Gençlikte İbâdet

YagmuR

Üye
Katılım
18 Ağu 2006
Mesajlar
2,504
Tepkime puanı
586
Puanları
0
Yaş
35
Konum
¤´ UnuTuLu§taN `¤
Web sitesi
www.gencislam.com
İbâdet, en öz şekliyle, bizi yoktan var eden Rabb'e teşekkürdür. İbâdet, sahip olunan nimetin kadrini bilmek, onu şükür ile tezyin etmektir. İbâdet, kulluğun isbatıdır. İbâdet, ruhun gıdası ve îmân cevherini koruyan kuvvetli bir zırhtır.

Allah, kuluna ve kulunun ibâdetine muhtaç değildir. İbâdete muhtaç olan, âciz olan biz insanlarız. Nasıl fânî bedenimizin yemeğe, içmeye, uyumaya, çeşit çeşit vitaminlere ihtiyacı varsa ve bu hayatta kalması için bunlar ve binlercesi zarurî ise, ruhumuzun da mânevî gıdalara, yani ibâdetlere ihtiyacı vardır.

* * *

İnsan ömrünü, Peygamber Efendimizin yaşadığı Mekke ve Medine devrine benzetirim. Mâlumunuz Mekke devri on üç yıldır, Medine devri de on yıl...

İnsan, doğumundan on üç yaşına kadar tıpkı Mekke devresinde olduğu gibi sadece îmân etmek ve namaz kılmakla sorumludur. Bilindiği üzere Mekke devrinin onuncu yılında namaz farz kılınmıştır. Demek ki, insan, onüç yaşına kadar îmân ve namazı hayatına yerleştirebilirse, hayatının kalan kısmında Allâh'ın emirlerini yerine getirmek kendisine zor gelmez. Bu yüzden gönüller sultanı Efendimiz, bir hadîsi şerîfinde şöyle buyurmuştur:

"Çocuğa yedi yaşındayken namaz kılmayı öğretiniz. On yaşına bastığı hâlde kılmazsa, cezalandırınız." (Ebû Davud, Salât 26; Tirmizî, Mevâkît, 182)

Ebû Dâvud'daki başka bir hadîs-i şerîf de şu meâldedir:

"Çocuk yedi yaşına girince, namaz kılmasını söyleyiniz."

Bu iki hadîs-i şerîfte de, çocuklara verilmesi gerekli bazı eğitim ve öğretim esasları ele alınmaktadır.

Bunlardan birincisi, yedi yaşına basan çocuğa namazın öğretilmesidir. Dinin yaşandığı bir âile çevresinde yetişen çocuk, etrafını tanımaya başladığı günden itibaren namazla da tanışır. Kulluğu en güzel şekilde simgeleyen bu ibadet, onun da ilgisini çeker. Zaten eğitimciler, erken yaşlarda çocuğun, iman esaslarını tam öğrenmeden, ibâdet ve duâya daha meyilli ve istekli olduklarını söylemektedirler. Bizler de pek çok kereler, iki-üç yaşındaki çocukların anne ve babalarının yanında onlar gibi eğilip kalkarak namaza iştirak ettiklerini görmüşüzdür. Bu da onlardaki tabiî ve fıtrî "taklid meylini" ortaya koymaktadır.

Bu yüzden eğitimin en güzel şekli, çocuğa tavsiye edilen hâlleri, bizzat yaşamak ve ona canlı örnek olmaktır. Böyle yapıldığı takdirde çocuk, namazın tıpkı oturup kalkmak, yemek içmek gibi tabiî bir hâl olduğunu görür ve namaz kılmadığı zaman kendisinde bir eksiklik bulunduğunu hissetmeye başlar.

Dindar çevrede yetişen çocuk, namaz kılmayı yedi yaşına kadar zaten öğrenmiş olur. Bu durumda anne-babaya düşen görev, onun bazı eksiklerini tamamlamaktan ibarettir. Yedi yaşına kadar namaz kılmayı öğrenmeyen çocuklara ise, namazın en önemli ibadet olduğu anlatılarak namaz bilgisi verilmelidir. Bazı sûreler ve duâlar öğretilir. Yedi yaş sınırı konusunda, kız ve erkek çocukları arasında fark yoktur. Ama "En güzel nasihat, örnek olmaktır!" düstûrunca, evimizde veya câmide cemaatle kılınan namazlar, namaza alışmadaki en kolay yoldur. Bu yüzden anne ve babalar, çocukları, câmiden, cemaatten, umre ve hac gibi toplu ibâdetlerden mahrum etmemeli, "Onlar ne anlarlar canım, daha yaşları çok küçük!" dememelidirler. Zira kendi zihnimizi ve hâtıralarımızı yokladığımızda görürüz ki, biz de iz bırakan ibâdet hâtıralarının pek çoğu küçük yaşlarda elde ettiklerimizdir. Oruca, namaza, câmi ve cemaate, mevlid ve kandillere dâir çocukluk hâtıralarımız, âdeta mermere kazınmış gibi hâfızamızda yer etmektedir. Bu sebeple çocuklarımızın zihinlerini de bu güzel hâtıralarla şenlendirmeliyiz.

Çocuk evde, câmide normal şartlarda namaz kılmayı ister. Hatta bunu severek yapar. Bütün mesele, onun bu arzusunu zorlamadan, baskı yapmadan geliştirmek ve zaman içinde daha şuurlu bir davranış hâline getirmesine yardımcı olmaktır.

Bu hususta Hazret-i İbrahim -aleyhisselâm-'ın duâsı ne kadar ibretlidir. Kur'ân-ı Kerim'de onun şöyle duâ ettiği haber verilir:

"Rabbim! Beni ve çocuklarımı namaz kılanlardan eyle! Rabbimiz, duâmızı kabul buyur." (İbrahim, 40)

Yine Lokman Sûresi'nde, hikmet sahibi bir baba olan Lokman -aleyhisselâm-'ın oğluna nasihatleri sıralanırken, namaz, en başta zikredilir:

"Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir." (Lokman, 17)

Unutmamalıdır ki, insanın on yaşına kadar bedeni hızla büyür. On yaşından sonra ise nefsi hızla büyür; egosu, bütün benliğini sarmaya başlar. Bu yüzden "Ben büluğdan sonra namaza başlayacağım." diyerek kendimizi aldatmamalıyız. Namaz ibâdeti, hayatımıza yerleşince diğer ibadetleri yapmak çok daha kolay gelecektir.

Diğer taraftan namazın çocuklukta, gençlikte ve daha sonraki hayatımızda bizi, kötülük ve günahlardan koruyan bir paratoner olduğu hiçbir zaman hatırdan çıkarılmamalıdır. Çünkü âyet-i kerîmede:

"(Rasûlüm!) Sana vahyedilen Kitâb'ı oku ve namaz kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allâh'ı anmak, elbette (ibâdetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı (hakkıyla) bilir." (el-Ankebut, 45) buyrulmaktadır.

Sadece çocukların değil, bütün âile fertlerinin de ibâdete ve özellikle namaza ihtimam göstermesi de Kur'ân'ın üzerinde durduğu hususların başında gelir. Bu husus, bir çok âyet-i kerimede ifade buyrulmuştur. (Bkz: Tâhâ, 132; Meryem, 17; İbrahim, 37)

* * *

Nefislerimizin zaman zaman içimize düşürdüğü bir kurt olan, "Niye ibâdet ediyoruz, ibadet etmesek olmaz mı?" sorusunu da Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in hayatından vereceğimiz bir misalle cevaplayalım:

Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Mekke Fethi'ni müteâkip Medîne'ye döndüklerinde, Tâif reîsi Mes'ûd'un oğlu Urve, nefes nefese arkalarından geldi ve müslüman oldu. Ardından Tâif'e dönerek kabîlesini İslâm'a dâvet etmeye baş*ladı. Ancak bir zamanlar kendilerine İslâm'ı teblîğ için gelen Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'i bile taşlayan bu insanların Urve'ye karşı tavırları ise daha sert oldu. Onu ok yağmuruna tutarak şehîd ettiler.

Bunun üzerine Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, müslüman olup kendisine vazîfesi iâde edilen Havâzin reîsi Mâlik -radıyallâhu anh-'a Tâifliler'i sıkıştır*ması için emir verdi. Bu emir dolayısıyla Mâlik'in zaman zaman hücûm etmesi üzerine kalelerinde mahsûr kalarak dışarı çıkamayan Tâifliler, sonunda iyice usandılar ve kabî*lenin ileri gelenlerini Medîne'ye gönderdiler. Namazdan afv edilmeleri şartıyla îmâna gelip itâat edeceklerini bildirdiler. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, onların bu teklîflerini:

"-İbâdetsiz dînde hayır yoktur!" diyerek reddetti.

Rabbimiz, din ve dünyamızda her türlü hayrı üzerimizden eksik eylemesin. Bizi ve nesillerimizi, namazın koruduğu, yücelttiği ve miraca erdirdiği insanlardan eylesin. Âmin.


Halime Demireşik
 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Gençlikte yapılan ibadetler

Sual: Gençlikte yapılan ibadetler, fazilet bakımından ihtiyarlıkta yapılandan farklı mıdır?
CEVAPİmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Gençlik çağı, nefsin kaynadığı, şehvetlerin oynadığı, insan ve cin şeytanlarının saldırdığı bir zamandır. Böyle bir çağda yapılan az bir amele, pek çok sevap verilir.

İhtiyarlıkta dünya şevkleri azalıp güç, kuvvet gidip, arzulara kavuşmak imkanı ve ümitleri kalmadığı zamanda, pişmanlıktan, ah etmekten başka bir şey olmaz.

Çok kimselere bu pişmanlık zamanı da, nasip olmaz. Bu pişmanlık da tevbe demektir ve yine büyük nimettir. Gençlik çağı, kazanç zamanıdır.

Mert olan, bu vaktin kıymetini bilip elden kaçırmaz. İhtiyarlık herkese nasip olmaz. Nasip olsa da rahat, elverişli vakit ele geçmez. Vakit de bulunsa, kuvvetsizlik, halsizlik zamanında, yarar iş yapılamaz. Bugün, güç, kuvvet yerinde iken, hangi özürle, hangi sebeple bugünün işi yarına bırakılabilir?

Peygamber efendimiz, (Yarın yaparım diyen, helak oldu, ziyan etti) buyurdu. Gençlik zamanında insanı üç din düşmanı olan nefs, şeytan ve kötü insanlar aldatmaya uğraşmaktadır. Bunlar karşısında, az bir ibadet pek kıymetli olur. İhtiyarlıkta yapılan, bundan kat kat fazla ibadetlerin bu kadar kıymeti olmaz.

Gençlikte, nefsin arzuları, insanı kapladığı gibi, ilim öğrenilecek, ibadet yapılacak en kârlı zaman da gençliktir.

Gençlikte, şehvetin, asabiyetin kapladığı anlarda, dinin bir emrini yerine getirmek, ihtiyarlıkta yapılan aynı ibadetten çok kıymetli olur.

[Hele başka maniler de araya katılırsa, bunları dinlemeyip, yapılan ibadetin sevabı o kadar çoktur ki, ancak Allahü teâlâ bilir].

Çünkü, maniler karşısında, ibadet yapma güçlüğü, sıkıntısı, o ibadetlerin, şanını, şerefini göklere çıkarır. Mani olmayarak, kolay yapılan ibadetler, aşağıda kalır. Bunun için insanların yüksekleri, meleklerin yükseklerinden daha üstün olmuştur. Çünkü insan, maniler arasında ibadet eder. Melekler ise, mani olmadan emre itaat ediyor.

Gençlik arzuları, Allah’ın düşmanı olan nefsin ve şeytanın sevdiği şeylerdir. Dine uygun şeyler ise, Allahü teâlânın sevdiği şeylerdir. Allah’ın düşmanlarını sevindirip, bütün nimetleri veren, hakiki sahibi gadaba getirmek, akıllı insanların yapacağı şey değildir. Allahü teâlâ, hepimizi nefse, şeytana ve din düşmanlarının sözlerine ve yazılarına aldanmaktan muhafaza buyursun.) [Müj. Mektublar]

Dünya işleri yarına bırakılır, bugün ahiret işleri yapılırsa, güzel olur. Fakat bunun aksi yapmak, çok çirkin olur. Gençlikte insanı, üç din düşmanı olan, nefs, şeytan ve kötü arkadaş aldatmaya çalışır. Bunlar karşısında, az bir ibadet pek kıymetli olur.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allah katında en sevgili olan, tevbe eden gençlerdir.) [R.Nasıhin]
(Tevbe eden bir gencin cenazesi kabristana getirilince, Allahü teâlâ, "Ey Melekler, bu kabristandan azabı kaldırın! Buraya tevbe eden bir genç getirildi. Onun olduğu yerdekilere azap etmeye haya ederim" buyurur ve bütün kabristandakilerden kırk gün, azap kalkar.) [R. Nasıhin]

kaynak
 

_Berceste_

bir tutam delilik...
Katılım
21 Eyl 2010
Mesajlar
6,798
Tepkime puanı
1,525
Puanları
0
En akilli genc odur ki,
ihtiyarlar gibi ölümü düsünüp ahiretine calisir,nefsinin arzularindan kurtulup
gaflette bogulmaz.

Rabbim bizleri ölümü düsünüp fani dünyanin zevkelrine dalmayan genclerden eylesin insALLAH....
 

YagmuR

Üye
Katılım
18 Ağu 2006
Mesajlar
2,504
Tepkime puanı
586
Puanları
0
Yaş
35
Konum
¤´ UnuTuLu§taN `¤
Web sitesi
www.gencislam.com
En akilli genc odur ki,
ihtiyarlar gibi ölümü düsünüp ahiretine calisir,nefsinin arzularindan kurtulup
gaflette bogulmaz.

Rabbim bizleri ölümü düsünüp fani dünyanin zevkelrine dalmayan genclerden eylesin insALLAH....

Amin, amin inşallah..

Bulut_bey hocam katkınız için çok teşekkür ediyorum
Allah razı olsun...
 

MÜTEŞEKKÜR

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
6,938
Tepkime puanı
198
Puanları
0
Yaşlanınca ve değnekle dolaşmaya başlayınca mı namaz kılnmaya başlanacak?.Allah bu gençlere akıl ve şuur versin...
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
"Gençlikte ibadet çıra gibi" derdi babam, Allah Rahmet eylesin şimdi kırklarda bunu ben de anlamış oldum... :)
 

meryemnur

Üye
Katılım
18 May 2010
Mesajlar
1
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Rabbim bizleri ahireti düşünen kullardan eylesin. Allah c.c razı olsun.
 
Katılım
19 Ocak 2011
Mesajlar
440
Tepkime puanı
17
Puanları
0
Yaş
35
Tekraren söylüyorum ki: İttihad-ı İslâm hakikatinde olan İttihad-ı Muhammedînin (asm) cihet-i vahdeti tevhid-i İlâhîdir. Peymân ve yemini de imândır. Encümen ve cemiyetleri, mesâcid ve medâris ve zevâyâdır. Müntesibîni, umum mü’minlerdir. Nizamnamesi, Sünen-i Ahmediyedir (asm), kanunu, evâmir ve nevâhî-i şer’iyedir.

Bu
ittihad, âdetten değil, ibadettir. İhfâ, havf-ı riyâdandır. Farzda riyâ yoktur. Bu zamanın en büyük farz vazifesi ittihad-ı İslâmdır.

İttihadın hedef ve maksadı, o kadar uzun, münşaib, muhit ve merakiz ve maabid-i İslâmiyeyi birbirine rapt ettiren bir silsile-i nuranîyi ihtizaza getirmekle, onunla merbut olanları ikaz ve tarîk-i terakkiye bir hâhiş ve emr-i vicdanî ile sevk etmektir.


Bu
ittihadın meşrebi muhabbettir. Husûmeti ise, cehalet ve zaruret ve nifak’adır. Gayr-ı müslimler emin olsunlar ki, bubu üç sıfata hücumdur. Gayr-ı müslime karşı hareketimiz iknâdır; zira, onları medenî biliriz. Ve İslâmiyeti mahbup ve ulvî göstermektir; zira onları munsıf zannediyoruz.

Lâübaliler iyi bilsinler ki, dinsizlikle kendilerini hiçbir ecnebîye sevdiremezler. Zira mesleksizliklerini göstermiş olurlar. Mesleksizlik, anarşilik sevilmez. Ve bu ittihada tahkik ile dahil olanlar, onları taklit edip çıkmazlar.

İttihad-ı Muhammedînin (asm) ittihad-ı İslâm meslek ve hakikatini, enzâr-ı umumiyeye arz ederiz. Kimin bir itirazı varsa, etsin; cevaba hazırız.


“Cihanın bütün aslanlarının bağlandıkları bir zinciri, hilekâr bir tilkinin koparmasına imkân var mıdır?” (Farsça ibarenin meâli)


Divân-ı Harb-i Örfî, s. 67

İttihad-ı İslam'ı gençlerin şevkle, tükenmez bir aşkla savunması, onları derinleştirecek inşaAllah, önümüzde ki günlerde şeytani isteklerine karşılık gece yola çıkan gençleri evliyaullah'ın dahi muhafaza etmesine izin kalmayacak...(Allah-u alem)

Namazla oruçla kalmamalı, daha yok mu? demesini bilmelidir müslüman...
Zamanın en büyük farzıdır bu...

Gözümüzü, kulağımızı buna kapatır, duymazlıktan gelirsek, görmezlikten gelirsek, kendimize yazık ederiz, ümitvar olarak belki daha iyiye gideriz inşaAllah...

Her yerde anlatalım, İttihad-ı İslam diyelim, olduğunda biz ve diğer müslümanlar rahat edecek, ama buna çalışmazsak, evlerimizde müslümanların hergün zulüm görmesine göz yumarsak, belki işte o zaman yapıp ettiklerimiz boşa gidecek, sanacağız ki biz çok güzel iş yapıyoruz(!)

"Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar."(Kehf Suresi 104)
 
Üst