Günün Yazısı ~ Beğenilesi Yazılar

reis

Kıdemli Üye
Katılım
15 Eki 2006
Mesajlar
10,901
Tepkime puanı
414
Puanları
0
Konum
Karadeniz
Eşyalara Sinen Baba ve Kardeş Kokusu

554720100319123723187.jpg

Osman ÖZSOY - Haber 7

Yazıda aktarılan ilk olayda cekete sinen baba kokusunu, ikinci olayda yastığa sinen kardeş kokusunu iliklerinize kadar hissedeceksiniz. Kalp sorunu olanlar yazıyı okumadan önce bir daha düşünsünler...

İnsan hayatın bazı karelerinde öylesine bir derin “offf” çekme durumunda kalıyor ki, kimi zaman bir cümle, kimi zaman iki paragraflık yazı insanın hayata bakışını derinden etkiliyor.

Yazının Tamamı >>

http://www.haber7.com/haber/20100901/Esyalara-sinen-baba-ve-kardes-kokusu.php


Bundan böyle beğendiğimiz yazıları burada paylaşmaya gayret edeceğiz..
Sizide bekleriz.. { reis }
:)
 

reis

Kıdemli Üye
Katılım
15 Eki 2006
Mesajlar
10,901
Tepkime puanı
414
Puanları
0
Konum
Karadeniz
Önce Evlerimiz Bombalanmış, sırada Kabe mi var..?

(...)

“Bir toplum nasıl çökertilir?” sorusunun cevabını CIA raporlarında dört maddeyle özetleniyor.

1) Şayet bir toplumu çökertmek istiyorsanız, önce onların “kendi paralarına olan güvenlerini” sarsacaksınız.

2) O toplumun “kendi değerlerini” yıkacaksınız. Tarihinden, medeniyetinden ve kültüründen beslenmesine engel olacaksınız.

3) Toplumu “tüketim toplumu” haline getireceksiniz.

4) Toplumu bilgisizleştireceksiniz. Bilgi toplumu olmaktan uzaklaştıracaksınız.

Bu dört maddeden hangisini gerçekleştiremediler ki?

Onlar bizleri bilgisizleştirmek istiyorsa biz daha çok bilgilenmek için çalışmak zorundayız. Daha çok okumalıyız. Daha çok düşünmeliyiz.

Medya, insanlığı köleleştirmek, bilgisizleştirmek, kendi değerlerinden uzaklaştırmak ve bizleri tüketim toplumu haline getirmek için çabalıyor.

Asıl bombalar evlerimize atılmış anlayacağınız…

Evlerimiz kan revan içinde…

Dizi, maç ve magazinden başka hiçbir gerçeği olmayan ailelerin evleri çoktan yerle bir edilmiş…

(...)

Sait ÇAMLICA - Haber 7.com
 

reis

Kıdemli Üye
Katılım
15 Eki 2006
Mesajlar
10,901
Tepkime puanı
414
Puanları
0
Konum
Karadeniz
Ey Kavmim!
( Ahmet ALTAN - 6 Haziran 1996 / Yeniyüzyıl )

Ey kavmim

Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin
Dönüp de bakmazsın ölülerine

Lut kavminden de değilsin sen, hazdan olmayacak mahvın
Acıyla karıldı harcın ama acıya da yabancısın
Ağıtları sen yakarsın ama kendi kulakların duymaz kendi ağıdını
Bir koyun sürüsünden çalar gibi çalarlar insanlarını ve sen bir koyun sürüsü gibi bakarsın çalınanlarına
Tanrıya yakarır ama firavunlara taparsın
Musa Kızıldeniz’i açsa önünde, sen o denizden geçmezsin

Ey kavmim

Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin
Korkarsın kendinden olmayan herkesten Ve sen kendinden bile korkarsın
Hazreti İbrahim olsan, sana gönderilen kurbanı sen pazarda satarsın
Hazreti İsa’yı gözünün önünde çarmıha gerseler, sen başka şeylere ağlarsın
Gündüzleri Maria Magdalena'yi .rospu diye taşlar, geceleri koynuna girmeye çabalarsın
Zebur'u, Tevrat’ı, İncil’i, Kur'ân’ı bilirsin
Hazreti Davud için üzülür ama Golyat'ı tutarsın

Ey kavmim

Sen ki peygamberlerinin dediklerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin
Dönüp de bakmazsın ölülerine
Lut kavminden de değilsin hazdan olmayacak mahvın
Ama sen kendi acına da yabancısın
Kadınların siyah giyer, kederle solar tenleri ama onları görmezsin
Her kuytulukta bir çocuğun vurulur, aldırmazsın
Merhamet dilenir, şefkat dilenir, para dilenirsin
Ve nefret edersin dilencilerden
Utancı bilir ama utanmazsın
Tanrıya inanır ama firavunlara taparsın
Bütün seslerin arasında yalnızca kırbaç sesini dinlersin sen

Ey kavmim

Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin
Sana yapılmadıkça işkenceye karşı çıkmazsın
Senin bedenine dokunmadıkça hiçbir acıyı duymazsın
Örümcek olsan Hazreti Muhammed'in saklandığı mağaraya bir ağ örmezsin
Her koyun gibi kendi bacağından asılır, her koyun gibi tek başına melersin
Hazreti Hüseyin'in kellesini vurmaz ama vuranı alkışlarsın
Muaviye'ye kızar ama ayaklanmazsın
Hazreti Ömer'i bıçaklayan ele sen bıçak olursun

Ey kavmim

Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin
Ölülerine dönüp de bakmazsın
Lut kavminden de değilsin hazdan olmayacak mahvın
Ama arkana baktığın için taş kesileceksin
Ve sen kendine bile ağlamayacaksın
Komşun aç yatarken sen tok olmaktan haya etmezsin
Musa önünde Kızıldeniz’i açsa o denizden geçemezsin
Tanrıya inanır ama firavunlara taparsın

Ey kavmim Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Tefekkür olmadan insan hakikati anlayabilir mi?

Hiç bilmediğin bir konuda tefekkür etmek… O konu ‘hayat’! Ne bilebilir ki insan sadece yaşayarak! Ne kadar yaşarsan yaşa… Senin hayatın uçsuz bucaksız bir kâinatın ortasında ne ifade edebilir ki!

Bir bilginin bir anlam ifade edebilmesi için o bilgi üzerine tefekkür etmek şarttır… Tefekkürsüz bir bilgi hiçbir şey ifade etmez… Bir formüldür sadece… Bir laboratuar bilgisidir… Kuru bir iskelettir… Onun ete ve ruha bürünmesi için tefekkür şarttır… Herkesin anlayacağı ‘bir’ anlama gelebilmesi için…

Kâinatta ne varsa hepsi tek bir anlam taşır… O anlama varmak için işte tefekkür şarttır… Tefekkür edebilmek için insanın kendi kalbi ile barışık olması gerekir… Kalbin aynası ‘temiz’ olmalıdır… Her an huzurda hissetmelidir kendini… O zaman nasıl günaha düşebilir ki! İnsan, Cenab-ı Allah’ın huzurundayken günah işleyebilir mi?

Kalbin evinde doğdu ilk söz… Ve o sözü biz hiç unutmadık… O sözü bize unutturmak isteyen şeytanı hemen bildik ve yok saydık… İnsan bir defa gördüğü kâbusu bir defa daha görmek isteyebilir mi? O kâbusu görmemek için bir daha gözünü kırpmaz bile…

Ve Allah’ın huzurundan düşmemek için her an ‘bir’ zikir hali içinde kalır… Tefekkür ve zikir… Zikir arttıkça tefekkür hali daimi olur… Ve ona Cennet’in kapıları açılır…

Şeytan bir daha giremez onun göz aralığına…
İşte tam burada sormak gerekir; ‘hayat’ nedir? Bu tefekkür yolculuğunu yapmış insanla, sadece gününü yaşamış bir insan arasındaki fark gözleri görenle, gözleri kör bir insan arasındaki fark kadardır…
Kâinatı tefekkür ederek görenle, görmeyen hiç bir olur mu?

‘Tasavvuf’ yolculuğu için Kur’an-ı Kerim üzerine tefekkür şarttır… Kalbin gemisi ile açılır insan bu ummana… Eğer ‘kalb’ bakımsızsa, gemi su alır ve batar… Bu geminin bakımı için devamlı olarak tefekkür şarttır… Bakımsız ‘kalb’ ‘hiçbir’ anlam bulamayabilir bu tefekkür denizinde…

Ve anlayamaz, anlamlandıramaz, ürker, korkar ve telaşla kıyıya doğru yüzmeye başlar…

Vahyin sınırları içinde kalacak bir tefekkür içinse ibadet şarttır… İman etmiş bir ‘kalb’ ancak o zaman yolunu kaybetmez…

Ve her düşüncesi ile Allah’a varır…
İnsanın kalbindeki ‘söz’ onu Cenab-ı Allah’ın huzurunda tutar… Zikri bırakmayan ‘kalb’ vahyi hiç unutmaz… ‘Vahiy’le gelen, kâinatın birliğidir, tevhid ruhudur… Kalbindeki ‘emanet’i hatırlatmak için gönderilmiştir ona… Ama asıl önemlisi ona Rabbinin kim olduğunu bildirir… Ve Rabbini bilen insan elbette kendini de bilir…

‘Hayat’ın ne olduğu ile ilgili merak biraz da bu ‘emanet’in ne olduğunun üzerine düşünülmesiyle giderilebilir…

Kâinatın ortasında bir insan ve onun kalbine emanet edilmiş ‘bir’ sır!

Tefekkür edebilen bir insan varabilir ancak bu sırrın ne olduğuna…

O insan bu sırrı açık açık anlatsa bile kalbinin temizliği ölçüsünde anlayabilir her insan bu sırrı… İlahi hakikatten bu kadar nasiplendirilmiştir…
Hakikat aslında her yerdedir… Bu hakikati her an görenler ve ne olursa olsun bu hakikate kör olanlar vardır…

İşte tevhid zırhı, insanın her daim hakikati gören bu gözlerini korur…
Vesselam.



hayati sır
 

reis

Kıdemli Üye
Katılım
15 Eki 2006
Mesajlar
10,901
Tepkime puanı
414
Puanları
0
Konum
Karadeniz
Eyvallah...
Çok güzel bir yazı...
Sanırım Hadîs olacaktı..
"Bir anlık tefekkür bin yıllık nafile ibadetten daha hayırlıdır" ı hatırladım..
Birde "Düşüncesiz ilim faydasız, ilimsiz düşünce tehlikelidir" vecizesini..

Üstad (NFK);

Kuyruğu etrafında dönen kedi hayrette
Alim ki hayreti yok ne boş yere gayrette


demişti...

Geçen gün arabamda radyo dinlerken bir hoca şunu söylemişti...

Şeytan ibadetten vazgeçiremediği Müslümanların ibadetlerini dondururmuş. Yani ibadetten vazgeçiremiyorsa yaptığı ibadetlerini dondurmayı bile kar sayıyormuş şeytan..

Bu sözü tefekkür ettim, ürperdim...

Tekrar teşekkürler...
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
İçinizdeki düşmanla yüzleştiniz mi?

http://www.facebook.com/share.php?v... düşmanla yüzleştiniz mi? | KADINCA KARARINCA http://friendfeed.com/?url=http://w... düşmanla yüzleştiniz mi? | KADINCA KARARINCA http://twitter.com/home?status=İçin...-dunyamiz/icinizdeki-dusmanla-yuzlestiniz-mi/ Atıyla yol alan birisi, uyumakta olan bir adamın ağzın­dan bir yılanın girmekte olduğunu görür.

Uyarmak için atını mahmuzlarsa da yetişemez. Bunun üzerine, bir topuz darbesiyle adamı uyandırır. Vura vura onu bir elma ağacının altına kadar sürer.

Sert bir üslûpla, yerdeki çürük elmaları yemesini emreder. Adam, başına gelenlerden şaş­kınlık içindedir, ama topuz korkusuyla yemeye başlar. Bir miktar yedikten sonra atlı, "Şimdi de koş bakalım." der.

Adam can havliyle koşmaya başlar. Derken midesi bulanır, içinde ne varsa boşaltır. Tabi, bu arada yılanı da... Adam, karnından çıkan yılanı görünce şimdiye kadar içinden lanet okuduğu atlıya binler teşekkür eder.

Temsildeki uyuyan adam, gaflet uykusundaki gafil in­sandır.

Atlı, uyuyanları uyaran nebiler ve onların yolunda giden kâmil insanlardır.

Yılan, nefistir.

Atlının adamı dövmesi ve koşturması, mürşidin müridini riyazet ve mü­cadeleye sevk etmesidir.

Nefis terbiyesi ve nefisle müca­dele olmadan nefse hâkimiyet sağlanamayacağı, son de­rece açıktır.

Yılanın çıkışı ise nefsin insana hükmetmesin­den kurtuluştur.
(Mevlâna, VII, 598-607.)

Nefis-Devekuşu Benzerliği

İnsan, düşünmeyerek hiçbir problemi halledemez; ama bütün problemler düşünerek halledilmiştir.

Devekuşuna demişler:
"Niçin uçmuyorsun?"
Kanatları­nı kısmış, "Ben deveyim!" demiş.
"Öyleyse yük taşı!" de­mişler.
Kanatlarını açmış, "Ben kuşum!" demiş.

Avcıyı görüp kaçamayacağını anlayınca da başını kuma göm­müş. Zannetmiş ki o avcıyı görmeyince ava da onu göre­meyecek!

Nefis, bazı durumlarda devekuşu gibi hareket eder. Meselâ denilse ki: "Ölüm var, ahiret var, ona göre çalış." O, "Ya yoksa?.." diyerek Allah'a kulluktan sıyrılmak ister veya gaflet kumuna başını sokar, en sabit bir gerçek olan ölümü görmezden gelir. Hâlbuki onun ölümü unutmasıyla ölüm onu unutmayacaktır.
( Nursî, Lem'alar, s. 79.)

Oyuna ve eğlenceye dalan, içki ve uyuşturucu ile akılla­rını devre dışı bırakan insanlarda devekuşunun bu ters mantığını görürüz.

Gürültülü müzik dinleyen birisine sormuştum: "'Müzik, ruhun gıdasıdır.' denilir. Ama sizin bu dinlediğinize ne derece 'müzik' diyebiliriz?" Muhatabım şu cevabı vermiş­ti:

"Tartışılabilir. Ama ben bunu dinlerken hiç olmazsa
düşünmüyorum ya!.. Bu bana yetiyor!"

Akıl, düşünme aletidir. Çalışmayan bir fabrikanın "Hiç olmazsa çalışmıyorum ya!.." demesi bir marifet- sayılma­yacağı gibi, aklın da devre dışı kalması övünülecek bir hâl olamaz. İnsan, düşünmeyerek hiçbir problemi halledemez. Ama bütün problemler, düşünerek halledilmiştir.

Bir seyahat esnasında tanıştığım ateist bir hukukçuyla sohbet ederken söz dönüp dolaştı, "ölüm" konusuna gel­di. "Aman, o konuya hiç girmeyelim!" dedi.

Nedenini sor­dum. "Çok tatsız bir konu; düşünmek bile istemiyorum!" cevabını verdi. Ben dedim: "Düşünmemek bir çare değil. Varsa ölüme çare, onu araştırmak gerekir. Ve ben, o çareyi biliyorum!"

Muhatabım hayretle, "Var mı, ölüme çare?.." diye sordu. Dedim: "Evet, var! Allah'a iman ve ahirete iman, ölüme çaredir. Bizi yoktan var eden zat bildiriyor ki ölümden sonra hayat devam edecek; şu dünya menzili ka­panacak, yeni bir menzil olan ahiret açılacak."

Doç. Dr. Şadi Eren
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Ey Kavmim!
( Ahmet ALTAN - 6 Haziran 1996 / Yeniyüzyıl )

Ey kavmim

Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin
Dönüp de bakmazsın ölülerine

Lut kavminden de değilsin sen, hazdan olmayacak mahvın
Acıyla karıldı harcın ama acıya da yabancısın
Ağıtları sen yakarsın ama kendi kulakların duymaz kendi ağıdını
Bir koyun sürüsünden çalar gibi çalarlar insanlarını ve sen bir koyun sürüsü gibi bakarsın çalınanlarına
Tanrıya yakarır ama firavunlara taparsın
Musa Kızıldeniz’i açsa önünde, sen o denizden geçmezsin

Ey kavmim

Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin
Korkarsın kendinden olmayan herkesten Ve sen kendinden bile korkarsın
Hazreti İbrahim olsan, sana gönderilen kurbanı sen pazarda satarsın
Hazreti İsa’yı gözünün önünde çarmıha gerseler, sen başka şeylere ağlarsın
Gündüzleri Maria Magdalena'yi .rospu diye taşlar, geceleri koynuna girmeye çabalarsın
Zebur'u, Tevrat’ı, İncil’i, Kur'ân’ı bilirsin
Hazreti Davud için üzülür ama Golyat'ı tutarsın

Ey kavmim

Sen ki peygamberlerinin dediklerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin
Dönüp de bakmazsın ölülerine
Lut kavminden de değilsin hazdan olmayacak mahvın
Ama sen kendi acına da yabancısın
Kadınların siyah giyer, kederle solar tenleri ama onları görmezsin
Her kuytulukta bir çocuğun vurulur, aldırmazsın
Merhamet dilenir, şefkat dilenir, para dilenirsin
Ve nefret edersin dilencilerden
Utancı bilir ama utanmazsın
Tanrıya inanır ama firavunlara taparsın
Bütün seslerin arasında yalnızca kırbaç sesini dinlersin sen

Ey kavmim

Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin
Sana yapılmadıkça işkenceye karşı çıkmazsın
Senin bedenine dokunmadıkça hiçbir acıyı duymazsın
Örümcek olsan Hazreti Muhammed'in saklandığı mağaraya bir ağ örmezsin
Her koyun gibi kendi bacağından asılır, her koyun gibi tek başına melersin
Hazreti Hüseyin'in kellesini vurmaz ama vuranı alkışlarsın
Muaviye'ye kızar ama ayaklanmazsın
Hazreti Ömer'i bıçaklayan ele sen bıçak olursun

Ey kavmim

Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin
Ölülerine dönüp de bakmazsın
Lut kavminden de değilsin hazdan olmayacak mahvın
Ama arkana baktığın için taş kesileceksin
Ve sen kendine bile ağlamayacaksın
Komşun aç yatarken sen tok olmaktan haya etmezsin
Musa önünde Kızıldeniz’i açsa o denizden geçemezsin
Tanrıya inanır ama firavunlara taparsın

Ey kavmim Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin

Çok anlamlı yazı ilk yayınlandığı tarihte okuyunca hayran kalıp fotokopi yaparak çoğaltmıştım.
Hey gidi günler hey ne kadarda değişti herşey artık bilgiler sanaldan gelip sanalda sanal olup gidiyor.
o zamandan bu yana farklı isimler altında yayınlandı gerçek yazarı kim bilmiyorum.
 

reis

Kıdemli Üye
Katılım
15 Eki 2006
Mesajlar
10,901
Tepkime puanı
414
Puanları
0
Konum
Karadeniz
Bir Overlokçu kıza ilanı aşk

Ben bu aşkın Militanıyım
(Bir Overlokçu kıza ilanı aşk)

Sizi ateşe doğru koşmaya davet ediyorum bayan. Üstünden sürüldüğümüz toprakları ve saraylara rehin bıraktığımız kalplerimizi geri almalıyız.

Geri almalıyız kulağımıza fısıldanan isimleri ve unutmamız için çırpındıkları zihinlerimizi, yoksul evlerde öğrendiğimiz alfabeyi, ceketlerimizin sökük uçlarını, kapılardan önümüzü iliklemeden girme cesaretini, umarsız tarihi, sarhoşluk bilgisini ve kötü vatandaş olma hakkını geri almalıyız. Sözümü?, üstüne söz söyletme kimseye bayan. Silelim gözlerimizden işgalcilerin çığlıklarını ve yalanlarını onların kopartıp atalım kulaklarımızdan.

Bütün yeryüzü ülkemizdir bizim ve kurtuluş bir zerdali gibi duruyor dünyanın bütün ağaçlarında. Dünyanın bütün ağaçları aşkımızın özgür topraklarını bekliyor. İnsana, halka, toprağa, havaya ve suya olan büyük aşkımızın topraklarım bekliyor hayat. Ve durmak yok birbirimizin cesaretine doğru sürdüğümüz atlara. Cesaret, ne bol sıfırlı bir çek, ne de üçyüz kilometre hızla sürülen son model arabadır.

Cesaret, senin ellerinden benim ellerime taşınan ısı ve benim gözlerimden sana doğru uçan narin bir kelebektir. Kırılgan ve şeffaf olduğu için gereklidir cesaret ve cesur adımlarımızla şekillenir aşkımız.

Sizi kavgamın kenar mahallesine davet ediyorum bayan ve kavganızın kanatlarına kanatlarımı eklemek istiyorum. Uçmak özgürlük sevdalılarının işidir, özgürlük sevdalılarının işidir yüksek duvarların ardındaki bahçelerden meyve çalmak ve padişah çocuklarını ayartıp, onlan kavganın demir bir yumruğuna çevirmek bizim işimizdir.

Beş parmağın beşi de birdir birbirimize uzattığımız elde ve tut kalbimi sıkmaktan dolayı terlemiş ellerimi, tut ve onlara dünyayı tanıt. Bütün toprakları, bütün ağaçları, bütün çiçekleri, bütün hayvanları, bütün köyleri, bütün ışıkları, bütün sesleri tek tek tanıt ellerime. Ben aşkınızın militanıyım bayan. Çekip fünyesini kalbimin aramızdaki engellere doğru koşuyorum. Birazdan büyük bir patlamayla aydınlanacak gece ve o bir saniyelik aşk en uzun hayatlardan daha uzun kalacak yeryüzünde. Bana kutsallarım için Ölmeyi öğretiniz ve ben hiç sönmeyen bir ateşe avuçlarımızı uzatmanın güzelliğini haykırayım size. Bütün güzellikleri haykırayım ve sesim bir sarhoşun hiç ayılmak istemeyen gözleriyle tarif edilsin. Fakat hiç kimsenin tarif etmesine izin vermeyelim içimizdeki yanardağı.

Sizi aynı elmayı ısırmaya davet ediyorum bayan. Halkımızın bakışlarıyla kızaran o elmaya kalbimizin atışlarını da ekleyip dünyanın uçlarına doğru atmalıyız. Lübnanlı bir savaşçı avuçlarında sıkıp başka bir toprağa fırlatmalı özgürlüğün meyvesini. Etiyopyalı bir bebek bulmalı onu. Bütün bebeklerde çoğalmalı bizim aşkımız. Karanlık hedeflere doğru sıkılan silahların sesini tercih etmelisin "seni seviyorum" cümlesinin yerine. Ve beni hatırlamak istersen bir Çeçen çocuğun gözlerine bakmalısın. Ben ve bütün kardeşlerim, bu 6 milyar kara çocuk, aynı hızla bakarız sevdiklerimizin gözüne. Hızıma hızınızı da katın bayan. Gölgesiz bir hayata inandık birlikte. İnandık birlikte ekmeğin ekmek, ateşin ateş, ölümün ölüm olduğuna. Ve Özgür bir ölüm fikriyle alevlendi hayat. Yeşeren herşeyi tutsak halkların koynunda sakladık ve bir devrimci annesinin cesaretiyle koruduk kalplerimizi. Koruduk kalplerimizi işgal ordularından ve devasa bir bayrak gibi dalgalandı çocuklarımız. Bana çocuklarımızı anla ve hiç susma yüzlerini yüzüme ezberletirken.

Sizi Beyaz Saray'ı yakmaya davet ediyorum bayan. Biz bir çift gövde olarak dünyanın her yerinden aynı anda yürüyebiliriz. Aynı anda aynı cümlelerin şiddetiyle sarsılabiliriz silahlarımızı temizlerken. Bilin ki silahlarınızı sevdim sizin ve tetikte bekleyen gözlerinizi. Siz uyurken başınızda nöbet tutmak istiyorum bayan. Karanlık pusulardan korumak istiyorum düşlerizi. Biz bir doğumun iki ucuyuz ve bir karanfil gibi büyüttük yüreğimizi. Bir karanfil hayata sevdalı. Bir karanfil özgür şarkılar için. Şarkılarınızda bana da yer açın ve daha da genişlesin avuçlarımdaki harita. Serip o haritayı yemek yediğimiz masaya savaş planları yapalım birlikte. Aşk bir savaştır ve iki kişilik bir ordu bile yeter zafer kazanmaya. Beni zaferinize kabul edin bayan. Yaralarınıza yakın tutun beni ve bir kör kurşunu birlikte ısıralım.

Aynı kurşunu bölüşmektir benim aşkım. Cephaneniz bitince sizin kurşunlarınızla doldurayım tüfeğimi. Siz tüfeğinizi bir şehri yakmanın çılgınlığıyla doldurun. Koşalım bizden önce koşanların peşi sıra. Aşk bize yoldaş.

İdris ÖZYOL - BİR OVERLOKÇU KIZA İLANI AŞK
 
Üst