Bir yeryüzü lanetlisi - Frantz Fanon
Fanon, eğer Beyaz sömürgeci burjuva liderlerin yerine Avrupalılar tarafından eğitilmiş Siyah Afrikalı burjuvaları getirirlerse sömürgecilik sonrası Afrika uluslarının sonunun felaket olacağını düşünüyordu
Fransız psikiyatrist ve devrimci yazar Frantz Fanon'un eserleri 1960'lı yıllarda Birleşik Devletler'de ve Avrupa'da görülen radikal hareketleri derinden etkilemişti. Martinik'te doğan siyaset düşünürü Fanon'un görüşleri Aime Cesaire ile birlikte Karayip Adaları'nda kendisine çok taraftar toplamıştı. İlk kez Cesaire tarafından kullanılan Siyahilik kavramını reddetmiş ve bir insanın toplum içindeki yarinin ekonomik ve sosyal konumuna bağlı olduğunu öne sürmüştü. Fanon sömürgelere yapılan baskıya ve Üçüncü Dünya'nın yaşadığı kültürel travmaya ancak şiddet kullanılarak yapılacak bir devrimle son ,verilebileceğine inanıyordu.
"Şiddet," diyordu, "tedavi eder. Halkı aşağılık kompleksinden, umutsuzluktan ve eylemsizlikten kurtarır; onu korkusuz kılar ve özgüvenini tekrar kazanmasını sağlar."
1925'te doğan Frantz Fanon'un çocukluğu Martinik'te, şeker plantasyonlarında çalıştırılmak için Karayipler'e getirilmiş olan Afrikalı siyah esirler arasında geçti. Fanon'un babası gümrükte çalışıyordu ve 1947 yılında öldü. Fanon'un lisedeki öğretmenlerinden biri ünlü şair Aime Cesaire idi.
Sömürge karşıtı hareket
Gençlik yıllarında Fanon, siyasi bakımdan aktifti ve Nazi dönemi sonrası Vichy hükümetini destekleyenlere karşı yürütülen gerilla mücadelesine katıldı. Özgür Fransa güçlerine katılıp savaşmak için Avrupa'ya gönüllü olarak gitti. Savaştan sonra Paris ve Lyon'da tıp ve psikiyatri eğitimi aldı. Fanon'un arkadaşlarından biri, Sorbonne'da felsefe ve tarih okuyan genç yoldaşı Edouard Glissant idi. Glissant'a göre Fanon 'aşırı duyarlı' biriydi. Fanon'un ilk büyük eseri Kara Deri, Beyaz Maske 1952'de yayımlandı.
Kitap, sömürgeciliği ve yıkıcı etkilerini inceliyordu ve bütün dünyadaki insan hakları, sömürgecilik karşıtı hareketlerle Siyahların bilinçlenmesi üzerinde büyük bir etki yaptı. Fanon'a göre Beyazların sömürgeciliği Siyah kurbanlarına varoluşsal olarak hayali ve alçaltıcı bir varoluş empoze ederek, sanki onları yozlaşmış değerlerinden kurtararak daha iyi bir yaşam vaat ediyordu. Sömürülenler sömürenler tarafından insan olarak görülmüyorlardı; bu sömürülenlerin kabul etmeye zorlandıkları bir resimdi. Fanon bu kitapta ırk ve renk sorununun nasıl olup da bütün bir imgeler ve sözcükler dünyasıyla bağlantılı olduğunu gösteriyordu. "Fransızca'daki Adalet, Gerçek ve Erdenlik kavramlarında her zaman yüceltilen beyaz olmanın simgeleri değil midir?" Fanon, sosyal ve ekonomik gerçeklikleri de göz önünde bulundurarak ırksal önyargıları bir filozof ve bir psikiyatrist bakışıyla ele alır. Metnin tonu öfkeden serinkanlı analizlere varan farlılıklar içerir ve kitabın şiirsel dili de gücünü hâlâ korumaktadır.
Fanon 1952 yılında Cezayir'de bir psikiyatri kliniğinde çalışmaya başlar. 1953'te genç, beyaz bir Fransız kadınla evlenir. Fanon psikiyatri bölümünün yöneticisi olarak çalıştığı Blida-Joinville hastanesinde grup terapinin ilk uygulayıcılarından François Tosquelles'in görüşlerini uygular. 1954'te Ulusal Özgürlük Cephesi (FLN) Fransız yönetimine karşı açıkça savaş ilan eder. Üç yıl sonra Fanon hastanedeki işinden ayrılarak Fransız yönetiminden kurtulmak isteyen Cezayir direniş hareketine katılır. Fanon, Mali'den Sahra'ya kadar birçok gerilla kampına gider, direnişçileri evinde saklar, hemşirelere yaraları iyileştirmeyi öğretir. 1959'da Cezayir-Fas sınırında ağır yaralanır. Fanon o sırada geçici Cezayir hükümetinin Gana büyükelçiliğini ve Tunus dergisi Moudjahid'in editörlüğünü yapıyordu. Bu dönemde ayrıca Afrika'nın ilk psikiyatri kliniğini açtı. Bu dönemde yazılarının büyük bir kısmı Cezayir devrimine odaklanmıştı. Bu yazılarda Fransız emperyalizmine karşı silahlı mücadeleyi savunuyordu. Fanon Cezayir'in bağımsızlığını görecek kadar yaşayamadı.
Fanon, kendisine yönelik birçok suikast girişiminden kurtuldu. 1960 yılında Mali'den Cezayir'e kadar yaptığı 1200 millik yolculuk sırasında çok ağır hastalandı. 12 Kasım 1961'de Washington'da yakalandığı kan kanserinden kurtulamayarak öldü. Birçok tartışmadan sonra cenazesi gömülmek üzere Cezayir'e getirildi. Karısı da 1989 yılında Cezayir'de intihar etti.
Fanon'un son kitabı Yeryüzünün Lanetlileri (ki geçenlerde Versus Yayınları tarafından basıldı) yayıncısı tarafından "Siyah devrimin el kitabı" olarak nitelendi. Kitap bağımsızlık savaşı sırasında Fanon'un deneyimlerine dayanıyordu. Fanon, Marksist düşünce çerçevesini kullanarak, yeni bir ülkenin ulusal bilincinin yaratılması ve korunmasında etkili olan kültürel hegemonya sorununu ve sınıf çelişkisini inceliyordu.
Yeryüzünün Lanetliler, Siyah özgürlük hareketinin en önemli belgelerinden biri haline geldi. Fanon'un yazıları Kenyalı, Senegalli ve Zimbabveli özgürlük hareketlerini de derinden etkiledi. Mao ile ortodoks Leninizmin aksine Fanon Komünist partinin devrimde önderlik yaptığı görüşünü kabul etmiyor, ama devrimci partinin mücadeleden doğacağına inanıyordu. Bir Marxist olarak Fanon, eğer Beyaz sömürgeci burjuva liderlerin yerine Avrupalılar tarafından eğitilmiş Siyah Afrikalı burjuvaları getirirlerse sömürgecilik sonrası Afrika uluslarının sonunun felaket olacağını düşünüyordu. Çünkü bu durumda kapitalist sınıf yapısı altında baskı devam edecekti... Şimdi bakınca Fanon'un ne kadar da haklı olduğunu görebiliyoruz.
İnsan olmayı hem talep etmek hem de reddetmek patlayıcı bir çelişkidir. Patladığını siz de benim gibi biliyorsunuz. Ayrıca yangınlar çağında yaşıyoruz: Kıtlığın artması için doğum oranının yükselmesi yeter, yeni doğan ölmekten çok yaşamaktan korksun; şiddet seli tüm engelleri devirir. Cezayir ve Angola'da Avrupalılar görüldükleri yerde katlediliyor. Bu bir bumerang çağı, şiddetin üçüncü evresi: Üzerimize geri gelir, bize çarpar ve daha öncekiler gibi, bunun bizim bumerangımız olduğunu yine bilmeyiz. "Liberaller" aptala dönmüştür: Yerlilere karşı yeterince nazik olmadığımızı, onlara mümkün olduğunca bazı haklar vermenin akıllılık ve ihtiyatlılık olacağını kabul ederler; bu ayrıcalıklılar kulübüne, yani insan soyuna onları yığınlar halinde ve hamisiz kabul etmek onları pek mutlu edecektir: şimdiyse bu barbarca ve çılgınca zincirinden boşanma ne onları ne de zavallı sömürgeciyi esirgiyor. Metropol Solu rahatsız: Yerlilerin gerçek kaderinin, maruz kaldıkları acımasız baskının farkındadır, isyanlarını kınamaz, bunu kışkırtmak için elimizden geleni yaptığımızı bilir. Ama bu durumda bile sınırlar olduğunu düşünür: Bu gerillalar benimsenmek için şövalyece davranmalıdırlar; insan olduklarını kanıtlamanın en iyi yolu budur. Bazen sol onları ayıplar: "Fazla ileri gidiyorsunuz, sizi daha fazla destekleyemeyiz." Yerliler onların desteğine hiç mi hiç aldırmazlar; bu desteği alıp bir taraflarına sokabilirler, değeri bu kadardır. Savaş başlar başlamaz bu sert gerçeği gördüler: Biz de herkes gibiyiz, hepimiz onlardan yararlandık, bir şey kanıtlamaları gerekmez, kimseye ayrıcalıklı muamele etmeyecekler. Görev tek, amaç tek: her tür araçla sömürgeciliği sürüp atmak. En uyanıklarımız gerektiğinde bunu kabul etmeye hazırdırlar, ama bu güç denemesinde aşağı-insanların bir insanlık belgesi elde etmek için kullandıkları tamamen insanlıkdışı yöntemi görmeden gelemezler: Hemen verin şu belgeyi de barışçıl yollarla bunu hak etmeye çalışsınlar. Soylu ruhlarımız ırkçıdır.
Fanon'u okumaları iyi olur. Fanon, bu bastırılamaz şiddetin ne de bir bardak suda fırtına, ne barbar içgüdülerinin yeniden ortaya çıkışı ne de bir hınç olduğunu kusursuzca gösteriyor: kendine gelen insandır bu.
Jean-Paul Sartre (Yeryüzünün Lanetlileri, Önsöz'den)