*.Gülen'in Diyalog Anlayışı ve Osmanlı Hoşgörüsü.*

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Gülen'in Diyalog Anlayışı ve Osmanlı Hoşgörüsü http://www.gencadam.net/index2.php?option=com_content&task=view&id=729&pop=1&page=0&Itemid=29

http://www.gencadam.net/index2.php?option=com_content&task=emailform&id=729&itemid=29Yazar Birol Topuz

Diyalog çalışmalarının orada başlamasının üzerinden çok da vakit geçmemişti henüz. Çok değil, bir iki inanmış insandan ibaretti tüm kadro koskoca İskoçya'da. Kurumları yok, konumları yok, kimisinin dilleri yok; sadece öğrenci vizesi ile yollara düşmüşler, orada ne kadar kalacakları da belli değil.

Ama bir gayeye kilitlenilmiş, Rehberleri onlara bir şeyler işaret etmiş ve onlar da onun derdine düşmüşlerdi ya, bu yetmez miydi? Nedeni, nasılı, niçinleri yoktu. Olmasına itimat edilen olmalıydı hem de her koşul ve şartta. Zaten ellerindeki en güçlü delilleri de bu inanç ve samimiyetti. Bir de önlerinde bulunanın tertemiz mazisi. Yine orada da o açmıştı kapılarını.

İlk görüşme mesajlarına gelen sert ve soğuk soru 'Sizler de kimsiniz?' şeklindeydi. Onlar da hemen rehberlerinin web adresini çekmişlerdi cevap olarak karşı tarafa. Çok değil bir iki saat sonra gelen "evimize bekliyoruz" yanıtı ışık, umut, şevk ve mutluluk olmaya yetmişti onlara.

Gençtiler oysa, muhataplarına göre hayli genç hem de. Gençlikleri hem avantaj, hem de dezavantajdı irtibat kurdukları insanlar için. Bunu samimiyetleri ilerlediğinde bizzat muhatapları itiraf edeceklerdi gelecekte.

Robert "'Bu gençler de ne verebilirler ki bizlere' diye kendi kendime sordum ilk önce ve daha sonra bize sunacaklarını merakla izleme kararı aldım. İyi ki de bunu denemişim, sizleri ön yargıma kurban etmemişim" diyecekti tüm samimiyetiyle.

Gel zaman git zaman devam eden birliktelikler birkaç ay sonra bir kilisenin genel sekreteri olan Janet Hanımefendinin kaleminden, aylık çıkartılan ve İskoçya'daki tüm kiliselerinde kilise müdavimlerine dağıtılan bir makaleye şu şekliyle yansıyacaktı:
"Şans eseri papaz arkadaşımız Alistaire'in evine yürüyerek çok yakın bir mesafede olan Başkanın evinde Vakıf başkanı ve Genel sekreter ile olan yemekte sizleri temsilen 8 Martta bir toplantı yaptık.

Geleneksel Türk mutfağından yemeklerin olduğu toplantıda elbetteki toplantının gündem maddesi diyalog idi.

Değerli ilim adamı M. Fethullah Gülen'in teşvikleriyle oluşan İslam'ın inançlar arası programı çerçevesinde Başkan ve Genel Sekreter İskoçya'ya diyalogu temsil etmek için gönderilmişler.

Bizler M. Fethullah Gülen'in Vatican'da Papa ile olan resmini gördük. Diyalog vakfı temsilcileri, insanların her zaman hakkı olmuş olan kendi dinlerini yaşama hakkını esas alan Osmanlı İmparatorluğundan da hissetmiş olduğum ruhu ortaya çıkarma gayretleri içinde. Onun amacı dünya tarihi boyunca diyalogla meşgul olan insanların inançlarını, dünyadaki karşılıklı yaşama ve ortak değerlerimizi anlamaya çağrıdır.

Önü alınmaz isteklerimiz için kavga etmek yerine, herkes için eşit şartları oluşturmak ve kendi kendine yeten bir toplum oluşturmak için birlilikte işbirliği yapmamız lazım. İnsana saygı, dünyaya saygı, onu Yaratana saygı, içimizde ve onun içinde yaşayana saygı...

Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) insanların bir tarağın dişleri gibi olduklarını söyler. İslam insanları renk, ırk, yaş, milliyet ve fiziki görünümden dolayı ayırmaz.

Diyalog vakfı bizleri bir olan Allah inancından dolayı tercih etti. Amerika'yı ziyaret ettiklerinde oradaki arkadaşlarımızın da aynı sebepten dolayı kendilerine sempatiyle yaklaştıkları tespitini yapmışlar.

23 Nisan'da Edinburgh üniversitesinde Hazreti Muhammed'in doğumuyla alâkalı bir organizasyon düzenleyecekler ve Alistare'e orada bir konuşma yapması için ricada bulundular. Biz onun bunu en iyi şekilde yapacağını umuyor ve iyi bir konuşma yapacağını biliyoruz.

Eğer gayretlerinin hak ettiği neticeleri almalarını istiyorlarsa ben ve arkadaşım onlara daha geniş dini topluluklarının etkili ve önde gelen temsilcileriyle bir araya gelmeleri gerektiğini ve bu ihtiyaç duyulan bu değerleri onlarla da paylaşmaları gerektiğini anlattık.

Yazının kaleme alındığı anda bile çalışma devam ediyor, şayet 23 Nisanla alâkalı neler konuşulduğunu merak ediyorsanız Alistare ile görüşebilirsiniz.
Tüm arkadaşlarımızı bu günün amacına ulaşması için davet ediyoruz. Kesinlikle beklenenin üzerinde güzel bir gün olacak.

Arkadaşlarımızın neler yaptıklarını öğrenmek için …… adresini ziyaret edin.

Janet Briggs---------Kilise Genel Sekreteri


Bayan Janet'in arkadaşlarımıza yaptığı ama çakışan bir program yüzünden arkadaşlarımızın katılamadıkları bir organizasyona daveti ise şu şekilde:

"Diyalog vakfı mensupları olan arkadaşlarımı en samimi dileklerimle ve saygıyla selamlıyorum. Sizinle bugün birkaç ay evvelinden İngiltere'de organize edilmiş olan bir program münasebetiyle beraber olamadığım için çok müteessirim.

Bu diyalog kurumunun şu an için küçük olan uğraşlarına katkıda bulunduğum ve bu gelişimin bir parçası olduğum için çok mutlu ve gururluyum. Aynen sizler gibi, ben de inanç sahibi olan herkesin tüm bu yoksulluk ve kin eksenli problemlerin çözüm kaynaklarını bulmak için karşılıklı konuşma ve anlayışa ihtiyaçları olduğuna inanıyorum.

Bizler azınlık, renk, din gibi farklılıkların ötesinde tüm insanların aynı şeye ihtiyaç duyduklarını ve benzer düşüncelere sahip olduklarını idrak etmek zorundayız. Bunların da ötesinde, Allah her yerde ve tüm insanların güvenlik, imkan, eğitim ve sağlığa ihtiyacı var. Diyalog vakfı mensuplarının kararlı bir şekilde eğitim ve müzakere yoluyla dünya barışını netice veren çalışmalarına gerçekten hayranım.

Gelecek hafta bu kurumun üyeleriyle bir iftar yemeği ve akabinde de diyalog müzakereleri münasebetiyle bizim kilisemizde bir araya geleceğimiz günü dört gözle bekliyorum. O gün sizi göremeyecek olmamız üzüntü verici.

Saygılarımla,

Janet Briggs--------Genel Sekreter"


Görüldüğü gibi bu sözler ne kadar da bizim dillendirdiğimiz şeylere benziyorlar değil mi?

Bir yerlerde birileri, bizim gibi düşünüyor, bizim gibi hissediyor, bizim gibi ümitler besliyor ve belki de geç kalışımız yüzünden çiçek açamayan hayalleriyle birlikte ebede doğru akıp gidiyorlar.

Sorumluluklarımız büyük, yükümüz ağır, muhatabımız tüm insanlık, dayanağımız ise sahip olduğumuz değerlerimiz.

Aynen dediği gibi, 'İyilik, güzellik, doğruluk ve güzel ahlak dünyanın esas mayası, birileri istese de istemese de dünya er-geç kayıp bu çizgiye oturacak.' Bu neden bizim elimizle olmasın ki?

http://www.gencadam.net/content/view/729/29/
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Yazar : Helen Rose Ebaugh

İnanç Tabanlı Bir Sivil Toplumsal Hareketin Sosyolojik Analizi

Yayıncı : Doğan Kitapçılık


gulen-hareketi-0-497873.jpg


Açıklama : Gülen Hareketi üzerine dünyadaki ilk akademik çalışma Gerek Fethullah Gülenin hayatı ve öğretilerinin çapını anlamak, gerekse onu eleştirenleri kendi derinliği içinde kavramak için Güleni Türk tarihinde belli bir çerçeveye oturtmak şarttır.

Houston Üniversitesi öğretim üyesi Helen Rose Ebaugh, Gülen Hareketi üzerine dünyadaki ilk akademik çalışmaya imza atıyor, hareketin küresel bir güç olmaya evrilen yapısal sürecini ve bireyler bazındaki adanma mekanizmalarını analiz ediyor.

Yazarının deyimiyle, Bir Türk âlimi ve vaiz olan Fethullah Gülen ve onun ilham kaynağı olmasıyla Türkiye sınırlarını aşarak dünya çapında büyüyen toplumsal hareketi ele alan bir çalışma

Barkod : 9786051118857
Boyut : 145x235
Sayfa Sayısı : 120
Basım Yeri : İstanbul
Basım Tarihi : 2010
Çeviren : Ömer Baldık
Etiketler: Gülen Hareketi; İnanç Tabanlı Bir Sivil Toplumsal Hareketin Sosyolojik Analizi Helen Rose Ebaugh
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Gülen hareketinin sosyolojik portresi

alibulac.jpg

RÖPORTAJ - CAN BAHADIR YÜCE - 24.01.2008
kucuk_a.png
buyuk_a.png
Ali Bulaç, Din-Kent ve Cemaat adlı yeni kitabında Gülen hareketine "içeriden" bakmaya çalıştığını söylüyor. Sosyal bilimcilerin toplumsal konulara dışarıdan baktığı ülkemizde Bulaç'ın çalışması sıra dışı bir örnek.



Ufuk Kitapları'nın Gülen Hareketi Araştırmaları Dizisi'ne bir kitap daha eklendi. Ali Bulaç'ın Din-Kent ve Cemaat adlı çalışması, hareketi sosyolojik açıdan inceliyor.

Eser, aslında üçleme olarak planlanan bir çalışmanın üçüncü kitabı; ancak İslamcıların Üç Nesli ve Göçün ve Kentin Siyaseti adlı öteki kitaplardan önce yayımlandı. Türkiye'de Gülen hareketi gerçeğini görmezden gelerek sosyoloji yapılamayacağını söyleyen Bulaç, hareketi "sivil bir oluşum" olarak niteliyor.

Kitapta Fethullah Gülen, ulema geleneğinin bir "ıslahatçısı" olarak tanımlanıyor. Bulaç, Gülen hareketini bir anlamda "içeriden" bir bakışla analiz etmeye çalışıyor. Eserdeki entelektüel yoğunluk, belki de daha hacimli çalışmaların habercisi. Ali Bulaç ile uzun uzun tartışılmayı hak eden pek çok tespitin yer aldığı kitabını konuştuk.

Kitabın başında İslamî/toplumsal hareketlere "içeriden" bakmaya çalışan biri olduğunuzu söylüyorsunuz. Din-Kent ve Cemaat de hem dinî ilimlere hem de sosyolojiye vukufiyetiniz dolayısıyla ayrı bir önem taşıyor.

Peki, bir toplumsal harekete içeriden bakmanın olumsuzlukları yok mu? Teorik olarak toplumsal bir harekete "içeriden" bakmanın dezavantajları olabilir kuşkusuz. Ancak bugüne kadar henüz bunu test edebilmiş değiliz. Çünkü genellikle değil, neredeyse tümüyle sosyal bilimcilerimiz sosyal sorunlara "dışarıdan" bakarlar.

Şerif Mardin'in Bediüzzaman çalışması da buna dahildir. "Dışarıdan" bakmanın ayırt edici özelliği, bugünkü sosyal bilimleri mümkün kılan "sosyal çevre faktörleri"nin özneyi motive ettiği, öznenin ancak tarihsel ve toplumsal şartlar çerçevesinde harekete geçtiği yolundaki temel yaklaşımdır.

Mardin, Bediüzzaman'ın Doğu'da tutunup kabul görmesini anlayabiliyor ve açıklayabiliyor, ama Isparta Barla'da tutunup kabul görmesini anlamakta güçlük çekiyor; çünkü onun varsayımına göre, Türkiye'nin doğusu ile batısı arasında Bediüzzaman'ı ortaya çıkaran tarihsel-toplumsal şartlar arasında benzerlik yok.

Ben kitapta tabii sınırlarını aşmayacak ölçülerde sosyolojinin imkânlarını kullandım, ama Fethullah Gülen'in ortaya çıkışında bir özne olarak kendisi ile cemaatinin seçme özgürlüğünün altını çizdim.

devamı http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=641977
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Gülen Hareketi'ne sosyolojik bakış

Gazeteci ve Yazarlar Vakfı'nın düzenlediği, 'Gülen Hareketi: Sivil Bir Hareketin Sosyolojik Bir Analizi' başlıklı panelde, Helen Rose Ebaugh'un kitabı masaya yatırıldı.

Müzakereci olarak Ferhat Kentel, Ömer Laçiner ve Ali Bulaç'ın da katıldığı toplantıda konuşan ABD'li akademisyen,


"Gülen Hareketi, 5 kıtada, 120 ülkede okullarıyla yer alıyor. Bu ülkelerdeki insanları eğitiyor ve 'diyalog toplumu' oluşturuyor.

O ülkedeki insanlar bu sayede Türkiye'den haberdar oluyorlar. Bir Türkiye farkındalığı oluşturuluyor." dedi.

Gülen Hareketi'nin global hareketler içinde yer aldığını söyleyen Ebaugh,

"Bu hareket, Gülen'in ötesine de geçmiş durumda. Bu nedenle, vefatı sonrasında bile hareketin çok fazla etkilenmeyeceğini düşünüyorum. Bu hareketin kendi adıyla anılmasını Fethullah Gülen de istemiyor."

diye konuştu.

Ebaugh, yaptığı araştırma çerçevesinde işadamlarından işçilere, medya yöneticilerinden öğrencilere ve kadın gruplarına uzanan 103 kişiyle görüştüğünü anlattı. Şehir Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Ferhat Kentel ise kitaptaki 'kaynak-seferberlik teorisi' ile 'organizasyonel adanma teorisi'nin etkileyiciliğine dikkat çekti.

Hareket içinde özellikle yurtdışındaki öğretmenlerin adanmışlıklarına tanıklık da ettiğini dile getiren Kentel, Gülen Hareketi'nin 'makbul vatandaş' yaratılma çabasına karşı bir direniş olduğunu iddia etti. Kentel, bunun sivil toplum yanını ortaya koyduğunu ifade ederek, şöyle konuştu:

"Gülen Hareketi, bir 'karşı hegemonya' hareketidir. Bu yüzden de milliyetçi, sağcı ve bir ölçüde ataerkil bir harekettir."

Araştırmacı Ömer Laçiner ise Ebaugh'un kitabını, Gülen Hareketi'nin siyasal ilişkilerine yönelik vurgularını gündeme getirmemesi yönüyle eleştirdi.

Özellikle 1700-1800'lerde Katolik ve Protestanlarda da benzer hareketlerin ortaya çıktığını söyleyen Laçiner, bu yönde bir kıyaslama olmamasını eksik buldu.

Daha fazla detay için
tıklayın.

http://sakaryarehberim.com/others/sakarya-haberleri-gazeteleri-gulen-hareketine-sosyolojik-bakis-136158.html
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
"Gülen Hareketi Orta Sınıfı Zenginleştirdi"

gulen-hareketi-orta-sinifi-zenginlestirdi_2011112115127553.jpg!!400x200.aspx
http://www.addtoany.com/share_save#...keti Orta Sınıfı Zenginleştirdi &description= Gülen Hareketi adlı kitabın yazarı olan ABD'li sosyolog Prof. Helen Rose Ebaugh: "Gülen Hareketi'nin ekonomik faydaları yadsınamaz"

Röportaj: Şenay Yıldız / AKŞAM

ABD'deki Houston Üniversitesi'nden din sosyoloğu Profesör Helen Rose Ebaugh, 11 Eylül'ün ardından Washington Post'ta Fethullah Gülen'in terörü kınayan ilanını görür görmez ilgisini çeken bu hareketi sosyolojik açıdan mercek altına aldı.

Başlarken...

Eski bir rahibe olan Ebaugh, Türkiye ve ABD'de cemaat taraftarları ve karşıtlarıyla yaptığı görüşmelerin ardından, 'Gülen Hareketi' adlı akademik bir çalışmaya imza attı. Gülen cemaatini eleştirel perspektiften ele almayan, daha çok sosyolojik analizini yapan kitap ABD'de Springer, Türkiye'de ise Doğan Kitap tarafından basıldı. 'Gülen'den ilham alan kurumlar' başlığı altında kitapta ayrıntılı biçimde analiz edilen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın davetlisi olarak Türkiye'ye gelen Profesör Helen Rose Ebaugh ile kitabını ve hareketi konuştuk...

Din sosyoloğu Profesör Helen Rose Ebaugh, 11 Eylül'den sonra dikkatini çeken Gülen Hareketi'ni inceledi ve eleştirel olmayan akademik bir kitap yazdı. Gülen Hareketi adını taşıyan kitabın Türkiye'de de yayımlanmasının ardından davetli olarak geldiği İstanbul'da Prof. Ebaugh ile görüştük

Gülen Hareketi adlı kitabın yazarı olan ABD'deki Houston Üniversitesi'nden din sosyoloğu Profesör Helen Rose Ebaugh'la, Sultanahmet'te kaldığı Golden Horn Oteli'nde konuştuk. Hareketin siyasi sonuçlarının ve ekonomik faydalarının kesinlikle yadsınamayacağını söyleyen araştırmacı 'Dini hareketlerin çoğu çok daha fazla dini doktrine eğilirler. Ben aslında bunu çok daha fazla daha iyi bir toplum yaratmaya çalışan bir 'yurttaşlık hareketi' olarak görüyorum' diyor.

- Siz hangi dine mensupsunuz?
Eskiden rahibelik yapmış Katoliğim. Dini çalışmaları anlamamı kolaylaştırdı.

- Bir cemaate üye misiniz?
Hayır. Fakat Houstan'da dinlerarası bir grup var. Bu grupla bayağı iç içeyim.

- ABD'de böyle bir kitap çıkarmanızın temel nedeni nedir?
Dünya dinleri sosyolojisi dersi verirken, New York'ta 11 Eylül gerçekleşti ve İslamafobi bastırdı. Derken, Washington Post'ta Fethullah Gülen imzasıyla yayınlanan bir kınama metni gördüm. Dünya geneline çok hızla yayıldığı için bu hareketi inceledim. Calışma alanlarımdan biri de küresel dini hareketler. Hareketin Brüksel, Azerbaycan, Paris gibi bir çok yerdeki faaliyetlerini dinledim. Ben burada bir eleştirel değil, sosyolojik analiz yaptım.

- Kitapta cemaatin finansal kaynaklarına geniş yer vermişsiniz. ABD'de böyle büyük finansal kaynaklara sahip dini organizasyonlar var mı?
Burada dini yapıyı nasıl tanımladığınız önemli. Mesela Katolik Kilisesi, Katolik yardım kuruluşları oldukça zengin.

- Bir cemaat olarak bakarsanız peki?
Hayır, bildiğim kadarıyla bir hareket olarak yok. İnsanlar daha çok kiliseler etrafında birleşiyor ABD'de.

ZENGİNLİK VE MOTİVASYON
- Gülen'le tanışıyor musunuz?
Ben Sayın Gülen'le tanışmadım ve böyle bir niyetim de yok.

- Neden?
Çünkü sosyal bilimciyim ve söylemek istediklerimi söylüyorum. Veri olarak gördüklerimi okuyorum. Kitabın ABD'de Springer, Türkiye'de ise Doğan Kitap tarafından yayınlanması da böyle. Hareket kitabımı yayınlayabilirdi. Ama bunu de istemedim. Ben bilime çok inanan birisiyim. Tamamen objektif görüşmeler yapıp, ne gördüğümü yansıtma konusuna kendimi adamış bir bilim insanıyım.

- Eğer sizinle tanışmak istese ve davet etse ne yapardınız?
Geri çevirirdim. Türkiye'de toplam 102 mülakat yaptım. Gülen'le ilişkili organizasyonların yöneticilerini, hastanelerini, okullarını ziyaret ettim. Hepsi başından beri gördüğümü söyleme niyetinde olan bir bilim insanı olduğumu biliyorlardı.

- Kitabınızda 80'lerde Türkiye'de ortaya çıkan girişimci sınıfın en önemli motivasyon kaynağının Fethullah Gülen'in fikirleri olduğunu belirtiyorsunuz. Daha sonra da bu grubun cemaate katkı yaptığını anlatıyorsunuz. İsteyip zengin olmak sadece motivasyonla açıklanabilecek bir durum değil...
Bence bu, her ikisinin de bileşimi. Bir parçası motivasyon. Bu bana 'Max Weber's Protestan Etik Konsepti'ni hatırlatıyor. Bence, ekonomik başarıyı dini açıdan olumlu görmek, Gülen Hareketi'ne özgü bir durum. Tabii bunda ilişkiler ağının da çok önemli bir yeri olduğunu yadsıyamayız. Bu hareketin kalbinde çok güçlü ilişkiler ağı var. Bunun ekonomik faydaları olduğu yadsınamaz.

- Bu cemaatten olmayanları dışlayıcı bir hale getirmiyor mu?
Bu gerçekten olumsuz bir durum mu acaba? Bence sorgulanmalı. Gülen'in desteklediği okullarda harçları ödeyemeyen çocukların bursla okutulduğunu gördüm. Bu anlamda hareketi, kendinden olmayan kişilere karşı son derece açık, kucaklayıcı bir hareket olarak gördüm. Örneğin ABD'deki sivil haklar hareketinde de elbette harekete sempati duyanlar, diğerlerinden fazla faydalandı. Bu her harekette olan bir durum, ben bunu Gülen Hareketi'ne özgü bir durum olarak görmüyorum. Aynı siyasi partiler gibi...

HER SİVİL HAREKET SİYASİDİR
- Kitabınızda hareketin tümüyle siyasetin dışında bir hareket olduğunu ifade ediyorsunuz ama...

Kitapta siyaset dışı bir hareket derken, Gülen'in taraftarlarına 'siyasette merkezi rol almayın' demesine işaret ediyorum. Yoksa, ilişkiler bütünü inşası ve insanları etkileme açısından bakarsak, her sivil hareket informal olarak politiktir.

- 'Gülen, dinin devlet kontrolünden bağımsız olmasını istiyor' diyorsunuz kitabınızda. Eğer hiç devlet kontrolü olmazsa kaos nasıl önlenecek?
Ben devlet ve din arasındaki ilişkide hiçbir şekilde tamamen kopukluk olabileceğine inanmıyorum. ABD'de de kontrol değil ama son derece sıkı dini düzenlemeler var, bunda tartışma yok. Çünkü devletin amacı barışçıl şekilde koordine edilmiş toplum yaratmak. Devlet olarak anarşi yaşanmasına, insanların tamamen canları ne isterse onu yapmasına izin veremezsiniz. ABD'de şu anda dini organizasyonların vergi ödeyip ödememesi tartışma konusu. Siyasi adayları açıkça desteklemeleri yasak ve bu konuda çok sorun var.

- Türkiye'deki durumu nasıl görüyorsunuz?
Benim anladığım Türk devleti ülkedeki camilerin sahibi, imamların maaşlarını ödüyor. Bu örneğin ABD'de bizim yaşadığımıza göre çok daha güçlü devlet kontrolüne işaret ediyor.

- Gülen'in Osmanlı mirası ve ekonomiden beslenen 'Yeni İslam'ın temel itici gücü olduğunu söylüyorsunuz. 'Yeni İslam'la ne kastediyorsunuz?
Gülen İslam'ın muhteşem bir medeniyet geleneği olduğunu söylüyor. İslam'ın moderniteyle çelişmediğini ve modernizasyon, özgürlük ve demokrasiye liderlik edebileceğini söylüyor. İslam'ın modern dünyaya giriş açısından kısıtlayıcı bir faktör olmasına gerek yok diyor.

- Gülen hareketi ile Türkiye'de yeni bir sınıf mı oluşuyor?
Sanmıyorum, çünkü hareketin içinde çok zenginden çok fakire geniş bir yelpaze var. Bunu bir sınıf fenomeni olarak görmüyorum.

- Neden sosyal hareket olarak yorumluyorsunuz Gülen hareketini?
Eğer tamamen bir dini örgütlenme olsaydı, eğitimle, sağlık hizmetleri, felaket kurbanlarına yardım kampanyalarına bu kadar önem vermezdi. Dini hareketlerin çoğu daha fazla dini doktrine eğilir. Ben aslında bunu, daha iyi bir toplum yaratmaya çalışan bir 'yurttaşlık hareketi' olarak görüyorum. Devlet yapısı içinde var olmak zorunda olan bir hareket. Görüştüğüm kişilerin pek çoğu devlete büyük saygı duyuyor. Ben bunu anarşik bir hareket olarak görmüyorum. Hareketin sonunda bir darbe yapıp, düzeni değiştirmek gibi bir şey yok.

AYNI PERSPEKTİF
- Gülen'in siyasetdışı bir kişi olduğunu ve takipçilerine de 'siyaset dışında kalın' dediğini söylüyorsunuz. Fakat kitabınızda yer verdiğiniz gibi, Gülen'le bağlantılı kurumlardan bir kısmı siyasi duruşları olan ve Türkiye'nin siyasi dinamiklerinde oldukça etkili kurumlar.

Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mülakatlarım çerçevesinde Gülen hareketiyle siyasetçiler arasında ortak karar verme ve ajanda oluşturma gibi bir şey görmüyorum. Galiba bu daha çok aynı perspektifi paylaşma durumu. Mesela Gülen referandumla ilgili bir açıklama yaptı. Bu açıklama hareketin genel işleyişi açısından beni çok şaşırttı. Çünkü kendisinin rutin yaklaşımından farklı bir şeydi bu.

Siyasi yansımaları gerçek
- Gülen haziranda Wall Street Journal'a verdiği mülakatta da Mavi Marmara'nın İsrail'in iznini almadan Gazze'ye yardım götürmesini eleştiren bir açıklama yaptı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Bu konuda çok bir şey söyleyemiyorum çünkü kitabımdan sonra oldu. Ama Gülen bunu insan hakları endişiyle yaptı sanırım. Öte yandan, bu tarz açıklamaların hedefi ne olursa olsun siyasi yansımaları olduğu gerçek. Bu konuda şüphe yok. Gülen hareketinin siyasi sonuçları olmadığını söylemek imkansız. Ben sade bilinçli, geliştirilmiş bir siyasi hedefi olduğunu düşünmüyorum.

- Burada 'sıradışı' diye tanımladığınız iki açıklamasıyla Gülen'in sizce siyasetin tümüyle dışında kalma tavrından bir kayma mı sözkonusu?
Sanmıyorum, burada iki vaka var. Ama hareketin 40-50 yıllık tarihini ele alınca, ben böyle büyük bir kayma görmüyorum.

Kamusal alanda dinlerini yaşamak istiyorlar
Benim yaptığım röportajlardan edindiğim izlenim, Gülen ve harekete destek verenler, kamusal hayatta dinlerini daha fazla yaşamak istiyorlar. İran'dakine benzer bir din devleti istemiyorlar. Aynı zamanda hiçbir hiyerarşinin olmadığı böyle bir yapı için genel konuşmak da çok zor. Türkiye'de yaptığım bazı görüşmelerde, hareketi 'bir din devleti istiyor' diye eleştirenler oldu. Ama, ben böyle örgütlü bir çaba görmedim.





12 Ocak 2011 11:44
 
K

Kaçak

Guest
Hoşgörüye gark olduk iyimi ...
Neymiş bu hoş görü arkadaş ...
Sanki dag adamıyızda , en buyuk eksigimiz insanlara hoşgörü ...
Zati yeterinden fazla hoşgörü insanı bir toplumuz ...
Hoşgörü mevzu beni fena halde sıktı yahu ...
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
sıkı can iyidir kardeş.. kolay kolay çıkmaz..

hoşgörümüzü hoşgörmeyenlere anlatmaya çalışıyoruz..

güncel alıntılar merak etme.. görmezlikden geliver kardeş..
 
K

Kaçak

Guest
Abi hoşgöre göre bir hal olduk ...
Elbet anlatamazsın, nasıl anlatacaksın ki ..
En büyük düşmanımızı hoşgörür hale geldik , hoşgörünün hakkını veremedikten sonra neyi kime anlatacaksın ...
En büyük düşmanın koynunda yaşayarak , hangi hoşgörüden bahsedeceksin ?
Hoşgörmüyorum özetle , ama boşgörmekte canımı sıkıyor nedense
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-

muhterem kardeşim.. var sen yine hoşgör kardeşlerini..

düşmanın da olsa vicdanının sesine dinle yine höşgör insanı ve insanlığı..

inan ki kaybeden sen olmazsın.. belki düşmanın insafa gelir.. gerçek dostun olabilir...

yap iyiliği at düşmanına bir gül gibi... düşmanın bilmezse bizim Allah'ımız (CC) var ve bilir...

beşer zülmetse de kader adalet eder.. siz görmezseniz evlatlarınız görür inşaallah...

 
K

Kaçak

Guest
Allah bilir amenna ...
Irakı biliyor, Afganistanı biliyor heryeri ve herşeyi biliyor ..
Sıkıntı orada zaten ya ...
Allah bu bildiklerinin hesabını soracak , onlar ah edersen , can namus kaybederken biz hoşgördükmü diyecegiz ...
Kimi neyi neden hoşgördügümüzün hesabını veremeyecegiz gibi ...
Yok abi ben boşgörmeye devam ediyorum , ve bundanda rahatsızlıgımı ifade etmeye devam ediyorum ...
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Allah bilir amenna ...
Irakı biliyor, Afganistanı biliyor heryeri ve herşeyi biliyor ..
Sıkıntı orada zaten ya ...
Allah bu bildiklerinin hesabını soracak , onlar ah edersen , can namus kaybederken biz hoşgördükmü diyecegiz ...
Kimi neyi neden hoşgördügümüzün hesabını veremeyecegiz gibi ...
Yok abi ben boşgörmeye devam ediyorum , ve bundanda rahatsızlıgımı ifade etmeye devam ediyorum ...

kardeşlerimizi hoşgörürken katil ve barbar ve yamyamları da hoşgörün demiyoruz yani..

Onları hoşgörmek yapılan haksızlıkları ve vahşeti ortak olmak demek (......... burayı 2 mesaj sonra yazacağım)

Yaptıkları yanlarına kar kalmayacak ve tarih şahittir ki kalmamıştır...

zamanı gelince teker teker hesabı sorulacak ve hoş görmediğimizi göstereceğiz inşaallah..
 
K

Kaçak

Guest
O zaman düşmana düşman muamelesi yapalım ...
Koynundan çıksak kafi ..
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
O zaman düşmana düşman muamelesi yapalım ...
Koynundan çıksak kafi ..

düşman sinsice içimize kadar.. hani derler ya iliğine kadar işlemiş...

çevre ülkelere bak.. yönetimlere bakalım.. ingilizler her ülkenin başbakan ve c.başkanı adaylarını kendi kültür, gelenek ve yönetim anlayışıyla yetiştirip zamanı gelinece gönderiyor ve lider yapıyor...

İşte kral abdullah.. işte s.arap ülkeleri ve yönetim şekli.. ürdün, suriye, ırak ve diğer ülkeler.. tunus, cezayir v. diğerleri

azınlık olan, sayıca az olan bazı nitelikli kişiler.. sayıca çok olan ve geneli müslümanca yaşayan çoğunluğu istediği gibi yönetiyor..

ülkemizde de oluşturulan yapı bu şekildeydi.. anadoludan yetişen kişi ne idareci ve ne de yönetimde söz sahibi olamazdı..

düşman içimizde ama onu söküp atmak zamanla olacak..

aynen pakistan misali.. merhum Ziya Ül Hak gibi olmak gerek..

bir hak-yolcu ağabeyden dinlemiştim.. subaylıktan paşalığa kadar 25-30 şuurlu arkadaş askeriye içinde buttoya rağmen yükselmişler..

belki en kötü fiiller (içki ve haram olan) şeyler bile yaptırılmış.. namazlarını göz imasıyla eda ederek paşalığa geldikten sonra darbe ile yönetime el koymuş.. abd bile buttoya rağmen iktidarrın elden gitmesdne şaşırıp süikast düzenleme planları yapmış..

Ziya Paşa durumu biliyor ve tedbirlidir ama yapamazlar dediği bir anda içinde abd sefir ve elçilerinin bulunduğu bir uçakta suikast yapılarak şehit edildi..

her şey zamanla görülecek.. ve biz de yaşarsak o cennet asa bahar günlerini yaşayacağız inşaallah..

...selam ve dualarımla kardeşim...
 

Alper...

MarmaranınKralı
Katılım
10 Eki 2006
Mesajlar
9,574
Tepkime puanı
452
Puanları
0
Konum
İsLamBol
Web sitesi
cennetsarayi.blogcu.com
Hoşgörü,dialog derken, aslında asıl hedefinden saptırılmış gibi gözüküyor.cemaatin alakası yok saptırılmayla hocanın alakası yok ama başka birilerinin bir işi ve çıkarı var.bir papaz nasıl hz muhammedsiz cennete girebilir.Allaha inanıyor diyerek nasıl o da ,islam olmakszın cennette olur. bunu anlamıyorum.
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Hoşgörü,dialog derken, aslında asıl hedefinden saptırılmış gibi gözüküyor.cemaatin alakası yok saptırılmayla hocanın alakası yok ama başka birilerinin bir işi ve çıkarı var.bir papaz nasıl hz muhammedsiz cennete girebilir.Allaha inanıyor diyerek nasıl o da ,islam olmakszın cennette olur. bunu anlamıyorum.

Allah (CC) razı olsun kardeşim... risale-i nur hizmetininde verilen bazı hedeflerin Hocaefendi ve gönüllüler cemaatı tarafından gerçekleştirilmesi amacıyla bu hizmetler yapılmaktadır..

Ama her zaman olduğu gibi farklı din mensupları ve masonik teşkilatlar boş durmamaktadır..

hazırlanan cd çalışmalarıyla diğer kardeşlerimiz nazarında birbirimizi düşmemeiz sağlanmak istenmektedir..

Yapılan ve gerçekleşen hizmetlerle rahatsız olarak ellerindeki bazı yetkilerinin gitmesi ve kilise birliği adı altında sömürmeye devam edilmesini istiyorlar..

bu nedenle höşgörü ve diyalog hizmetini yanlış anlatmaya ve yönlendirmeye çalışmakta ve bu amaçla bütün araçları kullanmaktadırlar..

bu nedenle akademik kimliği yanısıra objektif olarak bakabilen bir büyüğümüz olan A. Taşgetiren Hocamızın sözlerine kulak verelim lütfen..

Bu konunun gündeme geldiği “samimi” ortamlarda diyorum ki:

“Birbirimize dua edelim.

Yanlış olduğunu düşündüğümüz şeyler varsa, önce kendimizin yanılabileceğini varsayalım, yanlış olduğuna kanaat getirmişsek, yanıbaşımızda yürüyen ‘Dostlarımız’ın onlardan kurtulmaları için de dua edelim.

Yargılayıp dışlamak, onların yüreklerindeki aşkı teşhis edip yollarını kesmek isteyenler gibi üzerlerine çullanmak yerine, bu zor dünyadaki yürüyüşlerinde ayaklarının sürçmemesi için, yanlışlıklara mahkûm edilmemeleri için, gayretlerinin, her safhada ana mecradan kopmaması için dua edelim.

Kardeşin kardeşe duasının önemini düşünelim.

Güvenimizi koruyalım.

Onların, hiçbir şey karşılığında ebedi geleceklerini heba etmek gibi bir yola girmeyeceklerini dikkate alalım.

Bir Müslümanın pergelin sabit ayağına dikkat ederek ufuklarda dolaşmasının, hizmet ufkunu genişletebileceğine dair olumlu düşünceler besleyelim.

Üzerlerini hiçbir biçimde çizmemeyi bir kardeşlik vecibesi sayalım.

Hata gibi gördüğümüz şeylerin bazan kişisel yanlışlıklardan kaynaklanabileceğini, o sebeple, bütün yürüyüşü mahkûm etmemek gerektiğini düşünelim.

Kaderin Firavun sarayında Musa’lar yetiştirebileceğini dikkate alalım.

Bazan aynı davranışın iki taraflı düşmanlık çekebileceğini hesaba katalım.

Davranışlarımızın, İslam karşıtlarının tüm İslami hizmetleri yok etme hesabı ile bütünleşmemesine itina edelim.”

Evet, bunları söylüyorum.

Ama içimde oluşan his, “Birbirimiz için duanın henüz yeterince gündemimize girmediği” şeklinde...

Bazan ‘Grup nefsi’nin önümüzü kestiği şeklinde...

Bazan “Kul hakkı” kavramını yeterince özümsemediğimiz, bunun “Hizmet gruplarının hakkı” çerçevesinde algılanmadığı şeklinde...

Bazan kolay yargıladığımız, kolay dışladığımız şeklinde...


Bazan, ‘Hizmet’i kendi küçük alanlarımızla sınırlı gördüğümüz, küçük alanlarımızdaki “Hürriyet” şartlarının, ülke hatta dünya ölçeğinde de var olduğunu zannettiğimiz, yani küresel şartları yeterince dikkate almadığımız şeklinde...

“Hizmet” çerçevemiz büyüdükçe, sözümüzün selameti için kendimize savunulabilir alanlar bulmak için özel diller geliştirmek gerektiğini aklımıza getirmediğimiz şeklinde...

Hatta bazan söylediğimiz sözün yarın Yüce Huzur’da “savunulabilir” olup olmadığını dikkate almadığımız şeklinde...

Bazan paralel sözlerin, aynı kaygılardan kaynaklanmayabileceğini, hatta paralelinde duranların da bir gün, hedef haline gelebileceğini unuttuğumuz şeklinde...

Bunu biraz açmam lazım:

Fethullah Hoca merkezli oluşum, birbiriyle inanç, düşünce, misyon itibariyle hiç de buluşmayan çevrelerin müştereken taarruzuna maruz kalmaktadır. Burada bir gariplik olduğu açıktır. Öyle ki, bugüne kadar hiçbir İslami hassasiyeti bulunmayan, aksine hemen her İslami oluşumu boğmayı ana misyon olarak seçen muhitler, İslam adına yargılarda bulunmaya kalkıyorlarsa ve sırf bir oluşumu boğmak için bizimle el ele tutuşma noktasına geliyorlarsa, kimlerle el ele tutuştuğumuza ve ellerimizin kirlenip kirlenmediğine dikkat etmemiz gerekiyor.

Bazan düşünüyorum, diyelim Fethullah Hocaefendi ile ilgili söylediklerimiz yarın önümüze koca koca dosyalar halinde çıkacak ve biz, onların içini dünyada söylediklerimizle dolduramayacağız. İnsanlarımıza çektirilen acıları anlamamak bir yana bir de üzerlerine olumsuz yargılarla giden dostlar gerçeği, ebedi âlemde nasıl görünür acaba?

Diyorum ki, her davranışımız için kendi içimize özenle bakmalıyız. Belki daha da çok, yanımızı yöremizi yargılamak yerine, kendi hizmet çerçevemizi büyütmek için çaba göstermeliyiz. Çünkü dünya, her birimizin gecelerini uykusuz geçireceği kadar büyük ve İslam’ın sesine muhtaç. Birbirimizi değerlendirmeyi bile birbirimizin hayırlı hizmetlerini beslemek, geliştirmek anlamında görebilirsek çok daha isabetli bir noktada bulunuruz, kanaatindeyim.

http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/columnistDetail_getNewsById.action?newsId=12229
 
Üst