Hafızanın Molekül Perdesi

RaBiA

Asistan
Katılım
8 Haz 2006
Mesajlar
448
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
36
Konum
şehr-i yar
A. Haydar POLAT

Kromozomlar üzerine DNA kodu olarak yazılmış genetik bilgiyi okuma çalışmaları birçok ekip tarafından dünyanın çeşitli araştırma kuruluşlarında sürdürülmektedir. Genetik hastalıklara çare arama yanında insanın hayat süresini anlama konusunda yaşanan gelişmeler, geenetik sistemin ilahi iradenin yaratılış projesinin sebeplere perdelerinden sadece biri olduğunu göstermektedir.

İnsan vücudunda en hususî yaratılan organlardan biri hiç şüphesiz beyindir. Beyin, sinir hücreleri (nöronlar) vasıtasıyla vücudun her noktasıyla irtibatlıdır, başka bir ifadeyle idareci konumundadır.
İnsan beyninde yaklaşık 100 milyar sinir hücresi mevcuttur. Bu hücrelerin bir ağ şeklinde birbirine bağlanmasıyla hafıza, zekâ, heyecan gibi zihinle ilgili tanıma�öğrenme (cognitive) kabiliyetleri ortaya çıkar. Akıl ve şuur sahibi olmayan bu hücreler, mânâlı ve bir gâyeye yönelik olarak hareket edebilmek için iradeli ve şuurlu bir varlığa, yani �ruh�a muhtaçtırlar. Mahiyeti meçhul fakat varlığı gerekli olan ruh, insan beynindeki bütün fakültelere, merkezlere, ayrı ayrı bütün bölümlere ve bütün organlara hâkim olup, onların faaliyetlerine şuurlu bir hayatiyet kazandırır.
Allah�ın bu en mükemmel eserlerinden biri kabul edilen beynin, insan için çok önemli fonksiyonlarından biri olan hafıza ve öğrenmenin faaliyete geçirilmesinde birçok bilinmeyen sırlı yönler mevcuttur. Bununla beraber Kudreti Sonsuz Yaratıcımız bizim beynimize bu işleri yaptırırken icraatının mucizevî yönüne perde olarak tabii ki bu dünyadaki bazı maddî sebepleri kullanmıştır. Beynin esrarengiz öğrenme ve hafıza faaliyetinde hangi moleküllerin rol oynadığı sorusu son yıllarda cevap bulmaya başlamıştır. İşte, metafizik plânda bütün beyin fonksiyonlarında olduğu gibi, ruhun kontrolünde gerçekleştiğine inandığımız hafıza ve öğrenmenin, maddî plânda Allah�ın (cc) icraatına perde olan sebeplerden birinin de NMDA (N�metil�D�aspartat) adlı molekül olduğu anlaşılmıştır.
Beynin hippocampus olarak adlandırılan bölgesinde, sinapslar (nöronların birbiriyle haberleştikleri noktalar) yüksek frekanslı elektrik sinyalleriyle uyarılınca sinaptik bağlantılar güçlenir. Düşük frekanslı elektrik sinyalleriyle uyarılırsa sinaptik bağlantılar zayıflar.
Sinaptik bağlantının artması ya da azalması, beyinde bilgilerin nasıl depolandığı ve silindiğini açıklayan en geçerli mekânizma olarak kabul edilmektedir.
80�li ve 90�lı yıllarda nörobiyologlar sinaptik bağlantıların güçlenmesi ve zayıflaması gibi hâdiselerin, sinir hücresi zarında bulunan, NMDA (N�metil�D�aspartat) molekülü reseptörlerine (alıcılarına) bağlı olduğunu gösterdiler. 1996 yılında Princeton Üniversitesi'nden Jeo Tsien NMDA alıcılarının hafıza ve öğrenme ile alâkalı rollerini araştırmak için deney farelerinin beyinlerinin hippocampus bölgesinde bulunan NMDA reseptörlerinin NR1 altünitesini bir metotla baskıladılar. Bu fareler boyut ve yön gibi mekânla alâkalı hâdiseleri anormal şekilde algılamış ve buna bağlı olarak mekânla ilgili hafıza kaybına uğramışlardır.
Jeo Tsien ve ekibi NMDA reseptörlerinin NR�2A ve NR�2B adlı diğer alt üniteleriyle de ilgilenmişlerdir. Kuş, kemirici gibi bazı hayvanların gençlerinde, NMDA reseptörlerinin yaşlı fertlerdekilere nisbetle daha uzun süre aktif veya açık kaldığını bulmuşlardır. Bu farklılık genç hayvanların öğrenme ve hafıza kapasitelerinin niçin daha iyi olduğunu açıklamaktadır.
Çünkü hayvanlar yaşlandığında, daha uzun süre aktif olan NR�2A alt ünitesince zengin NMDA reseptörleri artar, daha uzun süre aktif olan NR�2B ünitesince zengin olanlar ise azalır. Jeo Tsien ve ekibi, döllenmiş fare yumurtalarına NR�2B altünitesini kodlayan geni taşıyan bir DNA parçası enjekte ettiler. Bu yumurtalardan doğan farelerde NMDA reseptörleri normal farelere göre iki kat daha fazla açık kalmıştır. Üstelik, bunların yetişkinliklerinin hippocampus�undaki nöronların sinaptik, bağlantıları aynı yaştaki normal farelere göre daha fazladır ve genç farelerinkine benzerlikler taşımaktadır.
Hafızanın en temel hususiyetlerinden biri olan �nesneleri tanıma� hadisesini test etmek için bu fareler, bir kutuya yerleştirilmiş iki nesneyle beş dakika bir arada tutuldular. Birkaç gün sonra nesnelerden biri değiştirildi ve fareler tekrar kutuya konuldu. Onlar nesnelerden eski olanı tanıdılar ve sadece yeni olanla ilgilendiler. Aynı testte normal fareler, eski nesne ile yeniyi ayırt edemediler ve iki nesneye de aynı nisbette zaman ayırdılar. Art arda yapılan deneyler bu farelerin normal olanlara göre, nesneleri hatırlamada beş kat daha başarılı olduklarını göstermiştir.
Öğrenme ve hafıza, bir mekanizmanın birbirinden ayrılması son derece zor ve sürekli olan farklı safhalarıdır. Bir başka ifadeyle; hafıza olmadan öğrenme gerçekleşmez, öğrenme olmadan da hafızadan bahsedilemez. Jeo Tsien ve ekibi genetik değişikliğin bu deney farelerinin öğrenmeleri üzerindeki tesirlerini incelemek için, �korkmamayı öğrenme� isimli klâsik bir davranış deneyi kullandılar.
Elektrikli bir zemine yerleştirilen fareler, elektrik şarjı olmaksızın aynı zemine tekrar tekrar konulduğunda, farelerin çoğu ortalama beş tekrar sonunda; elektrik şarjı�zemin münasebetini unuttular. Deney fareleri ise sadece iki tekrar sonunda korkmamayı öğrenmişlerdir. Deney �ses�le tekrarlanmış ve yine deney farelerinin normallerden daha hızlı bir şekilde korkmamayı öğrendikleri müşahede edilmiştir.
Morris isimli araştırıcı benzer bir deneyi su lâbirentinde yapmış ve genetik yapıları değiştirilmiş farelerin, bulanık su dolu bir havuz içindeki bir hedefe ulaşmak için, gösterdikleri analiz etme, strateji geliştirme, öğrenme ve hafıza gibi bir çok zihnî kabiliyet bakımından normallerden daha başarılı olduklarını göstermiştir.

Zekâ Hapı Olur mu?

Zekâ konusundaki bu çalışmalar ister istemez insanın aklına, �Acaba bir zekâ hapı yapılabilir mi? Zekâsı emsallerinden geri olan çocuklar bu haplarla zekileşebilir mi?" gibi sorular gelmektedir.
Bu soruların cevabı şüphesiz hayırdır! Biyologların çoğuna göre, zekâ; öğrenme ve hafızadan öte, muhakeme, analiz etme, elde edilen bilgilerin genelleştirilmesi gibi zihnî kabiliyetleri gerektiren problem çözme, çıkış yolu bulma kapasitesidir. Hayvanların çoğu, sevki ilahi ile insanla kıyaslanamayacak kadar düşük seviyede öğrenme, hatırlama, yön bulma, çok dar mânâda sebep�netice münasebetlerini önceden sezme, tehlikelerden kaçma gibi farklı tipteki basit problemleri çözebilir. Bu kabiliyet onların hayatlarını sürdürebilmesi için gerekli olduğu kadarıyla bir nevi ilâhî ilhâm veya sevk olarak Rahim ve Kerim olan Rabbimiz tarafından ihsan edilmiştir. Allah (cc) yarattıklarına çeşitli ihsanlarını gönderirken, bir kısım maddî sebepleri azametine perde olarak kullanır ki, kulların gözü kamaşmasın. Hayvanlarda da öğrenme ve hafıza ile alâkalı olarak yapılan deneylerde tesbit edilen bazı moleküllerin adi birer sebepten öteye değerleri yoktur. Bunlar basit birer sebep olmasına rağmen Rabbimiz yoktan yaratma dışındaki birçok yaratmalarında bu adi sebepleri o işin olması için şart olarak koymuştur. Fakat zekâ ve akıl gibi nimetler beynin sadece maddî terkibiyle alâkalı olmayıp ağırlıklı olarak fıtratla alâkalı ruhî, kalbî ve mânevî boyutlu çok kompleks kabiliyetlerdir. Akılsız, şuursuz ve ilimsiz basit birkaç kimyevî molekülün altından kalkamayacağı bir yükü, onların üzerine yüklemek çok büyük bir haksızlıktır.
İnsanlar da aynı şekilde birçok zekâ formuna sahiptir. Meselâ, iyi bir matematikçiyle, çok kabiliyetli bir ressamın veya bir şairin zekâları birbirinden farklıdır. Öğrenme ve hafıza problem çözümünde işin içine girdiğinden, gerçekleştirilecek fikrî ve zihnî çalışmalar zekâyı artırabilir. Meselâ, nesneleri daha iyi tanıyan ve lâbirentte yönünü daha iyi bulan hayvanlar, tabiî çevrelerinde besinleri daha kolay bulabilir veya düşmanlarından kolaylıkla kaçabilirler. Fakat gen mühendisliği ile usta bir �piyano virtüözü� yapmak mümkün değildir.
Küçük bir genetik değişikliğin ardından öğrenme ve hafızaya alma arasında bir farklılığın gözlemlenmesi NR�2B altünitesinin hafızayla ilgili hastalıklara karşı geliştirilecek yeni ilâçlar için uygun bir alan alabileceğini göstermiştir. Meselâ, NR�2B altünitesinin aktivitesini veya sayısını artıran ilâçlar Alzheimer gibi hastalıklara karşı müsbet neticeler verebilir.
NMDA reseptörlerinin rollerinin keşfi bazı temel biyolojik soruları da gündeme getirmiştir: NR�2B altünitesinin sayısının yaşa bağlı olarak azalmasının sebebi nedir? Bazı biyologlara göre NR�2B altünitesinin yaşlandıkça yerini NR�2A'ya bırakması hafızanın aşırı yüklenmesinin önüne geçer. Bir grup biyolog ise, hafıza kapasitesinin yaşlandıkça azalmasının bilhassa hayvanlarda yaşlı fertlerin gençlerle yiyecek ve eş bulma konularında rekabet etme güçlerini azaltacağını ve böylece hayat sahnesinden çekilip yerlerini daha kolay bir şekilde gençlere bırakacaklarını öne sürmektedirler. Zaten tabiattaki ilâhî sistem de benzer şekilde çalışmaktadır. Yaşlandıkça zihnî kapasite azalmakta ve canlı adım adım ölüme yaklaşmaktadır.
Ancak hayvanlardaki bu durumun insanlara aynen uymadığı da görülmektedir. İnsanı bütün canlıların üzerinde kerim olarak yaratan Rabbimiz, insan zekâsına hayvanlardan farklı yönler vermiştir. Hayvan doğuştan aldığı öğrenme kabiliyetinin üzerine sadece hayatta kalması için programlandığı kadar birkaç şey öğrenir. İnsan beyni ise çalışmaya devam ettiği, okuduğu, öğrendiği müddetçe hayatının sonuna kadar gelişme kapasitesine sahiptir. Tabiî yaratılıştan aldığı genetik kapasitenin izin verdiği sınırlara kadar.
Zaman ilerledikçe hangi tür moleküllerin beynin hangi bölgesiyle ve hangi özelliğiyle alâkalı olduğu daha fazla aydınlatılabilir. Ancak, beynin bütün bölümlerine hakim olan ruhî lâtifeler, hiçbir maddi sebebe bağlı olmadığından asla tam olarak anlaşılamayacaktır. Beynin maddî yapısındaki organik bazı bozukluk ve eksikliklerden doğan akıl hastalıklarında eksikliği veya fazlalığı tesbit edilen molekülün ilâç olarak verilmesi tedavi için müsbet neticeler vermektedir. Fakat zekâ gibi çok boyutlu bir kabiliyet için böyle bir durum söz konusu değildir.

www.sizinti.com.tr den alıntıdır.
 
Üst