Gerçek kul nasıl olur?

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Utbe bin Amir hazretlerine Cenab-ı Hakkın razı olduğu gerçek kul nasıl olur diye sorduklarında, buyurdu ki: “Kulun içi dışına, sözü özüne uyduğu zaman, Allahü teâlâ meleklere şöyle hitab eder: İşte benim gerçek kulum.”
Yahya bin Muaz hazretleri de şöyle buyurdu: “Gönüller, çömlekler gibidir. Ağlayan gönüllerin gözyaşları, gönül sahiplerinin dilleridir. Siz yalnız sözlerinizle değil, işlerinizle de gerçekten kul olduğunuzu gösteriniz!..”
Mervan bin Muhammed buyurdu ki: “Bana kimden övgüyle bahsettilerse muhakkak onu, bildirilenlerden aşağı buldum. Ancak Vekî’ müstesna. Çünkü onu, söylediklerinden de yüksek buldum.”
Antakî buyurdu ki: “Amellerin en faziletlisi gizli günahları terk etmektir.” Kendisine bunun sebebini sorduklarında o, şu cevabı vermiştir: “Çünkü gizli günahlardan uzak kalan kimse, âşikâr günahlardan daha çok uzak kalır. Kulun içi görünüşünden daha çok temiz olursa, bu adâlettir. Fakat görünüşü içinden daha yüksek olursa, bu da zulümdür.”
Ebu Abdurrahman ez-Zahid münacatı esnasında: “Yazıklar olsun bana. İnsanlara karşı emniyetle muamele ettim de Rabbimin emânetlerine hıyanette bulundum. Keşke insanların, “O adam hâindir” demeleri pahasına da olsa, Rabbimin emânetlerine hıyanet etmeseydim...” der, sonra ağlardı.
Zübeyr bin Avvâm buyurdu ki: “Gizli birtakım kötülük ve ayıplarınız bulunduğu gibi, başkalarından sakladığınız birtakım ibadetleriniz de olsun.”
Muaviye bin Kurre buyurdu ki: “Bana gündüzleri tebessüm eden, geceleri ağlayan bir adam gösterebilir misiniz? Böyle ihlâslı kişiler herhalde çok azdır.”
Ebu Emame buyurdu ki: “Kulun Allah korkusu ve âhiret endişesiyle evinde ağlaması, mescidde ağlamasından daha hayırlıdır.”
Meymun bin Mihrân buyurdu ki: “Sırf gösteriş olsun ve desinler diye, bir amel işleyen kimse, dışı itina ile süslenip güzelleştirilmiş bir helâya benzer.”
Bilâl bin Sa’d da buyurdu ki: “Derviş geçinen bir kimse, yalandan zühd ve takvâ sahibi imiş gibi göründüğü zaman, şeytan sevincinden oynamaya başlar ve onunla alay eder.”

Hikmetler
Mehmet Oruç
 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Hikmet ehlinden olmak!..

Lokman Hakîm hazretleri Dâvüd aleyhisselâm ile görüşüp, ondan ilim öğrendi. Dâvüd aleyhisselâmın peygamberliğinden önce, hazret-i Lokman müftî idi. Dâvüd aleyhisselâm peygamber olduktan sonra fetvâ vermeyi bıraktı.
Sebebi sorulunca: “Bana ihtiyaç kalmadı; ferâgat etmeyeyim mi?” buyurdu ve Dâvüd aleyhisselâma ümmet oldu. Hazret-i Lokman, aynı zamanda hekimlerin pîridir. Onun hekim olduğunda âlimlerin söz birliği oldu.
Lokman Hakîm, gün ortasında uyuduğu sırada kendisine bir nidâ geldi: “Yâ Lokman! Seni yeryüzüne halîfe, peygamber kılmamızı, insanlar arasında hak ve adâletle hükmetmeyi ister misin?”
Hazret-i Lokman dedi ki: “Eğer Rabbim beni serbest bırakırsa, âfiyet ve sağlık isterim. Belâ ve musîbetten de muhâfaza etmesini dilerim. Eğer sıkıntı ve belâ da verirse, seve seve kabûl ederim. Çünkü, Allahü teâlâ bana belâ ve musîbet verirse, yardım edeceğini ve beni onlardan koruyacağını biliyorum.”
Bunun üzerine melekler: “Niçin yâ Lokman?” dediler. Hazret-i Lokman buyurdu ki:
“Hikmet ehlinden olmak, rütbelerin en sıkıntılısı ve en yükseklerindendir. Her tarafta mazlûm kimseler olsa, âdil olursan bunlar rahat ederler ve kurtulurlar. Eğer yoldan çıkarsan Cennet yolundan ayrılırsın. Bir kimsenin dünyada fakîr ve şükredici olması; zengin olup, şükretmemesinden hayırlıdır. Kim âhiret üzerine dünyayı tercih ederse, dünya ona fitne olur ve âhiret üstünlüklerine kavuşamaz.”
Bu sözlerine melekler şaştılar. Hazret-i Lokman tekrar uyuyup uyandığı zaman, kendisine hikmet verildiğini anladı. Hikmetli sözler konuşmaya başladı.
Lokman Hakîm tek başına oturur ve uzun uzun düşünürdü. Dostları yanına gelip: “Yalnız niye oturuyorsun, toplum arasına karışıp onlarla kaynaşsan daha iyi olmaz mı?” dediklerinde, Lokman Hakîm: “Yalnızlık, tefekkür için daha uygundur. Tefekkür, insanı Cennet yoluna ulaştırır” buyurdu.



 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
“İnsanları kötülükten sakındır!”

Lokman Hakîm’in hikmetli sözleri ve oğluna verdiği nasîhatleri meşhûrdur. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde Lokman sûresi 12. âyet-i kerîmesinde meâlen şöyle bildirmektedir: “Muhakkak biz, Lokman’a hikmet verdik ve sana verilen hikmet ni’metine şükret dedik. Kim, Allahü teâlânın verdiği ni’mete şükrederse, şükrünün faydası kendinedir.”
Lokman Hakîm oğluna dedi ki:
“Ey oğlum! Namazı dosdoğru kıl! Şartlarına, rükünlerine, edeblerine riâyet ederek kıl! Çünkü namaz, dînin direğidir ve Allahü teâlâya münâcâttır. Namaz insanı günâhtan alıkoyup, kemâle, olgunluğa kavuşturur.
Dînin hayır ve iyilik olarak bildirdiği bütün husûsları emret! El, dil ve kalb ile gücün yettiği kadar insanları kötülükten sakındır! Onların da ahlâkının güzelleşmesine çalış ve sevâb kazan! İbâdetlerin ve insanlara nasîhatin esnâsında karşılaşacağın güçlük ve musîbetlere sabret! İnsanlara iyilikleri emredip, nasîhatte bulunurken, kendini unutma. Yoksa mum gibi olursun. Mum, etrafını aydınlatır. Fakat kendini yakıp eritir.
Ey oğul! Sakın kıymetini bilmeyenlere gitme! Ana-baba hakkını gözet! Hakîri, tahkîr eyleme, aşağı görme! Kibre kapılma! Allahü teâlâ, Râfî ve Hâfıd (yükselten ve alçaltan)dır. Zîrâ O, hakîri azîz; fakîri zengin yapar. Dilerse, azîzi zelîl; zengini fakîr yapar.
Ey oğlum! Yalan söyleyen kimsenin nûru gider; kötü huylu olan kimsenin gam ve kederi çoğalır. Anlayışsız kimseye bir mes’eleyi anlatmaktan, bir kayayı yerinden oynatmak daha kolaydır.”
Lokman Hakîm’e, “Hikmete nasıl kavuştun?” diye sorulduğunda: “Benden gizlenen şeyi araştırmadım. Vazîfem olmayan şeyin üzerinde durmadım” buyurdu.
Lokman Hakîm şöyle duâ ederdi:
“Allahım! Benim arkadaşlarımı gâfillerden, seni unutmuş kimselerden yapma! Çünkü onlar, seni andığım zaman, bana bu hususta yardımcı olmazlar. Gaflette olduğum zaman, bana seni hatırlatmazlar. Senin emir ve yasaklarına uymayı, iyi şeyleri emrettiğim zaman, bana itâat etmezler. Sustuğum zaman beni üzerler...”





----------

“Sabır hikmetten üstündür!”

Lokman Hakîm hazretleri günlerden bir gün eşkıyâ tarafından yolu kesilip, esîr edildi. Kendisini yabancı bir şehre götürüp, köle olarak bir zengine sattılar. Efendisi ona ker*** yapma gibi ağır işler verdi. Lokman Hakîm, işin zorluğundan şikâyet etmeyip, herkesten daha iyi çalışıyordu. Zamanla efendisi, hazret-i Lokman’ın; şefkatli, güç işlere dayanır ve iyiliksever birisi olduğunu anladı. Ona değer verip, sevdiği kimselerden biri oldu.
Sonunda efendisi, hemşehrilerinden bir topluluğun o şehre gelmesi ile, hazret-i Lokman’ın kim olduğunu öğrendi. Daha önce onu tanımadan şöhretini duyan zengin efendi, hâdisenin böyle cereyân etmesine üzüldü. Lokman Hakîm’den özür diledi. Kendisine, pek çok mal ve para hediye ederek serbest bıraktı. Ona; “Neden kendini daha önce tanıtmadın?” dedi. Lokman Hakîm; “Bana zulmedenler, kötülük yaptıklarını bilmiyorlardı. Beni tanımıyorlardı. Ama hür birini esîr almak zulümdür. Bu, Lokman olmazsa, günâhsız başka biri olur. Zâlim kimse, hikmetin değerini bilmez. Fakat sen gücümden faydalanmak için beni satın aldın. Şehrinizde benim hakkımı iâde edecek bir kânun da mevcûd değildi. Ben sonunda kıymetimin anlaşılacağını ve sabrın hikmetten üstün olduğunu biliyordum.
Her şeye rağmen çalışacaktım, burada çalıştım. Yaşayacaktım, burada yaşadım. Her şeye rağmen iyi olmalıydım. Burada iyiydim. İşimin ağır olması, sağlığın değerini daha iyi anlamama ve kendi şehrimde olan kölelere daha iyi davranmama sebep oldu. Yemeğimin iyi olmaması, düşkün ve fakîrlerin sıkıntılarını daha çok anlamama yaradı.
Köleydim ama suçum yoktu. Sıkıntıda idim, fakat ibret ve nasîhat alıyordum. Kimseye, inanmayacağı bir söz söylemedim. Kimsenin benimle düşman olmaması için, kendimi övüp, büyük göstermedim. Şehrinize geldim ve tanınmayan bir yabancıydım. Şu anda ise, aranızdan beni hayırla anacak dostlarım var? Eşkıyâ benim varlığımdan faydalandı. Sen de benim gücümden istifâde ettin.
Lokman’ı iddiâ edildiği şekilde değil, gördüğün şekilde tanıdın. Allahü teâlâya şükürler olsun ki, netîce îtibâriyle, sen de benden memnun oldun. Eğer ilk gün kendimi tanıtsaydım bu iyilikler meydana gelmeyecekti.”



 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
“Sağlık gibi zenginlik yoktur!”

Hazret-i Lokman Hakîm’in kıymetli kitaplarda bildirilen hikmetli sözleri, nasîhatleri, menkıbe ve hâlleri, bilhassa kendi oğluna ettiği nasîhatler, altın harflerle yazılsa yerinde olup, pek çoktur. Bunlardan bazıları şunlardır:
“Ey oğlum! Sağlık gibi zenginlik, güzel ahlâk gibi ni’met yoktur.
Ey oğlum! Kanâatkâr olursan, cihânda senden zengin kimse yoktur.
Ey oğlum! Sözü tatlı söyle; katı, kaba, sert söyleme! Çok zaman sus! Tefekkür et! O zaman dilin belâsından emîn olursun.
Ey oğul! Müslümanlar hakkında kötü düşünme! Sû-i zannı terkeyle! Zîrâ sû-i zan, seni hiç kimse ile dost yapmaz.
Ey oğul! Az mal; güzel idâre ile çok olur. Çok mal kötü idâre ile israf ve yok olur.
Ey oğul! Kötü huylu, her ne kadar güzel ve yakışıklı olsa da, onun sohbetinden kaç! Zîrâ onun cemâli, güzelliği, kötü huyunu örtmez.
Oğlum! Tövbeyi yarına bırakma! Çünkü ölüm, ansızın gelip yakalar.
Ey oğlum! Dünyanın sevinç ve neş’elerini tecrübe ettim. İlimden lezzetli bir şey bulamadım.
Ey oğlum! Ana-babanın evlâdını terbiye için cezâlandırması, tarlaya, bahçeye su vermek gibidir.
Ey oğlum! Takvâyı kendin için âhiret sermâyesi edin! Çünkü takvâ, mal ve mülk ile olmayan bir ticârettir.
Ey oğlum! Cenâzede hazır bulun! Çünkü cenâze, sana âhireti hatırlatır. Harâm ve günâhlar ise, senin dünyaya karşı meylini artırır.
Ey oğlum! Yalan söyleyen kimsenin nûru gider; kötü huylu olan kimsenin gam ve kederi çoğalır. Anlayışsız kimseye bir mes’eleyi anlatmaktan, bir kayayı yerinden oynatmak daha kolaydır.
Ey oğlum! Câhili bir yere elçi olarak gönderme! Eğer akıllı ve hikmet sâhibi birini bulamazsan kendin git!
Ey oğlum! Allahü teâlâyı anan, hatırlayan insanlar görürsen, onlarla ol! Âlim olsan da, ilminin faydasını görürsün ve ilmin artar. İlmin yok ise sana öğretirler. Allahü teâlâ onlara olan rahmetinden seni de faydalandırır...”





----------

Dünya iki gündür!..

İmâm-ı Rabbânî hazretleri dünyanın ne olduğunu şöyle bildirir: Dünya yalancı yaldızlarla süslüdür. Kötü, çirkin kadına benzer. Boyamışlardır, görünüşü tatlıdır. Taze güzel körpe sanılır. Fakat, aslında güzel koku sürülmüş bir ölü gibidir. Sanki bir leştir. Ve böcekler akrepler dolu bir çöplüktür. Su gibi görünen bir seraptır. Zehir katılmış şeker gibidir. Aslı haraptır, elde kalmaz. Kendini sevenlere arkasına takılanlara hiç acımayıp en kötü şeyleri yapar. Ona tutulan ahlâksızdır. Büyülenmiştir. Âşıkları delidir. Aldatılmıştır. Onun görünüşüne aldanan sonsuz felâkete düşer. Tadına güzelliğine bakan nihâyetsiz pişmanlık çeker. Server-i kâinât buyurdu ki: “Dünya ile âhiret birbirinin zıddıdır. Birbirine uymaz. Birini râzı edersen öteki gücenir...” Demek ki bir kimse dünyayı razı ederse, âhiret ondan gücenir. Yânî âhirette eline bir şey geçmez...
Bu pek kötü olan dünya nedir? Dünya, seni Allahü tealâdan uzaklaştıran şeyler, demektir. Kadın, çocuk, mal, rütbe, mevki düşüncesi Allahü teâlâyı unutturacak kadar aşırı olursa, dünya olur. Çalgılar oyunlar, (mâlâyânî) ile yâni faydasız, boş şeylerle vakit geçirmek (kumarlar, kötü arkadaş, kötü filmler, mecmûa ve romanlar) hep bunun için dünya demektir.
Âhirete faydası olmayan ilimler, dersler de hep dünyadır.
Din ile dünyayı birlikte kazanmak imkânsızdır. Âhireti kazanmak isteyenin dünyadan vazgeçmesi lâzımdır. Bu zamanda dünyayı tamamen terk etmek kolay değildir. Hiç olmazsa hükmen terk etmek yâni terk etmiş sayılmak lâzımdır. Bu da her işte İslâmiyete uymak demektir. Yiyecekte, içecekte, giyecekte ve ev kurmakta İslâmiyete uymak lâzımdır.
İslâmiyete uymakla ziynetlenen bir kimse, dünyanın zararından kurtulmuş olur. Ve âhireti kazanır. Dünyayı böyle hükmen de terk edemeyen kimse, münâfık demektir. İmânlı olmasını söylemesi âhirette kendisini kurtarmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
“Dünya iki gündür. Biri sevinç, biri de üzüntü günüdür. Bunların her ikisi de geçicidir. Öyle ise geçici olan dünyayı bırakıp da geçici olmayan âhiret ni’metlerine kavuşmak için çalışın!”



 
Üst