Günümüzde Risale-i Nur hizmeti için şahıslara düşen görevler nelerdir? Nasıl bir şekilde hizmet ederek Risale-i Nur'un hizmet dairesine girmiş oluruz?

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
Günümüzde Risale-i Nur hizmeti için şahıslara düşen görevler nelerdir? Nasıl bir şekilde hizmet ederek Risale-i Nur'un hizmet dairesine girmiş oluruz?

Günümüzde Risale-i Nur hizmeti için şahıslara düşen görevler nelerdir? Nasıl bir şekilde hizmet ederek Risale-i Nur'un hizmet dairesine girmiş oluruz?

Yazar: Sorularla Risale, 23-7-2010
"Dostun hassası ve şartı budur ki: Kat’iyen Sözlere ve envâr-ı Kur’âniyeye dair olan hizmetimize ciddî taraftar olsun; ve haksızlığa ve bid’alara ve dalâlete kalben taraftar olmasın; kendine de istifadeye çalışsın."

"Kardeşin hassası ve şartı şudur ki: Hakikî olarak Sözlerin neşrine ciddî çalışmakla beraber, beş farz namazını edâ etmek, yedi kebâiri işlememektir."

Talebeliğin hassası ve şartı şudur ki:
Sözleri kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini onun neşir ve hizmeti bilsin."(1)

Yukarıdaki ifadelerde Üstad Hazretleri; dost, kardeş ve talebeliğin özelliklerini sıralamıştır. Bu şartlarda insanın kaldıramayacağı kadar zorluklar yoktur. Burada göze çarpan en önemli husus; dost ve kardeş olma şartlarının zaten İslam’ın emir ve yasakları olmasıdır. Üstad Hazretleri buna ilave olarak bizden sadece Risale-i Nur'u kendi malımız ve telifimiz gibi telakki edip neşri için gayret etmemizi istemiştir.
Elbette talebeliğin de çekirdekten ağaca kadar çok derece ve mertebeleri vardır. Biz belki ağaç gibi olmaya güç yetiremeyiz; ama çekirdek gibi bir dereceye de pekala ulaşabiliriz.
Özet olarak; yukarıdaki şartları yaptığımız zaman Risale-i Nur´un hem hizmet dairesine, hem de talebelik dairesine girmiş oluruz.
(1) bk. Mektubat, Yirmi Altıncı Mektup, Dördüncü Mebhas.
 

Yitik Lale

“Men dakka dukka”
Katılım
3 May 2010
Mesajlar
3,282
Tepkime puanı
810
Puanları
0
Yalnız bunu ihtar ediyorum ki, mesleğimiz, sırr-ı ihlâsa dayanıp, hakaik-i imaniye olduğu için, hayat-ı dünyaya, hayat-ı içtimaiyeye mecbur olmadan karışmamak ve rekabet ve tarafgirliğe ve mübarezeye sevk eden hâlâttan tecerrüt etmeye mesleğimiz itibarıyla mecburuz.
(Kastamonıu Lâhikası - Mektup No: 162)

Hem mesleğimiz hıllet ve uhuvvet olduğundan, şahsiyet ve enaniyet cihetinden bir rekabet olmaz.
(Tarihçe-i Hayat - Denizli Hayatı)

Mesleğimiz ise, ahlâk-ı Ahmediye (aleyhissalâtü vesselâm) ile tahallûk ve sünnet-i Peygamberîyi ihyâ etmektir.
(Divan-ı Harb-i Örfî)

Bu düsturlar doğrultusunda konuyu müzakere edebiliriz...
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
Derse yeni gelen öğrenci ve çalışan kardeşlerleri, iman ve Kur'an derslerine kazandırmak için, iyi ve güzel bir diyalog nasıl olur?

Yazar: Sorularla Risale, 29-4-2010

Diyalog, insan fıtratının bir neticesidir. Ancak her insnda farklı şekilde tezahürleri olabiliyor. Bunu bir kalıba bağlamak, mümkün olmadığı gibi, doğru da değildir. Muhatabın durumu, konumu, ilgi alanından başlamak üzere dikkat edilecek bir çok husus vardır. Bütün bunlar dikkate alındıktan sorna ancak başarılı bir diyalog kurulabilir.
Diyalogda temel bazı kurallar vardır, bunun dışında kalan kısmı tamamen şahsa özeldir. Tıpkı bir doktorun hastaya yaklaşması ve tedavi etmesi gibi. Her doktorun dikkat etmesi gereken temel kuralların dışında, her hastaya özel muamele ve tedavi sunulur.

Temel kurallar; hastayı güler yüzle kabul etmek, incitmemek, hakaret etmemek, nezih bir ortamda karşılamak vs... Ancak tam bir tedavi için bunlar yeterli değildir. Yanlış bir teşhis ve tedavi ile hastanın hayatı sonlandırılabilir. Tıp dilinde dolaşan; "Hastalık yoktur, hasta vardır" ifadesi çok mesaj içermektedir. Bu mesaj bize, diyaloğun temel kurallarının dışında ferasetimizi kullanarak muhatabın durumunu dikkate alarak yaklaşım tarzı geliştirmemizi tavsiye etmektedir. Buna, kişiye özel diyalog üretme de diyebiliriz.

Diyalogta deneyim çok önemildir; teorik bilgleri tek başına yeterli olmamaktadır. Bütün sebeplere müracaat ettikten sonra, duayı da ihmal etmemek gerekir. Zira şifa veren O olduğu gibi, hidayet veren de O dur.
 
Üst