serdengeçtı
Yeni
- Katılım
- 14 Eki 2006
- Mesajlar
- 1,777
- Tepkime puanı
- 67
- Puanları
- 0
'Atatürk Din İle Aklı Mezcetmiş Bir Dahi İdi'
Bu konuda bizzat kendisinin açıklamaları ise şöyledir. 'Diğer Türk büyükleri için söylediklerimi O'nun için de söylüyorum, artı bir şey de, istiklal mücadelesinin bayraktarlığını yapıp, bu günlere ulaşmamızda vesile olması bakımından da çok önemlidir Atatürk.
Türkiye için hayati bir meseleyi başarmış ve büyüklüğe sıçramanın önünü açmıştır. Elli yıl cami kürsülerinde konuştum, hiçbir zaman Atatürk'ün aleyhinde söz etmedim. Hatta Atatürk'e hakaret eden birisini cami kürsüsünden protesto ettim Atatürk kendi toplumunda yanlış biliniyor. Yanlış takdim ediliyor.
Atatürk önemli din alimleriyle, Aksekili, Ş. Günaltay, Seyit Bey, Rıfat Börekçi ve daha niceleri ile uyumlu olabilmiş. Yakın dönemde bazı Marksist ve Leninistlerin birden bire 'Atatürk'çü' kesilmeleri ve adeta o da dinsiz ve ateistmiş gibi onun namına dine diyanete hücum etmeleri de, Atatürk'ü istismardır.
Nutuk'u dikkatle okuyanlar O'nun dinine apaçık sahip çıktığını görürler', [1] nutuk incelendiğinde görülecektir ki, bu ülkeyi kurtaran Atatürk, akıl ile dini mezc etmiş bir dâhi idi ve İsmet İnönü İle birlikte Hz.Muhammed'in savaş taktiklerini inceliyorlardı.' [2]
Nitekim mahkeme kararlarında da bu görüşlere yer verildiğini görmekteyiz.
Örneğin; İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin bir kararında şöyle denmektedir: 'Ulu Önder Atatürk'e göre 'Son' ve 'İkmal' din olan İslâmiyet, akla, mantığa ve hakikate uymaktadır. '(Söylev ve Demeçler; C. 2. Sf. 94). Bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup, olunmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki, akla, mantığa amme menfaatına uygundur; biliniz ki, o bizzat dinimize uygundur. Görüldüğü gibi Atatürk bu sözlerinde İslâmiyet'in akıl, hoşgörü, adalet, sevgi ve barış dini olduğunu ifade etmektedir.' [3]
'Atatürk'e Hakaret Milletime Hakarettir'
Bir söyleşide Atatürk'le ilgili olarak kendisine yöneltilen 'Sohbetlerinizde sık kullandığınız bir hatıranız var. Siz Trakya'da askerliğinizi yaparken Gümülcine'de bir Yunan, Atatürk'e hakaret ediyor. Bu size çok dokunuyor. 'Atatürk bu milletin başına geçmiş, memleketi idare etmiş bir insandı. Ben bu mevzuda müdafi olurum. O'na hakaret benim milletime hakarettir.' diyorsunuz. Bu işi acaba bir Yunanlı değil de bir Türk yapsa tepkiniz ne olurdu?' [4] sorusuna karşılık şu cevabı vermiştir:
'Belirttiğiniz bu sözlerimi aynen kabulleniyorum. Yani devletin başına gelmiş bir insana karşı hakaret ettirmem. Bunu kim yaparsa yapsın, Türk de yapsa, Müslüman da yapsa yakışıksız şeyler bunlar.
Dinde herhangi bir insanı yerin dibine batırma gibi bir vazife ve sorumluluk yoktur. Sövmenin sevap olduğuna dair hiçbir kitapta bir şey yoktur. Utbe ve Şeybe'ye (Peygamberimiz'e kötülük adına yapmadıklarını bırakmayan iki Mekkeli müşrik) sövülmesine dair efendimiz şöyle buyurur:
'Ölmüş gitmiş insanlara sövmeyin, ayakta kalanları rencide eder.' Bu benim için çok önemli bir prensiptir. Bir diğer Kur'anî disiplin de şudur ki; geçmişte olan bu insanlar kendi kazançlarıyla Allah'ın huzuruna gittiler.
Onlar ne kesb etmişlerse (kazanmışlarsa) ne iktisabda bulunmuşlarsa (edinmişlerse) onlara aittir. Siz kendi kazandığınız şeylerle Allah'a gideceksiniz. Bu disiplinler açısından geçmişi o ölçüde eleştirmek yakışıksız şeyler, Müslümanca bir üslup değil.'
[1] 2.9.1997 Tarihli Milliyet Gazetesi, Yasemin Çongar'ın Fethullah Gülen'le söyleşisinden
[2] NTV'nin 27.2.1998 tarihli 'Püf Noktası' Programında yapılan söyleşiden
[3] Mahkemenin 1994/490 Esas, 1995/91 Karar nolu ve 1.3.1995 tarihli kararı
[4] Nuriye Akman Fethullah Hoca'yı anlatıyor, Sabah 27 Ocak 1995
O bîçareler, "Kalbimiz Üstad ile beraberdir" fikriyle kendilerini tehlikesiz zannederler. Halbuki ehl-i ilhadın cereyanına kuvvet veren ve propagandalarına kapılan, belki bilmeyerek hafiyelikte istimal edilmek tehlikesi bulunan bir adamın, "Kalbim safidir. Üstadımın mesleğine sadıktır." demesi, bu misale benzer ki: Birisi namaz kılarken karnındaki yeli tutamıyor, çıkıyor; hades vuku buluyor. Ona "Namazın bozuldu" denildiği vakit, o diyor: "Neden namazım bozulsun, kalbim safidir."
Bu hubb-u câh cihetinden gelen dessas ehl-i dünyanın hafiyelerine veya ehl-i dalaletin propagandacılarına veya şeytanın şakirdlerine deyiniz ki: "Evvelâ rıza-yı İlahî ve iltifat-ı Rahmanî ve kabul-ü Rabbanî öyle bir makamdır ki; insanların teveccühü ve istihsanı, ona nisbeten bir zerre hükmündedir.
mektubat 412
O kof kuvvetin yüzde doksanı sana karşı itilâf kabul etmez. Muhâsım bir cereyan, atâlete mahkûm ediyor.
Fazla kalan kuvvetinle dert ve dermanda müşterek olan âlem-i İslâmı susturacak, depretmeyecek derecede eskisi gibi bir istibdat altında tutmaya ihtimal versen, şeytan iken Eşeğin Eşeği olursun!
Hey ekpekü'l-küpekâ! Köpekten tekepküp etmiş köpek!
hutuvat-ı sitte
Senin yüzüne tükürmek, gözüne tokat vurmakla ruh ve kalbimiz sağ kalır, ceset de şehit olur. Akide faziletimiz tahkir edilmez; İslâmiyetin izzetiyle istihza edilmez.
Elhasıl: İslâmiyet muhabbeti, senin husumetini istilzam eder. Cebrail, şeytan ile barışamaz.
Evet tükürün zalimlerin hayâsız yüzlerine!..
Mektubat - 417
Bu konuda bizzat kendisinin açıklamaları ise şöyledir. 'Diğer Türk büyükleri için söylediklerimi O'nun için de söylüyorum, artı bir şey de, istiklal mücadelesinin bayraktarlığını yapıp, bu günlere ulaşmamızda vesile olması bakımından da çok önemlidir Atatürk.
Türkiye için hayati bir meseleyi başarmış ve büyüklüğe sıçramanın önünü açmıştır. Elli yıl cami kürsülerinde konuştum, hiçbir zaman Atatürk'ün aleyhinde söz etmedim. Hatta Atatürk'e hakaret eden birisini cami kürsüsünden protesto ettim Atatürk kendi toplumunda yanlış biliniyor. Yanlış takdim ediliyor.
Atatürk önemli din alimleriyle, Aksekili, Ş. Günaltay, Seyit Bey, Rıfat Börekçi ve daha niceleri ile uyumlu olabilmiş. Yakın dönemde bazı Marksist ve Leninistlerin birden bire 'Atatürk'çü' kesilmeleri ve adeta o da dinsiz ve ateistmiş gibi onun namına dine diyanete hücum etmeleri de, Atatürk'ü istismardır.
Nutuk'u dikkatle okuyanlar O'nun dinine apaçık sahip çıktığını görürler', [1] nutuk incelendiğinde görülecektir ki, bu ülkeyi kurtaran Atatürk, akıl ile dini mezc etmiş bir dâhi idi ve İsmet İnönü İle birlikte Hz.Muhammed'in savaş taktiklerini inceliyorlardı.' [2]
Nitekim mahkeme kararlarında da bu görüşlere yer verildiğini görmekteyiz.
Örneğin; İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin bir kararında şöyle denmektedir: 'Ulu Önder Atatürk'e göre 'Son' ve 'İkmal' din olan İslâmiyet, akla, mantığa ve hakikate uymaktadır. '(Söylev ve Demeçler; C. 2. Sf. 94). Bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup, olunmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki, akla, mantığa amme menfaatına uygundur; biliniz ki, o bizzat dinimize uygundur. Görüldüğü gibi Atatürk bu sözlerinde İslâmiyet'in akıl, hoşgörü, adalet, sevgi ve barış dini olduğunu ifade etmektedir.' [3]
'Atatürk'e Hakaret Milletime Hakarettir'
Bir söyleşide Atatürk'le ilgili olarak kendisine yöneltilen 'Sohbetlerinizde sık kullandığınız bir hatıranız var. Siz Trakya'da askerliğinizi yaparken Gümülcine'de bir Yunan, Atatürk'e hakaret ediyor. Bu size çok dokunuyor. 'Atatürk bu milletin başına geçmiş, memleketi idare etmiş bir insandı. Ben bu mevzuda müdafi olurum. O'na hakaret benim milletime hakarettir.' diyorsunuz. Bu işi acaba bir Yunanlı değil de bir Türk yapsa tepkiniz ne olurdu?' [4] sorusuna karşılık şu cevabı vermiştir:
'Belirttiğiniz bu sözlerimi aynen kabulleniyorum. Yani devletin başına gelmiş bir insana karşı hakaret ettirmem. Bunu kim yaparsa yapsın, Türk de yapsa, Müslüman da yapsa yakışıksız şeyler bunlar.
Dedi: "Beşinci Şua'da sen hiç kalben nedamet etmedin mi ki, onu rakıdan ve şarabdan sutulumbası gibi tabirlerle tezyif etmişsin?" Ben onun bütün bütün manasız ve yanlış ve dostluk taassubuna mukabil derim: Kahraman ordunun zaferi ve şerefi ona verilmez, yalnız onun bir hissesi olabilir. Nasılki ordunun ganîmeti, malları, erzakları bir kumandana verilse zulümdür, dehşetli bir haksızlıktır. Evet nasıl o insafsız, o çok kusurlu adamı sevmemekle beni ittiham etti, âdeta vatan haini yaptı. Ben de onu, orduyu sevmemekle ittiham ediyorum. Çünki bütün şerefi ve manevî ganîmeti o dostuna verip, orduyu ******** bırakıyor
Şualar ( 360 )
Dinde herhangi bir insanı yerin dibine batırma gibi bir vazife ve sorumluluk yoktur. Sövmenin sevap olduğuna dair hiçbir kitapta bir şey yoktur. Utbe ve Şeybe'ye (Peygamberimiz'e kötülük adına yapmadıklarını bırakmayan iki Mekkeli müşrik) sövülmesine dair efendimiz şöyle buyurur:
'Ölmüş gitmiş insanlara sövmeyin, ayakta kalanları rencide eder.' Bu benim için çok önemli bir prensiptir. Bir diğer Kur'anî disiplin de şudur ki; geçmişte olan bu insanlar kendi kazançlarıyla Allah'ın huzuruna gittiler.
Onlar ne kesb etmişlerse (kazanmışlarsa) ne iktisabda bulunmuşlarsa (edinmişlerse) onlara aittir. Siz kendi kazandığınız şeylerle Allah'a gideceksiniz. Bu disiplinler açısından geçmişi o ölçüde eleştirmek yakışıksız şeyler, Müslümanca bir üslup değil.'
[1] 2.9.1997 Tarihli Milliyet Gazetesi, Yasemin Çongar'ın Fethullah Gülen'le söyleşisinden
[2] NTV'nin 27.2.1998 tarihli 'Püf Noktası' Programında yapılan söyleşiden
[3] Mahkemenin 1994/490 Esas, 1995/91 Karar nolu ve 1.3.1995 tarihli kararı
[4] Nuriye Akman Fethullah Hoca'yı anlatıyor, Sabah 27 Ocak 1995
O bîçareler, "Kalbimiz Üstad ile beraberdir" fikriyle kendilerini tehlikesiz zannederler. Halbuki ehl-i ilhadın cereyanına kuvvet veren ve propagandalarına kapılan, belki bilmeyerek hafiyelikte istimal edilmek tehlikesi bulunan bir adamın, "Kalbim safidir. Üstadımın mesleğine sadıktır." demesi, bu misale benzer ki: Birisi namaz kılarken karnındaki yeli tutamıyor, çıkıyor; hades vuku buluyor. Ona "Namazın bozuldu" denildiği vakit, o diyor: "Neden namazım bozulsun, kalbim safidir."
Bu hubb-u câh cihetinden gelen dessas ehl-i dünyanın hafiyelerine veya ehl-i dalaletin propagandacılarına veya şeytanın şakirdlerine deyiniz ki: "Evvelâ rıza-yı İlahî ve iltifat-ı Rahmanî ve kabul-ü Rabbanî öyle bir makamdır ki; insanların teveccühü ve istihsanı, ona nisbeten bir zerre hükmündedir.
mektubat 412
O kof kuvvetin yüzde doksanı sana karşı itilâf kabul etmez. Muhâsım bir cereyan, atâlete mahkûm ediyor.
Fazla kalan kuvvetinle dert ve dermanda müşterek olan âlem-i İslâmı susturacak, depretmeyecek derecede eskisi gibi bir istibdat altında tutmaya ihtimal versen, şeytan iken Eşeğin Eşeği olursun!
Hey ekpekü'l-küpekâ! Köpekten tekepküp etmiş köpek!
hutuvat-ı sitte
Senin yüzüne tükürmek, gözüne tokat vurmakla ruh ve kalbimiz sağ kalır, ceset de şehit olur. Akide faziletimiz tahkir edilmez; İslâmiyetin izzetiyle istihza edilmez.
Elhasıl: İslâmiyet muhabbeti, senin husumetini istilzam eder. Cebrail, şeytan ile barışamaz.
Evet tükürün zalimlerin hayâsız yüzlerine!..
Mektubat - 417