NS— İran'da neden okulunuz yok? İzin vermediler mi?
FG— Devlet izin vermedi. Komşumuz, Türklük adına Azerbaycan'da bir okul açalım diye ısrar ettik. Bir komik teklifte bulundular: "Öyle çok paranız varsa, yardım edecekseniz, siz parayı verin biz açarız."
NS— Siz İran'ı Orta Asya'dan kovdunuz hatta alfabenin Latince olmasında rol oynadınız. İran Tacikistan haricinde tutunamadı, kimse Vahabiler'i ve onları inandırıcı bulmadı.
FG— İran hep fitneler tarihi olmuştur. İran İslam'ı zorla kabul etmiş, mukavemeti entrikada bulmuştur. Hz. Ali'nin Nehc'ül Belâğa isimli, hutbe, mektup ve sözlerinden derlenmiş kitabı, hukuki, siyasi kültürel muhtevasının yanı sıra tam bir edebi şaheserdir; Shakespeare gibi okunur. Hz. Ali büyük bir şahsiyettir, bizim için çok önemlidir. Ama Ali'nin büyüklüğü izafi bir büyüklük değildir. Ali'nin büyüklüğünü anlatmak için başkalarını küçültmeye ihtiyaç yoktur. Bir manâ eridir. Tüm tasavvuf erleri, Baba'ları onu severler. Fakat, Şia, Fars Aleviliği, Müslümanlığa karşı kin ve nefretini Hz. Ali'ye de yansıtır, Ali'yi kendi mitolojilerindeki Zaloğlu Rüstem haline getirmişlerdir. Mübalağa zihnî bir yalandır. Doğru olandan yalan insan haline dönüşmüştür. Türkiye çok dengelidir. Selçuklular'da, Osmanlılar'da da böyledir. Biz dergâhlarda "Canım Ali" diye destanlarını dinleyerek büyüdük. Vahabiler de Ali'yi küçümser. Biz herkesi severiz. İran, tarihinde mübalağalarıyla ünlü. Hayatlarına sinmiştir. Ben Mekke'de bir kısım İranlı'nın dua ederken ağlıyor gibi göründüklerine şahit oldum, misafirhanede komşumuzdular. Akşam bunları teybe kaydetmiş olduklarına ve dinleyip eğlendiklerine şahit oldum. Samimi değillerdir. Bunlar komşumuz olması nedeniyle münasebete engel değil. Humeyni, Velayeti Fakih kitabında aynen şöyle der: "İnsanlarla olan problem ve davalarında bizden, (yani mezhebimizden) olmayan kadılara, hâkimlere başvuran, Allah'a karşı gelmiş ve Allah'ın inkâr edilmesini emrettiği tağuta başvurmuş olur." Fakihin devlet başkanlığı doktrini Humeyni ile Şii tarihine girmiştir. Humeyni, kıyametten önce geleceği beklenen Mehdi'nin vekili kabul ediliyordu. Şiiler 12 İmam'ı, Peygamberimiz dışındaki bütün peygamberlerden üstün görürler.
Kaderin Bir Cilvesi 2
Kaderin bir cilvesi olarak, bugün Şia akidesini benimsemiş olan İran'la, İbn-i Teymiye kaynaklı Vehhabiliği sistem haline getirmiş bulunan Körfez ülkeleri, birbirleriyle hiç mi hiç geçinememekte. Dünya dengesinde güçlü bir devlet araya girinceye kadar bu çekişme -zannediyorum- daha bir süre devam edip gidecektir.
İran 3
İran, tarihi boyunca İslam için hep hastalıklı bir uzuv olarak kalmıştır. O kadar ki, Farslar bazı dönemlerde Sünnîlerden daha çok, Allah, Peygamber tanımaz Nusayrîlere yakın olmuşlar ve bütün mücadelelerini, dıştan ziyâde, İslam dünyası içinde Sünnîlere karşı yöneltmişlerdir.
Bugünkü İran yönetimi, Şah dönemine nispetle Sünnî dünyaya daha ılımlı bir yaklaşım içinde midir, değil midir Allah bilir.. Ancak, birtakım İslami alâmet ve şeaire nispeten yer verdikleri için, Şah dönemini aşmış gibi bir görünüm sergilemekteler.
Öte yandan, şurası unutulmamalıdır ki, İran ihtilâli bütün dünyada müslümanları zor durumda bırakmıştır. Oysaki İran, hiç bir İslam ülkesi tarafından öncü kabûl edilmemiştir. İkinci olarak, hiç bir Sünnî İslam ülkesi, onları taklit etmez. Üçüncü olarak, Farslar tarihte sürekli Sünnîliğe karşı bir tavır aldıklarından İran'ın, sahabi anlayışı yerine farklı bir düşünceyi ön plâna çıkarması kaçınılmaz olmuştur. Batı, İran ihtilâlini bu yönleriyle istismar ettiği gibi, çıkarttığı karışıklıklarla, bu ihtilâli belli bir mecrâya çekmiş ve onun şahsında İslam'ı bir şiddet dini gibi gösterme yoluna girmiştir. Ayrıca, İran'ın ihtilâl ihracı arzusundan faydalanarak, bölge devletlerini korkutmuş ve İslam dünyasındaki bütün İslami hareketleri ciddî şekilde kontrol altına almıştır.
Meseleye bu yönleriyle bakıldığında, İran ihtilâlinin Batı'nın bilgisi haricinde yapıldığını kabûl etmek zor olsa gerek.
Neden Önce Sasani İmparatorluğu? 4
Günümüzde bazıları İslâm'ın fütuhat dönemlerinde öncelikle Sasani İmparatorluğu üzerine değil de, Bizans'a gidilmesi gerekirdi diye konuşuyorlar. Halbuki bu tamamiyle öncelik-sonralık zaviyesinden bir tercih meselesidir. Zira o fütuhat devrinin Serdar-ı A'zam'ı Hz. Ebu Bekir "Keşke Halid'i İran'a karşı gönderdiğimde, Ömer'i de Bizans'a gönderseydim" diyor. Demek ki Bizans'la yaka-paça olma da, o plân ve programda vardı. Ama İran tercih edildi. Neden?
1. O devreye göre dünyanın iki süper gücü sayılan bu iki imparatorluğa karşı yetecek miktarda askerî güç ve donanımın olmayışı.
2. İran ülkesini avuçlarının içi gibi bilen, Sasanilerin esareti altındaki Tağlibli Arapların "Araplık" damarını kullanarak, İranlıları içten vurma, beri taraftan da bunları İslâmiyet'in içine çekme ihtimalinin değerlendirilmek istenmesi.
3. Arap yarımadasının güvenliğini ilk plânda tehdit eden Bizanslılardan ziyade İranlıların oluşu.
4. Arabistan'ın güneyinde bulunan Yemen'in uzun yıllar İran'a bağlı bulunması.
5. Su-i ahlâkın yaygın olduğu ateşgede İran'ın ahlâkî kaideler açısından İslâm ile çatışması ve çatışan bu kurallarının Müslümanları tehdit etmesi gibi sebeplere binaen öncelikle Sasani İmparatorluğu üzerine gidilmişti.
Muhabbet Fedaisi Olmak 5
Bizim bu ifadelerimiz bazılarına inandırıcı gelmeyebilir. Bilhassa yakın geçmişte meydana gelen negatif görüntüler bizler için birer dezavantaj olmuştur. Ne var ki, onların yaptıkları yanlışları İslam'a mal etmek katiyen hatadır. Evet İran'da bir inkılâp yapılmak üzere yola çıkılmıştır ama, yapılanlar ihtilal çerçevesini aşamamıştır. Kaldı ki, dünyaya İslam imajını yanlış aksettiren sadece İran da değildir. Daha nice ülke ve liderler vardır ki, tutum ve davranışlarıyla sürekli olumsuz görüntülerin temsilcisi olmuşlardır. Tabii ki onların bu tutum ve davranışları hep karşı cephenin işine yaramıştır. Bütün bunlarla birlikte bizler, her zaman söylediklerimizde ısrarlı ve bunları temsilde de son derece kararlı olmalıyız. İçimiz insanlığa âit sevgi ve muhabbetle dolup taşmalı; kalplerimiz de her türlü düşmanlığa karşı kapalı kalmalıdır. Şunda hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, gelecek asır sevgi ve diyaloğun neşv u nema bulduğu bir muhabbet asrı olacaktır. Düşmanlıklar büyük bir ekseriyetle yok edilecektir. Hususiyle dünyanın globalleştiği bir dönemde bunun tahakkuku hiç de uzak bir ihtimal değildir. İnşaallah kudsîler bu misyonu da eda edeceklerdir
N.s (Nevval Sevindi)