Görmez :"Dehşetli Bir Mezhepçilik Fitnesi Var"

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Mehmet Görmez: Şii ve Sünni alimlerden oluşan Daimi Temas Grubu'nda Hamaney’in baştemsilcisi de var
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez Millî Gazete’yi ziyaret etti. Son derece samimi bir havada geçen ziyarette Görmez, önemli değerlendirmelerde bulundu. İslam dünyasının çok zor bir dönemden geçtiğine dikkat çeken Görmez, küresel bir senaryonun oynandığını söyledi. İslami kavramların içinin boşaltıldığını belirten Diyanet İşleri Başkanı, İslam kardeşliğini, İslam Birliği’ni yeniden inşa etmek için yoğun bir çaba sarf ettiklerini söyledi.

Çok Garip Şeyler Oluyor
“İslam dünyası tarihteki dördüncü en zor dönemini yaşıyor. Birincisi, Hz. Osman’ın katli ile başlayan Cemel, Sıffin, Nahrevan Savaşları ile devam eden fitne dönemi olarak tarihe geçen dönemdir. İkincisi Moğol İstilası dönemindeki acıklı haldir. Üçüncüsü Osmanlı’nın yıkılışında yaşanan parçalanmalar ve işgallerdir. Bu yaşadığımız dördüncü en zor dönemdir. İslam dünyası bugün hem zihin, hem gönül dünyası bakımından da bir parçalanmayla karşı karşıya. Ebu Gureyb ve Guantanamo hapishanelerinde cinayet doktorası yaptırılan insanların marifetiyle çok garip şeyler oluyor İslam dünyasında.”
Oxford Aksanlı Küresel Senaryo
“Japonlar öteden beri İslam’a mütemayil bir millettir. Japon halkının fıtratı İslam’a çok yatkındı. Şimdi Müslümanların yüz yıldır oluşturduğu olumlu mesajı bir tek katille yok ediyorsunuz. Bu küresel bir senaryodur. Bir insanı canlı canlı yakmak, kafasını kesmek. Oxford aksanı İngilizceyle hem de. Bu tiyatroların tamamı dikkat ettiyseniz dünyaya aksansız İngilizcelerle takdim edildi. Hepsi Oxford İngilizcesi ile takdim ediliyor. “
Dehşetli Bir Mezhepçilik Fitnesi Var
“Dehşetli bir mezhepçilik fitnesi var. Tarihte bunun örneğini görmedik. Müslümanın vücuduna bomba bağlayıp bir Şii camisine, bir Sünni camisine gidip, orada Müslümanları katletmesine biz tarih kitaplarında şahit olmadık. Geçen yıl Ramazan ayında bir ses vermeye çalıştık bu vesile ile. Onun büyük bir yankısı oldu. Mesela şu anda haritada yerini göstermekte zorlanırız ama Liberya’dan bir mektup geldi. Diyorlar ki mektuplarında, ‘Sizin Türkiye olarak şikayet etmeye hakkınız yok. Şikayet bizim hakkımız. Size düşen bizi, tüm Müslümanları bir araya getirerek, bu birliğin, İslam Birliği’nin kurulması için çabanızı ortaya koymaktır.”
Diyanet İşleri Başkanlığı görevine geldikten sonra, Haiti’den Japonya’ya, Afrika’dan Çin’e, İran’dan Latin Amerika Müslümanlarına kadar bütün dünyada İslami hizmet, kardeşlik ve birlik çalışmalarına imza atan Prof. Dr. Mehmet Görmez, Milli Gazete Ankara Bürosu’nun Geleneksel Kahvaltı Programına katılarak önemli açıklamalarda bulundu. İşte Görmez’in o tarihi açıklamaları.
‘Sarıklı, Cübbeli Bizi Temsil Edemez’ Diyorlardı
Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) Türkiye içinde cami hizmetlerini, din hizmetlerini yürütmek üzere kurulmuştu. Yani 1970’li yıllara kadar yurtdışında herhangi bir yerde hizmet edeceğine dair bir tasavvur söz konusu olamamıştır. Hatta 1924’ten 1965’e kadar hiçbir Diyanet İşleri Başkanı yurtdışına resmi görevle çıkmamıştır, çıkamamıştır. Bir örnek vereyim. 1965 yılında zamanın DİB Başkanı İbrahim Elmalı, Tunus’ta bir davete icabet etmek istemiş, izin verilmemiştir. O zaman özel kalem müdürü de sizin de eski yazarlarınızdan Mustafa Yazgan’dır. Zamanın devlet bakanı buna izin vermemiştir. Sonra bir şekilde izin alınmış ama bu kez de gazeteler, ‘sarıklı, cübbeli bir adam bizi başka bir ülkede temsil edemez’ manşetleri atmışlardır. Hatta havaalanında DİB Başkanı bekletilmiş, sadece bu konuyu görüşmek üzere Bakanlar Kurulu toplanmıştır. Diyanet’in, ancak işçilerin Avrupa’ya göçüyle 1980’li yıllardan sonra, yurtdışına din görevlisi göndermek gibi bir misyonu olmuştur. 1990’lı, 2000’li yıllara kadar maalesef İslam dünyasının en çok ihtiyaç duyduğu zamanda diğer Müslümanlarla irtibatının kurulmamış olması son derece büyük bir talihsizlik olmuştur.
İslam Birliği İçin Çabalıyoruz
Biz, İslam ülkelerindeki benzer müesseselerle, İslam kardeşliğini, İslam Birliği’ni yeniden inşa etmek için yoğun bir çabanın içerisindeyiz. 2006 yılında ilk defa Afrika Müslümanları ile bir araya gelmeye başladık. Orta Asya, Balkanlar’daki Müslümanlarla bir platform oluşturuldu. Her 2 yılda bir Afrika Müslümanları Dini Liderler Zirvesi yapıyoruz. Bunların her biri sadece toplantı olmaktan çıktı, uluslar arası bir platforma dönüştü. Afrika’nın 30’u aşkın ülkesinde de temsilcilik açtık. Somali’de 1000 öğrencisi olan İmam Hatip Lisesi açıldı. Somali’nin ayağa kalkmasında Diyanet’in çok büyük katkısı oldu. Kamerun’da 30 bin kişiye hutbe irat etmek nasip oldu. Mali’de cami açılışımız oldu. Tüm bunların ardından Latin Amerika ile ilişkilerimiz başladı. Küba’dan yerli Müslümanlardan kardeşlerimiz geldi, Konya’daki merkezimizde eğitimler almaya başladı.
Müslüman Azınlıklara Vakıf Kuracağız
Yıl sonunda inşallah bir ilke daha imza atacağız. Dünya Müslüman Azınlıklar Kurultay’ını düzenleyeceğiz. Dünyanın birçok yerinde, kendi haline terk edilmiş Müslüman azınlıklar var. Dominik Cumhuriyeti’nde 1500 Müslüman var ama kimse sahip çıkmamış. Dünyada kimsenin adını bilmediği, unuttuğu yerlerde Müslüman azınlıklar var. Bunların hem hakları, hem inanç özgürlükleri, hem kimliklerini korumaları anlamında himayeye ihtiyaçları var. Bunu da müesseseleştiriyoruz. Tokya’da Cami yapmak için Tokyo Vakfı kurulmuştu. Bunu geliştirerek, Dünya Müslüman Azınlıklarla Dayanışma ve Yardımlaşma Vakfı’na dönüştürdük. İnşallah, DİB Vakfı İslam ülkeleri ile ilişkiler sürdürürken, bu vakıf da Müslüman azınlıklar üzerine uzmanlaşacak. Dünyanın en ücra köşesinde 3 Müslüman varsa dahi o 3 Müslüman’a ulaşabilsin diyoruz.
4’üncü Zor Dönemini Yaşıyor
İslam dünyası tarihteki dördüncü en zor dönemini yaşıyor şuan. Birincisi, Hz. Osman’ın katli ile başlayan Cemel, Sıffin, Nahrevan Savaşları ile devam eden fitne dönemi olarak tarihe geçen dönemdir. İkincisi Moğol İstilası dönemindeki acıklı haldir. Üçüncüsü Osmanlı’nın yıkılışında yaşanan parçalanmalar ve işgallerdir. Bu yaşadığımız dördüncü en zor dönemdir. İslam dünyası bugün hem zihin, hem gönül dünyası bakımından da bir parçalanmayla karşı karşıya.Ebu Gureyb ve Guantanamo hapishanelerinde cinayet doktorası yaptırılan insanların marifetiyle çok garip şeyler oluyor İslam dünyasında. Dehşet bir mezhepçilik fitnesi var. Tarihte bunun örneğini görmedik. Müslümanın vücuduna bomba bağlayıp bir Şii camisine, bir Sünni camisine gidip, orada Müslümanları katletmesine biz tarih kitaplarında şahit olmadık. Geçen yıl Ramazan ayında bir ses vermeye çalıştık bu vesile ile. Onun büyük bir yankısı oldu. Mesela şu anda haritada yerini göstermekte zorlanırız ama Liberya’dan bir mektup geldi. Diyorlar ki mektuplarında, ‘Sizin Türkiye olarak şikayet etmeye hakkınız yok. Şikayet bizim hakkımız. Size düşen bizi, tüm Müslümanları bir araya getirerek, bu birliğin, İslam birliğinin kurulması için çabanızı ortaya koymaktır’.
Hamaney’in baştemsilcisi temas grubunda
Bunun üzerine biz 150 alimden oluşan her biri bir dini müessesenin başı olan alimler ile toplantı yaptık. İslam Dünyası Alimleri Barış İtidal ve Sağduyu Toplantısı’nı İstanbul’da gerçekleştirdik. O toplantı sonrası ‘daimi bir temas gurubu’ oluşturalım dedik. Şii ve Sunni alimlerin bulunduğu bu heyet İslam dünyasında fitne olan yerlere, mezhepçilik fitnesinin yayılmaya çalışıldığı yerlere ziyaretlerde bulunsun ve mesajımızı iletsin diyerek. Hakikaten çok seçkin bir temas grubu oluştu. Diyanet İşleri Başkanı olarak ben, onun hizmetkarı olarak sayıyorum kendimi. İstanbul’da da Ertuğrul Tekkesi olarak bilinen yeri bu işe merkez yaptık. Şii alimlerinden bir tanesi Hamaney’in baş temsilcisi. Bizzat onun görevlendirdiği bir isimdir. Diğeri ise Hakim ailesinden olan bir alim. Suudi Arabistan’dan, Tunus’tan, Yemen’den temsilciler var. Bosna’nın Reis-ül Uleması da bu gurupta yer alıyor. İslam dünyasında olup biten hadiselerin dış sebeplerini hiçbirimiz ihmal edemeyiz. Hepimiz biliyoruz ki bu coğrafyanın fay hatları ile oynandı. Sadece yer altı nimetlerini çalmak için fay hatları ile oynanmadı. Fikir dünyasının fay hatları ile düşünce dünyasının fay hatları ile oynandı. Kültürün fay hatları ile oynandı. İslam dünyasındaki sıkıntılar bu fay hatlarının sarsılmasından kaynaklanıyor.
Cihad Kavramının Çalınmasına İzin Vermemeliyiz
Kavramlarımızın içi boşaltılmaya çalışılıyor. Cihat kavramını sadece ‘kıtale’ indirgemek, kabul edilemez. Cihat kavramının bizden çalınmasına izin vermemeliyiz. Ebu Gureyb, Guantanamo doktoralıları marifetiyle cihadın terör ve şiddet gibi gösterilmesine izin vermemeliyiz. Ehli kıble tekfir edilemez. Kendisi ile beraber secde eden, rükuya varan kardeşini tekfir edemez. Son yıllarda bazı hareketlerin yaygınlaştırdıkları bir fitnedir bu. Bu tekfir hastalığını çok ciddi ele alarak İslam alimlerinin herkese anlatması gerek. Şehadet kavramı da önemli. Şehit, şehadet İslam’ı ve yüce değerlerini canını vererek, müşahede edilebilir bir hale (görünür hale) getirilmesi demektir. Ancak şimdi birileri sudan sebeplerle tekfir ettiği insanlarla savaşmayı cihad kabul ediyorsa, o savaşta can vermeyi şehadet olarak kabul ediyorsa burada çok ciddi bir sorun var demektir. Alimlerin bu konuda sözünü birleştirmesi gerekir.
İslam Dünyası İçin Umut Türkiye’dir
Geçen yıl Hac vazifesini yaparken güzel bir Müslüman yanıma denk düştü. ‘Ben Cezayirliyim’ dedi. ‘Ben de Türkiyeliyim’ dedim. Cezayirli kardeşimiz, ‘Az önce ben tavafta kendi ülkemden çok size dua ettim’ dedi. ‘Neden?’ dedim. ‘Çünkü biliyoruz ki, Türkiye’ye dua, bütün İslam dünyasına duadır’ dedi. Bunu milli bir şeyle anlatmıyorum. Ertesi gün Hindistanlı bir alim ile bir araya geldik. ‘Bizim de bir dua meclisimiz var ve en çok size dua ediyoruz’ dedi. Yemen’de geçen yıl Cuma hutbesi irad etmek nasip oldu. Hutbeden sonra, yaşlı bir zat cübbemin ucunu tuttu ve büyük bir şevkle öptü ve başına koydu bende büyük bir mahcubiyetle yanına çöküverdim ‘neden böyle bir şey yaptınız’ dedim. ‘Umudumuz siz de’ dedi. Hiç kimse, gerek Türkiye’yi yönetenler, gerek Türkiye’de herhangi bir mevki sahibi olanlar bunun kendi şahsından kaynaklandığı vehmine kapılmamalı. Bu bir taraftan Cenab-ı Hakk’ın bir lütfu diğer taraftan tarihin bu milletin sırtına yüklediği bir sorumluluktur. Her yerden ateşler yükseliyor. Böyle bir ortamda bu topraklarda yaşayan Müslüman kardeşlerimizin, birlik beraberlik içinde olmaları çok önemli.
Güç Tutkusu Savaşlarından Vazgeçmeliyiz
Dünyanın neresinde bir sıkıntı olsa Türkiye, sığınılacak bir yer olarak görülmüş. Tarih boyunca bu böyle. Üzülerek ifade edeyim ki, Suriyeli kardeşimizin sığınacağı bir Türkiye’si var. Ya böyle bir musibet bizim başımıza gelse biz kime sığınacağız. Bizim sığınacak bir yerimiz yok. Bunu dikkate alarak, birbirimize karşı güç tutkusu savaşlarından vazgeçmeliyiz. Fırkalara, gruplara, cemaatlere bölünerek, her birimizin kendimize güç vehmetmesi ve o güç tutkusu ile kendi kardeşlerine karşı bir ötekileştirme içine girmesi kabul edilemez.
Haiti’den Son Mektup
Bu çalışmalar esnasında beni çok duygulandıran, hayatım boyunca unutamayacağım olaylara şahit oldum. Mesela bizim Haiti’ye olan ilgimiz sadece bir mektup ile başladı. Bir gün bir mektup geldi. Gönderen Haiti’den, İmam Hanif isimli bir Müslüman. Orada Hz. Bilal’in adını taşıyan vakfın başkanıymış. O mektup beni çok etkiledi. Haitili Müslümanlara yardım istiyordu ve şöyle bitiyordu mektup: “Bizler babaları, ataları yüzyıllar boyunca Afrika’da köle olarak satılan Müslümanların çocuklarıyız. Burada anneler, babalar çocuklarına, ninni söylerken, çocukları ağladığında onları susturmaya çalışırken ‘Evladım üzülmeyin, korkmayın. Bir gün İstanbul’dan Müslümanlar gelecek, bizi kurtaracaklar. Biz bu cümlelerle büyüdük. Fakat biz yüz senedir bekliyoruz, gelmediniz. Şimdi sizin adresinizi bulduk. Son kez bu mektubu yazıyoruz. Eğer bu sefer de gelmezseniz ahirette sizi Allah’a şikayet edeceğiz”. Bu mektubu Diyanet’in arşivine koyduk. Yani bunu duyup da elbette yerinde durmak mümkün değil. Hakikaten çok acıklı hikayeler var. Bu mektubu yazan İmam Hanif’, geçtiğimiz aylarda İstanbul’da düzenlediğimiz Latin Amerika Liderler Zirvesi’ne katıldı. Şu anda orada 1 okulumuz, 11 camimiz var. Kaybettiğimiz kardeşliği yeniden bulmanın sevincini yaşıyoruz şimdi.
Hiçbir Varlık Yakarak Öldürülmez
İslam’ın ve Resulü Ekrem’in (s.a.s) bize bıraktığı en önemli miraslardan bir tanesi savaşta dahi ahlak ve hukuktan taviz vermemektir. Bırakın kendi aramızdaki kavgayı, düşmanla dahi savaşın bir hukuku var. İslam’ın hedefi öldürmek değil, hayat vermektir. Biz bu hedefleri unuttuk, kaybettik. Bunların İslamla birlikte İslam dünyası ile birlikte gündeme gelmesi asla kabul edilemez. Bir karıncalar topluluğu ile ilgili ‘Ya Resullalah ancak ateşe vererek onlardan kurtulabiliriz’ deyince sahabe Allah’ın Resulü de ‘O sadece Allah’a mahsustur. Bırakın insanı can taşıyan hiçbir varlığı yakarak kimse öldüremez’
Hiçbir Varlık Yakarak Öldürülmez
İslam’ın ve Resulü Ekrem’in (s.a.s) bize bıraktığı en önemli miraslardan bir tanesi savaşta dahi ahlak ve hukuktan taviz vermemektir. Bırakın kendi aramızdaki kavgayı, düşmanla dahi savaşın bir hukuku var. İslam’ın hedefi öldürmek değil, hayat vermektir. Biz bu hedefleri unuttuk, kaybettik. Bunların İslamla birlikte İslam dünyası ile birlikte gündeme gelmesi asla kabul edilemez. Bir karıncalar topluluğu ile ilgili ‘Ya Resullalah ancak ateşe vererek onlardan kurtulabiliriz’ deyince sahabe Allah’ın Resulü de ‘O sadece Allah’a mahsustur. Bırakın insanı can taşıyan hiçbir varlığı yakarak kimse öldüremez’
Oxford Aksanı İngilizce İle İnsan Yakılması Küresel Bir Senaryodur
Japon milleti öteden beri İslam’a mütemayil bir milletir aslında. Japon halkının fıtratı İslam’a çok yatkındı. Şimdi Müslümanların yüz yıldır oluşturduğu olumlu mesajı bir tek katille yok ediyorsunuz. Bu küresel bir senaryodur. Bir insanı canlı canlı yakmak, kafasını kesmek. Oxford aksanı İngilizceyle hem de. Bu tiyatroların tamamı dikkat ettiyseniz dünyaya aksansız İngilizcelerle takdim edildi. Hepsi Oxford İngilizcesi ile takdim ediliyor. Böyle bir şey olamaz. İslamofobia’nın öncesinde Amerika’da, “Stop İslamization of Amerika” diye bir örgüt kuruldu. “Amerika’nın İslamlaştırılmasına Hayır” Sonra Avrupa’da aynı örgüt oluşturuldu, “Stop İslamization of Avrupa”. “Avrupa’nın İslamlaştırılmasına hayır!” Sonra bu iki grup bir araya gelerek, “Stop islamization of Nation”u kurdu. ‘Milletlerin İslamlaştırılmasına Hayır!” Maalesef önce fobi idi, sonra nefrete dönüştü, o nefret ise şimdi düşmanlığa dönüşüyor. O düşmanlık ayrıca kanunlara sirayet ediyor. Tüm bunların farkında olarak Müslümanların olaya bakması gerekiyor.
Risaleleri Basmaya Engel Olmayız
Bundan iki yıl önce sadeleştirme başlamış. Farklı yayınevleri ve gruplar birbirlerini mahkemeye vermişler. Bu mahkemeler de öyle bir noktaya gelmiş ki, Kültür Bakanlığı bandrol vermemeye başlamış, çünkü mahkeme kararları var. Atanmış mirasçılar ile kanuni mirasçılar olmadıkça bandrol verilemiyor. Bir yıl boyunca bandrol verilmeyince eserler basılamadı. Daha sonra bu eserlerin basılabilmesinin tek yolu olarak mahkeme kararlarını aşmanın yolu olarak, kamulaştırma gündeme geldi ve bir kanun çıktı. Kamulaştırılınca da bir kurum ile irtibatlandırılmak gerekiyordu. Böyle olunca DİB ile ilişkilendirildi. Ben de saf devletleştirilmesi, bir kurumun tekeline bırakılmasının doğru olmadığın söyledim. Nitekim Bakanlar Kurulu kararı da böyle hazırlandı. DİB sadece aslına uygunluğu bildirir, sadece DİB basmaz, aslına uygun basmak isteyen bütün yayınevlerine bu izni verir. Sonrasında 27 yayınevini topladık, şartları yerine getirdikleri takdirde bu izni vereceğimizi söyledik. Şuana kadar 7 yayınevi müracaatlarını yaptılar. Bu güne kadar bu hizmeti yapmış bütün kardeşlerimiz, aslına uygun olarak, bu eserleri basmak için DİB’e bir dilekçe ile başvurdukları takdirde, DİB herkese bu izni veriyor. Gönül isterdi ki hiç böyle bir sorun yaşamasın. Bir engelleme söz konusu değil, biz de engel olmayız.


Kaynak: Milli Gazete
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Diyanet İşleri Başkanı acaba herhangi bir mezhebi kendileri tercih etmişler mi? Yani, nsıl ve hangi kıstasla dini görevlerini yerine getiriyorlar ? Bilmek isteriz !
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Siz devlet başkanı olursanız Öngüti mezhebini şart koşarsınız, her yer istediğiniz gibi olur. Benim söylediüim yalan doğrudur, senin söylediğin doğru yalandır mezhebi.
 

Takiyüddin

Yasaklı
Katılım
17 Kas 2014
Mesajlar
329
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Dünya çapında haberlerde gördüğmüz "mezhepcilik" dediğinizin kökeninde gerizekalılık ve hayvanlik vardır. Gerizekalılık ile hayvanlık birbiriyle yakın ilişki içindedir. Aklın fikrin duyguların mizansızlığıdır. Başıboşluğudur.

Aslında görünen budur, daha detaylı ifade etmek gerekirse: insanların belli yaşa erişene kadar edinmediği haysiyetlerin, görgüsüzlüklerin, yani zulum ve şiddete yol açan başıboşluğun ta kendisidir.

Meselenin "Mezhepcilik yapılmasın!" diye ortaya çıkmasında bazen fayda var bazen ise fayda yok. Mesela sen bunu alıp fakiriye dersen, bir de gidip yeni bir hizip olan "işidcilere" veya şiilere dersen, aynı algıyı oluşturmadığından aynı cevabı veya sonucu da almayacağını tahmin ederim.

Mezhep milliyetciliğiyle ortaya çıkanlar "yazı kitap ehli"dir, (ve bunların ehli olmanın zaman içerisinde P'lığe yol açmasının tehlikelerinden haberdar olmaları gerekir.) ve bunu yaparlarken özel bir amaç güderek de yapmıyorlar. Ve her mezhepci dediğiniz aynı yanılgılar içerisinde değiller.

İnsanı yiyen, içen, barınan, insanlar arasında bir güvene, yetenekleriye diğer insanlarla ilişki içerisinde faydalı olmaya ve hayatını bir kısmı yakın bir kısmı uzak olacak o insanlar içinde geçirmeye muhtaç olarak düşünmeliyiz. Bunları düşündüğmüz zaman mezhepcilik var demek ne onlara(özellikle ortadoğudakilere) bir şey ifade eder, ne de gerçek resmi onlar için ortaya serer. Onlara ne şahit olamaları için bir örnek, ne de reddedip örtecekleri bir hakikat sunmuş olmak değil bu.

Dehşetli bir mezhepcilik değil dehşetli bir paganlık mevcut. Evet paganlık. Siz bunu başka şekilde ifade edebilirsiniz, ama mezhepcilik çok da insanların "alınacağı ürkeceği ya da çok umurlarında olacağı" bir şey değil. Zaten işin doğrusunun bir kısmı, veya bir açıdan görünüşü. Hepsi mepsi değil.

Nasıl insan bir el becerisini kazanır sonra düşünmeden yapar, arızalı bir tekerlemeyi bir şekilde fazla yaptıktan sonra insan tutkuyla takıntısını taşır(paganlaşma). Bu salt bireysel gelişmez, sosyal, konuşulan, yaşanılan ortamdan doğar, eğer bir mani çıkmazsa zaman içinde büyür, güçlenir.

Bunu bilen batının elitist bir takım islamı düşman olarak alanları, veya bunlar sadece kendilerin uzak olan halkları düşman alıyorlar diyelim, "haklı olmayı kendi kurgularında küfürleriyle sürdürmek amacıyla", bu bir roma geleneğidir, sürekli güçlenme veya yeşerme evresindeki halklara sıkıntı ve zorluk çıkarmayı, baskı unsurlarıyla sıkıştırmayı temel siyasi bir strateji olarak benimsemişlerdir. İsrayil bu planda işte biraz da bu görüntü dahilinde hiristiyan evancelistlerden ve bazı diğerler hırıstiyanlardan, ve daha fazlası güçlü siyasi odaklardan destek görür... Bu noktada, güçlenme ve yeşermeyi birbirinden ayırd etmek gerekiyor. "Güçlenmek için yapıldığına kanaat hasıl olunca" haklı olduklarına güven ve itimadları onları devamlı super- veya sub-liminal olarak motive eder. Yeşermeye gelince, bir kültür anlayış ve medeniyet inşası konusunda bir örnek görmek zor. zor çünkü kitlesel hataları asla kabul etmeyen doğası var "yeşermekte olma"nın. Eğer öyle bir şeye şahit olduklarında zaten onların yaptıkları sonuç vermez hale geliyor. Bu gayet yükse ve yüce bir düzenin bir parçası, kanunu.

Bazıları için mehdiyet deccaliyet kuru bir hikayeden ibaret görünebilir, ama, gerçekten insanların hepsi birlikte öyle bir senaryonun benzerinin gerçekleşmesi için (kesinlikle gayri ihtiyari) çalışıyorlar. Ve bunu böyle tespit etmekte olanar bu gayri ihtiyariye en başlarda dahildirler. Onları uydurulmuş bilenler, uyduranların bir kısmının, en azından büyük sanatkarlar olduklarını söylemeleri gerekiyor. Evet çoğu da kurudur, veya dili kurudur, noktasal mesajlar fakirdir, çarpılıktır veya gizlidir; ama anlattıklarında büyük resmi veren bir metaforik ruh bulunur.

Diyeceğim o ki, mezhep veya parti veya bir gruptan olma, her ne adla hayvanlaşanlar, adları ve sanları, ve mezhepleri ne olursa olsun adeta birbirlerinin aynıdırlar.
 

Ahter

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2009
Mesajlar
5,252
Tepkime puanı
186
Puanları
0
Konum
antalya
Sayın Görmez, daha önce yapılan ve neticesi alınmış bir işi görmezden gelmesin..Şeyh Yusuf Karadavi, daha önce, iranında dahil olduğu mezhebleri yakınlaştırma kurumunda görev aldığını, fakat çalışmaların iranın mezhebçi politikaları sonucu sonuçlanmadığı mealinde konuşmalar yapmıştır.İran ve hizbullah bölgede mezhebçilik konusunda çok tehlikeli iki unsurdur..

İranın mezhebleri yakınlaştırma gibi insanlara cazib gelen çalışmalara katılarak , gizlice şiilik propağandası yaptığını, sayın Görmez, karadaviden dinlemelidir..İran bu konuda tecrübelidir..Bizim diyanet teşkilatını, bu konuda aldatacağını, iki yüzlü/takiyye politikalarında ustalaştıklarını görmemiz gerekir...
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Siz devlet başkanı olursanız Öngüti mezhebini şart koşarsınız, her yer istediğiniz gibi olur. Benim söylediüim yalan doğrudur, senin söylediğin doğru yalandır mezhebi.

Bu yazı ne anlama geliyor ? Bu yaratığın önceki yazılarından Hadis-Evliyâ Munkiri olduğu ortaya çıkmıştı ! Bu munirlikleri yetmedi, şimdi de Mezhebsiz olduğu aşikar belli oldu ! Eh, bu kadar inkâr ve küfürden sonra ortada din mi kalır ki, biz böylelerine müslüman diyelim ? İyi bilin ki, tard olunmuş şeytanların bile inkârı bu kadar değildir!
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
D.İ.Başkanının dili sürçmüş olacak ki, dehşetli bir MEZHEBSİZLİK FİTNESİ VAR diyeceği yerde, mezhepçilik fitnesi var demiş ! Profesör olmak bile, doğruları görebilmek için yeterli olmuyor görüyorsunuz !
 

abdullah birisi

Kıdemli Üye
Katılım
12 Mar 2013
Mesajlar
10,357
Tepkime puanı
517
Puanları
0
Konum
istanbul
Konu şii ve sünnilik gibi bir mezhepçiliği ise, İran ın eline kimse su dökemez....Bütçesinin büyük bir bölümünü şiileştirme projelerine ayırır İran..... yok, bir mezhebe bağlı olup olmamanın gerekliliği veya gereksizliği ise. bunu en iyi anlatan söz şudur...

Mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür..... Muhammed Zahid El Kevseri.....
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,139
Tepkime puanı
3,185
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Sayın Görmez, daha önce yapılan ve neticesi alınmış bir işi görmezden gelmesin..Şeyh Yusuf Karadavi, daha önce, iranında dahil olduğu mezhebleri yakınlaştırma kurumunda görev aldığını, fakat çalışmaların iranın mezhebçi politikaları sonucu sonuçlanmadığı mealinde konuşmalar yapmıştır.İran ve hizbullah bölgede mezhebçilik konusunda çok tehlikeli iki unsurdur..

İranın mezhebleri yakınlaştırma gibi insanlara cazib gelen çalışmalara katılarak , gizlice şiilik propağandası yaptığını, sayın Görmez, karadaviden dinlemelidir..İran bu konuda tecrübelidir..Bizim diyanet teşkilatını, bu konuda aldatacağını, iki yüzlü/takiyye politikalarında ustalaştıklarını görmemiz gerekir...

mezhepçilik deyince, şianın yaptığı da kapsama girmiyor mu
şia da mezhepçiliği, bırakmalı diğerleri de

ya hu önce yaptık da netice alamadık da ne demek
her yapılan artık yeni bir birikimdir
ve önceki hatalardan korur
 

Ahter

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2009
Mesajlar
5,252
Tepkime puanı
186
Puanları
0
Konum
antalya


mezhepçilik deyince, şianın yaptığı da kapsama girmiyor mu
şia da mezhepçiliği, bırakmalı diğerleri de

ya hu önce yaptık da netice alamadık da ne demek
her yapılan artık yeni bir birikimdir
ve önceki hatalardan korur

Yazımla , sizinki arasında bir korelasyon görmüyorum...Biz sayın Görmezi, takrib çalışması konusunda ,iran faktörü nedeniyle uyarmayı amaçlıyoruz..İranın varlık gerekçesi, anayasalarında kayıtlı olduğu üzxere, şia mezhebciliğidir..Bunuda her platformda yaptığını ispatlamıştır.The end.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Bu yazı ne anlama geliyor ? Bu yaratığın önceki yazılarından Hadis-Evliyâ Munkiri olduğu ortaya çıkmıştı ! Bu munirlikleri yetmedi, şimdi de Mezhebsiz olduğu aşikar belli oldu ! Eh, bu kadar inkâr ve küfürden sonra ortada din mi kalır ki, biz böylelerine müslüman diyelim ? İyi bilin ki, tard olunmuş şeytanların bile inkârı bu kadar değildir!

Ayda yılda bir doğru kelâm da ediyorsun, doğru senin cinsine göre ben yaratıklardan biriyim, ama senin cinsin henüz adlandırıldı ise.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
D.İ.Başkanının dili sürçmüş olacak ki, dehşetli bir MEZHEBSİZLİK FİTNESİ VAR diyeceği yerde, mezhepçilik fitnesi var demiş ! Profesör olmak bile, doğruları görebilmek için yeterli olmuyor görüyorsunuz !

Senin gözlerin ne zaman gerçeği duymuş ki bu meselede duysun,
kulakların ne zaman hakikate açık olmuş ki şimdi olsun?

Hele gecenin bu saatinde hiç duymaz, sen beyaz takkeni tak, entarini giy, tesbihini de al doğru yatağa,
düşünen insanların arasına bodoslama girme.
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Senin gözlerin ne zaman gerçeği duymuş ki bu meselede duysun,
kulakların ne zaman hakikate açık olmuş ki şimdi olsun?

Hele gecenin bu saatinde hiç duymaz, sen beyaz takkeni tak, entarini giy, tesbihini de al doğru yatağa,
düşünen insanların arasına bodoslama girme.

Henüz reşid olamamış Paşam !
Hadis-Evliyâ Mukirliğin tavan yaptı ! Şimdi de mezhebsiz olduğun da anlaşıldı ! Senin böyle İslâm Dini içerikli forumlarda işin ne?..
>Gİt Gezicilere , İhsan Eliaçıklara , Edip Yüksellere takılsana !
Seni ancak onlar anar ! Hakkını yemeyelim ;bir de şeytan anlar !
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Henüz reşid olamamış Paşam !
Hadis-Evliyâ Mukirliğin tavan yaptı ! Şimdi de mezhebsiz olduğun da anlaşıldı ! Senin böyle İslâm Dini içerikli forumlarda işin ne?..
>Gİt Gezicilere , İhsan Eliaçıklara , Edip Yüksellere takılsana !
Seni ancak onlar anar ! Hakkını yemeyelim ;bir de şeytan anlar !

Kur'anı sadece gerçeği öğrenme maksadı ile bir kez dahi olsun okumayı ve ibret almayı dene.
Sayıp döktüğün iftiraların benim yanında küçük bir sivrisinek vızıltısı kadar hükmü yok,
ama senin bu şekilde Kur'an münkirliği ile sonunun ne olacağını kesin bir bilgi ile biliyorum.
Sen de az çok tahmin ediyorsun ama kendini kandırarak nefes tüketmeye devam, nasıl olsa yarın güneş yeniden doğacak değil mi?
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Resmini çizdim ve fotoğrafın yayınlandı !
Hadis-Evliyâ ve Mezheb Münkirisin !
İtirazın olabilir mi? Olamaz, çünkü fotoğraflar aslının aynıdır !
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,139
Tepkime puanı
3,185
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Yazımla , sizinki arasında bir korelasyon görmüyorum...Biz sayın Görmezi, takrib çalışması konusunda ,iran faktörü nedeniyle uyarmayı amaçlıyoruz..İranın varlık gerekçesi, anayasalarında kayıtlı olduğu üzxere, şia mezhebciliğidir..Bunuda her platformda yaptığını ispatlamıştır.The end.

şia dinamik olarak çalışıyor
bunda problem var mı?
aslında çok da problem değil
fakat çalışmayan siz olunca
onlar neden mezheplerini yaydıya çıkıyor

sünniler güçlü argüman ve kaynağa sahip
pratikte ise tembel başsız laikliği benimsemiş koyun gibi uysal vadandaş kalabalıklarıdır.

yahu sayın görmezi şia ile uyarmaktan önce
sünnileri uysal koyunluktan nasıl çıkaracağını düşün
kendini düzeltemeyenler başkalarını düzeltme iddiasında olamazlar
it's beginning.
 
Üst