Hadis Tenkidi ile Hadis İnkarcılığı Arasındaki Fark

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
HADİS TENKİDİ VE HADİS İNKARCILIĞI

Doç.Dr. H. Musa BAĞCI

Hadis tenkidi veya eleştirisi ile hadis inkarcılığını ayırt etmek gerekir. Hadisin tenkidi veya eleştirisi demek, sahihini sakîmimden (zayıf ve uydurma) ayırma, iyi ve kötü taraflarını ortaya koyma anlamına gelir. Eleştiri de aynı anlamda olup iyiyi kötüden, sağlamı çürükten, doğruyu yanlıştan ayırmak, daha doğrusu kötü, çürük ve yanlışı eleyerek ayıklamak demektir.[1]

Dolayısıyla kelime günlük dilde olumsuz anlamının ağır basmasına rağmen, özünde olumlu bir mana taşımaktadır. Hadis tenkidi, hadisin sahihini sakîminden ayırd etmek, doğrusunu yanlışından ayırmak, Hz.Peygamber’e atfedilen kötü, çürük ve yanlış olan hadisleri ayıklamak anlamındadır.

Hadis inkarcılığı ise hadisleri böyle bir eleme, tenkid ve ayıklama sürecinden geçirme ihtiyacı hissetmeksizin toptan reddetmek anlamındadır. Bir önceki başlıkta da belirttiğimiz gibi ilk asırlarda İmam eş-Şafiî’nin yapmış olduğu tartışmalardan ve bazı kaynaklardan anlaşıldığına göre güçlü bir ihtimalle Haricîlerin bazı kollarının hadisleri tümüyle, Mu’tezile’den bir grubun da sadece haber-i vâhidi (tek kanalla gelen hadisleri) reddettikleri anlaşılmaktadır.

Günümüze gelince, bilindiği kadarıyla sünneti toptan reddettikleri söylenen yegane grup Pakistan’daki Ehl-i Kur’an adlı bir gruptur. Bu grubun içindeki kişilerin sünneti toptan red konusunda ittifak halinde olmadıkları, onlardan bazılarının sahihler dışında, bazılarının da mütevatirler dışında kalan hadisleri reddettikleri; ancak marjinal bir grubun hadislerin tamamını reddettikleri ifade edilmektedir.
[2] Yalnız bunların da son derece marjinal bir grup olduğunu ifade etmek gerekir. O halde bazı hadislerin tenkidi, eleştirisi ile hadislerin tamamını ve sünneti tamamen reddetmeyi birbirinden ayırt etmek gerekir. Zira bu ikincisi hadis inkarcılığının ta kendisidir. Birincisi ise yani hadislerin tenkidi ve eleştirisi tarihi süreç içinde bütün İslâmî ilimlerle uğraşan alimlerin takip ettikleri bir metottur.

Hadislerin tenkidi konusu, ondört asırlık geçmişimizde bütün İslâm alimleri, makbul olabilecek bir hadiste aradıkları şartların farklı olması sebebiyle, birinin kabul ettiği hadisi diğeri reddetmiş, diğerinin reddettiğini de öbürü kabul etmiştir. Bugün de bir İslâm alimi yaptığı araştırma sonucunda samimi olarak bir hadisin sahih olamayacağı kanaatine varmışsa, ona ancak saygı duymak gerekir. Kaldı ki bir takım hadisleri reddettiği için hadis inkarcısı gibi haksız bir ithama maruz kalanların reddettiği hadislerin sayısına bakınca yüzü biraz geçtiği görülür. Seyyid Salih Ebu Bekir, adı geçen eserinde 100 hadisi, İbn Kuteybe’nin eserinde tartışma konusu yapılan hadisler de 109 konu etrafında yoğunlaşmaktadır.[3]

Herhangi bir İslâm alimi, her hangi bir hadisi reddettiği zaman, onu “hadis inkarcısı” veya “sünnet münkiri” yakıştırmalarla karalamak doğru değildir. Çünkü bir İslâm alimi bir hadisi reddettiğinde bunun anlamı, Hz.Peygamber’in hadisi olduğunu bile bile onu reddiyor demek değildir. Bilakis bu, o alimin, o hadisin Hz.Peygamber’e ait olduğunu reddettiği anlamına gelir. Bu reddedilen hadis isterse geçmiş İslâm alimleri tarafından hadis olarak kabul edilmiş olsun fark etmez. O alimin önceki İslâm alimlerinin kabul ettikleri bir hadisi reddedemeyeceği şeklinde bir itirazda bulunmak da doğru değildir.

Binaenaleyh geçmişte veya günümüzde bir İslâm alimi bir hadisi ve belli konudaki hadisleri reddettiğinde yapılacak iş, onun bu konuda haklı gerekçelere dayanıp dayanmadığına, ikna edici delillere sahip olup olmadığına bakmaktır. Haklı gerekçelere ve ilmî delillere dayanmak şartıyla, birinin reddettiği bir hadisi bir başkası kabul veya birinin kabul ettiği bir hadisi bir başkası reddedebilir. Zira bir hadisin Hz.Peygamber’e aidiyetini belirleme işi tamamen içtihada dayalı bir husustur.
[4]

Örneğin, İmam Malik, başkalarının delil olarak kullandığı bir çok hadisi Medine’deki uygulamaya (Amelu Ehli Medine) ters düştüğü gerekçesiyle kabul etmemiştir.

İbn Ebî Şeybe, el-Musannef’inde İmam Ebu Hanife’yi bir çok hadisi kabul etmemesinden dolayı eleştirmiştir.[5]el-Buharî de es-Sahih adlı eserinde Ebu Hanife’nin bir çok görüşünü eleştirmiştir.[6] Buna mukabil Hanefiler de el-Buharî’deki pek çok hadisi kabul etmemişlerdir. Yine fıkıh kitaplarında hadisçilerin reddettiği veya hadis kaynaklarında bulunmayan hadislere de rastlamak mümkündür. Kelam alanında da aynı durum söz konusudur. Kelam kitaplarında delil olarak kullanıldığı halde hadisçilerin uydurma kabul ettikleri pek çok hadis mevcuttur.

Tasavvuf edebiyatına gelince, hadisçiler özellikle tasavvufa dair eserlerde mevcut çok sayıdaki hadisi, ya aslı bulunmadığı, ya isnadı olmadığı ya da açıkça uydurma olduğu gerekçesiyle reddetmişlerdir. Bunun örneği, İmam el-Gazâlî’nin İhya-i Ulûmi’d-Dîn adlı eserindeki hadislere yöneltilen eleştiriler oluşturmaktadır. Zira hadisçiler İhya’daki yüzlerce hadisi kaynaklarda aslı bulunmadığı, ya da uydurma olduğu gerekçesiyle açıkça reddetmiştir.

Bütün bunlar karşısında bir hadisi bir fakih, muhaddis, kelamcı veya tasavvufçu bir alim reddettiği zaman, bu hadisi reddeden o İslâm aliminin “hadis inkarcısı veya sünnet münkiri” olduğu söylenebilir mi? Bunu elbette söylemek mümkün değildir. Bu durumda hadis tenkidi yapmış Ebu Hanife, İmam Malik, İbn Ebî Şeybe, el-Buharî, el-Gazâlî, el-Irakî gibi yüzlerce İslâm alimini sırf başkasının kabul ettiği bir hadisi redettiği için hadis inkarcısı olmakla itham etmek gerekir ki bunu kabul etmek, böyle bir iddia da bulunmak mümkün değildir.[7]

Örneğin Ebu Hanife ve öğrencileri Kur’an’a ve akla aykırı buldukları için bazı rivayetleri eleştirmeleri yüzünden hadisçilerce sahih hadise muhalefetle suçlanmışlardır. Halbuki Ebu Hanife ve öğrencilerinin böyle bir tutum içinde olmaları düşünülemez.[8]

Tarihi süreç içinde rivayetlerin içeriğine yönelik eleştiriler, özelikle fakihler ve kelamcılar tarafından belli ölçülerde sürdürülmüştür. Günümüzde yapılan bilimsel araştırmalarda da bir çok Müslüman ve gayri muslim bilim adamı bazı rivayetleri içerikleri yönünden araştırıp, bunların Hz.Peygamber’e ait olamayacağı sonucuna ulaşmışlardır. Tabiatıyla bu samimi bilimsel çabaların hadis inkarı ve reddiyle bir alakası söz konusu değildir.[9]



[1] Tenkid ve eleştiri kelimeleri için bkz: Mehmet Doğan,Temel Büyük Türkçe Sözlük, s. 222, 760.
[2] Kırbaşoğlu, İslam Düşüncesinde Sünnet, s. 120
[3] Kırbaşoğlu, a.g.e, s. 121.
[4] Kırbaşoğlu, a.g.e, s. 122-123.
[5] İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, Beyrut, 1989, s. 277-325
[6] Hilmi Merttürkmen, Buharî’nin Ebu Hanife’ye İtirazları ve Aralarındaki İhtilaflar, (Basılmamaış Doktora Tezi, A.Ü. İslâmî İlimler Fakültesi, Erzurum).
[7] Kırbaşoğlu, a.g.e, s. 124-125.
[8] İsmail Hakı Ünal, İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı ve Hanefî Mezhebinin Hadis Metodu, s. 66-81.
[9] Ünal, Hadis, s. 109.
 

kebîkec

İhvan Forum Üye
Katılım
21 Eyl 2007
Mesajlar
8,080
Tepkime puanı
1,922
Puanları
113
Nerden buldun bu can alıcı makaleyi...

Tam 12 den vurmuş görünüyor. Ancak benim merakımı çeken bir tarafı var. Günümüzde bir alim hangi kriterlere göre bir hadisi hadis değildir diyerek öteleyecek. ve örneğin kayıtlara geçmeyen hadisleri bulup çıkarabilecek mi ? Çıkarsa diyelim bunun güvenilirliği ne kadar olacak?
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Nerden buldun bu can alıcı makaleyi...

Tam 12 den vurmuş görünüyor. Ancak benim merakımı çeken bir tarafı var. Günümüzde bir alim hangi kriterlere göre bir hadisi hadis değildir diyerek öteleyecek. ve örneğin kayıtlara geçmeyen hadisleri bulup çıkarabilecek mi ? Çıkarsa diyelim bunun güvenilirliği ne kadar olacak?

Sevgili abim zaten işin en can alıcı yeri de burası.

Bildiğiniz gibi her muhaddis'in hadis kritiği farklıdır aynı şekilde sika/güvenilir olarak belirledikleri ravileri de farklıdır. Güvenilirliği noktasında mutabık kaldıkları kadar mutabık kalmadıkları da vardır. Bu konuda gerçekten muhteşem bir yazı okudum inş. bulursam burada paylaşırım.

Cevap biraz uzun olacak umarım sıkılmazsınız.

Hadisler tasnife tabi tutulduktan sonra alimler kendi ölçülerine göre bir hadisin sahih olup olmadığına karar veriyorlardı. Kimse kimsenin içtihadını reddetmiyor ama birbirlerine makul çerçevede muhalefet ediyorlardı. Fakat daha sonra İbn-i Salah çıktı ve; "hadislerin sahih veya zayıf olduğuna hükmetme hususunda içtihat kapısının kapandığını, artık sadece önceki alimlerin taklit edilebileceği" görüşünü ortaya attı. Bu alime göre kendi çağındaki ve daha sonraki alimler, hadisleri araştırıp sahih veya zayıf hükmü verme gücüne sahip değillerdi. Buhari, Müslim, Ebu Davud vs gibi önceki alimlerin verdiği hükümlerle yetinmek gerekiyordu.

Sözümüz havada kalmasın aynen alıntılıyorum;

İbnu's-Salah bu konudaki görüşlerini şöyle açıklamaktadır:

"Hadis cüzlerinde veya başka bir yerde Sahîhayn'de bulunmayan ve güvenilir hadis imamlarının eserlerinde sıhhati hususunda herhangi bir hüküm verilmemiş, isnadı sahih herhangi bir hadis bulmuşsak, onun sahih olduğuna dair kesin bir hüküm veremeyiz. Zira son asırlarda sadece senedden hareketle hadisin sahih olduğunu tespit etmek zorlaşmıştır. Çünkü bu tür hadislerin isnadı içinde, sahih hadisin râvisinde bulunması şart olan hıfz, zabt ve itkandan yoksun olmasına rağmen rivayetinde, kendi kitabında bulunanlara itimat edenlerin olduğunu görürsün. Şu halde artık sahih ve hasen hadisi bilme hususunda hadis imamlarının açıklamalarına ve tağyir ve tahriften korundukları meşhur olan eserlerine itimat edilmelidir.." [Îbnü's-Salâh, Mukaddime, s. 87-89.]

Pekala bu iddia İslam alimleri arasında nasıl bir karşılık bulmuştur? Bir kısım alimler dediler ki;

1- Evet doğrudur önceki alimlere göre sonrakilerin araştırma gücü azalmıştır.
2- Önceki alimlerin sahih bir hadisi dışarıda bırakmış olmaları (unutmaları) mümkün değildir.

Fakat İmam Nevevi ve İbn-i Hacer gibi bir kısım alimler ise bunu reddetmişlerdir. Mesele İbn-i Hacer der ki, aynen aktarıyorum;

"Bu tartışmalıdır. Zira bu söz, bir hadisin sahih olması için hadis imamlarının açıklamalarının yeterli olduğunu ve önceki âlimlerin hadisin sanihliği hakkında herhangi bir açıklaması bulunmadığı zaman, sahihlik şartlarının reddedileceğini ifade etmektedir. Bu ise, birinci ifadeye göre sahih olmayanı sahih kabul etme sonucunu doğurur. Zira önceki âlimlerin sahih olduğuna hükmettikleri birçok hadisi, diğer âlimler sahihlik derecesinden düşürecek illetinin bulunduğunu tespit etmişlerdir. Bu durum özellikle sahih ile hasen arasında ayırım yapmayan âlimlerin verdiği hükümler için söz konusu olmuştur. Nitekim İbn Huzeyme'nin kitabında sahih olduğuna hükmedilmiş nice hadisler vardır ki; hasen seviyesinde bile değildirler. İbn Hibban'ın Sahîh'inde de durum aynıdır. Bazan hafız derecesine ulaşmış olan bir hadis âlimi, hadisteki bazı illetlerin gizli kalması sebebiyle kendi bulgularına göre onun sahih olduğuna hükmeder. Bir başkası da bu hadisteki illetleri tespit edip onu reddedebilir."


Az işim çıktı birazdan devam ederim. Eğer çok uzatıyorsam söyleyin sadete gelirim.
 

kebîkec

İhvan Forum Üye
Katılım
21 Eyl 2007
Mesajlar
8,080
Tepkime puanı
1,922
Puanları
113
Estağfirullah faydalı oluyor kanaatindeyim. Lütfen devam edin.
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
İbnul Cevzi'nin de konuyla alakalı bir yazısını paylaşayım;

"Hadisin sahih olması halinde önceki âlimlerin onu ihmal etmeyeceğine dair galip zannın bulunduğu deliline gelince; bu da son derece yanlıştır. Çünkü bu bir zandır. Zan, galip de olsa, bu meselelerde olumsuz hüküm vermek için yeterli değildir. Zira kesin olan bir husus, ancak kendisi gibi kesin olanla ortadan kalkabilir. İnsanda bunu araştırma gücünün olduğu ise kesindir. Öncekilerin sonrakilere bıraktığı nice mesele ve hüküm vardır. Kendisine uydurma hadisler hakkında sorulduğu zaman İbnü'1-Mübarek'in, "âlimler (uzmanlar) bunun için yaşarlar"[Îbnü'l-Cevzi, el-Mevzuat, I, 46.]

Buradan alimlerin bütün hadisleri uydurmalardan temizleyrmediklerini çok rahatlıkla anlayabiliyoruz. Hiç bir alim ne Buhari ne de ondan sonra gelenler bütün ilimleri kuşatamazlar. Hatta bırakın alimleri sahabeler dahi böyledir. Yeri gelirse bununla ilgili Hz Ömer'den çok somut örnekler de verebilirim.

Bütün bunlardan sonra İbnul Cevzi'nin de dediği gibi İbn-i Salah'ın "öncekiler sonrakilere hiçbir şey bırakmamıştır" sözü doğru değildir. Doğru olmadığı ile ilgili alimlerden sayısız örnekler getirebilirim. Yani öncekilerin sahih deyip sonrakilerin muhalefet ederek sahih hükmü vermediği. Mesele "ayakabbı ile abdest alıp sonra üzerine mesh etme" ilgili hadis zayıf bulunmuş fakat daha sonra sahihliğine hükmedilmiştir.

Neyse çok fazla dağıtmayayım ve sorunuza geleyim.

Pekala günümüzde bir hadis için zayıf veya sahih hükmü verilebilir mi verilemez mi? Verilecekse de nasıl verilebilir?
 

seyda muhammet

Yasaklı
Katılım
15 Nis 2013
Mesajlar
127
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Çok güze bir makale.Elinize sağlık.Merak ettiğim,İnsanların bir hadis ,kitabndaki hadisleri paylaşmaları insanlara sevabmı kazandırır,yoksa zanni bir delile dayanarak peygambere ithaf edilen yalan bir sözün paylaşımına ortak olmak belamı kazandırır?Gazali'den verdiğiniz örmeklere bakltığımızda ,bir sürü yalan hadis içermekte.Gazali için " cehennemdeki yerine hazırlansın" kuralı geçerlimi?işte insan bunlara inanmakta zorlanıyor.......
 

cahid

Kıdemli Üye
Katılım
18 Ağu 2009
Mesajlar
6,061
Tepkime puanı
1,416
Puanları
113
Konum
Muamma...!
Çok güze bir makale.Elinize sağlık.Merak ettiğim,İnsanların bir hadis ,kitabndaki hadisleri paylaşmaları insanlara sevabmı kazandırır,yoksa zanni bir delile dayanarak peygambere ithaf edilen yalan bir sözün paylaşımına ortak olmak belamı kazandırır?Gazali'den verdiğiniz örmeklere bakltığımızda ,bir sürü yalan hadis içermekte.Gazali için " cehennemdeki yerine hazırlansın" kuralı geçerlimi?işte insan bunlara inanmakta zorlanıyor.......

Mevzû Hadis ne demektir , bir hadisin aslı yok demek ne demektir?
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Muhaddislerin bir hadis hakkında zayıf veya sahih hükmü verme şu iki şey üzerine bina edilir

1- Sened;
metnin bize ulaştığı yolu bildiren ravi zinciridir.

2- Metin; hadis lafızlarıdır.

Muhaddisler arasında bir konuda görüş birliği vardır ki o da; mutlaka isnadın olması ve ravilerin güvenilirliği meselesidir. Yani söyleyene ait olup olmadığının tespiti. Dolayısıyla ilk kriter isnat zincirinin güvenilirliğidir. Lütfen buraya dikkat metnin tetkik edilmesi ise bundan sonradır.

Pekala ya metin sahih ama ravi güvenilir değilse? Sırf kendi belirledikleri usule uymuyor diye veya kendilerine göre belirledikleri güvenilir ravi zincirine uymuyor diye bir hadisi nasıl araştırmadan salt ravisine bakılarak reddedilebilir?

Bakın İbn-i Kayyim de eskiler gibi düşünüypr ve diyor ki; "İsnadın sahih olması, hadisin sahih olmasının şartlarındandır. Ancak sadece senedin sahih olması, hadisin sahih olmasını gerektirmez. Zira bir hadis, ancak senedinin sahih olması; illetli, şaz ve münker olmaması; ravisinin sika ravilere aykırı rivayet etmemesi veya onlardan farklı rivayette bulunmaması gibi şartların hepsini bir arada taşımakla sahih olur."

Diyor ama hadisin metninden hiç söz etmiyor. Etmediği gibi bir başka yerde çok tuhaf birşey daha söylüyor;

"Bazan isnaddaki ravilerin hepsi güvenilir olur, fakat hadis uydurma, maklub (kelimelerin yerleri değiştirilmiş) veya müdelles olabilir."

Tam bir çelişki. Ravi'yi metne tercih ediyor sonra da Ravilerin hepsi güvenilir olabilir ama hadis uydurma da olabilir demek suretiyle de aslında ilk sıraya koyduğu Ravilerden de uydurma rivayet gelebileceğini söylüyor.

Bu da maalesef şunu doğuruyor; "Herhangi bir hadisin isnadı zayıfsa bu yolla gelen metin de zayıftır. Yani metin hakkında sahih hükmü verilebilmesi için isnadı sahih olmak zorunda. Aksi halde hadis şaz veya zayıftır" SubhanAllah!

Yahu nereden uyduruyon bunları diyenlere de sadece bir örnek olması açısından Şube'nin şu sözünü söyleyeyim;

"Şaz hadis, ancak şaz kimseden gelir"
 

türkü

Kıdemli Üye
Katılım
18 Tem 2007
Mesajlar
4,973
Tepkime puanı
975
Puanları
0
dönemin siyasi çıkarlarının avukatlığını yaptırtmak gayesiyle, devirler boyunca sayısız denecek derecede hadis uydurulabilmiş olmasının yanı sıra işte kur'an-ı kerim ayetlerinden de sınırlı ölçüde de olsa istifadeye kalkışılmış olduğu(ayetlerle kendisine delil getirdi deriz hani) tarihi bir vakadır deniliyor..bu dönem içinde ele alınmış "hz.aişe"nin, hatalı rivayet edildiğine kani olduğu hadislere ve kendi dönemindeki alimlerin yanlış fetvalarına karşı yaptığı tenkitlerde hareket noktası olarak kur'an ve sünnet'in olduğu.. ona katılanlarla birlikte katılmayanların da varlığı..hadis tedkiklerinde hz.aişe'nin konumunu belirtirken peygamberin ashabı herhangi bir meselede şüphe etseler ve onu aişe'ye sorsalar muhakkak onda buna dair bir bilgi bulurlardı denildiği..yalnız işte dönemin çalkantısına karışmaktan kendini de alıkoyamadığı da -içinde olmak bunu gerektirir- hesaba katıldığında nasıl da işlerin işinden çıkılamayacağı..belki yalnız şu sözlerin bir nebze olsun ışık tutabildiği göz önüne alırsa eğer:, siz yalan söylemez, yalanla itham da edilmemiş bir-iki zattan hadis rivayet ediyorsunuz, fakat kulak hata yapabilir. kur'an'ın rehberliği yeter. hz.aişe" sözlerinden herşeyi ihtimal dahilinde ama reddedilemeyecek denli 'insan'a 'hata'ya, 'kusur'a matuf' bırakmak..kucaklayanların biraz kollarını gevşetmesi, arkası ardına atanların sahiplenmesi beklentisiyle beraber yani ortak bir çizgiye gelmek dışında çok çoğu hayır'la biten cevaplardan başka da bişey elde edilemez..
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Konuyu bağlıyayım inş.

Hadisleri tasnif etme işi bir Peygamberlik görevi veya vahiyle bildirilmiş bir husus değildir kardeşler. Hadislerin tasnif edilmesi işi dönemin şartlarında bir gereklilik idi. Gerek siyasi, gerek İslam düşmanlarının fitne ve fesadı yaymak için Müslümanların aralarına sızmaları, gerek Irk, dil, mezhep ve bölge tarafgirliği, gerek idarecilere güzel görünüp şahsi menfaat temin etme ve daha başka düşüncelerle ortalıkta bir sürü uydurma rivayetler dolaşıyordu. Ve buna birileri dur demesi gerekiyordu. İşte hadis uydurmacılığın önüne geçilemediği böylesi bir dönemde haklı olarak bu iş yapıldı.

Ancak, nasıl ki dönemin şartları gereği İmam Buhari ve diğer muhaddisler bunu bir gereklilik olarak gördüler ve hadisleri topladılar aynı şekilde bizlerde bunu yapabiliriz. Bunu bizim yapmamıza mani ne olabilir? Asrımızda bu yapılamaz mı? Bu sadece Buhari ve diğerleriyle mi sınırlı mıdır? Bütün bir külliyat, müsnedler elimizde elhamdulillah. Keza siyer, tarih kitaplarının hepsine ulaşmak gibi bir avantajımız da var. Yine onların usullerine de sadık kalarak ve buna ilaveten Kuran ile uyum şartını (metin tenkidi) da getirerek pekala bu iş tekrar yapılabilir ve yapılmalıdır.

Eskiden sahih hükmü verilip daha sonra sahih olmadığı veya tam tersi nasıl mümkün oldu ise bugün de akademisyenler, ilim ehli insanlar bir araya gelip bu işi çözümleyebilirler. Ümmetin birliğini ve vahdetini istiyorsak öncelikle ve ivedilikle hadis sorununu çözmek zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Zira ihtilafların esasını hadisler teşkil etmektedir.
 

müslim

Üye
Katılım
24 Ara 2011
Mesajlar
74
Tepkime puanı
3
Puanları
0
ah haci abem ah senin paylaşımları özledim aha geldim okumaya ve konuyu buldum allah razı kalsın ustadım..
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
ensar-muhacir bu aralar pek sessizsin, hayrola ?
 

abdullah birisi

Kıdemli Üye
Katılım
12 Mar 2013
Mesajlar
10,357
Tepkime puanı
517
Puanları
0
Konum
istanbul
sünnet üzere taharet almayı bile bilmeyen insanların Hadis ilmi ile sanki meşgullermiş veyahut azda olsa bir şeyler biliyormuş gibi izlenim vermeleri gülünecek bir durum olası gerek....ki bu tip insanlar Hadis inkarcılığının (ki bunun sonu küfürdür) örtmek veya ilmi bir delili varmış havası oluşturma çabaları ise acınacak bir durumdur.... bu tipler eğer iddialarında samimi iseler eğer ilmi bir şerefleri var ise bunu ispat etmek zorundalar.... evet en baştan bir soru sorduk ve bunun cevabını bekliyoruz ki buda hakkımız oda şudurki..... İsa asm ın nuzulunu inkar eden bir tane alim isim vermeleridir...bekliyoruz.....

Cabir İbn-i Abdullah'dan rivayet edilen "Mehdi'nin çıkışını inkar eden, muhakkak Muhammed (asm)'e indirilene küfretmiştir. Meryem'in oğlu İsa'nın inişini inkar eden de muhakkak kafir olmuştur. Deccal'in çıkacağını kabul etmeyen de muhakkak kafirdir." hadisi de İslam alimleri tarafından kullanılan bir diğer delildir. Bu hadis, Şeyh Hace Muhammed Parisa'nın "Faslu'l Hitap", Şeyh Ebu Bekir el Kelabazi'nin "Meani'l Ahbar", İmam Süheyli'nin "er-Ravuzu'l Ünüf", İmam Suyuti'nin "el-Arful Verdi fi Ahbaril Mehdi" gibi ünlü İslami kaynaklarda yer almaktadır. Ayrıca Şeyh Ebu Bekir, bu hadisin senetini de açıklamıştır: "Bize Muhammed İbni Hasen, ona Ebu Abdillah el-Huseyn İbni Muhammed, ona İsmail İbni Üveys, ona Malik İbni Ebes, ona Muhammed İbni Münkedir, ona da Cabir İbni Abdillah Hazretleri böylece bildirmişlerdir."
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
HADİS TENKİDİ VE HADİS İNKARCILIĞI

Doç.Dr. H. Musa BAĞCI

Hadis tenkidi veya eleştirisi ile hadis inkarcılığını ayırt etmek gerekir. Hadisin tenkidi veya eleştirisi demek, sahihini sakîmimden (zayıf ve uydurma) ayırma, iyi ve kötü taraflarını ortaya koyma anlamına gelir. Eleştiri de aynı anlamda olup iyiyi kötüden, sağlamı çürükten, doğruyu yanlıştan ayırmak, daha doğrusu kötü, çürük ve yanlışı eleyerek ayıklamak demektir.[1]

Görene, köre ne ?
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Hadis tenkidi veya eleştirisi ile hadis inkarcılığını ayırt etmek gerekir. Hadisin tenkidi veya eleştirisi demek, sahihini sakîmimden (zayıf ve uydurma) ayırma, iyi ve kötü taraflarını ortaya koyma anlamına gelir. Eleştiri de aynı anlamda olup iyiyi kötüden, sağlamı çürükten, doğruyu yanlıştan ayırmak, daha doğrusu kötü, çürük ve yanlışı eleyerek ayıklamak demektir.



Bu ayrım zaten çoktaaaaan hadis alimleri tarafından yapıldı. Artık o alimlerin sahihtir dediğine değildir diyen bir nevi Peygamberi yalanlamış olur.
 

abdullah birisi

Kıdemli Üye
Katılım
12 Mar 2013
Mesajlar
10,357
Tepkime puanı
517
Puanları
0
Konum
istanbul
Hadis tenkidi veya eleştirisi ile hadis inkarcılığını ayırt etmek gerekir. Hadisin tenkidi veya eleştirisi demek, sahihini sakîmimden (zayıf ve uydurma) ayırma, iyi ve kötü taraflarını ortaya koyma anlamına gelir. Eleştiri de aynı anlamda olup iyiyi kötüden, sağlamı çürükten, doğruyu yanlıştan ayırmak, daha doğrusu kötü, çürük ve yanlışı eleyerek ayıklamak demektir.



Bu ayrım zaten çoktaaaaan hadis alimleri tarafından yapıldı. Artık o alimlerin sahihtir dediğine değildir diyen bir nevi Peygamberi yalanlamış olur.

yanılıyorsun lafons kardeşim yeni yetme kendinden menkul işkembei kübracı sanal naylon muhaddislerimiz var daha....
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Bir hadisin analizi;

Hz. Aişe anlatıyor: "Kur'an olarak inenler meyanında "Malum on emme ile haram sabit olur" ayeti de vardı. Sonra (Rab Teala) onları, malum beş emme ile neshetti. Bu (beş emme) ayetleri, Kur'an'ın okunan ayetleri arasında iken Aleyhissalâtu vesselâm vefat etti." [Müslim, Rada 24, (1452); Muvatta, Rada 17, (2, 608); Ebu Davud, Nikah 11, (2062); Tirmizî, Rada 3, (1150); Nesaî, Nikah 51, (6, 100).]

Peygamber vefat edince eh ayet de Kuran'a giremedi. Nasıl oluyor bu? Açıklama hazır;

Şu halde ayetlerin bilahare tilaveti neshedilmiş fakat hükmü baki kalmıştır. İşte bu sonuncu nesih, Resulullah'ın vefatına öylesine yakın bir tarihte olmuş ki, Ashab'tan bir kısmı henüz duymamış ve Kur'an ayeti olarak okumaya devam etmiştir. Sonradan, bunun neshedildiğini herkes duymuş ve onu okumaktan vazgeçmişlerdir.

Bah bah bah komediyi görüyonuz değil mi? Ayet varmış tilaveti neshedilmiş ama hükmü devam ediyormuş. Hatta ilk inen ayet 10 emme imiş sonra tekrar bir ayet inip onu neshetmiş ve süt emme 5'e inmiş, sonra da her iki ayet nolmuş? Uçup gitmiiiiş :D

Pekala madem bu Allah'ın bir ayetidir o halde neden Kuran'da yok? Cahil bir müslüman cehaletini giderip ilme talip olsa ve bunu görse ve "Kuran'a girmeyen başka ayetler de var mı" diye kafasında şüpheler oluşsa ve bu dine sırtını dönse ve "ben böyle bir dini kabul etmiyorum, Kuran'da bile eksikler var" dese bunun sorumlusu kim olacak?

Allah Kuran'da hiç bir eksiklik yoktur, din olarak size İslam'ı seçtim ve dininiz ikmale erdirdim/tamamladım diyor bu ahbariler/her gördüğü hadise bodoslama dalanlar eksik diyorlar. Allah yalan mı söylüyor?
 

abdullah birisi

Kıdemli Üye
Katılım
12 Mar 2013
Mesajlar
10,357
Tepkime puanı
517
Puanları
0
Konum
istanbul
Allah u teala Kıbleyi Mescidi aksadan Kabei Muazzamaya çevirince kalblerinde hastalık olanlar.. "ne oluyoruz bir oraya dönüyoruz bir buraya " deyip inkar ettiler...

veya

Kur’an’da adı geçen hayvanlardan bir tanesi de, ‘sivrisinek’tir. Mekke’li müşrikler, Fil, deve, gibi iri cüsseli hayvanlardan bahseden âyetleri işittiklerinde, Hz. Peygamber’e ve onun davetine icabet etmiş sahabeye itiraz etmemişlerdi. Oysa, âyetlere itiraz etmek, alaya almak için mumla bahane aramakta idiler.

Ancak, Cenab-ı Hak kitabında:

“Ey insanlar! Size bir misal getirildi; şimdi onu dinleyin: Sizin Allah’tan başka, dua edip çağırdıklarınızın (bâtıl ilahlarınızın) hepsi bir araya gelseler, bir sineği yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, onu da geri alamazlar. İsteyen de âciz, istenene de!” (Hac, 73)

“Allah’tan başka veli edinenlerin hali, örümceğin durumu gibidir. Örümcek de bir yuva yapar; fakat yuvaların en zayıfı örümceğin yuvasıdır—keşke bilseler!” (Ankebut, 41)

âyetlerinde olduğu gibi, sinek ve örümcek gibi küçük canlılardan da misaller verdiğinde ve onların adlarını andığında, müşrikler, itiraza başladılar. Güya Kur’an’ı küçük düşürmek için aradıkları fırsatı bulmuşlardı. Allah, nasıl olurdu da, bu hakir ve küçük şeylerden bahsederdi. Hiç olur muydu? Onların bu tür itirazlarına, Cenab-ı Hak, Bakara Suresinin 26 âyetiyle cevap verdi:

“Allah, sivrisinekle yahut ondan daha küçüğüyle misal vermekten çekinmez. İman edenler bilirler ki, o, Rablerinden gelen hakkın tâ kendisidir. İnkâr edenler de “Allah bu misalle ne demek istedi?” deyiverirler. Allah, bu misalle nicelerini saptırır, nicelerini de doğru yola ulaştırır. Aslında, Allah’ın saptırdıkları, zaten yoldan çıkmış olanlardır.”
 

DENİZKRTL

Ordinaryus
Katılım
14 Şub 2010
Mesajlar
2,267
Tepkime puanı
475
Puanları
0
konuyla alakalı olanlar kaynak hadis kitaplarının(kendi okuduklarının) isimlerini söyleyebilirlermi?
 
Üst