korakademik
Ordinaryus
- Katılım
- 17 Ağu 2009
- Mesajlar
- 2,236
- Tepkime puanı
- 63
- Puanları
- 0
Fethullah Gülen Neden ABD'de yaşıyor? Neden Beni Türkiye'ye Götürüp Gömün Diyen bir insan Türkiye Dışında Yaşıyor? İsterseniz Konuya Yazar DR. Emin Işık'ın Kaleminden Bakalım..
CEVAB : Kanaatimce soruyu biraz tashih etmekte fayda var: Fethullah Gülen Hocaefendi saglik sorunlari ile gittigi ABD’den neden geriye dönememistir ?
Evet, 1986 yilinda gittigi Hac yolculugunda: ”Sayet bu Kutsal Topraklardan geri gelmek istemez, oralarda kalirsam, basima bir ip baglayin ve beni sürüye sürüye Türkiye’ye getirin” diyen bir Zat, nasil olur da, -hasa- keyfi veya nefsi bir sebebten ötürü kendi memleketi disinda biryerde yasadigi varsayilabilmektedir? Mescid-i Nebeviyye’de Efendisi (SAV) huzuruna giderken, Medine sokaklarinda dönüp dolasan ve “ ben simdi hangi yüzle Rasulullah’in huzuruna gidecegim? Ümmet-i Muhammedin magdur ve mazlum hali karsisinda nederim ? ” endisesi tasiyan bir insan, nasil oluyordu da, kendi memleketinda yapilacak Kudsi Hizmetleri ugruna yasamaktan bile feragat ettigi Mekke ve Medine ‘ye ragmen, memleketi disinda bir yerde yasarken, onun hakkinda farkli düsünce ve su-i zan yelkenleri açiliyor?
Konuya ilisken degerlendirmeleri kendi beyanatlarindan dinliyelim:
Amerika’ya gelisimin öncesi var. 1997’de anjiyo için gelmis ve 2-3 ay kalip dönmüstüm. Hatta o zaman Sayin Cumhurbaskani Süleyman Demirel referans olmus, Cleveland’da bulunan Dr. Murat Bey’i aramisti. Sag olsun, alakadar oldu, yol gösterdi, ameliyat üzerinde israrla durdu. O zaman da ‘niye Amerika, niye orada kaliyor, kaçti’ gibi seyler söylendi. Oysa buraya geldigimde -kalbimden dolayi- üzerimdeki yorgani kaldiramayacak kadar halsizdim. Doktorlarin tavsiye ettigi ilaçlari kullaniyordum. Bant üzerinde ve açik havada yürüyüslere devam ediyordum. Ama durumum zordu. Bu seferki gelisim de yine ayni hastalikla alakali oldu. Mayo Klinigi’nde Kirim Türklerinden Dr. Sait Bey vardi. Türkiye’ye geldiginde halimi gördü, israrla buraya gelmemi söyledi. Bu davet Almanya’dan olsaydi, Almanya’ya giderdim. Amerika’ya geldim, tedavi basladi, 1-2 ay sonra Türkiye’de o komplo firtinasi koptu. Kalakaldim burada. Gideyim dedim, doktorlar izin vermedi. ‘Kendini büyük tehlikeye atiyorsun’ dediler. Bu mevzuda dünya kadar rapor var. Saglik durumun ortada. Niye kaçayim, kaçacak neyim var benim?
“Bir ayagi Amerika’da, bir ayagi Suudi Arabistan’da” deniyor.
Suudi Arabistan’a en son 1986’da hac için gitmistim. 20 yildir gitmedim. Bir ayagi Suudi Arabistan’da diyenler, eger gitseydim, o zaman daha farkli yorumlar getirecek, iki ayagi da orda falan diyeceklerdi. Belki baska türlü sorgulamalar olacakti. Iran, daha büyük problem olurdu. Iran’la, isin dogrusu münasebetim olmadi. Mensei Türkiye olan egitim, kültür, hosgörü faaliyetleri mevzuunda, müsterek bazi seyler yapalim teklifine de sicak bakmadilar. Bana ve beraberimde birkaç arkadasim oraya gitmesine sicak bakacaklarina ihtimal vermiyorum. Öyle bir düsüncemiz de hiç olmadi. Iran’a gitseydim, simdi çesit çesit yorum yapanlar, o zaman da; “Bati’nin oradaki eli ayagi, gözü kulagi” diyeceklerdi. Kalp bozuk olunca, kendi hayallerinde sizi bir yere oturtunca, bir seyle baglayinca sizi, ne yaparsaniz yapin yine öyle seyler diyecekler. Agizlarini kapamak diye bir vazifemiz de yok. Düsünce ve fikir hürriyeti var. Eger öyle bir kisitlama varsa onu sadece bize uyguluyorlar ve o da yeter.
Amerika yillari sizi nasil etkiledi?
Fikih tabiriyle söyleyecek olursak, benim burada kalmam iki serden hafif olani tercih kabilinden oldu. Ben gelmek istemiyordum buraya, fakat Dr. Sait Bey çok israr etti, saglik durumunun ihmale tahammülü olmadigini ifade etti. Bana çok agir gelse de, ya ülkemden, kendi insanimdan uzak, yabanci bir devlette bulunmayi tercih edecektim, ya da bir devlet adamimizin dedigi gibi küçük seyleri büyüterek, her gün yeni bir komplo kuranlarla karsi karsiya kalmayi tercih edecektim. Birtakim kötülükleri görüp kendi insanimiza darilmamak için, istisare ettigim arkadaslarin da kanaatini alarak hasret çekmeye razi oldum. Haziran komplosunu (kasetlerle ilgili) önceden bildigim halde yayimlandigi zaman bazi yerlerine baktim. Komplocularla beraber olanlarin yazilarini onlara karsi içimde bir ukde olmasin diye okumadim.
Türkiye’den hasretle bahsediyorsunuz, ama dönmüyorsunuz. Neden?
Belli bir yastan sonra vücudun tahammülü olmuyor. Bir Arap sairinin ifadesiyle, yakin hissetmeme mani seyler olmasin diye uzakta durup kalben, vicdanen orada bulunmayi tercih ediyorum. Bir espriyle söyleyeyim, tasavvufta âsiklar üstü bir makam vardir. Orada bulunanlar vuslati bile istemezler. Yani içime atesler sal, hep hicranla inleyeyim fakat vuslat istemem derler. Türkiye’ye karsi böyle zevkli bir hasret, zevkli bir hicran bana daha derince, daha vefalica ve yürekten geliyor.
Bunlar dönmeyeceginiz anlamina mi geliyor?
Zaten dönüs için yasal bir engel yok. Türkiye’ye dönmeyi bir an olsun aklimdan çikarmadim. Yine de Türkiye’de önemli yerlere sordurdum. “Bir sey yok, gelebilir” dediler ama, “gelebiliri” söyleyis tarzlarindan sanki gelince onlarin basini agritirim gibi bir sey hissettim.
Devletten birileri mi?
Evet, önemli bir vazifedeyken emekli olmus bir yakinlarina, “Benim gelmem kendileri için ne ifade eder? ” diye sordurdum. Tebessüm ettiler ama gelmese daha iyi olur dediler. Benim dönüsümün herhalde bazi seyleri tetikleyebilecegi düsünülüyor. Sanki bazilari bazi kimseleri sokaga dökecek, huzursuzluga sebebiyet verecekler. Ben, Türkiye’de olusmus istikrar ortaminin bozulmasina firsat vermek istemem.
Türkiye’ye Humeyni gibi döneceginizden endise edenler de var…
Dönersem kendim gibi, Ramiz Efendi’nin üç serefeli camide imamlik yapan oglu gibi dönerim. Size komik gelebilir ama, döndügüm zaman acaba bana yine o camide imamlik verirler mi, yine ayni pencerede kalsam; ya da Kestane Pazari’nda idarecilik vermeseler bile, tahta kulübem gibi bir kulübede kalmama müsaade ederler mi diye düsünüyorum. Bir diger düsüncem de, bütün samimiyetimle ifade edeyim, köyümde, dedelerimin arsasi üzerinde yapilmis bir misafirhane var, gitsem orada kalsam diyorum. Dogdugum, büyüdügüm köyde bir köylü gibi ölsem.
‘Dogdugum köye gitsem, orada ölsem’ diyorsunuz. Köye gidip susacak misiniz?
Dünyada, beklentilerim degil, derdim oldu. Ayni derdi terennüme devam edecegim; sartlar ne olursa olsun, sözüme kiymet verenleri egitim faaliyetleri için dünyanin dört bir yanina kosmaya tesvik edecegim. Mezara konulurken bile firsatim olursa yine, gidin okul açin, Türk dilini dünya dili haline getirme mevzuunda gayretten dur olmayin diyecegim. Esnafimiza, dünyanin dört bir yanina sürgünler halinde açilin ve sonra agaçlar haline gelin, lobiler olusturun ve Türkiye’yi destekleyin; dünyadan kopmus bir Türkiye’nin ayakta durmasi mümkün degildir, demeye devam edecegim. Eger bir gün hususi kanun çikarip agzima kilit vursalar bile, elimle, ayagimla bunlari yazacak ama yine anlatacagim. Çünkü, bunlari cami kürsülerinde, devletin memuru olarak açik açik ve herkese anlattim; ifade ettikleri gibi “müritlere” degil. Belki diger hocalarimizdan farkli olarak dedim ki: Türkiye’yi gelistirin, her yerde Türk insaninin sesi duyulsun. Bence millilik de, ulusalcilik da ancak böyle olur; meselenin hikâyesini yaparak degil. Türkiye’nin davasi büyük bir davadir. Ona topyekûn bir milletin, milli mücadelede oldugu gibi sahip çikmasi lazimdir, demeye devam edecegim. Bu hususta sesimi kesecek ve bana bunlari söyletmeyecek bir kanun da bilmiyorum. Milletime karsi bir vefa borcu olarak bunlari söylemeye devam edecegim.
Merak edilen konulardan birisi de, böyle fakirane yasayan bir insan ABD gibi pahali bir ülkede nasil yasayabiliyor?
Bu konu farkli maksatlarla ortaya atildigi için, sizi tenzih ederek, hazimsizlik yapanlara söyleyeyim: Benim hakkimda böyle diyenlerden hiç birisi için ben böyle bir soru sormadim. Benim gibi, seker hastasi, günde 1200 kalori alan, agir seyler yiyemeyen, yemek ihtiyacini çok defa yogurt ve çorbayla karsilayan bekâr bir insan, ABD’de olsa 500 lirayla (dolar yerine lira diyor) geçinir. Bu tür süpheler uyararak karalamak isteyenlerin tavrini fevkalade yakisiksiz ve münasebetsiz buluyorum.Bunlari hiç söylemek istemezdim. Çünkü, isterdim ki, imkânim olsaydi da, o telif ücretlerini de yemeseydim. Buradaki ikametim için arkadaslar gönderiyorlar ben de kerhen kabul ediyor ve ancak zaruri ihtiyaç çerçevesinde kullaniyorum. Zaten burada baska türlü durmam mümkün degil ve böyle bir telif ücretini alma mevzuunda da kimsenin bana bir sey demeye hakki yoktur.Soruldu, açikça söyleyeyim: Arkadaslar, -rahatsizliklarim da oldugu için- ihtiyaten bir miktar bankada bulunduruyorlar; her sene için de 30 bin gönderiyorlar. Az önce dedigim gibi, zaruri ihtiyaçlarimi gideriyor, geri kalanini da millete tavsiye ettigim üzere egitim hizmetlerine bagisliyorum. Bana gönderilmeyen ve birikmis olan teliflerin de Allah rizasi için bazi yerlere ve muhtaç kimselere verilmesini söylüyorum. Allah’in huzuruna girerken arkada bes on kurus bile olsa bir sey birakmak istemem. (Kaynak: Mehmet Gündem ile röportaj, Milliyet, 01.2005)
Konu ile ilgili birde Hüseyin Gülerce ‘nin kösesinden:
Önce “neden gelmiyor? ” sorusundan baslayalim. Cevabi ararken bir soru da biz soralim: Gelmek istemez mi? Hem de nasil ister. O halde neden gelmiyor? Merak edenlerin disinda, bazi küçük insanlar; “korkmasin, gelsin, mahkemelere çiksin, gerekirse hapis yatsin..” diye ileri geri konusuyorlar. Bu gibiler öncelikle Sayin Gülen’i tanimiyorlar. Sonra, sevmiyorlar ve saygi duymuyorlar.Çünki Sayin Gülen gibi ömrünü milletine, dinine vakfetmis insanlarin sahsî takintilari olmaz. Sahislariyla ilgili hesabi da olmaz. Sayin Gülen’in dönüp dönmemesinde asil etken, atacagi adimin omuzladigi dâvâsina ne faydasi olacagidir. Eger, O`nun Türkiye’ye dönmesiyle birileri yeniden ülke gündemini degistirerek, Avrupa Birligi üyelik sürecini bir baska zeminde daha zora sokacak bir siyasî krizin hesabini yapiyorsa, Sayin Gülen neden âlet olsun? Yakalanan siyasî istikrarin devami adina yüregine tas basmayi elbette tercih edecektir.
Evet, Hicret Hz.Adem (AS) min Cennetten Dünyaya gelmesi ile basladi, Hz.Nuh(AS) ile gemiye bindi, Hz.Musa (AS) ile Tur-i Sinaya çikti, Hz.Isa (AS) min göge yükselmesine vesile oldu, Efendimiz (SAV) min Medine’ye yolculuguna sahitlik yapti, Sahabe-yi Kiram ile Hirsitiyan Habesistanda tanisti, Emir Sultan Hazretleri ile Bursa’da bulustu, Mevlana Halid-i Bagdadi Hazretlerinin Hindistana götürdü, Sultan Vahdettini Romaya sevk etti, Mehmet Akif Ersoy’u Misir ile hasbihal ettirdi, Bediüzzaman Hazretlerinde sürgün sekilini aldi, Esat Cosan Hocaefendi ile Avustralya’nin ihyasina çalisti, nice isik süvarisine Rehberlik etti ve muhterem büyügümüz ile Asrin Hicretine eslik etti!
Amerika Küfrün Merkezi deniyor. Bizde söyle diyoruz, daha iyi, Küfrün Merkezinde yapilan Islami Hizmet, diger Küfür beldelerinden daha faziletlidir. Tesbihte hata olmaz fehvasinca ; Hz.Musa(AS) mi Firavun sarayindan koruyan Allah degilmiydi ? Evet, gerek Amerikada gerek AB ülkelerinde Islama dehaletler fevc fevc artmaktadir. Bos oturarak nasil artacak? Mücahede ve Teblig olmadan?
Hicretler bitmez, yeterki talib olunsun, Hicreti siradan bir seyahat görenler, Hicret ufkuna bilmemki ulasabilirlermi?
CEVAB : Kanaatimce soruyu biraz tashih etmekte fayda var: Fethullah Gülen Hocaefendi saglik sorunlari ile gittigi ABD’den neden geriye dönememistir ?
Evet, 1986 yilinda gittigi Hac yolculugunda: ”Sayet bu Kutsal Topraklardan geri gelmek istemez, oralarda kalirsam, basima bir ip baglayin ve beni sürüye sürüye Türkiye’ye getirin” diyen bir Zat, nasil olur da, -hasa- keyfi veya nefsi bir sebebten ötürü kendi memleketi disinda biryerde yasadigi varsayilabilmektedir? Mescid-i Nebeviyye’de Efendisi (SAV) huzuruna giderken, Medine sokaklarinda dönüp dolasan ve “ ben simdi hangi yüzle Rasulullah’in huzuruna gidecegim? Ümmet-i Muhammedin magdur ve mazlum hali karsisinda nederim ? ” endisesi tasiyan bir insan, nasil oluyordu da, kendi memleketinda yapilacak Kudsi Hizmetleri ugruna yasamaktan bile feragat ettigi Mekke ve Medine ‘ye ragmen, memleketi disinda bir yerde yasarken, onun hakkinda farkli düsünce ve su-i zan yelkenleri açiliyor?
Konuya ilisken degerlendirmeleri kendi beyanatlarindan dinliyelim:
Amerika’ya gelisimin öncesi var. 1997’de anjiyo için gelmis ve 2-3 ay kalip dönmüstüm. Hatta o zaman Sayin Cumhurbaskani Süleyman Demirel referans olmus, Cleveland’da bulunan Dr. Murat Bey’i aramisti. Sag olsun, alakadar oldu, yol gösterdi, ameliyat üzerinde israrla durdu. O zaman da ‘niye Amerika, niye orada kaliyor, kaçti’ gibi seyler söylendi. Oysa buraya geldigimde -kalbimden dolayi- üzerimdeki yorgani kaldiramayacak kadar halsizdim. Doktorlarin tavsiye ettigi ilaçlari kullaniyordum. Bant üzerinde ve açik havada yürüyüslere devam ediyordum. Ama durumum zordu. Bu seferki gelisim de yine ayni hastalikla alakali oldu. Mayo Klinigi’nde Kirim Türklerinden Dr. Sait Bey vardi. Türkiye’ye geldiginde halimi gördü, israrla buraya gelmemi söyledi. Bu davet Almanya’dan olsaydi, Almanya’ya giderdim. Amerika’ya geldim, tedavi basladi, 1-2 ay sonra Türkiye’de o komplo firtinasi koptu. Kalakaldim burada. Gideyim dedim, doktorlar izin vermedi. ‘Kendini büyük tehlikeye atiyorsun’ dediler. Bu mevzuda dünya kadar rapor var. Saglik durumun ortada. Niye kaçayim, kaçacak neyim var benim?
“Bir ayagi Amerika’da, bir ayagi Suudi Arabistan’da” deniyor.
Suudi Arabistan’a en son 1986’da hac için gitmistim. 20 yildir gitmedim. Bir ayagi Suudi Arabistan’da diyenler, eger gitseydim, o zaman daha farkli yorumlar getirecek, iki ayagi da orda falan diyeceklerdi. Belki baska türlü sorgulamalar olacakti. Iran, daha büyük problem olurdu. Iran’la, isin dogrusu münasebetim olmadi. Mensei Türkiye olan egitim, kültür, hosgörü faaliyetleri mevzuunda, müsterek bazi seyler yapalim teklifine de sicak bakmadilar. Bana ve beraberimde birkaç arkadasim oraya gitmesine sicak bakacaklarina ihtimal vermiyorum. Öyle bir düsüncemiz de hiç olmadi. Iran’a gitseydim, simdi çesit çesit yorum yapanlar, o zaman da; “Bati’nin oradaki eli ayagi, gözü kulagi” diyeceklerdi. Kalp bozuk olunca, kendi hayallerinde sizi bir yere oturtunca, bir seyle baglayinca sizi, ne yaparsaniz yapin yine öyle seyler diyecekler. Agizlarini kapamak diye bir vazifemiz de yok. Düsünce ve fikir hürriyeti var. Eger öyle bir kisitlama varsa onu sadece bize uyguluyorlar ve o da yeter.
Amerika yillari sizi nasil etkiledi?
Fikih tabiriyle söyleyecek olursak, benim burada kalmam iki serden hafif olani tercih kabilinden oldu. Ben gelmek istemiyordum buraya, fakat Dr. Sait Bey çok israr etti, saglik durumunun ihmale tahammülü olmadigini ifade etti. Bana çok agir gelse de, ya ülkemden, kendi insanimdan uzak, yabanci bir devlette bulunmayi tercih edecektim, ya da bir devlet adamimizin dedigi gibi küçük seyleri büyüterek, her gün yeni bir komplo kuranlarla karsi karsiya kalmayi tercih edecektim. Birtakim kötülükleri görüp kendi insanimiza darilmamak için, istisare ettigim arkadaslarin da kanaatini alarak hasret çekmeye razi oldum. Haziran komplosunu (kasetlerle ilgili) önceden bildigim halde yayimlandigi zaman bazi yerlerine baktim. Komplocularla beraber olanlarin yazilarini onlara karsi içimde bir ukde olmasin diye okumadim.
Türkiye’den hasretle bahsediyorsunuz, ama dönmüyorsunuz. Neden?
Belli bir yastan sonra vücudun tahammülü olmuyor. Bir Arap sairinin ifadesiyle, yakin hissetmeme mani seyler olmasin diye uzakta durup kalben, vicdanen orada bulunmayi tercih ediyorum. Bir espriyle söyleyeyim, tasavvufta âsiklar üstü bir makam vardir. Orada bulunanlar vuslati bile istemezler. Yani içime atesler sal, hep hicranla inleyeyim fakat vuslat istemem derler. Türkiye’ye karsi böyle zevkli bir hasret, zevkli bir hicran bana daha derince, daha vefalica ve yürekten geliyor.
Bunlar dönmeyeceginiz anlamina mi geliyor?
Zaten dönüs için yasal bir engel yok. Türkiye’ye dönmeyi bir an olsun aklimdan çikarmadim. Yine de Türkiye’de önemli yerlere sordurdum. “Bir sey yok, gelebilir” dediler ama, “gelebiliri” söyleyis tarzlarindan sanki gelince onlarin basini agritirim gibi bir sey hissettim.
Devletten birileri mi?
Evet, önemli bir vazifedeyken emekli olmus bir yakinlarina, “Benim gelmem kendileri için ne ifade eder? ” diye sordurdum. Tebessüm ettiler ama gelmese daha iyi olur dediler. Benim dönüsümün herhalde bazi seyleri tetikleyebilecegi düsünülüyor. Sanki bazilari bazi kimseleri sokaga dökecek, huzursuzluga sebebiyet verecekler. Ben, Türkiye’de olusmus istikrar ortaminin bozulmasina firsat vermek istemem.
Türkiye’ye Humeyni gibi döneceginizden endise edenler de var…
Dönersem kendim gibi, Ramiz Efendi’nin üç serefeli camide imamlik yapan oglu gibi dönerim. Size komik gelebilir ama, döndügüm zaman acaba bana yine o camide imamlik verirler mi, yine ayni pencerede kalsam; ya da Kestane Pazari’nda idarecilik vermeseler bile, tahta kulübem gibi bir kulübede kalmama müsaade ederler mi diye düsünüyorum. Bir diger düsüncem de, bütün samimiyetimle ifade edeyim, köyümde, dedelerimin arsasi üzerinde yapilmis bir misafirhane var, gitsem orada kalsam diyorum. Dogdugum, büyüdügüm köyde bir köylü gibi ölsem.
‘Dogdugum köye gitsem, orada ölsem’ diyorsunuz. Köye gidip susacak misiniz?
Dünyada, beklentilerim degil, derdim oldu. Ayni derdi terennüme devam edecegim; sartlar ne olursa olsun, sözüme kiymet verenleri egitim faaliyetleri için dünyanin dört bir yanina kosmaya tesvik edecegim. Mezara konulurken bile firsatim olursa yine, gidin okul açin, Türk dilini dünya dili haline getirme mevzuunda gayretten dur olmayin diyecegim. Esnafimiza, dünyanin dört bir yanina sürgünler halinde açilin ve sonra agaçlar haline gelin, lobiler olusturun ve Türkiye’yi destekleyin; dünyadan kopmus bir Türkiye’nin ayakta durmasi mümkün degildir, demeye devam edecegim. Eger bir gün hususi kanun çikarip agzima kilit vursalar bile, elimle, ayagimla bunlari yazacak ama yine anlatacagim. Çünkü, bunlari cami kürsülerinde, devletin memuru olarak açik açik ve herkese anlattim; ifade ettikleri gibi “müritlere” degil. Belki diger hocalarimizdan farkli olarak dedim ki: Türkiye’yi gelistirin, her yerde Türk insaninin sesi duyulsun. Bence millilik de, ulusalcilik da ancak böyle olur; meselenin hikâyesini yaparak degil. Türkiye’nin davasi büyük bir davadir. Ona topyekûn bir milletin, milli mücadelede oldugu gibi sahip çikmasi lazimdir, demeye devam edecegim. Bu hususta sesimi kesecek ve bana bunlari söyletmeyecek bir kanun da bilmiyorum. Milletime karsi bir vefa borcu olarak bunlari söylemeye devam edecegim.
Merak edilen konulardan birisi de, böyle fakirane yasayan bir insan ABD gibi pahali bir ülkede nasil yasayabiliyor?
Bu konu farkli maksatlarla ortaya atildigi için, sizi tenzih ederek, hazimsizlik yapanlara söyleyeyim: Benim hakkimda böyle diyenlerden hiç birisi için ben böyle bir soru sormadim. Benim gibi, seker hastasi, günde 1200 kalori alan, agir seyler yiyemeyen, yemek ihtiyacini çok defa yogurt ve çorbayla karsilayan bekâr bir insan, ABD’de olsa 500 lirayla (dolar yerine lira diyor) geçinir. Bu tür süpheler uyararak karalamak isteyenlerin tavrini fevkalade yakisiksiz ve münasebetsiz buluyorum.Bunlari hiç söylemek istemezdim. Çünkü, isterdim ki, imkânim olsaydi da, o telif ücretlerini de yemeseydim. Buradaki ikametim için arkadaslar gönderiyorlar ben de kerhen kabul ediyor ve ancak zaruri ihtiyaç çerçevesinde kullaniyorum. Zaten burada baska türlü durmam mümkün degil ve böyle bir telif ücretini alma mevzuunda da kimsenin bana bir sey demeye hakki yoktur.Soruldu, açikça söyleyeyim: Arkadaslar, -rahatsizliklarim da oldugu için- ihtiyaten bir miktar bankada bulunduruyorlar; her sene için de 30 bin gönderiyorlar. Az önce dedigim gibi, zaruri ihtiyaçlarimi gideriyor, geri kalanini da millete tavsiye ettigim üzere egitim hizmetlerine bagisliyorum. Bana gönderilmeyen ve birikmis olan teliflerin de Allah rizasi için bazi yerlere ve muhtaç kimselere verilmesini söylüyorum. Allah’in huzuruna girerken arkada bes on kurus bile olsa bir sey birakmak istemem. (Kaynak: Mehmet Gündem ile röportaj, Milliyet, 01.2005)
Konu ile ilgili birde Hüseyin Gülerce ‘nin kösesinden:
Önce “neden gelmiyor? ” sorusundan baslayalim. Cevabi ararken bir soru da biz soralim: Gelmek istemez mi? Hem de nasil ister. O halde neden gelmiyor? Merak edenlerin disinda, bazi küçük insanlar; “korkmasin, gelsin, mahkemelere çiksin, gerekirse hapis yatsin..” diye ileri geri konusuyorlar. Bu gibiler öncelikle Sayin Gülen’i tanimiyorlar. Sonra, sevmiyorlar ve saygi duymuyorlar.Çünki Sayin Gülen gibi ömrünü milletine, dinine vakfetmis insanlarin sahsî takintilari olmaz. Sahislariyla ilgili hesabi da olmaz. Sayin Gülen’in dönüp dönmemesinde asil etken, atacagi adimin omuzladigi dâvâsina ne faydasi olacagidir. Eger, O`nun Türkiye’ye dönmesiyle birileri yeniden ülke gündemini degistirerek, Avrupa Birligi üyelik sürecini bir baska zeminde daha zora sokacak bir siyasî krizin hesabini yapiyorsa, Sayin Gülen neden âlet olsun? Yakalanan siyasî istikrarin devami adina yüregine tas basmayi elbette tercih edecektir.
Evet, Hicret Hz.Adem (AS) min Cennetten Dünyaya gelmesi ile basladi, Hz.Nuh(AS) ile gemiye bindi, Hz.Musa (AS) ile Tur-i Sinaya çikti, Hz.Isa (AS) min göge yükselmesine vesile oldu, Efendimiz (SAV) min Medine’ye yolculuguna sahitlik yapti, Sahabe-yi Kiram ile Hirsitiyan Habesistanda tanisti, Emir Sultan Hazretleri ile Bursa’da bulustu, Mevlana Halid-i Bagdadi Hazretlerinin Hindistana götürdü, Sultan Vahdettini Romaya sevk etti, Mehmet Akif Ersoy’u Misir ile hasbihal ettirdi, Bediüzzaman Hazretlerinde sürgün sekilini aldi, Esat Cosan Hocaefendi ile Avustralya’nin ihyasina çalisti, nice isik süvarisine Rehberlik etti ve muhterem büyügümüz ile Asrin Hicretine eslik etti!
Amerika Küfrün Merkezi deniyor. Bizde söyle diyoruz, daha iyi, Küfrün Merkezinde yapilan Islami Hizmet, diger Küfür beldelerinden daha faziletlidir. Tesbihte hata olmaz fehvasinca ; Hz.Musa(AS) mi Firavun sarayindan koruyan Allah degilmiydi ? Evet, gerek Amerikada gerek AB ülkelerinde Islama dehaletler fevc fevc artmaktadir. Bos oturarak nasil artacak? Mücahede ve Teblig olmadan?
Hicretler bitmez, yeterki talib olunsun, Hicreti siradan bir seyahat görenler, Hicret ufkuna bilmemki ulasabilirlermi?