Hacı Fellini: Türkiye'nin en iyi filmini yaptım

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Mehmet Tanrısever, Hür Adam için oldukça iddialı konuştu ve "Türkiye'nin en iyi filmini yaptım" dedi.


Geçim sıkıntısı çektiği için köyünden kopan ve İstanbul'da fabrika sahibi yapımcıya dönüşen Mehmet Tanrısever'i birçok kişi 'Hacı Fellini' lakabıyla tanır. Sinemaya olan tutkusu ve filmlerinde gözettiği katı kurallarıyla bilinen ve yıllardır suskun kalan Tanrısever iddialı filmi 'Hür Adam'la yeniden sinemaya dönüş yaptı. Said Nursi'nin hayatının anlatıldığı film için Tanrısever. "Filmimiz dünyanın en iyi ilk 50 filmi arasına girer. Türkiye'nin ise en iyi filmidir" diyor.
Tuhaf bir yaşam hikâyeniz var. Yoksul bir köylüden, fabrika sahibi bir yapımcıya dönüştünüz. Bu süreci kısaca özetler misiniz?
Benim hayat hikâyem Konya, Bozkır, Bağyurdu köyünde başladı. Daha sonra ise 15 yaşlarında 1960'lı yıllarda İstanbul'a geldik. İstanbul hayatımızda çıraklık gibi işler yaptım. Daha sonra askere gittim. Askerden sonra da çalışmalarda belirli fırsatların önümüze gelmesi ve onları değerlendirmemizle birlikte iyi yerlere gidiş yaptık. Ben bunu nasip olarak yorumluyor ve Allah'ın takdiridir diyorum. Bu zenginliğim ve işlerimin rast gitmesi ne benim çok zeki olduğumu ne de çok şanslı olduğumu göstermez. Ben zaten şans diye bir şeye inanmıyorum. Allah'ın takdiri vardır. O takdir ederse olur ve bir yerlere gelebilirsin. İnsan için önemli olan samimi ve ihlâslı olarak istemesidir. Tabi bizde hırs da vardı. Bunun yanında güzel yaşantı, güzel çalışma ve çocukluğumdan itibaren başarılı olma arzusuyla doluydum. Güzel yemekler yemek, güzel giyinmek ve görmediğim yerleri görmek istiyordum. Yaşamaya karşı muazzam bir isteğim vardı. Ama bunları düşünürken samimi ve ihlâslı hareket ediyordum. Böyle düşününce de Allah size yardım ediyor. Zaten çevrenizde de böyle örneklere fazlaca rastlayabilirsiniz. Çobanlıktan çok iyi yere gelen insanları görebiliyoruz. Mesela; Peygamberimiz de çobandı. Daha sonra kervanlarda pazarlamacılık yapmaya başladı. Sonra müdür ve daha sonra da patronu olan Hatice validemizle evleniyor. Bu da bir takdiri ilahidir. Her şeyden önce samimi olmak şarttır. Belirle güce kavuştuğun zaman da dünyayı değiştiren işlere imza atabilir ve inkılâplar yapabilirsin.
İşlerinizdeki başarınızı yapımcı olarak sürdürmenizin sebebi neydi. Özellikle sinemayı seçmenizin özel bir nedeni var mıydı?
Biz 1990'lı yıllarda Minyeli Abdullah'la yapımcılığa giriş yaptık. Sağ kesimde istediğimiz türde filmler yoktu. Muhafazakar insanların seyredeceği ve sevindireceği filmleri görmek mümkün değildi. "Bu bizimdir" diyeceğimiz filmler çekilmiyordu. Bizim fazlaca dikkat ettiğimiz edebe, ahlaka ve imana önem veren filmler bir elin parmağını geçmezdi. Buradaki boşluğu fark ettik ve "Minyeli Abdullah'ı film yapalım." dedik. Daha sonra da diğer filmlerimiz Sürgün ve Çizme çıktı. Minyeli Abdullah büyük işler yaptı. Buna rağmen ara vermek zorunda kaldık. Son çektiklerimiz beklediğimiz ilgiyi görmedi. Param bitince, sanayici hayatım olduğu için oraya ağırlık vermeye başladım. 20 senede iş hayatımızda gerekli değişiklikler ve yenilikler yaptık. Biraz daha işlerimi hafiflettim ve yeniden yapımcı yönetmenliğe başladım.
Sizin ilk yönetmenlik deneyiminiz olan 'Sürgün' ilginç ayrıntılar sunuyordu. Dünyanın çeşitli yerlerinden de ödüller aldınız. Bu film için size gelen tepkiler nasıldı. Size yönetmenlik yapma diyen oldu mu?
Sürgün filmi başarılı olsa da beklediğimiz işi yapamamıştık. Benim açımdan yönetmenliğe devam edip etmemem alacağım ödüllere bağlıydı. Avrupa'dan, Amerika'dan ve Özbekistan gibi ülkelerden ödüller alınca, bana büyük moral oldu. Sanatıma saygı duyan birilerinin varlığını hissettim. Hatta Yeşilçam bana o zaman 'Hacı Fellini' lakabını taktı. Tabi bunlar benim hoşuma giden ayrıntılardı. Başarılı olmak beni mutlu etmişti. Benim bu işe ara vermem, temelli bıraktım anlamı taşımıyordu. Bir gün mutlaka dönecektim ve yine filmlerimi çekmeye başlayacaktım. Ama bu tahminimden uzun sürdü. Tabi bazı nedenlerde bu süreyi uzatmama neden oldu. Özellikle de 28 Şubat sürecinde yaşanan karışıklık etkili oldu diyebilirim. Muhafazakârlar sürekli takipteydi. Sindirilmeye çalışılıyordu. Bundan bizde nasibimizi aldık ve sindirilme hareketlerine maruz kaldık.
Size nasıl bir yöntem denediler?
Hesaplarımıza el konuldu ve bazı kötü uygulamalara tabi tutulduk. Netice itibariyle nasip bugüneymiş diyebiliriz.
Sizin film çekmenizi engelleyecek bir takım girişimlerde bulunuldu diyebilir miyiz?
Tam olarak onu söyleyemeyiz. Ben film çekmek istesem de ortamın oluşturduğu bir süreçten geçtik. Parasal konularda da bir yetersizlik ve moral bozukluğu da vardı. Ortam da müsait değildi. 1996-1998 ve 2000'li yıllarda bir tedirginlik de söz konusuydu. Yapsan da çok dikkat etmeliydin. Çünkü insanlar sebepsiz yere yargılanabiliyordu. Hatta ben filmlerimi 10 sene geçmesine rağmen televizyona vermedim. Çünkü geçmişte yaptığımız iş dolayısıyla yargılanma ihtimalimiz vardı. Oysaki film daha önceden yapılmış, ama bu durumu bazı kafalara anlatamazsınız. Karışık bir ortamdan kaynaklanan bir geri çekilme diyebiliriz.
Sürgün filminizde de birilerini rahatsız edecek çok cesur konulara girmiştiniz?
Evet. Minyeli Abdullah'ta da cesur konulara girdik. Hatta Hür Adam'da da cesur bir dil kullandık. Biz hep cesur davranıyoruz zaten. (Gülüyor)
'Hür Adam'da Bediuzzaman Said Nursî'nin hayatını anlatıyorsunuz. Onun hayatında sizi etkileyen ayrıntılar nelerdi. Neden bir başkası değil de Said Nursî?
Ben Said Nursî'nin tarihçe-i hayatını 80'li yıllarda okudum ve çocuk yaştan itibaren gösterdiği kahramanlığa hayran kaldım. Onun yaşamı ve düşünceleri benim hayatıma da yön vermeye başladı. Hep ondan destek alıyordum. Onun kahramanca duruşu, birilerine minnet etmeyişi bana örnek oluşturmuştu. Bir de onun görüşlerinin verildiği okullar ve eğitim yuvalarına gidip geliyordum. Zaman zaman destek olmaya çalışıyordum. Oradan da epey yakınlığım var. 90'lı yıllarda onun öz talebeleri, "Saidi Nursi'nin hayatını film yap" dediler. Bazıları da, "şimdi zamanı değil" dedi. Aradan 19 sene sonra tekrar gündeme getirdik. Şimdiki durumdan da fazlasıyla memnun kaldık. Filmi yaparken de 'üstad'dan manevi anlamda inanılmaz destekler aldık. Bize fazlasıyla yardımcı oldu.
Filmde onun hayatından bir kesiti mi veriyorsunuz yoksa baştan sona Saidi Nursî'nin hayatını mı izleyeceğiz?
Yok kesit değil. 163 dakika boyunca onun yaşamını anlatıyoruz. Nerede doğduğunu, birinci cihan harbine katılımını, Kürt Milis alayını komuta edişini, esir kamplarına gidişi, oradan gelişi ve daha sonra Ankara'daki hareketleri görüşü, Atatürk'le ilgili. Daha sonra yeniden köyüne dönüşü ve orada Kur'an hizmetlerine önem vermesi, daha sonra ise onu Şeyh Sait İsyanları sırasında potansiyel suçlu olarak görüp Barla'ya götürüyorlar. Barla'da 8 sene kalması ve orada risale yazması. Bu sırada da dünyada hızlı bir şekilde dinsizliğin moda olduğunu biliyoruz. Her yönden hızlı bir inkılap sürecinden geçiyoruz. Tüm bu olayları görünce üstad, "Allah var, Allah var, Allah var" diyor. Yargılanma süreci de var. Bazı reformist duygular oluşuyor. İnsanların kılık kıyafetlerindeki büyük değişimi ve ta ki ölümüne giden süreçteki zamanı anlatıyoruz. Tabi daha çok sosyal yönünü ve kahramanlığını ön plana çıkarıyoruz.
Film için ayrıntılı bir araştırma yaptınız mı? Hangi kaynaklardan faydalandınız. Tarihi bir şahsiyeti anlatıyorsunuz. Tarihçilerden destek aldınız mı?
Zaten biraz biliyordum. Senaryo çalışmalarına başladığımız zaman 'üstad'ı anlatan kitaplara baktım. Yirmiye yakın kitap okudum diyebilirim. Bu da 6 bin sayfaya denk geliyor. Bazı belgelerden de yola çıkarak filmin kurgusunu yaptık.
Çekimleri nerelerde yaptınız?
Çekimi yaşadığı yerlerde yaptık. Mesela Isparta Barla'da, onun kaldığı odalarda, ayrıca Çam dağlarına çıktık ağaçların üzerine falan. Doğayla içi içe bir film oldu.
Siz filmlerinizde doğayı göstermeyi seviyorsunuz. 'Sürgün' filminizde de doğanın güzelliklerinden faydalanmıştınız.
Evet aynen öyle. Bu filmde de öyle yaptık. Mesela birkaç kez kış gelecek. Çünkü o yılları ayarlamamız gerekiyordu. Sürgün'ü de üç mevsimde çekmiştik.
Filmlerinizde manevi duyguları ön plana çıkarıyorsunuz. Bunun için size sıkıntı yaşatıyorlar mı ya da size "film çekme" diyen oluyor mu?
Yok. Şöyle ki benim açımdan iyi bir durum var. Paramı kendim kazandığım ve bu işe yatırdığım için sorunsuz çalışabiliyorum. Diğer arkadaşların ise finans bulmaları gerekiyor. O finans da belirli bir zaman yetiyor. Daha sonra işsiz kalıyorlar. Bazı güçler de bu arkadaşlara destek vermedikleri gibi engellemeye çalışıyorlar. Benim öyle bir desteğe ihtiyacım yok. Maddi olarak kendimden, manevi anlamda da Allah'tan destek alıyorum.
Hür Adam'a ne kadar para harcadınız?
Bunu söylemek istemiyorum. Çünkü Türk sinemasında bir film çekildiği zaman abartılı rakamlar söylüyorlar. Nedeni de film çok pahalıya mal oldu bunun için filmimiz çok güzel intibası uyandırmaktır. Onunu için ben filme harcadığım parayı söylemek istemiyorum.
Çok pahalıya mal oldu diyebilir miyiz?
Yok diyemeyiz, ama planladığım bütçemin iki katına çıktım. Mesela bin 50 figürasyon var. 1000'e yakın kostüm kullandık. 2 bin 500 obje var. 8 haftada çekildi. D21 kamerayla çekimleri yaptık. Bu filmin müzikleri için Prag Senfoni'yle anlaştık. Ses efektlerini de İngiltere'de yaptıracağız.
Bu sefer kaliteyi epey ön palanda tutuyorsunuz.
Tabi. Filmimizin 700-800 salonda vizyona girmesini bekliyoruz. Bunun için de kopya çalışması yapacağız. Konuşa konuşa "söylemeyeceğim" dediğim bütçeyi de meydana çıkardık zaten. (gülüyor) Bir de 1 milyon TL'ye yakın reklâm harcaması düşünüyoruz. Bu filmi Amerika'da 50 milyon dolara yapamazlar. Biz daha ucuza getirdik.
Oyuncular için ne diyorsunuz
Oyuncularımız çok iyi oynadı. Orta halli oyuncuları bulduk ama başrolünden tutun da bütün oyuncalar gerçekten yüreklerini koyarak oynadı. Bana göre mükemmel oynadılar diyebilirim. Özellikle de 'üstad'ı canlandıran Müşfik Bey, diğerleri Ahmet bey, Halil İbrahim bey hepsi güzel oynadı. Teker teker saymayayım ama yürekten oynadıkları için çok seviyorum onları.
Bundan sonra nasıl bir yol izleyeceksiniz.
Bundan sonra da film çekmeye devam edeceğim. Hatta Allah izin verirse bir vakıf kurmayı düşünüyorum. Bu vakıfta herkes birbirine yardım edecek.
Sinema üzerine sanırım...
Evet, sinema üzerine olacak. Burada ihtiyacı olan sinemacılar yardım alabilecek ve işlerini yapabilecekler. Bizim Feza Film devam edecek. Vakıfla yılda 8-10 film yapmayı düşünüyoruz. Bunu toplumun gücüyle ayakta tutacağız. Toplumun faydası çektiğimiz filmlere bilet almasıdır. Seyirci de bizden huzur bulmak isteyecek, filmlerimiz tefekkür ettirecek.
Bazı filmler güzel olsa da iyi iş yapamıyor. Seyircinin bazı filmleri yalnız bıraktığını düşünüyor musunuz?
Ben olaya öyle bakmak istemiyorum. Bunun bazı nedenleri var. Mesela bizim seyircimiz sinemaya küstürülmüş. Kendine ait filmler bulamadığı için başka alternatif filmler arıyor. Ve o filmi de kızgın seyrediyor. Ama kendine ait filmler görürse samimi anlamda sahip çıkacağına inanıyorum. Çünkü bu memleketin yüzde 80'i muhafazakâr. Bizim camiamızın gençleri boş boş oturuyor mu sanıyorsunuz. Yok. Hepsi değişik mekânlarda geziyor, dolaşıyor ve sinemaya gidiyorlar.
Siz sinemada iddialı mısınız?
Bende şu görüş vardır. Eğer seyirciye güzel bir şey verirsem bana daha çok sahip çıkarlar. Ama o ruhu vermek gerekir. İnsanlar herkesin filmlerine gitmek zorunda değil. Sen kalitesiz bir şey yapıyorsun. Sonra seyirciye, "Bana sahip çık" diyorsun. Kendine bir farklılık katmalısın. 30 yıldır aynı dili kullanıyorsan seyirci bir yerde tepkisini gösterecektir. Teknolojik anlamda, hikâye anlatımında ve bir takım konularda yenilik yapmalısın. Eğer bunu yaparsan bırakın Türkiye'yi dünya sana sahip çıkar. Bir de bizim seyircimize 70-100 senedir hakaret ediliyor filmlerde. Bunu gören seyirci sinemayı seyreder mi? Sehven seyredenler vardır, o da kafasını rahatlatmak için. Ruhuna ve kalbine hitap eden filmleri görünce fazlasıyla sahip çıkacağına inanıyorum.
Hür Adam'da fazla emek harcandığınızı görüyoruz.
150 kişilik bir orkestra Prag Orkestrası müziklerimizi yapıyor, notaları burada yazdık ve oraya götürdük. Hatırlarsınız Çağrı filminin müziklerini de Londra Senfonisi çalmıştı. Müziklerimizin çok güzel olduğunu düşünüyorum ve ağlatacağından da eminim.
Nihayetinde bu topraklardan çıkan birinin hayatını anlatıyorsunuz. Müziklerin çok Hollywoodvari kaçabileceğini düşündünüz mü? Böyle bir şey olursa seyirci bir karmaşa yaşamaz mı?
Yok. Çağrı filminin müziklerini hatırlıyor musunuz? Bizim gidip de orada kaval çalacak halimiz yoktu. Ya da ne bileyim davul çalamazdık. Bir de müzik evrenseldir. Biz kemanı, sazı, çelloyu ve neyleri kora halinde icra ettirdik. Güçlü bir ses yakaladık.
Filmde görsel ya da özel efekt görecek miyiz?
Evet yapıyoruz. Çok var diyebilirim. Yanardağ sahnesi var. Savaş sahnelerinde 30 kişiyi 3 bin kişiye çevirdik. Kamplardaki patlamaları da öyle yaptık. Uçakları falan efektler yardımıyla yaptık. Ama oldukça inandırıcı durdu. Seyirci görecektir. O uçakların sesini ve patlamaların sesini de İngiltere'de yapacağız.
Filminizin bir yerleri rahatsız edeceğini düşünüyor musunuz?
Yok. Herkesin memnun kalacağını düşünüyorum. Gerçekleri anlattığımız için de rahatsız olacaklarını sanmıyorum. Üstat kendine soranlara, "Ben dindar Cumhuriyetçiyim." diyebiliyor. Çeşitli cumhuriyetçiler olabilir. İslamcı cumhuriyetçi ol, ateist cumhuriyetçi ol, laik cumhuriyetçi ol fark etmez. Zaten film bu felsefede ilerliyor. Filmde onun hoşgörü dünyasını anlatıyoruz. Cumhuriyetten yana, demokrasiden yana ama baskı görmek istemeyen bir dindar olmak istiyor.
Bu filme Beyaz Sinema örneğidir diyebilir miyiz?
Beyaz sinema deyince bir muhafazakarlık algılanıyor. Lakin beyaz demek temiz olan demektir. Bu anlamda yapılan filmlerdir. Bizim filmimiz de tertemiz bir filmdir. Eğer bunun için diyecekseniz, Beyaz Sinema diyebiliriz. Seyirci sıkılmadan, üzülmeden, utanmadan, yüz kızartıcı bir şey görmeden seyredeceği filmlere Beyaz Sinema diyor. Ben mesela çoluğumla çocuğumla bir film seyredeceğim zaman Amerikan filmlerini seyredemiyorum. Filmin ortasında uygunsuz bir sahne çıkıyor ve hemen karartasın geliyor. Tabiî ki utanıyor insan. Çok güzel filmlerde bile olur olmadık yerlere koyuyorlar.
Türk filmlerinde de artık abartılı cinselliği görmek mümkün.
Evet maalesef. Ama bunun tek adı var ahlaksızlık. Sanat manat olduğunu düşünmüyorum. Basbayağı çok özel bir şeyi, yani insanların yatak odalarını sorumsuz bir şekilde gösteriyorsunuz. Bunu başka bir şekilde izah edemezsiniz. Düpedüz ahlaksızlıktır. Biraz zekâsını konuşturup dolaylı bir şekilde anlatmak varken, abartarak insanların çok özel görüntülerini gösteriyorlar.
Sizin filminiz gibi filmlerin bundan sonra sinemada daha da üretken hale geleceğini düşünüyor musunuz?

Bence bu tür filmler çoğalacaktır. Biz apartmanları, siteleri, yolları, ekonomiyi iyi yapıyoruz da bu kültürel olaylarda biraz eksiğiz. İnsanlar artık huzur bulacak filmler istiyor. Kaliteli yapıldığı sürece bu filmlerin artacağını, hatta seyircinin de fazlasıyla memnun kalacağını düşünüyorum. Harama, helale ve estetiğe dikkat emek gerekiyor. Eğer beceremiyorsan da yapma zaten.
Size Hollywood'dan teklif gelse gider misiniz?
Bu filmden sonra her şey olabilir. (gülüyor) Ben işimi burada yapıyorum. Bir kere orada her şey çok pahalıdır. Oyuncular, araç-gereç hepsi büyük paralar istiyor. Şimdilik ülkemde çalışmaktan memnunum.
Hollywood'un bizim topraklarımızdan hikâye almamasını neye bağlıyorsunuz?
Aslında almaları gerekirdi. Asıl hikâyeler burada yatıyor. Belki de Osmanlı ruhu yeniden canlanmasın diye almıyorlar. Çünkü dedelerimize dair çok büyük kahramanlıklar ve ahlaki değerler var. Bu hikayeleri Ruslar da yapsa saygı duyarız. Lakin yapmıyorlar. Bir de o filmleri yaparken her şeye dikkat etmeniz gerekiyor. Onlar gerçekten büyük alim, büyük evliya ve büyük liderler. Onlara yanlış yapılmaz. Eğer araya anlamsız bir aşk koyarsanız olmaz. Onlar bir Fatih Sultan Mehmet'in filmini yapsalar büyük ihtimal uygunsuz sahneleri de kullanacaklar. Belki de onun için nasip olmuyor. Bunlar ne filmi çekse çeksin mutlaka uygunsuz sahneleri koyuyorlar.
Filminiz gişe başarısını nasıl bekliyorsunuz?
Bir kere gazetenizi okuyan ya da bu röportajı gören herkes, çoluk-çocuk bu filme rahatlıkla gelebilirler. Bence bu film üç kere seyredilmeli. Bana göre 'Hür Adam' dünyanın en iyi filmlerinden biri oldu. Dünyada yüz sene içerisinde çekilen tüm filmler içerisinde ilk 50'ye çok rahat girer. Türkiye'de de ilk 5'e çok rahat girer. Belki de zirveye oturur. Bence seyredenler çok mutlu olacaklar. Göreceksiniz herkes filmimizi çok sevecek. Gişesi 500 bin de olur, 5 milyon da olur, 10 milyon da olur. Bunu bilemem, ama emeğimin karşılığını alacağıma inanıyorum. Gidin ve büyük bir kahramanlığı seyredin. Gidin ve tarihi bir şahsiyetin hayatını görün. Bir de Kürt meselesine büyük katkı yapacağına inanıyorum. Bir film 40 bin kilometreyi etkileyebilir ve eğitebilir. Bir cami 1 kilometreyi, bir okul da 5 kilometreyi etkileyebilir. Film çok farklıdır. Burada yaptığın bir filmle Amerika'daki bir insanı bile etkileyebilirsin. Tabiî ki cami de, okul da lazım. Lakin eğer bir yerlere sesimizi ulaştırmak istiyorsak film sanatını da iyi kullanmalıyız. Buna sahip çıkalım. Sinema çok büyük bir güçtür. Umarım bizim siyasetçilerimiz de uyanır da sahip çıkarlar bu sanata.
Dağıtımını ve tanıtımını nasıl yapacaksınız?
Mesela gecen gün Özen Film İşletme Müdürü Adnan Şapçı geldi ve filmin kaç dakika olduğunu sordu. 163 dakika deyince, "Çok. Bunu kesmeliyiz." dedi. Filmin hepsini seyredince, "Sakın 1 dakikasını bile kesmeyin. Çok güzel olmuş." dedi. Buradan çıktıktan sonra arkadaşını da aramış, "Bir filmde Kur'an bu kadar mı güzel anlatılır." demiş. Güzel şeyleri kaliteli bir biçimde anlatırsanız takdir görüyorsunuz. Allah'ın izniyle filmimiz çok iyi işler yapacaktır.
Sinemada Akira Kurosava'yı örnek alıyorum

Yaşamak istediğiniz ülke ya da şehir?
Bazen hüzünüm üst seviyede olduğu zamanlar, sakin ve ıssız bir adada yaşamak isterim. Şu anda film çekip, insanlara hizmet etmek hoşuma gidiyor. Eskiden dağlara kaçmak, Yeni Zelanda, Avustralya gibi sakin yerlerde yaşamak isterdim.
Özel hayatınızda çoğunlukla nerelerde vakit geçirirsiniz?
3-4 senedir doğru düzgün dışarı çıktığım yok. İşimi bitirince doğruca evime gidiyorum. Kitap okuyup, belgesel filmler seyrediyorum.
Sizin en beğendiğiniz film hangisi?
Akira Kurosava'nın Ran filmi
En beğendiğiniz film sahnesi
Yine Ran filmindeki bir sahne. İmparator görevden düşüyor ve sarayı yanıyor. Ona itaat eden askerlerin ortasından pejmürde bir vaziyette yürürken, askerlerin ona bakışları.
Örnek aldığınız ya da sinemasını tutkuyla takip ettiğiniz yönetmen var mı?
Akira Kurosava
En beğendiğiniz kitap
Kur'an-ı Kerim.
Hangi kitabı filme aktarmak isterdiniz?
Eskiden vardı ama şimdi yok
Sizi ne üzer?
İmansızlık
Nelerden mutlu olursunuz?
Karşımdaki insan mutlu olursa ben de mutlu olabilirim.
Hür Adam'ı seyredecek olanlara ne söylemek isterdiniz?
Bu filmi bir kere değil, 3 kere seyretsinler. Paraları var mı bilmiyorum ama varsa seyretsinler. Birinci seyretmelerini eleştiri gözüyle seyretsinler. İkinci daha farklı, üçüncüsünü de daha daha farklı duygularla seyretsinler. Hatta üç film seyredene bir kere daha seyretmeyi bedava yapsak iyi olur diye düşünüyorum. (gülüyor)


Seyit Çolak'ın röportajı


(Milli Gazete)
 

Bîçâre

Profesör
Katılım
23 Şub 2008
Mesajlar
951
Tepkime puanı
57
Puanları
0
Konum
Simeranya...
7 Ocak'ı bekleyip göreceğiz, dilerim iddia edildiği kadar güzel bir yapım olmuştur...
 
Üst