Ehl-i Sünnet
Kıdemli Üye
- Katılım
- 5 Şub 2011
- Mesajlar
- 3,061
- Tepkime puanı
- 139
- Puanları
- 0
HADİSLER; KULAKTAN KULAĞA OYUN DEĞİLDİR
Hadisler alanındaki çalışmalar çok ve titizdir. Zira Muhaddisler EFENDİMİZ S.A.V'in hadisleri hususunda ALLAH TEALA'nın şu emrini ölçü aldılar "Size bir Fasık bir haber getirdiğinde onu (doğru olup olmadığını) araştırın" (hucurat 6)
Ayetteki bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. ALLAH fasık bir haber getirirse buyuruyor. Müttekî demiyor çünkü müttekî ALLAH'ın emirlerini tutup yasaklarından sakınan ve emin kimsedir. Fasık; günahlardan sakınmayan kimsedir. Yani ALLAH'tan korkmayan kimsedir. ALLAH'tan korkmayandan iftira, yalan ve her kötülük beklenir.
Muhaddislerin bu metodu icazet yöntemi ile yazı ve şifahi olarak Ravi'den Ravi'ye nesilden nesile aktarıldı. Her bir Ravi'ninde adalet ve zapt şartları ile kitaplarda kayıt altına alındı. Kitap haline geldikten sonra bu kitaplar Alimlerden Alimlere icazet yöntemi ile okunarak günümüze kadar gelmiştir. Bir yanlış ya da iftira olduğunda o uydurma hadisi attılar ve onunla amel etmediler. Muhaddisler bu uydurma hadisleri bile sakınmak için kitaplarda bir araya getirmişlerdir.
Cumhurbaşkanımızın dediği bu işin ehli olmayanlar (icazeti olmayanlar)'ın bu alanda söz sahibi olma yetkisini kimden aldılar. İcazet ile beraber bu alanda diploması varsa bu daha iyidir. Asıl olan icazettir. Diplomasını İlahiyatlarda icazet alan hocalardan almışsa bu kimse de söz sahibidir.
İlahiyat ile beraber icazet alan çok arkadaşlarımız var. Bu onlar için büyük bir avantajdır.
İcazet; silsile yoluyla ilim tahsil ettiği hocalarının taa Efendimiz S.A.V'e kadar kopuksuz varmasıdır.
Alimlerin görevi İslam dinini uygulanacak şekilde halka sunmalarıdır.
Halkın görevi ise uygulanacak şekilde sunulan İslam dinini yaşamasıdır.
Şöyle bir soru sorulacak olunursa, "sorgulamadan alacak mıyım ya beni aldatıyorsa"
Cevabı: İslamı sorduğu Alim güvendiği kişidir. Güvenmese ondan öğrenmez ve sormaz.
Nitekim Efendimiz Sallalahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: "Mü'min; mü'minlerin dilinden ve elinden emin olduğu kimsedir.
Bu şu demek değildir. Bir meselenin delilini bilmiyeyim mi?
Evet öğrenmek mezara kadar bitmez. Nitekim Efendimiz Sallalahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki; "Beşikten mezara kadar ilim taleb edin"
ALLAH'ü Teala A'li imran süresi 104. ayette şöyle buyuruyor; "Sizden öyle bir cemaat bulunmalıdır ki (Onlar herkesi) hayra çağırsınlar, iyiliği emretsinler, kötülükden vaz geçirmiye çalışsınlar. İşte onlar muraadına erenlerin ta kendileridir."
İzahı: hayra çağırması, iyiliği emretmesi, kötülükten sakındırması için bunları delilleriyle bilmesi gerekir.
Bu ayette منكم deki "min" ba'zıyet içindir. Yani "sizlerden bazısı" buyuruyor, "siz" buyuruyor muyor. Nasıl ki herkes doktor olamıyor. Aynı şekilde herkes Din'de Fakih olmaz.
Maalesef ülkemizde üç konuda herkes mütehassıs. 1. Siyaset 2. Sağlık 3. DİN
Bizim her birimizin görevi; herkes yaptığı işin en iyisini yapacak ve yapmalıdır.
(Ali Haydar Topaloğlu 27.Ekim.2017)
Hadisler alanındaki çalışmalar çok ve titizdir. Zira Muhaddisler EFENDİMİZ S.A.V'in hadisleri hususunda ALLAH TEALA'nın şu emrini ölçü aldılar "Size bir Fasık bir haber getirdiğinde onu (doğru olup olmadığını) araştırın" (hucurat 6)
Ayetteki bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. ALLAH fasık bir haber getirirse buyuruyor. Müttekî demiyor çünkü müttekî ALLAH'ın emirlerini tutup yasaklarından sakınan ve emin kimsedir. Fasık; günahlardan sakınmayan kimsedir. Yani ALLAH'tan korkmayan kimsedir. ALLAH'tan korkmayandan iftira, yalan ve her kötülük beklenir.
Muhaddislerin bu metodu icazet yöntemi ile yazı ve şifahi olarak Ravi'den Ravi'ye nesilden nesile aktarıldı. Her bir Ravi'ninde adalet ve zapt şartları ile kitaplarda kayıt altına alındı. Kitap haline geldikten sonra bu kitaplar Alimlerden Alimlere icazet yöntemi ile okunarak günümüze kadar gelmiştir. Bir yanlış ya da iftira olduğunda o uydurma hadisi attılar ve onunla amel etmediler. Muhaddisler bu uydurma hadisleri bile sakınmak için kitaplarda bir araya getirmişlerdir.
Cumhurbaşkanımızın dediği bu işin ehli olmayanlar (icazeti olmayanlar)'ın bu alanda söz sahibi olma yetkisini kimden aldılar. İcazet ile beraber bu alanda diploması varsa bu daha iyidir. Asıl olan icazettir. Diplomasını İlahiyatlarda icazet alan hocalardan almışsa bu kimse de söz sahibidir.
İlahiyat ile beraber icazet alan çok arkadaşlarımız var. Bu onlar için büyük bir avantajdır.
İcazet; silsile yoluyla ilim tahsil ettiği hocalarının taa Efendimiz S.A.V'e kadar kopuksuz varmasıdır.
Alimlerin görevi İslam dinini uygulanacak şekilde halka sunmalarıdır.
Halkın görevi ise uygulanacak şekilde sunulan İslam dinini yaşamasıdır.
Şöyle bir soru sorulacak olunursa, "sorgulamadan alacak mıyım ya beni aldatıyorsa"
Cevabı: İslamı sorduğu Alim güvendiği kişidir. Güvenmese ondan öğrenmez ve sormaz.
Nitekim Efendimiz Sallalahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: "Mü'min; mü'minlerin dilinden ve elinden emin olduğu kimsedir.
Bu şu demek değildir. Bir meselenin delilini bilmiyeyim mi?
Evet öğrenmek mezara kadar bitmez. Nitekim Efendimiz Sallalahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki; "Beşikten mezara kadar ilim taleb edin"
ALLAH'ü Teala A'li imran süresi 104. ayette şöyle buyuruyor; "Sizden öyle bir cemaat bulunmalıdır ki (Onlar herkesi) hayra çağırsınlar, iyiliği emretsinler, kötülükden vaz geçirmiye çalışsınlar. İşte onlar muraadına erenlerin ta kendileridir."
İzahı: hayra çağırması, iyiliği emretmesi, kötülükten sakındırması için bunları delilleriyle bilmesi gerekir.
Bu ayette منكم deki "min" ba'zıyet içindir. Yani "sizlerden bazısı" buyuruyor, "siz" buyuruyor muyor. Nasıl ki herkes doktor olamıyor. Aynı şekilde herkes Din'de Fakih olmaz.
Maalesef ülkemizde üç konuda herkes mütehassıs. 1. Siyaset 2. Sağlık 3. DİN
Bizim her birimizin görevi; herkes yaptığı işin en iyisini yapacak ve yapmalıdır.
(Ali Haydar Topaloğlu 27.Ekim.2017)