Giderek yalnızlaşan kalabalıklar

can feda

Profesör
Katılım
11 Ocak 2015
Mesajlar
1,014
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Konum
dünya...
566594.jpg


Üzerine şiirler yazılan, şarkılar bestelenen yalnızlık, hemen herkesin hayatının bir evresinde tecrübe ettiği bir duygu. Bunda içinde bulunduğumuz toplum düzeninin etkisi oldukça fazla. Kapitalizmin bireyci ve materyalist doğası gereği, sosyal hareketliliğimizi artırmakla birlikte, bizi yalnızlaştırdığını söylememiz gerekiyor. Toplumla bütünleştiğimiz bayramlar bile bu duruma bir çare bulamıyor artık. Bulaşıcı bir hastalık gibi de yalnızlarımızın sayısı giderek artıyor ne yazık ki.
Yalnızlık, kişinin çevresine olan güvensizliğini artırarak yaşamını zorlaştırıyor. En çok da iş başarısı ve akademik başarıyı olumsuz etkiliyor. Sorunlarla başa çıkma yetimizi zayıflatıyor. Kronik hâle geldiğindeyse, depresyon, stres, aşırı kaygı gibi birtakım olumsuz duygu durumları ortaya çıkıyor. Gittikçe sayıları artan yalnız kalabalıklar, psikoloji alanını da harekete geçirmiş durumda. Özellikle 50 yıldır yalnızlık üzerine araştırmalar yoğun bir şekilde sürüyor.
Akademisyen sosyolog Doç. Dr. M. Ruhat Yaşar ‘Yalnızlık’ makalesinde yalnızlığın, neden ve belirtilerine göre değişik isimlerle tanımlandığına değiniyor. Bunlardan biri, derin yalnızlık. Depresyonun eşlik ettiği bu durumda sosyal ya da ilişkisel yalnızlık yaşanıyor. Kişi kendini bir topluma, gruba ait hissedemiyor. Diğeri, duygusal yalnızlık. Bunu yaşayanlar, gündelik ortamlarda ruhsal beklentilerine karşılık bulamıyor. Dışarı yansıtılmayıp, içsel üzüntüler yaşandığı için ‘gizli yalnızlık’ olarak da ifade ediliyor. Bu kişiler, okuduğu okul, yaptığı meslek, bulunduğu arkadaş veya ev ortamında, arzuladığıyla gerçek ilişkileri arasında fark olduğunda yalnızlık çekiyor. Kendini amaçsız ve faydasız hissediyor.
Eve anahtarla girer, çayı kitabıyla içer!
Eve her gün anahtarla girme, çayı tek başına içme, tek gezme, yalnız olduğumuzu gösteren eylemler. Tek başına yaşayan ve bir yıl içinde arkadaşları ya da akrabalarıyla ayda bir defadan daha az ilişki kuranlar da yalnız diyebileceğimiz kişiler. Hâl böyle olunca, yalnızlık konusunu tek ve net bir tanımda toplamaya çalışmanın mümkün olmadığını görebiliyoruz. Zira yalnızlık kişiden kişiye göre değişiyor.
En genelde duygusal ve sosyal kaynaklı olsa da, kişiye özel yaşanıyor bu duygu. Doç. Dr. Yaşar, yalnızlığın, kişilik özellikleriyle olan bağlantısına dikkat çekiyor. Bu duygunun, kendine fazla odaklanan, içedönük, utangaç, kendine güvensiz ve kendini sevmeyen kişilerde daha belirgin olduğundan bahsediyor. Kimilerinin ‘yalnızlık’ hissetmeye diğerlerinden daha çok eğilimli olduğu yapılan araştırmalarda ortaya çıkmış. Bu sonuç, yalnızlığın kişilik boyutunun olduğunu destekliyor. Diğer yandan, algılarımız ve düşünce kalıplarımız da yalnızlığı nasıl yaşadığımızı belirliyor. Çünkü olaylara bakışımız ve onları yorumlayışımızla ortamdan soyutlanabiliyoruz. ‘Olumlu’ olmayı tercih ettiğimizde yalnızlık duygusu bizi ele geçiremiyor.

Yalnızlık hissinden uzaklaşabiliriz...
Doç. Dr. Yaşar, yalnızlığın, benliğimizi inşa eden ait olma duygusunu yıprattığına da dikkat çekiyor. Güvensizlik ve huzursuzluğun yanı sıra, kötümserlik ve bencilliğin yalnız kimselerde daha fazla görülmesinin sebebini de buna bağlıyor. Yabancılaşmayla ilgili bu duygular kişinin daha çok içe kapanmasına ve yalnızlaşmasına yol açıyor. Hayatımızı yeniden anlamlandırarak bizi yalnızlığa sürükleyen yabancılaşma hissinden kurtulabiliyoruz. Bu konuda bir çözüm bulabilmek için, yalnızlık hissinin sürmesine yol açanın ne olduğuna odaklanmak yeterli. Sebebe yönelik kendimiz için bazı hedefler belirleyip, bir şeyleri değiştirmeye karar verebiliriz böylece. Çevremizdeki her faktörü değiştiremesek de düşünce ve duygularımızda yaptığımız değişikliklerle bu histen uzaklaşabiliriz.
Adeta bataklığa benzeyen yalnızlık, ondan kurtulmaya çalıştıkça daha fazla batmamıza sebep olabiliyor. Sosyolog M. Ruhat Yaşar, yalnızlıktan kurtulma çabalarımızı suni bir yapıya büründürmememizin önemine değiniyor. Örneğin, yalnız olmayalım derken, istemediğimiz biriyle yaşamaya razı olabiliyoruz, hatta evlenebiliyoruz. Sevmediğimiz bir işte çalışmak ya da bir okulda okumak da bu minvalde değerlendirilebilir. Yalnızlığa kalkan olarak çevremizdeki insanları ve imkânları kullanmış oluyoruz. Bu da yakınlarımızla olan ilişkilerimizi baltalayabiliyor veya daha çok yalnızlaşacağımız ortamlarda yaşamaya mecbur kalabiliyoruz.
Yalnızlık, yalnız olma anlamına gelmiyor
Gün içinde, işe geldiğimizde arkadaşlarımızla, eve gittiğimizde ailemizle ilişkiler kuruyoruz. Konuşabildiğimiz, beraber alışverişe gidebildiğimiz, yemek yediğimiz yakınlarımız olmasına rağmen çoğumuzun ‘yalnızlık’ hissine kapıldığı muhakkak olmuştur. Fiziksel yalnızlıktan farklı bu hissi, Doç. Dr. Yaşar şöyle açıklıyor: Yaptığımız işe, kaldığımız eve ait hissetmediğimizde, bir yakınımızla yeterli paylaşımımız olmadığında ve farklı bir deneyime özlem duyduğumuzda da yalnızlık hissediyoruz. Önemsediğimiz şeyleri başkalarına ulaştırabildiğimizde, ortak bir kanal bulabildiğimizde ise bu his oluşmuyor.
Bazılarımız için, sosyalleşmek, sürekli olarak diğer insanlarla vakit geçirmek, tatmin edici sosyal ilişkilere girmek olmazsa olmaz. Herkesin bunlara ihtiyacı var fakat yokluğunda herkes aynı derecede etkilenmeyebiliyor. Genellikle olumsuz bir hissiyatı ifade eden yalnızlık, bazen de insanı mutlu edebiliyor. Hemhâl olduğumuz ortamlardan sıyrılarak kendimizle kalmaya ihtiyaç duymamız, çok normal. İnziva olarak da tanımlayabileceğimiz bu durumu yalnızlıktan ayırmak gerekiyor.
İnzivaya çekilmek, insanın bireyselleşmesini ve moral yükümlülüklerinin farkına varmasını sağlıyor. Geçici bir süre sakinlik ve ferahlık veriyor. Dahası, kendimizin farkına varabileceğimiz, dünyayla aramızdaki mesafeyi hissedebileceğimiz bir ortam oluşuyor. Dinimizde de inzivanın kendini bilmenin bir merhalesi olması bundan kaynaklanıyor. Bu açıdan yalnızlık benliğimizi müspet manada terbiye edebiliyor.
Yalnızlıkla başa çıkmak için…
İlk olarak bu durumun size has olmadığını kabul edin.
Manevi uğraşlar bulun; Kur’an-ı Kerim okuyun, yardım derneklerinde gönüllü çalışın.
Bu dönemleri karar alma mevsimi olarak görün.
Samimi bulduğunuz arkadaşlarınızla bağlantınızı asla kesmeyin.
Kendinizden daha yalnız olduğunu düşündüğünüz kişilere ulaşın.
Böyle zamanlarda internet ve televizyona bağımlı olmamak için ölçüye dikkat edin.
Sürekli uğraştığınız rutin işlerden uzaklaşıp yeni şeyler deneyin.
 
Üst