Hakİkat MesleĞİ Nedİr

mirzabey

Üye
Katılım
5 Eki 2006
Mesajlar
14
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Risale-i Nur’un ilmi ne şarkın ulumundan ne de garbın felsefesinden alınmış bir ilim olmayıp, nevi şahsına münhasır bir ilimdir. Kuran’ı Hakimden muktebes olup, ahir zaman hadisatı içerisinde ehli imanın küfürle mücadelesinde yegane düsturlar mecmuasıdır.

Evet tarihte emsali asla vuku bulmamış azim ve acip inkılaplar bu İslam beldesini kasıp kavurdu.Mesela bir harf inkilabının emsalini tarihte görmek mümkün degildir. Mesela
Kıyafet inkilabının bie eşine tarihte rastlamak mümkün degildir. Allameler, müctehidler, alimler bir sabah kalksınlar ki, ilim namına bildikleri her şey yasak olmuş, yeniden
A-B-C ögrenmeye icbar edilmişler ve devletin emrinin dışında hiçbir kimse hiçbir suretle arzusuna göre giyinemeyecektir.

İnsanları hayvan sürüleri haline getirmeyi hedef alan, emsali görülmemiş bu dehşetli tahribatlara karşı, elbette tarihte emsali görülmeyen metodlarla mukabele edilmesi zaruridir.
Zira ceza cins-i ameldir. O halde gayet rahalıkla diyebilirizki; Risalei Nur okumamış bir kimse, ne kadar alim bir zat da olsa, onun muhteviyatını malum olan ilimlerle bilmesi mümkün degildir. Zira Risale-i Nur harekatı ilim ve cihad sahasında yeni bir iştir. Emsali
sebkat etmemiştir. O halde bu emsalsiz eserlerden tam istifade edebilmek için, bazı usullerin
bilinmesinde zaruretler ortaya çıkmaktadır. Hadis ilmi usul-i hadise, fıkıh ilmi usul-i fıkha muhtaç olduğu gibi, usul-i hadisle fıkıh ilmi, usul-i fıkıhla da hadis ilmi kamil manada anlaşılamayacağı gibi, bilinen usullerin hiç birisiyle de Risale-i Nur tam manasıyla anlaşılamaz. Zira dediğimiz gibi, Risale-i Nur islami ilim ve islami karekette yeni bir iştir.

NETİCE-İ KELAM:
Risale-i Nur hareketi, ilimde ve kıyamda Kur’an-ı Azimüşşan’ın, irtidad hareketlerine karşı çektiği bir elmas kılıçtır. Bu kılıcı tam ve kamil manada kullanmak için usul bilmek lazımdır.

Bu ufak çalışmamız, bu azim davanın tahakkukuna hizmet etmek içindir.

Usul-i Resail-i Nur namıyla bu büyük meseleye giriştik. Tevfilk Allah’tandır cc.

Risale-i Nur bir hareketin adı veya cihanşümul bir kıyamın bütün düsturlarına havi, ilham-ı Rabbani bir eserdir.

Barla’da zalim bir kaymakamın ve vicdansız bir muallimin zulumleri altında te’lif edilen Risale_i Nur, İttihad-ı İslam ile Cihanda İslamı tekrar layık olduğu mevki-i muallasına
Oturtacağı mes’ud güne gelinceye kadar, hareketini üç merhalede tahakkuk ettirecektir.

1- İman-ı tahkikinin neşri ve ehl-i imanı dalaletten kurtarmak
2- Hilafet-i Muhammedi ünvanı ile şeriatı icra ve tatbik etmek
3- Hilafet_i Muhammediyeyi ittihad-ı İslam-a bina ederek din-i mubini islama hizmet etmektir.
Bu üç merhalede takınılacak hareket tarzını bütün teferruatıyla ve umumiyetle icmali olarak risaleler beyan etmişlerdir. Birinci hizmet tarzını Hz. Üstad ra. Hayatıyla bizzat yaşamıştır. Risale-i Nur’un telifinin bittiği tarih olan 1944 veya 1949 tarihine kadar Risale-i Nur dairesine talebe vasfı ile dahil olmuş, sayıları takriben otuza vasıl olan erkanlar da elhak o mübarek Mürşid-i Rabbaninin yolundan kıl kadar inhiraf etmeyerek yollarına devam etmişlerdir. İman-ı tahkikiyi neşr ve ehli imanı dalaletten kurtarmışlardır.Allah cc hepsine rahmet etsin. Amin.

Biz bu birinci hizmet devresinin 1985 veya 1986 tarihinde bittiğine kaniyiz. Bu iddiamıza deliller ise: Birincisi.
Bir devir 60 senede biter hükmüne göre 1925 veya 1926 da başlayan telifat ve birinci hizmet devresi 60 ilavesi ile 1985 veya 1986 senelerinde
bitmiş olur.

İkincisi: Birinci hizmet devresinin ve tarzının adeta ruhu durumuna gelmiş olan H.Hulusi Yahyagil’in bu tarihte vefatı ile beraber arka arkaya Hasan Atıf K.S., Kastamonulu Mehmet Feyzi K.S hazretlerinin vefatıyla 30 erkan zattan hiç kimsenin hayatta kalmamış olmaları

Üçüncüsü: Risale –i Nur dairesindeki dağınık acı vaziyet de gösteriyor ki: Ya yeni hal veya izmihlal…. İzmihlal olmayacağına göre yeni hal zaruri olarak ortaya çıkar.

Her neyse, madem bu mübarek eserler vücut sahasına çıkmışlardır. O halde bu eserlerde yazılı olanların tahakkuk edecegine zerre kadar şüphe edilmemek gerekir. Ve
Şüphemiz asla yoktur.

Bu devrelerin arası bıçakla kesilmiş bir şekilde degildir. Birincide ikincinin icmalen hakikatları bulunduğu ve yaşandığı gibi, elbette ikinci ve üçüncü devrelerde de birinci hizmet devresi kesintisiz olarak devam eder, arada kopukluk olmaz. Ancak her devrede esas faaliyet
O devrenin usulleri ile olur. Diğerleri onun zımnında cerayan eder.

Risale-i nur harekatının mebdeinden müntehasına kadar devam eden hatt-ı müstakim üzerinde, yanlış anlaşılması ile büyük hatalara ve saplanmalara sebebiyet veren bazı terimler üzerinde duracağız.

1. FENA-FİL-İHVAN
2. HAKİKAT MESLEĞİ NE DEMEKTİR
3. RİSALE-İ NUR HAREKETİ BİR TARİKATMIDIR
4. CADDE-İ KÜBRA NE DEMEKTİR
5. İLM-EL-YAKİN—AYN-EL YAKİN—HAKK-EL YAKİN
6. RİSALE-İ NUR MESLEGİNDE ZİKİR VARMIDIR

Bu konuları zamana bölerek beraber sizlerle paylaşmak isterim
 

imanhavuzu

Üye
Katılım
6 Eyl 2006
Mesajlar
76
Tepkime puanı
0
Puanları
0
önce bu altı şıkkı biraz açıklayalım demi
1-fenafilihvan= kardeşlerin birbirinde fani olması;kendi hissiyati nefsaniyesini unutup kardeşlerinin meziyyat ve hissiyatı ile fikren yaşaması. samimi ihlas
üzerine müessesen yakın dostluk en fedakarve en civanmert kardeşlik
2-hakikat mesleği ne demektir?
ben bu hakikat mesleğine kısaca sahabelerin gittiği yol derim onların çizdikleri yol hakikat mesleğidir
3-risale i nur tarikat değildir hakikattır
4-caddei kübra = en selametli yol kuran yolu sahabe ve peygamber varisi olan mücdehitlerin yolu
5-ilmel yakin aynel yakin hakkal yakin arkadaşlar ben bu konuyu bir örnekle açıklamk isterim şöyleki
bugün hava rapor haberlerini dinledik yarın için yağmur yağacak diye bir haber verdi işte bu haberle biz ilmel yakın yağmur yağacağını tahmin ettik
sabah oldu odamızın penceresinden dışarı bakıp gördükkü yağmur yağıyor işte buda aynel yakın oldu
dışarı çıktık ıslandık ha işte buda hakkal yakin olmuş oldu
6-risale-i nur mesleği baştan sona zikirdir arkadaşlar
ALLAH cc hepimizin ibadetini arttırır inş (amin)
 

mirzabey

Üye
Katılım
5 Eki 2006
Mesajlar
14
Tepkime puanı
0
Puanları
0
aziz kardeşim
bu altı maddeyi özellikle fenafil ihvan meselesini, 2 satır ile okuyanlar anlayamaz biraz tafsilatlı olmak lazım
üstadı RA. iki kelime ile anlatmamalı

Fena fil ihvan tabiri manevi terbiye metodlarında mesleki bir düstur olarak kullanılan yeni bir terimdir. Hz.Üstad R.A. yeni terimin anlaşılması için fena-fi’ş-şeyh’e benzetmiştir.
“ Ehli tasavvufun mabeyninde fena-fi’ş-şeyh, fena-fi’r-resul ıstılahatı var.Ben sofi degilim. Fakat onların bu düsturu bizim meslekte fena-fi’l-ihvan suretinde güzel bir düsturdur.” O halde fena-fi’l-ihvanı anlamak için evvela fena-fi’ş-şeyhi anlamamız gerekir. Fena-fi’ş-şeyh tabiri H.300 senesindem itibaren kullanılmaya başlanmış ve halen devam etmektedir. İmam-ı
Rabbani RA. şöyle emrediyor.

Bilesinki; zorlama ve yapmacık olmadan şeyhin müride rabıtasının husulü mürid ile mürşid arasındaki rabıtanın tam olduğuna alamettir. İşte rabıta faydalanma ve faydalı olma sebebidir. Asla rabıta yolundan daha yakın bir yol yoktur.

O ne güzel sohbettir ki, bu devlete erenin olur.

Hz.Hace Ahrar fıkralarında şöyle anlattı:
Delil gölgesi Sübhan Hakkın zikrinden evladır. Yani; faydalı olma yolunda. Şu demeye gelir:
Delilin gölgesinde durmak, mürid için zikir ile meşgul olmaktan evladır.Çünkü böyle bir zikir, zikie edilen Yüce Zat’la tam bir münasebet meydana getirmez ki, zikir yolu ile, tam fayda temin edilebilsin. Evvelahir selam.

Evet ehl-i tasavvufun mabeyninde kullanılan fena-fi-ş-şeyh o manadadır ki; Mürid şeyhin varlığında o derece yok olacak ki; eger şeyh o müridi parça parça doğrasa mürid bunu cana minnet sayacak.

Gelelim fena-fil-ihvana:
Bu tabiri kullanan zat, elbette kendi mübarek hayatıyla, bunu en güzel bir şekilde yaşamıştır, sonra böyle emretmiştir. Yani Bediüzzaman hazretleri R.A. ile erkan olan talebeleri arasındaki münasebetlere bakarak yolumuza devam edebiliriz. Mesela: Üstad hazretleri ile Hulusi, Hulusi ile Hüsrev, Hüsrev ile Sabri ilaahir. Bu hakikatı mabeynlerinde nasıl tatbik etmişlerdir. Zira asıl olan onlardır. Her halde Nur camiasında hiçbir kimse çıkıp ben Hz. Üstad’dan daha ileri bir nurcuyum diyemez veya üstadla etrafındakiler bu hakikatı yaşamadılar, ancak biz yaşıyoruz diyemez.

Hz. Üstad R.A. ile Hüsrev K.S. ihvandır. Risale-i Nur mesleginin müessisleri olarak fena-fi-l-ihvan düsturuna elbette uydular. Acaba nasıl yaptılar? Bugünkü bizim anladığımız
Şekilde, yani; kardeş kardeşin mürşidi olamaz aramızda büyüklük küçüklük yok; noksanlık fazlalık vaki degil; hocalık talebelik yok; mürşidlik müridlik olamaz; sen bende fani, ben sende fani gibi bir anlayışmı vardı onlarda? Yoksa böyle degilmi idi?

Evet, Hz. Üsdad dar-ı bekaya teşrif buyurduğu ana kadar bu düstur dairede şu şekilde tatbik edilmiştir: Risale-i Nur dairesinde Risale-i Nur’un şahs-ı manevisinin mümessili olarak
Bediüzzaman hazretleri var, her talebe fena-fi-l-ihvan manası ile onda fani, fakat o var talebe yok. Onun vesilesi ile her bir talebe diger bir talebede fani. Yani vesile bir olduğundan hepsi o vesilede yok olmuş, dolayısı ile bu yoklar birbirlerinde de yok olmuşlar. 1960 senesinin leyle-i kadir gecesini takip eden günlerin ilkinden başlayarak bugüne kadar gelen durum ise yukarıdaki tatbikattan tamamı ile ayrılmış vaziyettedir. Sosyalistliğin fikri degil, fakat kendisi bilfiil Risale-i Nur dairesi içerisinde yaşanır hale gelmiştir. Dairede mürşid yok, dolayısıyla mürid de yok, hoca yok dolayısıyla, talebe de yok, dolayısıyla nakıs da yok….. Şimdi gelin insaf ile düşünelim, bu anlayış islamda varmıdır? Bu anlayış İslam tarihinin asr-ı saadetinde mi vardı? Bu anlayış Tabiin-i Kiramın zamanında mı vardı? Bu telakki tarzı Nakşilikte mi var, Kadiriliktemi var, hatta ve hatta İstanbul limanında yük taşıyan hamallarda mı var? Elbette onların da bir hamal başı vardır ki sözü onda bitirirler.

Akla gelir ki; Üstad hayatta olsa biz de itirazsız onda fani olurduk. Ben de diyorum ki; “küçükten fedakarlık yapmayan büyükten hiç yapamaz” düsturu ile, Risale-i Nur erkanlarından hiçbirisini kendinden üstün görmeyen bir kimsenin, Üstad’ı tanıması dahi şekli olurdu. Zir, iman gibi, tasdik dahi bir nurdur ki Cenab-ı Hak istediği kulunun kalbine onu koyar. Rabbim bu nurdan hissemizi ziyade ede. Bu nurdan hissesi olan kendinden üstününe tabi olur. Tabi olmak için illa Allame-i Cihan, Varis-i Nebi üç devrin Bediüzzaman’ını aramaz. Bu hal nefsin oyunudur ve şeytanın bir tuzağıdır.

Fena-fil-ihvan terkibindeki ihvan kelimesinin lügat manası kardeşlik demektir. Terkibin
Tahlilinden, kardeşin kardeşte fena bulması şeklinde bir ibare karşımıza çıkıyor. Tahmin ediyorum ki, dairemizde bu azim yanlışı ikame edenler, bu tabirin kelime manalarından ileriye geçip, bizzat Hz. Üstad’ın hayatındaki tatbikatına bakmadıklarından bu sakim vaziyete
Sebebiyet verdiler veya yapmak istediklerine en güzel kılıf olarak bunu buldular.

İhvan tabiri; büyügün küçüğe karşı takındığı tavrın adı olduğu için, küçüğe deniliyorki; ihvanda fani ol. Yani, O sana mürşid olacak vaziyete geldiği halde, mürşidlik vaziyeti takınmak kendisine yasak edildiğinden, kendisini size ihvan telakki eden ve o tavrı takınan zat
Var ya, işte onda fani olunuz.

Tatbikatı da aynen böyle olmuştur. Eğer Hz. Üstada ve çevresindeki erkan zatlara hakiki Nurcu dememiz lazım ise, onların yaptığı bu yukarıdaki anlattığımız şekildedir. Hz. Üstad “Ben size üstad değilim bir ders arkadaşıyım” dediği halde, Hulusiler, Hüsrevler, Feyziler, üstada hangi nazarla bakmaya devam ettilerse, Risale-i Nur dairesine giren herkese de o nazarla bakacakları bir ihvan lazımdır.

Risale-i Nurları ele geçirip okuduktan sonra; Hz Üstada “ artık siz bana lazım degilsiniz, madem ki söylemek istediklerinizin hepsi bu kitaplarda vardır, o halde bunlar bana
Kafidir, zaten siz de öyle söylüyorsunuz” dese bir kimse, o zatın Risale-i Nurdan ne kadar anlayışa sahip olabileceği ve bu irşad halkasından ne derece istifade edebileceği malumdur.
Risale-i Nur mühimdir, fakat Hz Üstad en az onun kadar mühimdir. Temsilde kusur yok. Nasıl ki Kur’an-ı Azimüşsan mühimdir, Rasulullah ASM da en az onun kadar mühimdir.
Şahıslar kabil-i ihmal olamazlar. Onlar nazargah-ı ilahi ve Ruh-u Kainat hükmündedirler.


bu konu ile ilgili düşüncelerinizi bekliyorum özellikle fenafilihvan
 
Üst