Fil mi, ebabil mi? Kibirli Ebrehe

  • Konbuyu başlatan metinerdem
  • Başlangıç tarihi
M

metinerdem

Guest
Ebrehe, Kâbe-i muazzamayı yıkmak için 60 bin asker ve sayısız fille yola çıkar. Fillerin lideri (onu Mahmude diye çağırırlar) süt beyaz bir hayvandır, yürüyen bir kaleyi andırır her adımda zemini sallar.
Ebrehe eski Yemen meliki Zu Nefer’in ardından Has’amlıların da tozunu atar, Emir Nufeyl’i esir alıp peşine takar. Nitekim Habeşiler gelip Taif’e dayanırlar. Şehirde oturan Sakif’liler Lat Mabedine dokunmaması kaydıyla Ebrehe ile iş birliğine yanaşır, Er-Rigal adlı bir rehberi yanına katarlar. Muhteşem ordunun kaldırdığı toz çok ötelerden görünür. Davul sesleri netleşmeye başlayınca Kureyş reisleri Harem-i Şerif’e gider, Kâbe’nin kapısına tutunurlar. Abdulmüttalib ellerini açar, “Ey Allahım” diye başlayan yanık bir dua yapar. O günlerde Kureyşlilerin 360 tane putu vardır ama daralınca birini bile hatırlamazlar.
Ebrehe tedbirli bir komutandır. Mugammes denilen mevkide ordugâhını kurar ve şehrin nabzını tutar. Yardımcılarından Hinata el-Himyeri’yi, Kureyş eşrafına yollar. Elçi “Sadece Kâbe’yi yıkmaya geldik, sizinle bir meselemiz yok” der, direnişi kırmaya bakar. Abdülmuttalib, “Doğrusunu isterseniz, Ebrehe’yle savaşacak güçte değiliz” der, “ancak şunu bilin ki Beytullah’a dokunan çıra gibi yanar!”

Develerimi verin
Ebrehe, Mekke’de çapsız, köksüz bedevilerle karşılaşacağını sanır ama Abdülmuttalib ile tanışınca yanıldığını anlar. Efendimizin dedesinin asaletinden çok etkilenir ve elinde olmadan ayağa kalkar.
Sadece o mu? Mahmude adlı beyaz fil, Abdülmuttalib’i görünce köpek gibi çöküp yüz sürer, sevgi gösterileri yapar. Hayvanlar bile “Hatemül Enbiyaya ait nur”u selamlar, yaşayan leşler boşluğa bakarlar.
Ordu yürütmek asker beslemek kolay mı? Ebrehe’nin adamları Mekkelilerin hayvanlarını yağmalar, kestiklerini kazana atarlar. Bu hengamede Abdülmuttalib’in iki yüz devesine de el koyarlar. Abdülmuttalib ordugâha koşar, Valinin karşısına çıkar. Ebrehe, “ben de Kâbe için yalvaracağını sanmıştım” der, “halbuki develerinin peşindesin. Senden bunu beklemezdim!”

Onun sahibi var!
-Ben bana ait olanları istiyorum. Kâbe’nin sahibi var!
Ebrehe her ne kadar “işim Kâbe’yle” dese de Kureyşliler muhtemel bir katliama karşı tedbir alır, silahlanıp, pusatlanıp Sebir Dağına çıkarlar. Bir ara “Muhammedî nur” dolunay kesilir, asil dedenin alnında parlamaya başlar. Abdülmuttalib, silah arkadaşlarına “zafer bizimdir” der, “bu nur ne zaman alnımda ışısa Allahü teâlâ yardımıma koşar!”
Ertesi sabah Ebrehe, saldırıya geçer ancak Mahmude denilen beyaz fili mümkünü yok oynatamazlar. Hayvancık yere çöker ve kıl kadar kıpırdamaz. Onu diğer filler izler, Kâbe yönüne sürülünce geri kaçarlar.

Kimden kaçıyorsunuz?
Ancak insanlar bu açık ikazı göremez, belki de ciddiye almazlar. Mekke boşalmıştır, işgalciler fütursuzca ilerler, iştahla yağmaya koşarlar. Tam Müzdelife ile Mina arasındaki Muhassab Vadisine girmişlerdir ki deniz tarafından, kırlangıca benzeyen bir kuş sürüsü (ebabil) peydahlanır. Bunlar pençe ve gagalarında taşıdıkları kuru balçıkları askerlerin üzerine bırakırlar. Bu taşlar ancak mercimek kadardır, üzerlerinde telef olacak askerin adı yazar. Hedeflerini mutlaka bulur ve zırhları miğferleri kâğıt gibi yırtarlar. İsabet alan askerin etleri parça parça dökülmeye başlar. İşgalciler gazaba uğradıklarını neden sonra anlar, sağa, sola koşuşurlar. Zincire vurdukları Emir Nufeyl gür bir sesle bağırır: “Nereye kaçmayı düşünüyorsunuz şaşkınlar? Takipçiniz, Allah!”
Nufeyl o taş sağanağında dimdik ayakta kalır ama Ebrehe’ye yol gösteren Er-Rigal iş birliği yaptığı Hıristiyanlarla aynı akıbete uğrar.
Muhteşem ordu ceset yığınına döner, gururlu Ebrehe’nin etleri etrafa saçılır, yere düşen parçalar bile kanar. Vücudu biter ama şuuru yerindedir. Öyle pişman olur ki bir an önce ölmeyi arzular. Kulaklarında Abdülmuttalib’in sözleri: “Kâbe’nin sahibi var... Sahibi var... Sahibi var!”

Son Resul, ilk mucize
Vadiye doluşan leşler dayanılmaz bir koku yaymaya başlayınca Abdülmuttalib, yine Kâbe’ye koşar. Cenab-ı Hakk öyle bir yağmur verir ki, sular ırmak gibi kabarır, sahrayı yıkayıp paklar.
Ebrehe’nin komutanlarından biri kaça kaça taa Habeşistan’a kadar gelir, saraya koşup olup biteni anlatır. İmparator hayretler içindedir “Bunlar ne biçim kuşlarmış” diye sorar “yani kırlangıçlar koca bir orduyu mu kırdılar?” Tam o sırada bir kuş komutanın üstünde dönmeye başlar, adam “İşte, bu da onlardan” der demez taş beyninden girer, tabanından çıkar.
O günden sonra Habeşliler, Yemen’de barınamaz, per perişan olurlar.
Fil Vak’ası Habibullah’ın dünyaya geldiği yıl (Fil yılı, Miladi 571) vuku bulduğu için onu Resulullah’ın ilk mucizesi sayarlar.
Kureyşliler bu hadiseden o kadar etkilenirler ki, on yıl kadar putları ellerinin tersiyle iter, şirkten, küfürden kaçar, sadece Allah’a sığınırlar.
Nedendir bilinmez Ebrehe’nin fillerinden bahsedildi mi aklıma İsrail tankları gelir
Ve çelik canavarlara taş atan yalın ayaklı çocuklar.
Tank taşa neylesin demeyin.
Allah (Celle Celalühu) büyüktür.
Müntakim ve Kahhar!
 
Katılım
17 Ara 2007
Mesajlar
29
Tepkime puanı
0
Puanları
0

ben o filin adının "mahmud" olmasına karşıyım,kesinlikle olamaz.Mamut tur...
 
Üst