Genç Birikim Dergisi

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Ortadoğu’da Tek Çözüm nedir?


gencbirik.jpg



Genç Birikim dergisinin Aralık 2012 sayısı "Ortadoğu’da Tek Çözüm: İsrailsiz “Filistin Devleti” kapağıyla çıktı.




Gündemdeki konuları Müslümanca bir bakış açısıyla ve derinlemesine analiz etmenin gayesinde olan Genç Birikim dergisinin 163. sayısı çıktı.
Genç Birikim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ali Kaçar “İsrailsiz Filistin’e Doğru”, derginin usta yazarlarından Süleyman Arslantaş “Filistin Devletine Doğru”, Erdal Bayraktar “Kudüs Davası Gazze Meselesine Dönüşürken...”, Mustafa Güldağı “Ezan Yasağı ve Dar’ul Çelişki”, Muhammed İmamoğlu “Rüya Hakkında Neler Biliyoruz? Rüya İle Amel Edilir Mi?-2”, Celal Sancar “Ankara’da Kırk Beş Yıl”, Ubeydullah Toprak “Şehâdetinin 46. Yılında Büyük Dâvâ Adamı: Şehid Seyyid Kutub (4)” (bu dizi çalışmasının ilkini daha evvel “Seyyid Kutub cihadı kuşanmak demek!” Başlığı altında haber yapmıştık.), Bekir Tok “Eritildik Biz Dostum!”, Ömer Faruk Çakıcı “Kerbela’dan Şam’a… Zulmün Değişmeyen Yüzü…” başlıklı yazılarıyla bu ay dergiye katkıda bulunan yazarlardan bazıları. Ayrıca dergide bir de İsmail Ceylan’a ait Michel Chossudovsky’den aktardığı“Gazze’nin Gazı” başlıklı çeviri bir yazı yer alıyor.
İletişim: İlkiz Sok. No: 22 Sıhhiye/Ankara
Tel: 229 67 18-19
www.gencbirikim.net

Fatih Pala haber verdi
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
gencbirikim-dergisi-170.jpg

Genç Birikim’in Temmuz Sayısı Çıktı
Genç Birikim’in Temmuz sayısı çıktı. Dergide bu ay, Gezi olayları ve Mısır’daki durumları değerlendiren yazılar ön planda.

Genç Birikim Dergisinin Genel Yayın Yönetmeni, Araştırmacı-Yazar Ali Kaçar “Mursi’nin Demokrasi ile İmtihanı!” başlıklı yazısında; “Mısır’da olup bitenler, Batılı ve Doğulu emperyal ve Siyonist güçlerin seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi’ye takındıkları tavrın, demokrasinin, insan haklarının ve batılı değerlerin içinin ne kadar da boş olduğunu, kitleleri uyutmada ve sömürüde bir araç olarak kullanıldığını açıkça bir kez daha ortaya koyduğunu, Batılı emperyalistlerin, “demokrasi, insan hakları” konusunda çifte standart uygulamadıklarını, çünkü asıl düşünceleri ve anlayışlarının bu olduğunu, halen bu emperyal ve faşist güçler için “çifte standart uyguluyorlar” diyenlerin, Afganistan’da yüz binlerce masum insanın katledildiğini, tecavüze uğradığını, Afganistan’ın ölüm tarlalarına dönüştürüldüğünü; aynı şekilde Irak’da, Çeçenistan’da, Filistin’de ve daha birçok yerde milyonlarca insana dönük yaptıkları insanlık dışı katliamları, tecavüzleri görmek istemediklerini, bu emperyal kâfirlerin Ebu Gureyb cezaevindeki insanlık dışı uygulamaları, işkenceleri, Nur Bacı’ya yapılanları demokrasi diyerek, insan hakları diyerek bu vahşetleri işlediklerini, uygar denilen dünyanın yüzkarası Guantanomo, Şıbırgan Cezaevi, Bagram ve Mezar-ı Şerif’deki işkencehanelerin de yine demokrasi ve insan hakları adına kurulduğunu, demokrasinin gerektiğinde tapınılan, gerektiğinde de acıkıldığı zaman yenilen bir put olduğunu, demokrasi, insan hakları vb sloganlaştırılan bu kavramların Batılı emperyalistlerin sömürülerini kalıcılaştırmak için başvurdukları kirli ve kanlı bir yöntem olduğunu, emperyalistler için menfaatlerine uygun olduğu müddetçe demokrasi ile diktatörlük arasında hiçbir farkın olmadığını, Muhammed Mursi’nin, Mısır’da, bütün engellemelere, polis ve ordu mensuplarının aleyhte çalışmalarına rağmen 30 Haziran’da %52 oranında halkın oyuyla seçilmiş ilk sivil cumhurbaşkanı olduğunu, ancak Batı için halkın iradesi ya da yüksek bir oy oranı ile seçilmiş olmanın hiçbir değeri ve öneminin olmadığını, onlar için önemli olanın kendi çıkarları olduğunu, işlerine geldiği zaman demokratik bir yönetimi, işlerine geldiği zaman da krallık, diktatörlük ve şeyhlik yönetimini savunduklarını, desteklemekten de çekinmediklerini, bundan dolayıdır ki, Ortadoğu’daki krallıkların, diktatörlüklerin, Şeyhliklerin ve Sultanlıkların arkasında Batılı emperyal güçlerin bulunduğunu, Hüsnü Mübarek, Kral Abdullah, Kral Fahd ve diğerlerinin, uzun yıllar halka kan kusturarak kan ve gözyaşı üzerinden yönetimlerini devam ettirmelerinin, ancak bu emperyalist güçlerin yardım ve desteğiyle mümkün olabildiğini” yazısında ifade etmiş. İdris KERİMOĞLU “Demokrasi Havarileri” başlıklı yazısında; “Müslümanların demokrasinin yaldızlı propagandası altında demokrasiden başka bir sistemi düşünemez olduklarını, 1960’larda küfür, 1980’lerde haram, 1990’larda araç, 2000’lerde ise İslam’dan olan demokrasinin bu amansız farklılaşmasının aslında Müslüman zihninde olan bir farklılaşma olduğunu, çünkü ne demokraside nede demokratik düzenlerde değişen bir şey olmadığını, bugün kurtuluşu demokraside gören Müslümanların bulunduğunu, hâlbuki bütün insanlık için kurtuluşun ancak insanı yoktan var eden Rabbimizin vahyine teslimiyetle mümkün olabildiğini, Müslümanlar açısından ise İslam'ın dışında kurtuluş aramanın başlı başına bir çelişki olduğunu, bu yönüyle Müslümanların kimliklerini ve taleplerini demokrasi ya da başka herhangi bir ideolojik anlayış ve sistem temelinde ifade etmelerinin çelişki olduğunu, İslam’ın başka dinlerden başka ideolojilerden ödünç bir kavram alamayacağını, İslam’ın her şeyinin kendine has olduğunu, o yüzden demokrasinin veya bir başka ideolojinin sonradan İslamî olması gibi bir şeyin, İslamî özellikleri alsa bile mümkün olmadığını, İslam’ın Allah’ın Kitabı ve Rasul’ün Sünneti ile hududu çizilmiş bir din olduğunu, Allah azze ve cellenin Müslümanlar için din olarak İslam’ı seçtiğini (Maide, 5/3) ve adına da Müslüman ismini verdiğini (Hac, 22/78), ayrıca Allahu Teâlâ’nın, İslam’dan başka hiçbir dini de kabul etmeyeceğini belirttiğini (Al-i İmran, 3/85), demokrasinin ilk göründüğü şekli ile güzel bir tiyatro olduğunu, sokaktaki insana hükmedenin kendisi olduğu izlenimini verdiğini, hâlbuki gerçekte toplumun hâkimiyeti değil sermayenin tahakkümünün söz konusu olduğunu, İslam kimliği ile demokrat kimliğini birlikte taşıyanların günümüz itibariyle en belirgin özelliklerinin; kendinden olmayana karşı sınırsız hoşgörü içinde bulunmaları, fakat buna karşılık İslam kimliği yanına demokrat kimliği yerleştirmeyenleri radikal, Selefi gibi sıfatlarla sıfatlandırmaları olduğunu” ifade ettikten sonra yazısını şu cümlelerle nihayetlendirmiş; “Hâsılı, demokrasi bir zihniyet, bir dünya görüşü, bir yaşam tarzıdır. Demokrasiyi din olarak adlandırmak, pek çok dindar çevrenin hoşuna gitmemektedir. Çünkü aksi takdirde, “İslam mı, demokrasi mi?” tercihi ile karşı karşıya kalmaktan korkulmaktadır. Bu korku beyhude değildir, herkes dininin ne olduğuna iyi bakmalıdır…” Mustafa GÜLDAĞI “Çok Tanrılı Sistemde Dayatılan Hayat Tarzı” başlıklı yazısında; “Peygamberimiz(sav) zamanında daha Peygamberlik gelmeden önce çok tanrılı bir sistem, bir düzen olduğu gibi günümüzde de aynı şekilde hayata Allah’ın karıştırılmadığı çok tanrılı bir düzen olduğunu örneklerle açıklamış. Ali KAÇAR “Gezi Parkı Olayları ve Özel Harp Dairesi” başlıklı yazısında; gezi parkı olaylarının arka planını ve nedenlerini ortaya koymuş. Tahsin ABDULGAFFAR “Değişim ve Yasası” başlıklı yazısında; toplumsal değişimin yasalarını ortaya koymaya çalışmış. Hayriye BİCAN’ın “Merhaba Ey Şehr-i Ramazan!”, Süleyman ARSLANTAŞ’ın “Kudüs Seyehatinin Ardından”, Erdal BAYRAKTAR’ın “Çağa Şahit Olmak”, Muhammed İMAMOĞLU’nun “Cibrîl Hadîsinden Öğrendiklerimiz”, Ubeydullah TOPRAK’ın, “Ramazan Risâlesi”, Abdulfettah KILIÇ’ın “Savaş ve Ahlak Sahibi Şehid Şamil Basayev”, Cefai DEMİREL’in “İfk Hadisesi ve Almamız Gereken Dersler – Hayırlar”, Betül KURMUŞ’un “Tamamlanmamış Tesettür” ve Celal SANCAR’ın İlke Haber’den Aktardığı “Chomsky: Sınırlar Yapay ve Yıkıcıdır” çevirisi okunmaya değer diğer yazı ve çalışmalar olarak dergide yerini almış. Tel: 229 67 18-19
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
genc-birikim-174-kapak-1.jpg




Kasım 174. sayısıyla okuyucularına merhaba diyen Genç Birikim Dergisi okuyucularıyla buluştu.

Genç Birikim Dergisinin aynı zamanda Genel Yayın Yönetmenliğini de yapan Araştırmacı-Yazar Ali Kaçar, Osmanlı’dan günümüze istihbarat teşkilatlarının seyrini anlattığı “MİT-MOSSAD İlişkilerinden Hakan Fidan’a” başlıklı yazısında; “özellikle Türkiye’nin Amerika’nın arka bahçesine düştüğü 1940 lı yıllardan itibaren Amerika ile Türkiye’nin İsrail’i tanıdığı 1949 yılından itibaren de MOSSAD ile Milli İstihbarat Teşkilatı arasındaki sıcak ilişkilerden, bu ilişkilerin görünüşte bazı yıllarda azalsa da günümüze kadar sürekli devam ettiğinden, hatta son yıllarda gerçekleşen bazı karanlık olaylarla bu ilişkilerin bağlantılı olabileceğinden bahsetmiş, Hakan Fidan’a yapılan saldırıların arkasında Neo-Conlar ile ABD’deki Siyonist Lobilerin bulunduğu tespitinde bulunduktan sonra yazısına şu ilginç görüşlerle devam etmiş; “İsrail’in dolayısıyla da MOSSAD’ın tekrar eski konumunu elde etmesi için Erdoğan’ın yönetimden uzaklaşması gerekmekteydi. Son yıllarda gündeme getirilen eksen kayması, Türkiye’nin Malezyalaşması, mahalle baskısı ve sonrasında Gezi Parkı olaylarının amacı, Türkiye’nin menfaatleri ya da gençlerin masum özgürlük isteklerinden öte, Erdoğan’ın iktidarını devirmeye dönük darbe teşebbüsleri idi. Bu teşebbüsler, içerideki derin güçlerle CIA, MOSSAD ve benzeri diğer karanlık güçlerin desteğiyle günlerce gündemde tutularak halkın genel katılımı sağlanmaya çalışılmıştır. Ancak bütün gayret ve çabalara rağmen bu konuda başarılı olunamamıştır. Peki, bundan vaz mı geçilmiştir? Hayır, bu karanlık ve illegal güçler, kendi menfaatlerinden asla vazgeçmezler.
Derginin yazar kadrosunun güçlü kalemi Süleyman Arslantaş “Ortadoğu’da Manzara” başlıklı yazısında; “Soğuk Savaş dönemi ve sonrasında da savaşların sürekli halkı Müslüman olan ülkeler ve üçüncü dünya ülkelerinde cereyan ettiğini, zira süper güçlerin başında gelen ABD ve Rusya’nın hiçbir şekilde birbirleriyle savaşmadıklarını, başkalarının savaşmasının altyapısını oluşturduklarını, başkalarının da maalesef hipnotizma olmuş gibi bu formüle uyum sağlayarak, ya iç savaş ya da komşular arası savaş olarak görevlerini yerine getirdiklerini, Müslümanların bu tür iç savaşlarla kendilerini, imkânlarını ve enerjilerini tüketmeseler belki de Filistin işgaline yoğunlaşacaklarını, nitekim Siyonist İsrail’in her gün ama her gün işgale bir yenisini eklediğini, İran’ın Lübnan uzantısı Hizbullah’ın ve gerekse İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney aktif bir şekilde Esed Rejiminin yanında yer aldığını ve Esed askerleri ile birlikte muhaliflere karşı çarpıştığını, aynı şekilde Türkiye’nin de bütün varlığı ile Esed’e karşı muhaliflerin yanında yer aldığını, halbuki tarihin bu iki ülkeye de bir misyon yüklediğini, o misyonun her iki ülkenin de bölgesinde adil olması ve hâkim devlet olması misyonu olduğunu, Esed’in devrilmesine izin vermeyen Obama ile Esed Rejiminin ve Suriye’nin geleceği için aktif bir şekilde savaşa katılmak istemeyen Putin’in niyetleri belirdikten sonra Zarif ve Davutoğlu’nun ancak bir araya geldiklerini, bunu daha önce gerçekleştirse idiler on binlerce Suriyeli’nin ölmeyeceğini, yüzbinlerce Suriyeli’nin yurdunu-yuvasını terk etmeyeceğini, zavallı Suriyeli’lerin ‘kedi ve köpek eti yemek caizdir’ fetvasına muhatap olmayacağını” ifade etmiş.
Erdal Bayraktar seçim dönemine yaklaşırken demokrasinin gerçek yüzünü anlattığı “Kısır Tartışmalarla Geçen Günlerimiz/Yıllarımız” başlıklı yazısında; “Demokrasi’nin bir burjuva/sermaye ideolojisi olduğunu, Demokrasi’nin Batı toplumlarının kendi sosyal-kültürel-siyasal süreçlerinin, tartışmalarının, kavgalarının sonucu olduğunu aklımızdan çıkarmamamız gerektiğini, bunu atlayarak yaptığımız tartışmalar sonunda bizi zihinsel sömürünün zavallı köleleri yapacağını, Dünyadaki Hakim Sistemin, yönetim anlamında demokrasi konusunda mutabakat talep ettiğini, bu mutabakata uymayan devletlerin, toplumların zecri yöntemlerle bu sürece dahil edilmeye çalışıldığını, bu süreçlerin Türkiye, İran, yenilerde Mısır üzerinden takip edilebileceğini, Mursi’nin yaşadıklarının, Türkiye’de 1960’lı yıllarda yaşananların hatırlanarak anlaşılabileceğini, bu gün Demokrasinin çağdaş bir puta dönüştüğünü, kendilerine Solcu, Milliyetçi, Ulusalcı, İslamcı(!) diyen bütün yapıların küresel ideolojik değerlere güya muhalefet ediyormuş gibi yaparak, bu değerleri kitlelerine tek çıkış yolu olarak seçim beyannamelerinde deklare ettiklerini, bu durumda seçim demenin; siyaset esnafının uluslar arası sistem’e sizin değerlerinizi bu halka en iyi ben pazarlarım yarışı olduğunu” belirtmiş.
Mustafa GÜLDAĞI “Ebu Leheb, Lehebizm, Leheboloji ve Lehebi Düzenler” başlıklı yazısında; günümüz Ebu Lehebleri ve onların ideolojileri ile ilgili ilginç benzerlik ve tespitlerde bulunmuş.
Muhammed Mahi MÜNİR “Harf Devriminin Arka Planı” başlıklı yazısında; bu uygulamanın arkasındaki kirli oyunları ve asıl niyetleri açık bir şekilde ortaya koymuş ve çok güzel değerlendirmelerde bulunmuş.
Hayriye BİCAN’ın Genç Birikim Derneğinde vermiş olduğu “Beşeri İdeolojilerin Günümüz Kadını Üzerindeki Etkileri” başlıklı Konferansı, Prof. Dr. Hacı DURAN’ın “Dünya Müslüman Alimler Birliği Fetvası” başlıklı tercümesi, Ömer KÖŞÜ’nün “Dava Bilincini Kuşanmak”, Bekir TOK’un “Temeli Bozuk Evin Duvarını Tamir Etmek”, Furkan KANIGÜR’ün “Kendimizi Unuttuk” ve Betül DİNÇER’in “Şehidimiz Mücahid Şener” başlıklı yazıları” dergide yer alan diğer yazılar.
Tel: 0312 229 67 18
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
35338.jpg


Genç Birikim Dergisi’nin Kasım Sayısı Çıktı

Gündemdeki konuları İslami bakış açısıyla değerlendiren ve analiz eden Genç Birikim Dergisinin Kasım sayısı çıktı.
Genç Birikim Dergisinin aynı zamanda Genel Yayın Yönetmenliğini de yapan Araştırmacı-Yazar Ali Kaçar, son gelişen olaylar ışığında PYD; PKK ve KCK’yı değerlendirdiği “PYD - PKK, KCK Kuruluşudur” başlıklı yazısında; “PYD’nin de, PKK gibi KCK’nın silahlı/siyasi uzantısı olduğunu, PYD’nin, KCK sistemi içerisinde yer aldığını, PKK ile PYD’nin aynı ideolojik merkezden beslenmekte olduğunu, ikisinin de liderinin Öcalan olduğunu, Suriye’de, 15 Mart 2011’de halk ayaklanması başladığında Kürt partilerinden sadece Mişel Temo’nun başında bulunduğu Gelecek/Şepal Partisinin, Esad rejimine karşı silahlı mücadele veren Suriye Ulusal Konseyi (SUK)’un içerisinde yer aldığını, diğer Kürt Partilerinin ise, -PYD hariç- Ekim 2011’de, Suriye Kürt Ulusal Konseyi’ni kurduklarını, aslında bu partilerin de Esad rejimine karşı gösteri, eylem yaparak karşı çıktıklarını, ancak SUK ile birlikte rejime karşı silahlı mücadelede yer almadıklarını, PKK’nın Suriye’deki kolu PYD (Kürdistan Demokratik Birlik Partisi)’nin ise Esad rejimini desteklediğini” belirtmiş.Süleyman Arslantaş 10 Muharrem günü nedeniyle günümüzdeki olaylarla irtibat kurarak Kerbelayı değerlendirdiği, “Hazreti Hüseyin’i Ne Zaman Anlayacağız?” başlıklı yazısında; “Her yer Kerbela, her gün Aşura” sözünü idrak ederek günümüzde sıkça tekrarlanan Kerbela felaketlerine karşı tavır sahibi olmamız gerektiğini, Şia’nın, Kerbela’ya ağlamayı ve Aşura günü ağlamayı, dövünmeyi meslek haline getirdiğini, tıpkı Türkiye’de 23 Nisan’a çocukların hazırlandığı gibi İran’da matem ve ağlama provalarının yapılmakta olduğunu, keza Sünnî dünyada da Aşura gününü asıl boyutu ile ne idrak ne de anma olduğunu, Yakın Doğu’da, İslâm Coğrafyasında zulüm doruk yapmışken, her gün oluk oluk kanlar akarken yapılacak şeyin ağlamak, dövünmek, tiyatral gösteriler sergilemek olmadığını, Hz. Hüseyin’i anmanın, O’nun zulmüne karşı dik duruşunu örnek almak ve gereğini yapmak olduğunu, Allah (c.c.) Hz. Hüseyin’i de Hüseynî duruş sahibi olanları da; mezheplerini, adetlerini, geleneklerini, din edinenlerin elinden kurtarmasını, bilhassa da Şia’nın elinden kurtarmasını temenni ettiğini” dile getirmiş. Ali Kaçar, “Kürtler Yine Oyuna Getiriliyor” başlıklı yazısında yine günümüzdeki olaylarla bağlantı kurarak ilginç değerlendirme ve tespitlerde bulunmuş: “Tarihin bir daha tekerrür ettiğini, geçmişte birçok kez Kürtleri yarı yolda bırakarak ihanet ettiği için Kürtlerin katliama uğramasına neden olan ABD’nin, yine bugün, hem Kuzey Irak Kürtlerini, hem de PKK’yı kullanmakta olduğunu, Irak Kürtlerinin kaçıncı defa ABD tarafından yüz üstü bırakıldıklarından dolayı katliama uğradıklarını, hala daha akıllanmamış gibi bölgede ABD’nin tetikçiliğini yapmakta olduğunu, ABD için önemli olanın menfaatlerinin kalıcılaşması ve Siyonist İsrail’in güvenliği olduğunu, bunların temin edildikten ve güvenlik altına alındıktan sonra, isterse bütün İslam coğrafyası yangın yerine dönsün hiç umurunda olmadığını, IŞİD dolayısıyla bölgedeki Kürtlerin özellikle de Barzani yönetimindeki Kürtlerle PKK’nın, ABD’ye hizmet noktasında yarıştıklarını, oysa bunun sonucunun da tıpkı daha öncekiler gibi hüsran olacağının asla unutulmaması gerektiğini, zaten ABD’li yetkililerin defalarca “bizim için ne Kobani, ne IŞİD önemlidir; bizim için önemli olan petrol rafinerilerinin güvenliğidir” açıklamasını yaptıklarını” yazısında vurgulamış.Hayriye BİCAN’ın Yaşamak Üzerine, Erdal BAYRAKTAR’ın İnadına Tevhid İnadına Ümmet, Mehmet ADIGÜZEL’in Fitne Devri Çocuklarıyız Biz, Cefai DEMİREL’in Helâl ve Haram Belirleme Yetkisi Yalnız Allah’ındır, Erhan ÇAĞDAŞ’ın Kur’anı Anlamada Siyer Bilgisinin Önemi, İsmail CEYLAN’ın Kur’anı Anlamanın Farziyeti Üzerine Mülahazalar, Muhammed Yusuf AKÇAY’ın İlmin ve Alimlerin Fazileti, Mehmet ADIGÜZEL’in Çağdaş Terimler başlıklı yazıları okunmaya değer diğer çalışmalar olarak dergide yerini almış.
 

ihvanacar

Üye
Katılım
15 Nis 2018
Mesajlar
80
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Para biriktirmeye, tasarruf ederek başlamanız gerekiyor. Tasarruf etmeniz gereken noktaları ise gelir – gider tablonuzu ve iyi bir bütçeleme değerlendirmesi yaparak belirleyebilirsiniz. Kazanıyorum; ama para biriktiremiyorum diyorsanız, tasarruf etmeniz gerektiğini bilmelisiniz. Yani cebinize giren para geldiği gibi gidiyorsa, hesap kitap yapma vaktiniz geldi demektir. Peki, para biriktirmek için nelerden tasarruf edebiliriz?

Hemen herkesin birbirinden farklı tasarruf edeceği noktalar olsa bile belli başlı noktalar vardır. Evinizde, alışverişlerinizde, ulaşım ve eğlence giderlerinizde tasarruf edilecek noktalar, hemen hemen aynıdır. Şimdi bu tasarruf noktaları buradan öğrenebilirsiniz.
 
Üst