Hikem
Kıdemli Üye
- Katılım
- 31 Ağu 2009
- Mesajlar
- 6,073
- Tepkime puanı
- 702
- Puanları
- 0
Gülerce Gerçekten Hata mı Etti?
Selim Çoraklı
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesi sebebiyle son zamanlarda hakkında çok konuşulan gazetecilerden biri olan Hüseyin Gülerce kim?
Gerçekten Fethullah Gülen cemaatinin önde gelenlerinden biri mi?
Cemaate ne zaman girdi ve nasıl yükseldi?
Eminim kamuoyu bu tür soruları merak etmektedir.
Hüseyin Gülerce, Aykut Edibali’nin liderliğini yaptığı ve köklü bir fikir hareketi olan “Milli Mücadele” grubunda yetişmiş. Gençlik yıllarında bu grubun içinde faal olarak görev yapan Gülerce, İstanbul'da 1969-1977 yıllarında aynı gruba mensup olan “Yeniden Milli Mücadele Dergisi” ve Bayrak gazetesinde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.
Yalova Lisesi fizik öğretmenliği ve müdürlüğü ile Bursa Milli Eğitim Müdür Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Anavatan partisinden milletvekilliğine aday oldu, ancak son sırada olduğu için kazanamadı.
Gülerce’nin Fethullah Gülen cemaatiyle tanışması 1990’lı yılların başında oldu. Yalova’da özel dershane işletmeciliği yaparken cemaatin Bursa imamı (İ.S) tarafından cemaatle tanıştırıldı. Belli bir müddet sonra Zaman gazetesinde yazı yazmaya başladı.
STV’de program yapmaya başladı. Reyting sebebiyle programının kaldırılmak istendi ve mesele Gülen’e götürüldüğünde, Gülen Gülerce’yi önce Zaman gazetesine müfettiş olarak tayin etti ve kısa bir zaman sonra da Genel Müdür yaptı.
Genel Müdürlükten sonra bir müddette Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği görevinde bulunan Gülerce, cemaat içinde hep kendini öne çıkaran bir tavır sergiledi ve bunu değişik vesilelerle kamuoyuna deklare etti. Göz önünde çok bulunduğundan dolayı da herkes onu cemaatin sözcüsü zannetti.
Aslında Gülerce’nin de değişik vesilelerle söylediği gibi Gülen cemaatinin bir sözcüsü yoktu. Çünkü Gülen cemaat için söz konusu olan açıklamaları hep kendisi yaptı. Bu Gülen’in cemaatini mutlak anlamda elde tutabilmesi için kullandığı ve halende kullanmakta olduğu bir stratejiydi. Cemaatin büyümesinin oluşturduğu atmosferde fevride olsa cemaat adına sağda solda fikir serdedenler çıktı. Ancak bu tür çıkışlar cemaat ve yayın organları tarafından kısa zamanda ekarte edildi.
Gülerce, cemaat içinde bulunduğu dönemlerde değişik meseleleri bahane ederek hep medyanın önünde oldu ve bunu çok iyi kullanarak kendisini lanse etti.
Geçtiğimiz günlerde Abdullah Öcalan’ın avukatları ile Yalova’ya görüşen Gülerce yeniden kamuoyunda ön plana çıktı. Gülerce bunu her ne kadar gazeteci kimliği ile yaptım dese de, sonucun cemaate mal edileceğini çok iyi bilenlerden biridir ve bunu bilerek yapmıştır.
Peki neden?
Gülerce’nin Öcalan’ın avukatları ile görüşmesinin ardından kaleme aldığım yazıda bunun tıpkı son yıllarda ülkemizde sık sık tekrarlanan bir operasyon biçimi olduğunu dile getirdim. Ancak daha önceleri de bazı başarısız operasyonlarda olduğu gibi bu operasyonunda fiyasko ile sonuçlandığını gördük. Böyle olunca iş yapılan hatayı düzeltmeye geldi ve hemen başta Gülen ve ardından da Gülerce meseleyi kurtarmak için açıklama yaptılar.
Gülen, her ne kadar kendisinin bir cemaat lideri olmadığını sık sık tekrarlasa da yaptığı açıklamada cemaatin lideri olduğunu beyan etti ve bu cemaatin kendisinden başka bir sözcüsü olmadığını dile getirdi.
Gülerce ile Öcalan’ın avukatlarının görüşmesine gelen tepkiler sebebiyle geri adım attığına inandığım Gülen ve Gülerce yaptıkları açıklamalarda acaba ne kadar samimiler?
Böyle bir soru sormamın maksadı son yıllarda cemaat adeta bir siyasi parti gibi hareket etmesi ve bazı operasyonların planlayıcısı olması gibi sebepler gelmektedir.
Yaptığı operasyonlar ve bölgedeki hizmetleri sebebiyle Öcalan’ın gözünde cemaat şöyle bir noktaya oturmuştur. Bunu bizzat Öcalan’ın şu açıklamasında görüyoruz:
“Cemaat gerek Türkiye’de gerek Ortadoğu’da önemli aktör ve hatta bir siyasi parti işlevine sahip bulunuyor. Bu sebeple Türkiye’nin hatta Ortadoğu’nun demokratikleşmesinde rol alabilirler. Oldukça dinamik güçleri var, biz de dinamik bir gücüz. Bu iki dinamik gücün karşılıklı anlayış göstermesi ve dayanışma halinde olması durumunda Türkiye’de birçok temel sorun çözülecektir. Bu dayanışma sadece Türkiye’yi değil Ortadoğu’yu da etkileyecektir.”
Gülerce’nin görüşmesinin ardından birçok düşünür ve köşe yazarı bu ittifakın tehlikelerine ve netice itibariyle bir şey getirmeyeceğine inandıklarını yazdı. Zaten Öcalan’ın cemaate teklif ettiği birliktelik cemaat içinde birçok yeni tartışmayı da beraberinde getirmiştir.
Girişimler ve medyadan gelen tepkiler sebebiyle Gülen tarafından yapılan açıklamanın ardından, Gülerce’nin adeta vaziyeti kurtarmak yazdığı “Hata ettim, özür dilerim” yazısı da birçok soruyu beraberinde getirdi.
Gülerce, özellikle cemaat içinden gelen baskılar sonucunda Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesi için “Hata ettim, özür dilerim” dediği açıktır. Bundan dolayı olsa gerek Mehmet Barlas konu ile ilgili yazdığı köşesinde başta cemaatin Gülerce’den özür dilemesi gerektiğini yazdı.
Acaba Gülerce özründe gerçekten samimi mi?
Gülerce kendisinin samimi olduğunu dile getiriyor: “Ben hayatımda hiç flu olamadım. Ne yapayım; yüreğimdekini en yalın, en açık şekilde anlatmak benim karakterim. Bundan dolayı kınanacaksam, ona da razıyım. Ama ben, içi dışı bir insanım. Elimde değil, lafı eğip bükemiyorum. Kişi kişiyi kendi gibi bilir. Ben her konuştuğum insana önce samimi olmak gerekir diye söze başlıyor ve onları da en az kendim kadar samimi bularak konuşuyorum.”
Biz bir insanın beyanına güveniriz, ancak “basiretim bağlandı” diyen Gülerce’nin özür dilemek için yazdığı yazıyı incelediğimizde hiçte özür dilemediğini, çoğu yerde tariz sanatı yaptığını ve üstü kapalı olarak cemaatteki bazı kişilere ve özellikle de ülkede barış istemeyen kliklere mesaj verdiğini görüyoruz.
Gülerce’nin yazısının bir de bu gözle okunmasını tavsiye ediyorum.
[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesi sebebiyle son zamanlarda hakkında çok konuşulan gazetecilerden biri olan Hüseyin Gülerce kim?
Gerçekten Fethullah Gülen cemaatinin önde gelenlerinden biri mi?
Cemaate ne zaman girdi ve nasıl yükseldi?
Eminim kamuoyu bu tür soruları merak etmektedir.
Hüseyin Gülerce, Aykut Edibali’nin liderliğini yaptığı ve köklü bir fikir hareketi olan “Milli Mücadele” grubunda yetişmiş. Gençlik yıllarında bu grubun içinde faal olarak görev yapan Gülerce, İstanbul'da 1969-1977 yıllarında aynı gruba mensup olan “Yeniden Milli Mücadele Dergisi” ve Bayrak gazetesinde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.
Yalova Lisesi fizik öğretmenliği ve müdürlüğü ile Bursa Milli Eğitim Müdür Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Anavatan partisinden milletvekilliğine aday oldu, ancak son sırada olduğu için kazanamadı.
Gülerce’nin Fethullah Gülen cemaatiyle tanışması 1990’lı yılların başında oldu. Yalova’da özel dershane işletmeciliği yaparken cemaatin Bursa imamı (İ.S) tarafından cemaatle tanıştırıldı. Belli bir müddet sonra Zaman gazetesinde yazı yazmaya başladı.
STV’de program yapmaya başladı. Reyting sebebiyle programının kaldırılmak istendi ve mesele Gülen’e götürüldüğünde, Gülen Gülerce’yi önce Zaman gazetesine müfettiş olarak tayin etti ve kısa bir zaman sonra da Genel Müdür yaptı.
Genel Müdürlükten sonra bir müddette Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği görevinde bulunan Gülerce, cemaat içinde hep kendini öne çıkaran bir tavır sergiledi ve bunu değişik vesilelerle kamuoyuna deklare etti. Göz önünde çok bulunduğundan dolayı da herkes onu cemaatin sözcüsü zannetti.
Aslında Gülerce’nin de değişik vesilelerle söylediği gibi Gülen cemaatinin bir sözcüsü yoktu. Çünkü Gülen cemaat için söz konusu olan açıklamaları hep kendisi yaptı. Bu Gülen’in cemaatini mutlak anlamda elde tutabilmesi için kullandığı ve halende kullanmakta olduğu bir stratejiydi. Cemaatin büyümesinin oluşturduğu atmosferde fevride olsa cemaat adına sağda solda fikir serdedenler çıktı. Ancak bu tür çıkışlar cemaat ve yayın organları tarafından kısa zamanda ekarte edildi.
Gülerce, cemaat içinde bulunduğu dönemlerde değişik meseleleri bahane ederek hep medyanın önünde oldu ve bunu çok iyi kullanarak kendisini lanse etti.
Geçtiğimiz günlerde Abdullah Öcalan’ın avukatları ile Yalova’ya görüşen Gülerce yeniden kamuoyunda ön plana çıktı. Gülerce bunu her ne kadar gazeteci kimliği ile yaptım dese de, sonucun cemaate mal edileceğini çok iyi bilenlerden biridir ve bunu bilerek yapmıştır.
Peki neden?
Gülerce’nin Öcalan’ın avukatları ile görüşmesinin ardından kaleme aldığım yazıda bunun tıpkı son yıllarda ülkemizde sık sık tekrarlanan bir operasyon biçimi olduğunu dile getirdim. Ancak daha önceleri de bazı başarısız operasyonlarda olduğu gibi bu operasyonunda fiyasko ile sonuçlandığını gördük. Böyle olunca iş yapılan hatayı düzeltmeye geldi ve hemen başta Gülen ve ardından da Gülerce meseleyi kurtarmak için açıklama yaptılar.
Gülen, her ne kadar kendisinin bir cemaat lideri olmadığını sık sık tekrarlasa da yaptığı açıklamada cemaatin lideri olduğunu beyan etti ve bu cemaatin kendisinden başka bir sözcüsü olmadığını dile getirdi.
Gülerce ile Öcalan’ın avukatlarının görüşmesine gelen tepkiler sebebiyle geri adım attığına inandığım Gülen ve Gülerce yaptıkları açıklamalarda acaba ne kadar samimiler?
Böyle bir soru sormamın maksadı son yıllarda cemaat adeta bir siyasi parti gibi hareket etmesi ve bazı operasyonların planlayıcısı olması gibi sebepler gelmektedir.
Yaptığı operasyonlar ve bölgedeki hizmetleri sebebiyle Öcalan’ın gözünde cemaat şöyle bir noktaya oturmuştur. Bunu bizzat Öcalan’ın şu açıklamasında görüyoruz:
“Cemaat gerek Türkiye’de gerek Ortadoğu’da önemli aktör ve hatta bir siyasi parti işlevine sahip bulunuyor. Bu sebeple Türkiye’nin hatta Ortadoğu’nun demokratikleşmesinde rol alabilirler. Oldukça dinamik güçleri var, biz de dinamik bir gücüz. Bu iki dinamik gücün karşılıklı anlayış göstermesi ve dayanışma halinde olması durumunda Türkiye’de birçok temel sorun çözülecektir. Bu dayanışma sadece Türkiye’yi değil Ortadoğu’yu da etkileyecektir.”
Gülerce’nin görüşmesinin ardından birçok düşünür ve köşe yazarı bu ittifakın tehlikelerine ve netice itibariyle bir şey getirmeyeceğine inandıklarını yazdı. Zaten Öcalan’ın cemaate teklif ettiği birliktelik cemaat içinde birçok yeni tartışmayı da beraberinde getirmiştir.
Girişimler ve medyadan gelen tepkiler sebebiyle Gülen tarafından yapılan açıklamanın ardından, Gülerce’nin adeta vaziyeti kurtarmak yazdığı “Hata ettim, özür dilerim” yazısı da birçok soruyu beraberinde getirdi.
Gülerce, özellikle cemaat içinden gelen baskılar sonucunda Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesi için “Hata ettim, özür dilerim” dediği açıktır. Bundan dolayı olsa gerek Mehmet Barlas konu ile ilgili yazdığı köşesinde başta cemaatin Gülerce’den özür dilemesi gerektiğini yazdı.
Acaba Gülerce özründe gerçekten samimi mi?
Gülerce kendisinin samimi olduğunu dile getiriyor: “Ben hayatımda hiç flu olamadım. Ne yapayım; yüreğimdekini en yalın, en açık şekilde anlatmak benim karakterim. Bundan dolayı kınanacaksam, ona da razıyım. Ama ben, içi dışı bir insanım. Elimde değil, lafı eğip bükemiyorum. Kişi kişiyi kendi gibi bilir. Ben her konuştuğum insana önce samimi olmak gerekir diye söze başlıyor ve onları da en az kendim kadar samimi bularak konuşuyorum.”
Biz bir insanın beyanına güveniriz, ancak “basiretim bağlandı” diyen Gülerce’nin özür dilemek için yazdığı yazıyı incelediğimizde hiçte özür dilemediğini, çoğu yerde tariz sanatı yaptığını ve üstü kapalı olarak cemaatteki bazı kişilere ve özellikle de ülkede barış istemeyen kliklere mesaj verdiğini görüyoruz.
Gülerce’nin yazısının bir de bu gözle okunmasını tavsiye ediyorum.
[/FONT]