Hâlimizden Anlayanlar Gelsin!..

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Muhterem Mûsâ Topbaş Efendi ile mânevî rehberi Mahmud Sâmî Ramazanoğlu Efendi arasında büyük bir muhabbet ve râbıta vardı. Çok eski senelere dayalı bu gönül bağı, yılların geçmesiyle eskimemiş, aksine perçinlenmişti.

Bu dostluk ve muhabbet o raddeye varmıştı ki, bir gün Musâ Efendi:

“-Muhterem üstad hazretleriyle ne zaman tanışmak nasib oldu, ondan sonra artık vakit kaybı telâkkisiyle mecmua, gazete ve benzeri şeylere bakmaz oldum. Dünyaya meyil ve bağlılığım azalmış oldu.” demişti.

Mûsâ Efendi, mürşidine büyük bir teslimiyet ve gönül huzuru ile teslim olmuştu. Onun hizmetinde bulunduğu dönemlerde ise, çok ciddî, derin bir anlayış ve engin bir zekâ ile mürşidinin her türlü ihtiyacını, onun konuşmasına mahal bırakmaksızın tedârik etmeye çalışmıştı. Efendisinin rahat ve huzuru için, gerektiğinde geride durmayı bilmiş, ama ona ihtiyacı olduğu her dem, yanında bitivermişti.

Mahmud Sami Efendi’ye hizmet etmek üzere şahsî aracını tahsis etmiş ve bizzat şoförlüğünü yapmış bulunan Mûsa Topbaş Efendi, her gün arabanın içini temizletir, güzel kokulu lavanta ve güllerle süsler; üstadının ihtiyacı olabilir diye, sıcak-soğuk her türlü içeceği hazır bulundurur, hatta pardesösünün içerisine sıralı cepler yaptırıp ütülü-kolalı mendiller hazırlarmış.

Bir defasında Mahmud Sami Efendi’nin hacca gittiği bir seneymiş. Kendisine hizmet etmek isteyen diğer refikler:

“-Kâbe’ye girişte ayakkabıları Mûsâ Efendi beklesin!..” demişler.

Mahmud Sami Efendi, herhangi bir şey söylemeyince, Musa Efendi, her defasında Kâbe’nin kapısına kadar gelmiş, içeriye girmeden kendisine yüklenen vazife icabı kapıda beklemiş. Hatta o hac mevsiminde Kâbe’ye girmek çok az nasip olmuş. Bütün bu yaşadıklarına rağmen öfke yok, sinirlenmek yok, kırılmak yok!.. İşte teslimiyet bu olsa gerek… Çok sevdiği Kâbe’yi, çok sevdiği insana hürmeten azıcık görebilmek… Hani Veysel Karanî’nin, annesi hatırına Peygamber Efendimizi görmeden Medine’den ayrılması gibi…

Bu muhabbet ve teslimiyet, elbette karşılıksız kalmamış. Mahmud Sâmî Efendi de, kendisine husûsî bir muhabbet göstermiş ve nihayetinde onu, ardında kalanlara mânevî vâris olarak bırakmıştı.

Mûsâ Efendi, mürşidine hayattayken nasıl muhabbet ve vefâ göstermişse, onun vefâtından sonra da aynı bağlılık ve teslimiyeti devam ettirmiştir. Sohbetleri esnasında, kendilerinden “fakir” diye bahsedip geçerler, üstadı Mahmud Sâmî Efendi’yi ise, uzun uzun anlatırlardı. Mûsâ Efendi’nin hayatının son demleriydi, iyice rahatsızlanmışlardı. Ziyaretlerine gittiğimde, “Kişi, sevdiği ile beraberdir.” hadîs-i şerifi mûcibince, Mahmud Sâmi Efendi hazretlerine daha da çok benzemeye (aynîleşme) başlamışlardı.*

Velhâsıl Musa Efendi, mürşidinin hizmetini, “Dil-dudak depreşmeden sözü işiten gelsin!..” düsturuyla bir ömür boyu, canına minnet bilerek îfâ etmiştir. Cenâb-ı Hak, her iki güzel kulunun makamını da âlî eylesin. Bizlere de onların güzel yaşayışlarından ibret almayı nasip etsin. Âmin.


Şebnem Dergisi

* Musa Efendi'nin vefatından sonra son defa yüzüne bakanlar, cismen de aynı Sami Efendi'ye benzediklerine şahit olmuşlar.

Bu iki mübarek zatın zahirde kabirleri farklı yerlerde olsa da, büyükler nakli kubur ile Musa Efendimiz hz.lerinin Sami Efendimiz ile beraber olduğunu söylemişlerdir.
 
Üst