Gecikmiş

Âwdil

Mim Lâmelif Vâv
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
1,397
Tepkime puanı
312
Puanları
0
Konum
Endülüs
Aynayı eliyle silip kendisine baktı.Gözleri görmek için yapılmıştı ve o daha önce bunun farkın değildi.Karşısında duran adam kimdi acaba?Kendini yeni yeni tanımaya başlamıştı.Bu onun için yeni bir deneydi.Aynada düz bir alnın üstüne dalgalı dökülen siyah saçlar dikkatini çekti.Ne kadar-da dağınıktılar,gözlerin-de,sadece yırtıcı hayvanlar-da oluşabilecek,tuzağa düşmekten korkan bir hava vardı.Gördükleri karşısında dehşetle ürperdi ve çelik kadar sert bakan bu gözlerle dünyaya ne denli korkak baktığı için,kendinden nefret etti.Ellerini yüzüne değdirip teninin neden bu kadar esmer olduğunu merak etti.Yüzünün kıvrımlarını eliyle keşfederken avuç içlerinde peydah olmuş nasırlar nedeniyle içinde sonsuz bir üzüntü duydu.Çalıştığı iş bedenin tüm unsurlarıyla onu ele veriyordu.Ve bu iradesi dışı itiraf onu son derece rahatsız ediyordu.Kolunu sıvazladı ve pazusunun altına dikkatlice baktı.Gördüğü karşısında tebessüm etti,demekki güneş yanığı teni,bir süre güneşten uzak kalsa,bulutların beyazı kadar ak birşekilde ifşa edecekti kendisini.Oysa yeryüzünde O’nun şu anda sahip olduğu ten rengini arzulayan kadınların,böylesi bir görünüş kazanmak uğruna kendilerine neler yaptıkları hakkında düşünceler,hiç aklına gelmedi bile.

Bir an kendisini bir kaç saat önce asla bu dünyadan olduğunu kabul etmediği cennet hurisi olarak gördüğü kızın yerine koyup yüzüne bakmayı denedi ama başaramadı.Çünkü kızın yaşantısı hakkında herhangi bir bilgiye sahip değildi.Bunu yapabilmesi için kızın hayatını doğrudan,detaylı bir biçimde biliyor olması gerekiyordu.O ise zenginlerin gündelik yaşantılarında ne yaptıklarını veya ne işlerle uğraştıklarını bilmiyordu.Kafasında aşkı şekilllendirmeye çalıştı,daha önceleride aşık olmuştu ama şimdi durum farklıydı.Önceki kızlar hep kendi sınıfından olmuştu.Onlarla ortak bir nokta bulup konuşmak zor olmamıştı,ama şu anda durum bambaşkaydı.Karşısındaki ne işçi sınıfından bir kız,ne-de bu dünyadan olduğuna inandığı bir varlıktı.Bu muamma kızla arasına sonu gelmeyen bir uçurum açmıştı adeta.Şu anki düşünceleri daha sonraları sürekli içini kemirecekti,aynaya bakarken homurdanmaya başladı.

“Kimsin sen?Serseri herif he,kimsin sen?Şu yaşantına bak açlık sefalet yoksukluk,sonu gelmeyen bir fakirliğin içindesin bu halinle bile,rüya ülkesinden gelmiş olan prensese aşık olmaktan geri kalmıyorsun.Ne paran var,nede seni zengin yapabilecek bir beynin.Bu kadar olumsuzluk varken hâlâ nasıl tozpembe evlilik düşleri kurabiliyorsun,hâlâ nasıl?”

Yorulana kadar aynadaki görüntüyü yumruklamaya devam etti.İlk defa yoksulluğu ve sefaleti sorguluyordu.Tüm bunları o istememişti.Şüphesiz bu kainatı yaratan onun içinde daha iyi bir mevki sağlayabilirdi,ama sonrasında yine Yaratıcının koyduğu yasalara uymak zorunda kalacaktı.Daha önceleri yaşamda zenginlerin ve bilgiye sahip olanların olduğunu işitmişti,lakin hiç biriyle yüzyüze gelmemişti ve bu yüzleşmenin kendisini bu denli utandırabileceğini hiç düşünmemişti.Gecenin bir yarısı içinde infilak etmiş bu düşünce bombalarıda neyin nesiydi.Yığınla bilinmez içine düşmüştü.Neyseki kızın soluk tenini,sarı saçlarını ve gök mavisi gözlerini düşündüğü an içi neşeyle doldu.İlk defa gerçekten aşık olduğunu düşündü,ve bu düşünce onu yeryüzünün en mutlu adamı yapmaya yetiyordu.

Bir sigara yaktı,bitmeden sigarasını söndürdü,adeta sarhoş olmuştu ve bu sarhoşluğa kızın neden olduğunu biliyordu.Yatağına uzandı elleri ve ayakları uyuşmaya başladı.Bu uyuşmaya daha sonra bilincide eşlik etti ve ancak esrarkeşlerin görebileceği delice düşler görmeye başladı...
 

Âwdil

Mim Lâmelif Vâv
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
1,397
Tepkime puanı
312
Puanları
0
Konum
Endülüs
II

Ertesi sabah güllerle süslü hayallerinden ayrılıp zahmet ve sefalet kokan bir yaşantının,eziyetleriyle titreşen bir hava içinde uyandı.Odasından salona doğru uzayan koridorda zorlukla ilerledi.Abisinin kirli yüzü,yengesinin içinde bulunduğu ağır yaşam normlarına rağmen hala iyimser düşünüp bunu hareketlerine yansıtması ve delikanlıya gösterdiği sevgi örneği içine bir bıçak gibi işliyordu.Birden her şeyin farkına vardı.Soluduğu bu hava,kötülük ve iğrençlik doluydu.Kızın yaşadığı evin güzelliğinden ve sakinliğinden ne kadar farklı diye düşündü.Orada her şey maneviydi burada her şey maddiydi,alçakca maddiydi.Daha fazla dayanamadı ve dağınık bir evden kahvaltı yapmadan çıktı.Yüzünde hapishaneden kaçan bir mahkumun endişesi ve ne yapacağını bilemeyişinin endişesi vardı.Böyle bir sorunlu bir yaşam ile kıza nasıl layık olabilirdi?Çalışan bir sınıfta olması yolda yürürken karabasan gibi üzerine çöktü.Her şey delikanlıyı daha-da geriye itiyordu.Etrafta dolaşan esrarkeşler,biraz ötede pazarlık yapan aşugteler,gelinlik kızları pazarlayan pezevenkler,yaşantısı alabildiğince sefaletten başka bir şey değildi.Ancak böyle durumlarda dindarlar geçmişinden pişman olur ve elem duyar,o-da şu anda dindarca bir tutum içindeydi.Ve geçmişi sürekli yüzüne çarpıyordu.

Kalabalık bir insan grubunun içine girince kızılay meydanına geldiğini anladı.Bir banka oturdu ve bir sigara yaktı.Etrafta dolanan insanları ilgi ile izlemeye başladı.Bunların hepsi soylu insanlar olmalıydı.Giyinişleri,düşünüşleri kızın hayatına yakın olmalıydı.Bir çoğunun elinde kitaplar,evraklar,şık çantalar vardı.Bazılarının elindede aşırı zengin olduklarının göstergesi sayılabilecek,son model cep telefonları vardı.Bunlar kesinlikle soylu insanlar olmalıydı,diye düşündü.Uzun bir zaman bu insanlar ile kendisi arasındaki farkın ne olduğunu düşündü.Ve sonunda tek farkın bilgi olduğuna karar verdi.Yaşam konusunda olan tecrübelerine bu kalabalık caddelerde dolaşan,caddenin kalabalık olmasına rağmen yalnız olan insanların ulaşması imkansızdı.Öyleyse o da bu insanların sahip olduğu ama kendisinde olmayan bilgiye sahip olacaktı ve kültürel piramitlerin en üst tabakasında yaşayanlarla soylu bir yaşantı geçirme hakkını kendinde bulacaktı.Sonra kız vardı,o na layık olması için,en az onun kadar görgülü ve kültürlü olması gerekiyordu.Hem kız edebiyat okuyordu belki ilerleyen zamanlarda bilgi aşamasında o da kendisine yardım edebilirdi.

Hiç durmadı ve soluğu bahçelievler halk kütüphanesisinin önünde aldı.Kütüphane kapısından içeri girdi.Temiz ve kültürel bir hava olmalıydı,rafların arasında dolanan.Derin bir nefes aldı ve kimseye bir şey sormadan rafların arasında bir hayalet gibi dolaşmaya başladı.Ve macerasına felsefe bölümüyle başladı.Felsefe kitaplarından söz edildiğini işitimişti,ama bu konuda böylesine çok kitap yazıldığını bilmiyordu.Kocaman kitaplarla kaplı raflar o nu hem korkutuyor hemde uyandırıyordu.Burada o nun beyin gücüne yetecek kadar çok kitap vardı.Edebiyat bölümünde gramer ve uyak üzerine kitaplar buldu ve anlayamadığı kelimeleri okudu.Şüphesiz kız bu dili çok iyi biliyordu.İçini sonsuz bir umutsuzluk kapladı.Umutsuzluk içinde kitapların bulunduğu bölümden ayrıldı.Dört bir yanında sanki kitaplar üstüne doğru geliyor,onu eziyordu.İnsan bilgisinin böylesine büyük oduğunu hiç düşünmemişti.Korktu.Beyni bütün bunların üstünden nasıl gelecekti?Daha sonra bütün bunları okuyan bir yığın insan olduğunu anımsdı.Kendi beyninin-de onların yaptıklarını başaracağı konusunda kendi kendine yemin etti.

Ve böylece bazen umutsuzlukla,bazende kamçılanarak bilgi dolu raflara baktı.Bir bölümde Cahid Zarifoğlu’nun şiirlerini buldu.Heyecanla kitabı karıştırdı ama en basit atıfları bile anlayamadı.Sonra Rilke’nin kitapları dikkatini çekti,daha sonra Cemil Meriç’in kitaplarını buldu ama dili o kadar ağırdıki hiç bir şey anlamadan kitabi yerine bıraktı.Öğle oldu,sonra öğleden sonra,yemek yemeyi unutup görgü kitapları aradı.Kendisi bayağı ve kaba bir insandı yüksek mevkilerde ikamet eden insanların görgü kuralları hakkında hiç bir bilgiye sahip değildi,aslında görgü nedir ne işre yarar bunuda bilmiyordu.Ama kıza olan aşkı ilk önce zarif bir insan olması konusunda onu öğütlüyordu.Lakin görgü kuralları ile ilgili kitapları görünce beynindeki sorulara yanıt aramaya başladı.Ama görgü kurallarının çokluğu karşısında şaşırıp kaldı.Ve kibar bir toplumda insanlar arasındaki davranış biçimleri içinde kendini yitirdi.Aramaktan vazgeçti.Kibar bir insan olabilmenin insanın ömrünü alacağını görmüş ve kibar olabilmeyi öğrenmek için bir hazırlık dönemi geçirmesi gerektiğini anlamıştı.
 

Âwdil

Mim Lâmelif Vâv
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
1,397
Tepkime puanı
312
Puanları
0
Konum
Endülüs
Açlığa benzeyen korkunç bir huzursuzluk içindeydi.Yaşamına o narin elleriyle hükmeden kızı görmek istiyordu.Onu arayacak gücü kendisinde bulamıyordu.Onu çok erken aramaktan ve böylece görgü denilen o yasalar yığınını bozmuş olmaktan korkuyordu.Bahçelievler kütüphanesinde uzun saatler geçirdi ve yakın olduğu bir kaç arkadaşını kandırarak daha fazla kitabı ödünç almasını sağlayan üye kartları doldurdu.Daha sonra küçük kirli odasında saatlerce;gözleri yorulana dek okuma eylemini gerçekleştirmeye çalıştı.Okuduklarının neredeyse hepsi huzursuzluğunu arttırmaktan başka bir işe yaramadı.Koca kitapların her sayfası bilgiye açılan küçük bir pencere gibiydi.

Açlığı okudukları ile besleniyor giderek artıyordu.Üstelik nereden başlayacağınıda bilemiyor sürekli olarak hazırlıksız olmanın verdiği tedirginlik içinde bulunuyordu.Her okuyucunun bilmesi gerektiği anlaşılan en açık atıfları bile bilmiyordu.Aynı durum kendisini bulutların üzerine çıkartan şiirler içinde geçerliydi.Kızın kendisine tavsiye ettiği Rilke'nin bir çok şiirini okudu; ve "Komşu Tanrı"yı adam akıllı anladı.Ama kızın bunu kesinlikle anlamadığı sonucuna vardı.Sürdürdüğü yaşantı içinde nasıl anlayabilirdiki?Sonra Zarifoğlu'nun şiirlerine rastladı ve bunlarda tanıdığı şeyleri bularak mutlu oldu,büyük bir coşkuya kapıldı.Adamın aşka olan tutkusu ve insanın içine işleyen psikolojisi karşısında şaşırıp kaldı.Psikoloji,onun için yeni bir sözçüktü.Zaman kaybetmeden bir sözlük aldı ve elindeki paranın azalmasına neden oldu.Bu yeniden inşaat şantiyesine döneceği günü daha-da yakınlaştırmıştı.Üstelik bu paranın eve verilmesini savunan abisini hayli kızdırmıştı.

Gündüzleri kızın evinin yakınlarından geçmeyi göze alamıyordu.Ama geceleri bir hırsız gibi evin etrafında dolanıyordu.Pencerelere ve kızı sarmalayan sevgili duvarlara bakıp avunuyordu.Birkaç kez kızın kardeşlerine yakalanma tehlikesi geçirmişti.Bir gece üst katta tuttuğu nöbetlerin ödülünü almıştı.Onun yalnızca başını,omuzlarını ve aynanın önünde saçlarını düzeltmek için kaldırdığı kollarını görmüştü.Yalnızca kısacık bir andı bu,ama kanının birdenbire şaraba dönüp damarlarını yaktığı uzun bir andı...Ama bu onun odasıydı.Hiç olmazsa onu öğrenmişti.O geceden sonra,sokağın karşısındaki bir ağacın ardında sık sık gizlenmiş,penceri gözleyerek onlarca sigara içmişti.Bir öğleden sonra kızın bir bankadan çıktığını görünce,kız ile kendisini ayıran derin uçurumu bir kez daha anlamıştı.O bankalarla işi olan insanların sınıfındandı.Kendisi ise bir kez bile bir bankadan içeri girmemiş ve bu tür kurumlara yalnızca çok zengin birçok güçlü insanlarca kullanıldığını düşünmüştü.

Bir bakıma manevi bir devrim geçirmişti.Kızın temizliği ve saflığı kendisini öylesine etkilemişti ki,şimdi varlığında bulunan tüm hücreler temiz olma ihtiyacı ile çırpınıp duruyordu.Her sabah duş almayı huy edindi,evlerinde sıcak su üretebilen ileri teknoloji bir alet olmadığından dolayı,soğuk suyla duş almak zorunda kalıyordu,ama bu sorun değildi.Geçirdiği yenilik salt bir dış görünüşten daha derindi.Kendisine bir dış fırçası,tırnak törpüsü satın aldı ve kütüphaneden vücut bakımı üzerine kitaplar okuyarak,devrimlerini bilinçli bir şekilde yapmaya başladı.

Hâlâ sigara içiyor ama içkiye ağzını sürmüyordu.O zamana dek içmek bir erkeğin yapacağı uygun bir şey gibi gelmişti ona.Diğer insanlardan daha fazla içmesini sağlayan bünyesi her zaman onu gururlandırmıştı.Bazen eski arkadaşları ile buluşuyor onlara içki ısmarlıyor ve sarhoş olduklarında onları inceliyor,içlerindeki hayvansı yönün yükselişini,onları avucunun içine alışını gözlüyor ve artık onlar gibi olmadığı için Allah'a şükrediyordu.Bir sınırdan sonra kendilerini unutuyorlar ve karanlık,aptal ruhları bir tanrı oluveriyordu.Her biri sarhoş arzularla dolu cennetlerinin yargıcı kesiliveriyordu.Ama o daha başka şeylerle sarhoş oluyordu.Sevgi ile içini dolduran,bir bakışla onu daha yüksek ve ölümsüz bir yaşantıya kavuşturan Kız;beyninin içine onu kemiren binlerce tutku kurdu sokan kitaplar;ve kendisine o zamana dek sahip olduğundan daha güçlü bir sağlık kazandıran ve tüm bedenini fiziksel canlılıkla dolduran kişisel temizlik duygusu onu sarhoş ediyordu.
 

Âwdil

Mim Lâmelif Vâv
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
1,397
Tepkime puanı
312
Puanları
0
Konum
Endülüs
-Yine-yeniden Geçikmiş.Devam...-

Kızla karşılaşmasından sonra okumayla dolu bir hafta geçmişti ve hâlâ onu aramayı göze alamıyordu.Zaman zaman kızı aramayı göze alıyor,ama daha sonra kuşkuları onu bu kararından vazgeçiriyordu.Onu araması için hangi zamanın uygun olduğunu bilmiyordu.Bunu kendisine söylecek kimse-de yoktu.Eski arkadaşlarından,eski yaşantısından ayrıldığı ve yeni bir arkadaşı olmadığı için okumaktan başka yapacağı bir iş yoktu.Okumaya ayırdığı saatler insanın gözlerini mahvetmeye yeterdi.Ama onun gözleri güçlüydü ve daha-da güçlü bir vücut tarafından destekleniyordu.Üstelik sakin ve dinlenmiş bir kafası vardı.Kitaplardaki soyut düşünceler açısından bütün yaşamı boyunca dinlenmişti kafası ve artık ekilip biçilmeye hazırdı.

Bir kaç gün sonra geriye baktığında sanki yüzyıllar yaşamış,eski yaşantısını ve görüşlerini çok gerilerde bırakmış gibiydi.Ama hazırlıksız oluşu yüzünden afallamıştı.Yıllar alacak bir ön uzmanlaşma isteyen kitapları okumaya çalıştı.Bir-gün antik felsefeye ilişkin bir kitap okuyor,ertesi gün tümüyle çağdaş bir felsefe kitabını eline alıyordu.Bu yüzden kafası birbirine karşıt ve çelişkili görüşlerin dönüp durduğu bir girdaba dönmüştü.Ekonomi konusundada durum aynıydı.Kütüphanenin rafının bir ucunda Karl Mark,Ricardo Adam Smith ve Mill’in kitaplarını buldu.Bunların,birbirlerinin fikirlerinin artık terkedildiğine ilişkin karmaşık formüllerine ise hiçbir açıklık getiremedi.Şaşırmıştı ama yinede öğrenmek istiyordu.Bir kaç gün içinde ekonomi,endüstri ve politikayı merak ettiğini farketti ve yoğun kalabalıklardan oluşan parti propagandalarını dinlemek için güven parkta oluşan solcu kesimin arasına daldı.İlk-kez birbirinden farklı ve birbirine karşıt sosyal görüşlerin varolduğunu öğrendi ve ateşli konuşmacılardan hiç bilmediği kelimeler duydu.Onun için yeni olan ve o zamana dek okuduğu kitapların değinmediği alanlara ilişkin yüzlerce teknik sözcük işitti.Bu yüzden tartışmaları yakından izleyememiş,bu garip ifadele bürünmüş,fikirler üzerine yalnızca bir takım tahminlerde bulunabilmişti.Agnostik,teosofist,kosmos,ana atom,baba atom ve daha bir çok sözcükten oluşan bitmez tükenmez söylevler veren konuşmacıları hayret ve coşkuyla dikkatli bir şekilde dinledi.

Bir kaç dakika sonra parktan ayrıldığında kafası karmakarışık olmuştu.Bilmediği onlarca sözcüğün anlamına bakmak için soluğu kütüphanede aldı.Kütüphaneden çıkarkan koltuğunun altında üç kitap vardı.Cemil Meriç’in Bu ülkesi,Umrandan Uygarlığa Nietzsche’nin Schopenhauer’ci Felsefe ve Uygarlığı.Ne yazık ki okumaya Nietzsche’nin kitabından başladı.Her satır anlamadığı çok heceli bir çok terimle doluydu.Yatağının üzerine oturmuştu ve sözlük okuduğu kitaptan daha çok açık önünde duruyordu.Öyle çok yeni sözcüğün anlamına baktı ki yeniden aynı sözcükle karşılaştığında anlamını unutuyor ve bir-kez daha bakıyordu.Anlamları bir deftere yazmaya karar verdi ve bunlarla sayfalar doldurdu.Yinede hiçbir şey anlamıyordu.Sabahın üçüne dek okudu.Beyni karmakarışık olmuştu,ama okudukları içinde tek bir fikri bile kavrayamamıştı.Başını kaldırdığında sanki oda havalandı ve temeli zayıf atılmış bir bine gibi sallanmaya başladı.Nietzsche’nin kitabını bir sürü küfürle birlikte odanın bir kenarına fırlattı ve uyumak için hazırlanmaya başladı.Kafasının zayıf ya-da yetersiz oluşu değildi sorun.Düşünme eğitiminde ve düşünmek için gerekli olan düşünce araçlarını kullanmada eksik olmasıydı bunları kendisi de düşünebilirdi.Bunu tahmin etti ve bir süre,içindeki her sözcüğü öğrenene dek sözlükten başka bir kitap okumamaya karar verdi.

Bununla birlikte şiirle avunuyor ve az çok anlayabildiği kolay şiirleri okumaktan büyük bir zevk duyuyordu.Güzelliğe aşıktı ve bunlarda güzelliği buluyordu.Farkında olmamasına karşın kafasını gelecekteki daha ağır işler için hazırlıyordu.Kafasındaki sayfalar boştu;fazla çaba göstermeden dörtlük dörtlük bir çok şiir okuyor ve beğeniyor,okudukları onu öylesine etkiliyordu ki,arada bir onları bağıra bağıra okumaktan büyük bir zevk duyuyor,ya-da okuduğu basılı sözcüklerin güzelliği ve sihiri onu büyülüyordu.Ama kafasını gittikçe kemiren başka bir sorun vardı oku hâlâ içini bir kor gibi yakan peri kızını görmek istiyordu.Okumaya başladığı kitaplar,geçirdiği yaşam tecrübesi ve acıya olan kayıtsızlığı sayesinde yaşam artık boş ve değersiz bir süreç değil,baş aşağı edilecek,umursamadan yaşanacak,mutluluk duyulacak ve yine umursamazca bir yana atılacak bir oyuncak oluvermişti.İçinde bir ses “Öyleyse oyuna sen-de katıl” diye bağırıyordu.’O'nu ara ve bir köpek gibi kendisini görmek istediğini haykır.’ Bu düşünceler kesinlikle bir dehşetin trajedisiydi ama delikanlının içindeki özlemi dindirmeye ve-ya en aza indirgemeye yetmiyordu.Ve böylece hayallerini süsleyen azizi aramak için tüm olanakları zorlamaya karar verdi.
 

Âwdil

Mim Lâmelif Vâv
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
1,397
Tepkime puanı
312
Puanları
0
Konum
Endülüs
Bir öğleden sonra her ne olursa olsun kızı aramayı göze aldı ve “ne zaman isterseniz gelin,bugünler de öğleden sonraları genelde boş oluyorum” yanıtını aldı.

Delikanlıyı kapıda kendisi karşıladı ve en son görüşmesinden sonra delikanlının dış görünüşünde açıkca görülen iyiye doğru bir değişimi farketti ama tanımlayamadı.Genç adam’ın yüzü kızı bir kez daha etkiledi.Bir sağlık dalgası delikanlının yüzünden fırlıyor ve kızın yüzüne bir yumruk gibi çarpıyordu.İçinden bu güce sahip olma isteği duydu ve delikanlının üstünde yaptığı etkiye şaştı.Genç adam da kızın elini sıktığı zaman içini sonsuz bir coşkunun kapladığını hissetti.Görkemli evin oturma odasına doğru ilerlediler.Kız delikanlının daha rahat davranmasına yardım eti ve bu yüzden kızı daha çılgın bir şekilde sevmeye başladı.Önce şiirlerini bir türlü anlayamadığı Cahit Zarifoğlu’ndan daha sonra çok beğendiği Rilke’den söz ettiler.Kız konudan konuya geçerken bir yandan-da delikanlıya nasıl yardım edebileceği üstünde düşünüyordu.Ona yardım etmek istiyordu.İçinde daha önce hiç kimseye duymadığı bir acıma ve sevecenlik duygusu uyandırmıştı.Üstelik bu duyguya neden olan kişi,onun genç kızlık korkularını sarsan,garip düşünceler ve duygularla onu heyecanlandıran bir erkek olunca,acıma onda sıradan bir duygu olmaktan çıkıyordu.Kız dolaylı bir yoldan delikanlıyı arzuladığını bilmiyordu.Ama genç adamın durumu farklıydı.Kızı sevdiğini biliyor ve onu yaşantısında o zamana dek duymadığı bir sevgiyle arzuluyordu.

Düşüncelerinin gerisinde yatan bu adam nasıl yardım edebileceğiydi.Konuyu buraya nasıl getirebilirdi.Ama soruna ilk değinen delikanlı oldu.

“Acaba bana biraz nasihat verebilir misiniz?”diyerek söze başladı.Kızın gözlerinde gördüğü yardım etme ışıltısı ve istekliği neredeyse yüreğini yerinden oynatacaktı.”Bir kaç hafta önce geldiğimde kitaplar üstüne pek bir şey söyleyemeyeceğimi,belirtmiştim anımsıyor musunuz?Çünkü bu konuda yeterli bilgim olmadığını farkettim.Haftalarca kütüphaneye gittim onlarca kitap okudum ama okuduklarımdan hiç bir şey anlayamadım.Çocukluğumdan beri hep çalışmak zorunda kaldım.Kütüphanedeki kitapları elime aldığımda gerektiği gibi okumadığım kararına vardım.Benim hayatımda ve sokaklarda olan,okunan kitaplar bu evdekilerden çok farklıdır.İşte ben bu tür kitaplara alışıktım.Ama nedense ben o kitapları okuyanlardan farklı olduğunu düşünüyorum.

“Gelmek istediğim nokta.Hiç buna benzer bir evin içine daha önce girmemiştim.Annenizin ve Babanızın size davranışlarını ben ancak kitaplarda okumuştum ve böyle şeylerin gerçek olabileceğine pek ihtimal vermemiştim.Sonra sizleri görünce kitapların gerçek olduğunu anladım.Ama anlatmak istediğim şu bütün bunların benim hoşuna gitmesi.Ben de bunların hepsine sahip olmak istedim.Hâlâ istiyorum.Yani bilgiye ve saygınlığa ulaşmak istiyorum.Ve daha çok görmek ve her şeyi değişik bir bakışla görmek istiyorum.

“Ama hâlâ anlatmak istediğim noktaya gelmedim sanırım.Sorun şu:Ben de,sizin bu evde sürdürdüğünüz gibi bir yaşantı istiyorum.Bütün bunları nasıl elde edebilirim.Nerden başlamam gerekiyor?İnanın bana iş çalışmaya gelince başkalarını geride bırakırım.Bir kez başladığım gece gündüz durmam.Bel ki bu konuyu size açmamı gülünç buluyorsunuz.Biliyorum,siz beklide bu dünyada başvuracağım en son insansınız.Ama sorabileceğim başka kimse tanımıyorum”


Kız hemen karşılık vermedi.Duraklamalarla kesilen bu kaba sözleri zihninde birleştirip hepsinden bir anlam çıkarmaya çalıştı.Düşüncelerini delikanlının yüzündeki anlamla birleştirdi.Gözlerinde her şeyi başarabileceğini okumuştu.Ama düşüncelerini dile getirişindeki yetersizliğe hiç uymuyordu.

“Neye ihtiyacını olduğunu siz de anlamamışsınız.Eğitime ihtiyacınız var sizin.Baştan başlayıp ortaokul bitirmeli,sonra liseye üniversiteye gitmelisiniz”

“Ama bütün bunlar için para gerekli” diye kızın sözünü kesti adam.

“Evet!” diye bağırdı kız.”bunu hiç düşünmemiştim.Ama mutlaka akrabalarınız vardır…Size yardım edecek biri vardır”

Delikanlı başını eğdi.

“Annem ve Babam öldü.Bir kız kardeşim var.Evli ve kendisini sürekli gündelik iş yapmaya zorlayan bir kocası var.Sonra beraber yaşadığım bir erkek kardeşim var.Ama onunda bu konuda bana yardım edeceğini pek sanmıyorum.”

“Bana kalırsa ilk olarak dilbilgisi öğrenmelisiniz”.Dilbilginiz berbat…Diyecekti ama sözlerini “pek de iyi değil” diye bitirdi.

Genç adam sıkıldı ve terledi.

“Bir sürü kaba sözcük kullandığımı ve sizin bu sözcükleri anlamadığınızı biliyorum.Ama bunlar benim bildiğim yegane sözcükler.Kafam da başka sözcükler de var.Kitaplardan öğrendiklerim.Onları doğru dürüst söyleyemediğim için kullanmıyorum.”

“Önemli olan ne söylediğiniz değil,nasıl söylediğiniz.İçtenlikle konuşmama aldırmazsınız değil mi?Sizi incitmek istemiyorum.”

“Hayır,hayır” diye bağırdı adam.İçtenliğinden dolayı kıza minnettardı.”Söyleyin bilmem gerek bütün bunları sizden duymayı yeğlerim.”

“Peki öyleyse bir çok kelimenin sonun yutuyorsunuz.Ve bir çok konuşmanızda çift olumsuz kullanıyorsunuz.Oysa iki olumsuzun bir olumlu verdiği bir dille konuşuyoruz.Dilbilgisi öğrenirseniz bütün bu yanlışlıkları düzeltirsiniz”

Delikanlı böylesine olağanüstü bir beyin karşısında diz çökmesi gerektiği duygusuna kapılmıştı.Kız ayağa kalktı ve başka bir odaya geçti.Bu sırada delikanlı görgü kitaplarından öğrendiği bir görgü kuralını anımsadı ve kızın kalkmasıyla oda yerinden doğruldu ve bu eylemiyle kızın tebessüm etmesine neden oldu.Kız geri geldiğinde elinde hayli kalın bir kitap bulunuyordu.Elinde bulunan dil bilgisi kitabını masanın üstüne koydu ve delikanlının çalışması gerektiği yerleri kalem ile işaretlemeye başladı.Kitabın sayfalarını çevirirken başları neredeyse birbirine değecekti.Kızın yakınlığıyla öylesine kendisinden geçmişti ki,kızın çalışması gereken konuları özetleyişini dinleyemedi.

Bağlaçlardan söz etmeye başlayana dek ne okuduğunu dinleyememişti.Ve şimdi dilin inceliklerini öğrenmek onu büyülemişti.Sayfaya daha da yaklaştı ve kızın saçı yanağına değdi.Hayatı boyunca bir kez bayılmıştı ve şimdi yine bayılacağını sandı.Zorlukla soluk alabiliyor,yüreğinden yükselen kanlar boğazını tıkıyor,onu boğuyordu.Kızı kendisine hiç bu kadar yakın ve ulaşılabilir görmemişti.Bir an için aralarındaki uçurumun üstüne bir köprü kuruldu.Ama kız ona inmemişti,bulutların üzerine çıkan kendisiydi.Kendisini bir elektrik çarpması gibi sarsan,kızınsa farkında bile olmadığı temastan başını dikkatle ayırdı.
 

Kimya_ı Saadet

Ordinaryus
Katılım
1 Nis 2013
Mesajlar
2,052
Tepkime puanı
219
Puanları
0
kaleminizi beğenerek takip ediyorum kardeşim. yazmaktan hiç vazgeçmemek gerek. çünkü insan ancak yaza yaza kendisini geliştirip, ilerletebiliyor. aklına bir kurgu düştüğünde hemen kaleme sarılmak gerek. ilham bir kelebek gibi. kelebeği uçup gitmeden, incitmeden yakalamalı. bu bir çok kaybı olan bir yazan olarak benden size nacizane bir tavsiye. nice öyküleri aklımda yazıp bitirdim ama kağıda dökemediğim için kaybolup gittiler...
 

Âwdil

Mim Lâmelif Vâv
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
1,397
Tepkime puanı
312
Puanları
0
Konum
Endülüs
Kızla görüşmesinden sonra geçen birkaç hafta içinde dil bilgisi çalıştı,görgü kitaplarını yeniden inceledi ve hoşuna giden kitapları yutarcasına okudu.Eski arkadaşlarından ve kendi sınıfından olan hiç kimseyi görmedi.Eski kız arkadaşları onu sürekli merak ediyorlar ve en yakın arkadaşlarının başının etini yiyorlardı.Mahalle arasında esrar satan gençler ise delikanlının mahallede görünmemesinden çok memnundular.

Daha sonra kütüphanede bir keşif daha yaptı.Ve bir kitap buldu.Gramer kitapları nasıl ona konuşulan dilin yapısını anlattıysa,bu elindeki kitap-da şiirin yapısını açıklıyordu.Böylece,bu güzelliğin altındaki,ölçü,uyak ve biçimi,güzelliğin nedenini ve ölçüsünü öğrenmeye başladı.Bulduğu başka bir modern kitap şiiri temsili bir sanat olarak ele alıyor ve edebiyattaki en iyi örnekleri kullanarak konuyu iyice inceliyordu.Bu kitapları incelerken duyduğu zevki daha öce okuduğu kitapların hiçbirinde bulamamıştı.Yirmi yıldan beri hiç yorulmamış olan olgunlaşma tutkusuyla kıvranan beyni,okuduklarını bir öğrenci için olağanüstü denilebilecek bir güçle kavrıyordu.

Şimdi bulunduğu yerden geri baktığında,tanıdığı eski dünya çamurun ve tahta yığınlarının,hamalların ve ******lerin dünyası ona çok küçük göründü.Yinede eski dünyası,yeni dünyası ile birleşip genişledi.Kafası olguları birleştirmeye hazırdı ama,iki dünya arasında bulduğunda bunu şaşkınlıkla karşıladı.Kitaplarda bulduğu güzellik onu soylulaştırmıştı.Bu düşünce kendi yaşadığı toplumun üstünde bulunan kız,ailesi ve yaşamı kavrayabilmiş soyluların düşünceleri olmalıydı buna kati bir şekilde iman etti.Oysa kendisinin içinde yaşadığı bu sınıf soysuzların toplumuydu.Şimdiye dek kendisini içine alan bu soysuzluktan kurtulmak ve yukarı sınıfların yaşadığı o yüksekteki gerçeğe ulaşmak istiyordu.Bütün çocukluğu ve gençliği garip bir huzursuzluk içinde geçmişti.Ne istediğini hiçbir zaman bilememiş ve kız ile karşılaşana dek bilmediği bir şeyi arayıp durmuştu.Ve şimdi artık huzursuzluğu ona acı vermeye başlamış ve en sonunda aradığı şeyin güzellik,bilgi ve aşk olduğunu açıkça anlamıştı.

Birkaç hafta içinde kız’la birçok kez görüştü ve her seferinde ondan aldığı esintilere bir yenisi eklendi.Kız onun Türkçesine yardım etti telaffuzunu düzeltti dil bilgisi ve aritmetik öğretmeye başladı.Ama görüşmeleri sadece bu konular üzerinde devam etmiyordu.Konuşmalarında başka konulara da değindikleri oluyordu.Kız’ın veya genç’in okuduğu son şiir gibi.Kız ona sevdiği şiirleri yüksek sesle okurken delikanlı sanki mutluluk cennetinin en üst katına çıkıyordu.Konuşmasını dinlediği kadınların içinde onunki gibi bir ses bilmiyordu hiç.Onun ağzından çıkan en küçük bir ses bile sevgisini uyarıyor,her sözcük içini titretiyordu.Sonra ruhuna hükmeden bu duygusallığın farkına vardı ve bunun aşk olduğuna karar verdi.Bu aşk yeryüzünde en yüce şeydi anılarındaki bütün eski coşkuları,şarabın verdiği sarhoşluğu,kadınların okşamalarını,kuvvet yarışmalarını silip süpürmüştü.Şimdi tattığı bu duygunun yanında onlar bütün önemini yitiriyordu.
 
Üst