıltmış. Özür diliyorum.

Dediğim gibi ne tasavvufa düşmanım ne de mutasavvuflara. Ama görünenler de çok şeyler söylüyor.

Video da görünenin Şeyh Nazım Kıbrısi olup olmadığı hakkında kesin odur diyemem. Ama cemaatin giyim tarzı, koltukta oturan kişinin hal ve tavırları.

http://www.youtube.com/watch?v=6G9VijhFvdY&mode=related&search=Naqshbandi Shaykh Nazim Haqqani

Burada ki görüntülere de bakarak bir fikir sahibi olunabilir. Önce ki videodaki mekan orada da resim şeklinde görünüyor. O mekan Şeyh in resimleri ile birlikte veriliyor. Siz de verdiğim linkde ki diğer videoları inceleyerek farklı görüntülere ulaşabilirsiniz.
Evet videoda Ente Hak diye bir söz geçmiyor. Ben herhalde böyle diyorlardır diye Hallac ın Enel Hak sözüne nazire etmiştim. Demek ki benim anlatımım da bir eksiklik var.
İnşaallah yeni söylediklerim de yeni yanlış anlamalara neden olmaz. Sözlerinizden kırılmış değilim fakat kast ile yapmış olabileceğim erken söylenmiş bir söz idi.:(

Kasıtsız olduğunuzu sonraki mesajlarınızdan anladım abim.. Tamamdır.. Uslubumdan dolayı bir kez daha şahsınızdan özür dilerim.. Neticede anlaşmış bulunuyoruz..

Son olarak diyeyim ki Hallac-ı Mansur'un ve istiğrak ile söylediği kelamların, bu görüntülerle, bid'at bulaşmış tariklerle dolaylı da olsa ilgisi alakası ve sebebiyeti yoktur.. Bu başka, o başka..
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Kur'ânı Kerim'de şöyle buyurulmaktadır:

Bugün mülk ü saltanat kimindir? El-Vâhidu'l Kahhar Allah'ındır.

Onlar, Allahü Ekber sözünden -hâşâ- O, kendinden başka şeylerden büyüktür, mânâsını anlamazlar. Vücûd âleminde ondan başkası yoktur ki O' ndan büyük olsun. O' ndan başkasının varlığı da yoktur. Mevcûd ve vâcibul vücûd ancak kendisidir. O, kendisine izâfe ve mukayese yoluyla ekber denilmesinden de büyük ve münezzehdir. O, büyüklüğünün künhü idrâk olunamayacak kadar büyüktür. Bir nebinin, bir meleğin idrak edemeyeceği büyüklüktedir. Kendisini ancak kendisi tam olarak tanır. Allah'ı kendisinden başkası bilemeyeceği için O' ndan büyük yoktur.

İşte ârifler hakikat semâsına yükseldikten sonra cümlesi birden ittifakla el-vâhidül-Hak sübhanehu ve Teâlâ hazretlerinden başka bir varlık görmemişlerdir. Kimisi bu müşâhedeye ilim ve irfan yoluyla ermiş, kimisi de hâl ve zevk yoluyla ermişlerdir. Kesretden tamamen kurtularak ferdâniyyet-i mahzaya mustağrak olmuşlardır. Akılları o hususda kemalini bulmuş ve vahdet-i ilâhiyye karşısında mebhût kalmışlardır. Ve zikrullahdan başka yapacak bir iş bulamamışlardır. Kendilerini unutmuşlar ve Allahü Teâlâdan başka hiç bir şeye iltifat etmemişlerdir. Kimi vakit sekre tutulup, akıllarının murakabesinden çıkdıktan sonra, birisi Enel hak demiş diğeri de "Subhanî ma a'zame şani" demiştir. Aşıkların sekr hâlindeki sözleri tayyolunur, hikâye olunmaz. Sekr hâlinden kurtulup da yeryüzünde Allah'ın mizânı olan aklın murakabesi altına girdikten sonra, bunların hâkiki manada ittihâd değil, ittihâd ve benzeri olduğunu anlarlar. Aynaya bakan, fakat aynayı görmeyen insan, onda gördüğü sûreti, aynanın sûretiyle ittihad etmiş sanır. Fakat aynayı ve kendini bilen ve bu işde rusûhu bulunan ise böyle bir hataya düşmez. Sonra bu sözleri söyleyenler sahva geldikleri yani o halden çıkıp aklın murakabesine girdikleri vakit söylediklerinden istiğfar etmişlerdir. Galebe geldiği vakit o hâlin sâhibine bakıp bu hal fenâ hâlidir derler. Hatta o fenâ ul fenâdır. Çünkü o hem kendinden, hem de fenâsından fani olmuştur. Çünkü o galebe hâlinde kendinin duyamadığını da duymamaktadır. Eğer kendini duyamadığını anlarsa, kendini duymuş, bilmiş olur, bu sözlere lüzûm kalmaz. İşte böyle bir hâle mustağrak olanın bu hâli mecaz lisanıyla ittihat, hakikat lisanıyla tevhid diye adlandırılır. Bu hakikatlerin ötesinde daha nice sırlar vardır ki izâhı uzun gider.

Bahaeddin Nakşibend kuddise sirruh hazretleri, "Hallaç Mansur bizim zamanımızda gelmiş olsaydı biz onun Enel Hak demesini önlerdik." buyurmuşlar.

Muhterem üstazımız Mahmûd Sami Ramazanoğlu hazretleri bağlılarından birisinde bu Enel Hak hâli tecelli etti. Fakat bunu sultan-ül ârifin olan muhterem üstazımız kat'ıyyen hoş karşılamadılar, ısrarla "hayır Entel Hak demesi lâzımdır buyurdular." Kısa bir zaman sonra o kimseden Cenab-ı Hakkın izni ile sekr hâli alındı, rahata kavuştu ve sükûnet buldu.

Musa Topbaş Efendi (ks)
 
Katılım
30 Ocak 2007
Mesajlar
51
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Hallac I Mansur

HALLAC MANSUR

Hüseyin Mansur... Bağdat... Mansur bir gün tanıdığı bir hallacın dükkanına uğrar. Mansur bir müddet sohbetten sonra, hallac arkadaşından rica da bulunur, arkadaşı kırmaz dükkanı ona emanet eder nasılsa kısa bir müddet içinde geri dönerim diye ayrılır.

Ayrılır da iş pek rast gitmez, dönmek de dönemez bayağı gecikir. Darlanmasından dolayı biraz sitem ile Mansur'a:

- Hüseyin, senin işini halledeyim derken, kendi işimdende geri kaldım, müşterilere ne diyeceğim şimdi der?
Mansur, gülümser, bunlar için mi üzülüyorsun der gibi parmağını henüz atılmamış pamuklara doğru uzatınca pamuklar tel tel olup bir tarafa, süprüntüsü, işe yaramazı bir tarafa ayrılır. Arkadaş hayret içinde kalır ve bunu kısa zamanda işitmeyen kalmaz. Ve Hallaç diye anılmaya başlar.

... Ve dünyayı ayağa kaldıran malum sada:
-" Enelhak!" Hak benim!
Büyük bir sarsıntı. Hayret. Dehşet. İsyan ve itham:
- Küfür.
- Mansur, Hak O'dur de, Hak benim deme.
- Bundan böyle onunla kimse konuşmasın..

Zindanda... İdam fermanı... Halk akın akın ona koşmakta. Gene ölçüye sığmayan sözler.

Halife, iki defa iki büyük zatı gönderir:
- Sözünden dön, tövbe et, özür dile...
Hallaç.
- Sözü kim söylediyse, özürü de dilesin.

Zindan... Her yerde Mansur'u aradılar. Yok. Ertesi gece ne zindan ne Mansur. Üçüncü gece herşey yerli yerinde... Sordular ve Mansur cevapladı:
- İlk gece beni aradınız, bulamadınız, ondaydım... Ertesi gece ne ben vardım ne de zindan, O buradaydı... Ve her şeyin yeri yerinde olduğu gece, yerli yerine gelmesi gereken gece. Ta ki, O'nun kanunu korunsun, emri yerine gelsin.

Her gün bin rekat namaz... Soru:
- Hem "Hak benim" diyorsun, hem bu kadar namaz kılıyorsun, söyle namazı kimin için kılyorsun?
Cevap:
- Birbirimizin kadrini yine biz biliriz. Peki sizi zindandan kurtarayım mı?
- Nasıl olur?
Elini kaldırır, parmak uçlarıyla işaret ettiği noktalarda kapılar, kapıların açıldığı yollarda da emin gizli yollar açılır, mahpusların ayaklarındaki zinzirler çözülür.
Sorarlar:
- Ya sen kendini niçin kurtarmıyorsun?
- Biaz Allah'ın esiriyiz, kurtulmak istemeyiz.. Hakkın bize suçlaması vardır, bizi suçlandıran haktır, bize düşen cezamızı beklemektir.

Mahşeri bir gün... Herkes orada... Mansur getiriliyor ve hala aynı nida:
- " Enelhak!" Hak benim!
Bir derviş yaklşır ve sorar:
- Aşk nedir?
- Bugün ve yarın görürsün!
O gün asıldı ve bir gün sonra yakıldı.

Darağacında.... Mansura soruluyor:
- Tasavvuf nedir?
- En aşağı derecesi bende gözüken bu hal.
- Ya ileri derecesi?
- Onu görmeye yol gerek, o da sizde yok.

Taşlar... Kan... Kanlar içindeki Mansur... Ses yok.. Tebessüm... O esnada bir dost taş yerine bir gül atar. Bir inilti... Bir inilti ki; yürekler titrer ve sorarlar:
- Taş yağmuru altında inlemedin de bir güle karşı ne diye böyle inledin?
- Taş atanlar, halden anlamazlarki attıkları taşlar bizi incitsin. Ama ya halden anlayanlar, değil taş gül atsalar dahi o gül incitir, inletir.


Son sözleri:
- Allahım; bana senin için bu işkenceyi reva görenlerden rahmetini esirgeme! Senin aşkın uğruna bana bu işkenceyi yapan ve canımdan ayıran bu kullarını affet affet. Aşkın hürmetine affet...

Gece, küllerinin Dicle'ye döküldüğü günün gecesi... Bir derviş Dicle'ye ulaşmak için yürüyor...
Mansur'un vasiyeti aklında:
- Cesedimi yaktıktan sonra küllerim Dicle'ye dökülecek. Korkarım Dicle taşar, Bağdat'ı yutar. İstemem Bağdat'a bir şey olmasın... O gece hırkamı nehrin kenarına getir ve sulara at..

Derviş acele acele yürüyor. Dizle kabarıyor kabarıyor.. Sular tam Bağdatı almak üzereyken, hırka sulara kavuşuyor....

Öldürüldüğü gece talebelerinden İbrahim Hatekoğlu rüyasında Allah'a soruyor:
- Allahım, ne sırdır ki, kulun Hüseyin Mansur'u bu hale getirdin?
Cevap:
- Kendi sırrımı ona açtım, o, herkese gösterdi. Ben, ona bahşettim; o halkı kendi nefsine davet etti.
 

Arifane

Profesör
Katılım
27 Kas 2006
Mesajlar
843
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Yaş
56
Konum
Bursa
dostlar! arkadaşımız çok güzel bir konu yazmış. bazen büyük zatlara dil uzatılıyor bu konu iyi takip edilirse allah dostları hangi makamlara ulaşabileceiğini daha iyi anlarız. forumdaki bazı arkadaşları kınamamak lazım onlarda bazen balı etiketsiz satabilirler farkında olmadan biraz (mansurluk)olabilir.
 

melami

Paylaşımcı
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
238
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İSTANBUL
HALLAC MANSUR


Zindan... Her yerde Mansur'u aradılar. Yok. Ertesi gece ne zindan ne Mansur. Üçüncü gece herşey yerli yerinde... Sordular ve Mansur cevapladı:
- İlk gece beni aradınız, bulamadınız, ondaydım... Ertesi gece ne ben vardım ne de zindan, O buradaydı... Ve her şeyin yeri yerinde olduğu gece,
:friends:
nefy_ü_isbat dostum teşekkür ederiz.
 

MiHRiMaH

Son gülen... :/
Katılım
6 Ara 2006
Mesajlar
2,752
Tepkime puanı
769
Puanları
0
Konum
İstanbul...
Allah razı olsun kardeşim... Çok güzel ve hikmetli bir paylaşım... Rabbim, anlayışlarımızı açık etsin...
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Rabbimiz Rahmet Etsin.

Kardeşler,
Bazı gafiller, bu eşsiz Hakk aşığını şirkle ve mulhidlikle yaftalatyıp, onu idam eden siyasi iktidarın hatasını görmezlikten gelmektedirler. Bilindiği gibi, Mansur'un idam fermanı siyasi baskı ile alınmış olup, Hallac'ı yargılayan ve idamına karar veren maliki kadısı Hammadî'ye karşılık, mahkeme heyetindeki diğer hakimlerin idam hükmü vermediği mahkeme heyetinde bulunan Hanefi Kadısı İbn-i Bûhlül'ün de muhalefetine rağmen kararın; Abbasi veziri Hamid bin Abbas'ın mahkeme heyetine -özellikle Hammadi'ye- baskısı sonucu verdirilmiştir.
 

ekvani

Asistan
Katılım
7 Ara 2006
Mesajlar
243
Tepkime puanı
0
Puanları
0
anladım zannedene sır böyle men olur dünyadada,
aciz olana hakikat açılır men bir anda sır olur meydanda.
teşkkürler..niyetine sağlık olsun..
 

Arifane

Profesör
Katılım
27 Kas 2006
Mesajlar
843
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Yaş
56
Konum
Bursa
baş açıp girelim aşk meydanına
mansur olurum enel hak divanına
yanmakta niyazi şevkin narına
yanalım aşıklar mevla derdiyle
dönelim aşıklar mevla derdiyle
 

ekvani

Asistan
Katılım
7 Ara 2006
Mesajlar
243
Tepkime puanı
0
Puanları
0
hadi dönelim abi demekle dönülmüyor işte ne yapalım,
mensur gibi ispat gerek,
eğer dert benim değil de mevlamın derdi olsa varya,aynı mensur gibi olacak abi,niyazi efendi öyle diyor..
 

Rozerin Rojda

Asistan
Katılım
27 May 2008
Mesajlar
219
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
36
Hallaç Mansur

Hallaç Mansur
Hüseyin Mansur… Bağdat… Mansur bir gün tanıdığı bir hallacın dükkanına uğrar. Mansur bir müddet sohbetten sonra, hallac arkadaşından rica da bulunur, arkadaşı kırmaz dükkanı ona emanet eder nasılsa kısa bir müddet içinde geri dönerim diye ayrılır…..

Ayrılır da iş pek rast gitmez, dönmek de dönemez bayağı gecikir. Darlanmasından dolayı biraz sitem ile Mansur’a:
- Hüseyin, senin işini halledeyim derken, kendi işimdende geri kaldım, müşterilere ne diyeceğim şimdi der?

Mansur, gülümser, bunlar için mi üzülüyorsun der gibi parmağını henüz atılmamış pamuklara doğru uzatınca pamuklar tel tel olup bir tarafa, süprüntüsü, işe yaramazı bir tarafa ayrılır. Arkadaş hayret içinde kalır ve bunu kısa zamanda işitmeyen kalmaz. Ve Hallaç diye anılmaya başlar.
… Ve dünyayı ayağa kaldıran malum sada:
-” Enelhak!” Hak benim!
Büyük bir sarsıntı. Hayret. Dehşet. İsyan ve itham:
- Küfür.
- Mansur, Hak O’dur de, Hak benim deme.
- Bundan böyle onunla kimse konuşmasın..
Zindanda… İdam fermanı… Halk akın akın ona koşmakta. Gene ölçüye sığmayan sözler.
Halife, iki defa iki büyük zatı gönderir:
- Sözünden dön, tövbe et, özür dile…
Hallaç.
- Sözü kim söylediyse, özürü de dilesin.
Zindan… Her yerde Mansur’u aradılar. Yok. Ertesi gece ne zindan ne Mansur. Üçüncü gece herşey yerli yerinde… Sordular ve Mansur cevapladı:
- İlk gece beni aradınız, bulamadınız, ondaydım… Ertesi gece ne ben vardım ne de zindan, O buradaydı… Ve her şeyin yeri yerinde olduğu gece, yerli yerine gelmesi gereken gece. Ta ki, O’nun kanunu korunsun, emri yerine gelsin.
Her gün bin rekat namaz… Soru:
- Hem “Hak benim” diyorsun, hem bu kadar namaz kılıyorsun, söyle namazı kimin için kılyorsun?
Cevap:
- Birbirimizin kadrini yine biz biliriz. Peki sizi zindandan kurtarayım mı?
- Nasıl olur?
Elini kaldırır, parmak uçlarıyla işaret ettiği noktalarda kapılar, kapıların açıldığı yollarda da emin gizli yollar açılır, mahpusların ayaklarındaki zinzirler çözülür.
Sorarlar:
- Ya sen kendini niçin kurtarmıyorsun?
- Biaz Allah’ın esiriyiz, kurtulmak istemeyiz.. Hakkın bize suçlaması vardır, bizi suçlandıran haktır, bize düşen cezamızı beklemektir.
Mahşeri bir gün… Herkes orada… Mansur getiriliyor ve hala aynı nida:
- ” Enelhak!” Hak benim!
Bir derviş yaklşır ve sorar:
- Aşk nedir?
- Bugün ve yarın görürsün!
O gün asıldı ve bir gün sonra yakıldı.
Darağacında…. Mansura soruluyor:
- Tasavvuf nedir?
- En aşağı derecesi bende gözüken bu hal.
- Ya ileri derecesi?
- Onu görmeye yol gerek, o da sizde yok.
Taşlar… Kan… Kanlar içindeki Mansur… Ses yok.. Tebessüm… O esnada bir dost taş yerine bir gül atar. Bir inilti… Bir inilti ki; yürekler titrer ve sorarlar:
- Taş yağmuru altında inlemedin de bir güle karşı ne diye böyle inledin?
- Taş atanlar, halden anlamazlarki attıkları taşlar bizi incitsin. Ama ya halden anlayanlar, değil taş gül atsalar dahi o gül incitir, inletir.
Son sözleri:
- Allahım; bana senin için bu işkenceyi reva görenlerden rahmetini esirgeme! Senin aşkın uğruna bana bu işkenceyi yapan ve canımdan ayıran bu kullarını affet affet. Aşkın hürmetine affet…
Gece, küllerinin Dicle’ye döküldüğü günün gecesi… Bir derviş Dicle’ye ulaşmak için yürüyor…
Mansur’un vasiyeti aklında:
- Cesedimi yaktıktan sonra küllerim Dicle’ye dökülecek. Korkarım Dicle taşar, Bağdat’ı yutar. İstemem Bağdat’a bir şey olmasın… O gece hırkamı nehrin kenarına getir ve sulara at..
Derviş acele acele yürüyor. Dizle kabarıyor kabarıyor.. Sular tam Bağdatı almak üzereyken, hırka sulara kavuşuyor….
Öldürüldüğü gece talebelerinden İbrahim Hatekoğlu rüyasında Allah’a soruyor:
- Allahım, ne sırdır ki, kulun Hüseyin Mansur’u bu hale getirdin?
Cevap:
- Kendi sırrımı ona açtım, o, herkese gösterdi. Ben, ona bahşettim; o halkı kendi nefsine davet etti.​
 

Rakaful

Asistan
Katılım
27 May 2008
Mesajlar
389
Tepkime puanı
56
Puanları
0
Web sitesi
www.tevhidkalesi.com
Allahu Akbar!

Mükemmel bir hikaye.Yüreğine sağlık kardeşim.Ene'l Hak demek her yiğidin harcı değildir.Gönül vermek gerek gönül...

Allahu Teala razı olsun.
 

Red Baron

Aktifleşmemiş
Katılım
11 Eyl 2007
Mesajlar
189
Tepkime puanı
4
Puanları
0
O söz kim söylerse söylesin küfürdür.
O sözü onaylamak ta küfürdür.
O söz hak bir söz olsaydı onu söyleme hakkı peygamberlerin olurdu.
Hiç bir peygamber böyle bir şeyi çağrıştıracak bir şey bile söylememiş hepsi Allaha kul olmaktan şeref duymuşlardır.

En büyük şeref "Enel Abd-Allah" demektir.
 
Üst